9 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

9 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

)10 Sayfa B? İttihat ve Terakkide on sene n 17 inci kısım No, | Azerbaycanda son ittihatçı Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Ben de Baküda birdenbire mazlum bir insan olmuştum. Azeriler, kendilerine sadakatle Türkçe ilim öğreten bu - Türk kardeşi seviyorlar ve bu sevgi ile benim ayrılışımı büyük bir hâdise yapıyorlardı Onların bu teessürlerini artıran sebeb|için siyasi zararlar vereceğini düşüne- 0 de, benim on dört aydanberi devam e-İrek, muhitimde bana teessürünü ifa- -den vazifem esnasında rejime karşı ne| de eden herkesi teskin için söylenmesi derecelerde sağlam bir dürüsti göster -| lâzım gelen şeyleri söylemekte kusur SON POSTA | | Tomris delikanlının eli içindeki parmaklarını kıvırdı, biran sıktıktan sonra kapının aralığından kaydı — Giv! Ne olursan ol! Ben, seni sevi-|Onlar, böyle anları kaçırmıyorlar.. yorum, Bir hekim değil.. bir dilenci, bir |Derhal dudak dudağa gelerek, bir an haydud bile olsan, seni, şimdiki aşkım- | olsun, hasretlerini — teskin ediyorlar,. ran etmişsin. Her halinle bir İran kah- ramanını andırıyorsun. Öyle tahmin ediyorum.. Hükümdarımız mı-i.—.ysı, « miş olduğunu yakından görüp bilmiş ol maları oldu. Çok defa, onlar bana Türk lükten bahsetmişler, sıcak bir milli —duygu içinde nasyonalizm temayülleri göstermişlerdi. Her defasında ben on- lara daima aynı şeyleri tekrar etmiş, mektebe siyaset sokmamak, orada yal- Diz öğrenmeğe ehemmiyet vermek tav- siyesinde bulunmuştum. Bütün dersle- — Timde, rejime karşı hususi bir dostluk — göstermiş olmamakla beraber, hiç bir - wakit onun aleyhinde ne bulunmuş, ne — detalebelerimden aleyhte bulunmak is- teyenlere müsaade etmiştim. Talebem - hangi istikametten gelirse gelsin, hangi - tarafa müteveoccih olursa olsun, esas i- tibarile, mektebe siyasetin girmesine muhaliftim. Rence, hoca siyaseti bir ta« nim bu fikirlerimi çok iyi bilirdi, bunun için, bu kadar samimi surette bitaraf ve dürüst hocalık yâpan bir adamın, şim- »di bu suretle siyasi bir hücuma maruz kalması onları fena halde müteessir. e- — diyordu. bebi de bana olan hücumun Çekadan gelmiş bulunması idi. Onlarca Çekanın — bana karşı bidayette gayet nazik dav- yanmış olması, bilâhara da beni rahat bırakması bile onları memnun etmi- yordu. Azerilikle bir alâkası yoktu. Çekanın | leceğini etmedim. Bununla beraber, onları tes- kin etmek müşkül oldu. evvel için, maarif komiseri mektepta büyük bir ziyafet tertib etti. Ziyafete bütün talebelerim, muallimler, maarif erkânı ve ailem kâmilen davet edil- mişlerdi. Yemek esnasında Kuliyef söz alarak bir nutuk irad etti, Bu nutukta, benim kısa bir zaman içinde Azeri ma- ne ifa etmiş olduğum hizmetleri sayarak hakkımda, lâyık olduğum had- den çok fazla bir methü senada bulun- du. Azeri maarifinin inkişaf programı- nı benim çizdiğimi, bunun en mükem- mel bir proğram olduğuna kendisinin ve arkadaşlarının tamamen kani - bu- kanduğunu, şimdi yorulmuş — olduğum rafa bırakmak, talebe siyasetle meşgul İcihetle artık memleketime dönmek is- olmamak lâzımdı. Bütün talebem be-| temekliğime karşı bir şey diyemiyece- ğini, fakat, bıraktığım programı daima takib edecekleri için, benim de gene daima kendi aralarında bulunmuş gibi olacağımı izah etti. la seveceğim. Bundan emin ol! Ben.. babamın, kardeşimin., bir hekim oğlu- na.. bir hekime kız vermek isltemiye- ceklerini anlatmak istiyorum. Sonra, senin bilmediğin bir şey daha var.. onu dâ haber vereyim. Bugünlerde, Arşak derebeyinin oğlu bize misafir geliyor. Derebeyi yakın bir akrabamızdır. Öy- le anlıyorum, ki.. bu delikanlının gelişi bir maksad tahtındadır. Giv.. kızın söze devam etmediğini görünce, çılgın bir hareketle başını kal* dırdı. Alev saçan gözlerle kızın yüzüne bakarak: — Ne dedin Tomris? Bu maksad.. se- ni onunla evlendirmek midir? — Evet.. bunda şüphem yok! Baba- mın, annemin, kardeşimin halleri, bu- nun böyle olacağına şüphe bırakmiyor. Yapılan hazırlıklar, alelâde bir misafi- Ye yapılacak ikramlardan büsbütün başka bir mahiyette.., — Sen de babanın, annenin bu arzu- suna boyun iyeceksin, değil mi Tom- Ben içimdeki teessür ve rikkati zap- | TİS? tetmek üzere çok büyük bir sinir gay- Teessür, sade onlarda değil, muhitte 'reti sarfediyordum. Kuliyef'ten sonra de kuvvetli idi, Bunun en mühim se-| talebelerim söz aldılar. Biri biraktı, ö- teki söyledi. Sözlerinin resmi nezaket dilinin hududunu geçmemesi lâzım ge- takdir etmelerine Trağmen, kendilerini zaptedemiyorlar ve hudud haricine çıkıyorlardı. Ön dört aydır a- rasında yaşadığım bu gençlik ile be- nim aramda hakikaten emsalsiz bir Siyasette büyledir; siyast hâkimiye-|hoca ve talebe münasebetleri tecessüs tin rastgele yaptığı tazyikler, bir ta-|etmişti. Onlar beni, ben onları sev- kım insanları muhit için bazan lüzu-|mekte âdeta karşılıklı bir rekabete gi- — mundan çok fazla sempatik bir hale ge- | rişmiştik. Hayatımın muhtelif devirle- tirir ve hattâ mazlüm yapar. Ben de,|rinde on bir sene hocalık ettim; karşım- 'bu suretle, hak ettiğimden çok fazla bir|da hiçbir zaman bu kadar çalışkan, bu — teveccüh kazanıverdim. O tarihte, sade|kadar ateşli bir gençlik görmedim. O- “Azerbaycanda değil, bütün Kafkasya-|nun için onlardaki bu yükselme ham- da, siyasi zabita, Ermenilerin elinde i- di, Kafkasyada teşkil edilmiş olan Sov- yet Ermenistan Cumhuriyeti'nin nüfu- su, dört beş yüz bini geçmediği için, es- ' ki siyaset usullerine göre, büyük milli — varlıklar arasındaki cereyanları kontrol hususunda en küçük ekalliyet olan Er- menilerden — istifade etmek, en ma - kul tedbir gibi görünür. Ben bu fikir- de değilim: Bolşevizm inkılâbının ilân ettiği büyük prensiplere tamamile ria- yet edildiği takdirde, bu gibi eski tarz- da üsüllere müracaat ihtiyacı olmak- sızın yeni rejim, kendisini Azerbaycan- da da, Gürcistanda da çok kolaylıkla sempatik yapabilirdi. Halbuki, inkdâbın derin manasamnı tamamile arlıyamamış olanlar, - Kaf- kasyada Türk ile Gürcüyü yeni rejimin hâkimiyeti altında tutmak için, eski üsüllere müracaat etmiş, en küçük ve kuvvetsiz, fakat, ayni zamanda en şid- detle milliyetçi olan unsuru diğerleri- nin siyasi ve milli hareketlerini kon- trola memur etmişti. Ben, Çekanın be- -nimle bu kadar lüzumsuz yere ve bu lesi beni hayran etmişti ve bu hayran- hıkla ben de onlardan fazla çalışmıştım. İyi hocayı, iyi hoca yapan kuvvetin ta- lebe olacağını orada anlamıştım, On- lardan ayrılmak bana çok âğır ve acık- h bir hâdise gibi geliyor ve şimdi bu | di. aziz gençliğin hakkımda ölçü ile ifade- sine dikkat ettiği muhabbet sözleri ni- hayet benim sinirlerimi mağlüp ederek gözlerinden bir kaç damla yaşın yuvar- Tanmasma sebeb oluyordu. Son bir gayretle kendimi - topladım Kız, Givin bu acıklı suali karşısında derin bir ıztırabla sarsıldı. Ağlıyacak hale geldi. Sonra, titriyen bir sesle.. fa- kat azimkârâne bir edayla: — Hayir, Giv! Ben, buna boyün iymi- yeceğim; çünkü seni seviyorum. Sana, kararımı söyliyeyim: Ne ırk ayrılığı. mne küfüv farkı.. ne şu, ne bu endişe be- ni, seni sevmekten menedemez. Ölün ceye kadar yalnız seni seveceğim, Se- ninle birleşemezserm.. başka kimsenin zevcesi de olmıyacağım. Giv.. Tomrisin, her sözünü, biraz da- ha kuvvetli söylediği bu kararinı işi- dince o kadar sevindi, ki.. kendini tuta- miıyarak kollarını açtı. Büyük bir tesli- miyetle kendini bırakan kızı kucakladı. Göğsünün üstünde bastırdı. Kızın, lüle lüle örülmüş saçlarından yükselen bay- gin kokunun tesiri altında kendinden geçti, Başını iydi. Derin bir vecd içinde uzanan dudaklarını uzattı. Göğsüne da- yanmış duran başın üzerinde gezdir. *— Tomris! Seni çok.. çök seviyorum. Dedi. Kızla delikanlı, birbirinden hiç ayrılmak istemiyormuş gibi, birbi- rinin nefesini dinliyerek.. birbirinin İkokusunu içerek.. kalblerinin çarpıntı- larını duyarak tek bir mevcudiyet gi- Sonra, birkaç kelime ile sevgilerini an- latıyorlardı. , Derebeyinin sarayında., diğer dere- beylerinin saraylarındaki takayyüdat- tan eser yoktu. Geceleri bile, sarayın jçinde ve etrafında derin bir sessizlik.. bir hareketsizlik uzanırdı. Dışarıda, nöbetçiler beklemez, devriyeler — gez- mezdi. İçetide, uşaklar, köleler, efen- dileri uyuduktan sonra kapıları kapar- lar.. rahat rahat uyurlardı. Saray.. şehirden uzakta.. dereden yükselen sırtın üzerindeki tepede ten- ha ve sessiz bir muhit idi. Onun bütün muhafaza kuvveti, sarayı saran maz- gallı kalın ve yüksek duvarlarında top- lanıyordu. Bu duvarlar, ancak bir düş- man istilâsı zamaninda hareketleni- yordu. O zaman, duvarlardaki mazgal- larda ok atan tirnendazlar görünür.. Du- varların üstündeki mancınıklar taş püskürür.. Büyük bahçe bir ordugâh balini alır.. Orada, İıhx;, kalkan, zırh sesleri dalgalanırdı. Derebeyi.. uzaklarda bir harbe gitti- ği vakit te, saray, gene sessizliğini ve tenhalığını muhafaza ederdi. Öyle za- manlarda, biraz ihtiyata lüzum görü- lürdü. Sarayın kapısında, ikişer nöbet- çi bekler.. Bahçe duvarları boyunca devriyeler gezerdi. İçerideki hayata hiç değişiklik gelmezdi. Sarayda ve sarayın haricindeki bu gece tenhalığına ve hareketsizliğine rağmen, Giv ile Tomris ikinci bir gece mülâkatına cesaret edemediler, Uzak- tan, yakından görüşmelerle.. nadir tes sadüflerde de birbirinin boynuna atıla- rak birer anlık buselerle,, birbirine aşklarını teyid etmekle iktifa ediyor- lardı. Giv.. sarayın haricinde bulunduğu zaman.. gecelerini, Acem hanındaki o- dasında yatağına uzanarak hulya kur- Makla.. uyumakla geçirirdi. Gündüz- leri de, daha çok, şifalı ot ve kök top- Jamak bahanesile kırlarda geziniyor.. Sevgilisini düşünüyordu. yakında, İrana harb açacak. O 241 ümid ederim, ki o şeref sahasında da seninle görüşürüz. Deyince, Giv, bu meydan okumayı soğuk kanlılıkla karşıladı. Elini göğe süne koyarak delikanlının önünde hür- metle eğildi. Sonra, hiç bir şey olma. mış gibi gözlerini Tomriste, sonra Ar- şak derebeyinin oğlunun yüzünde gez- dirdi, f Çermiş derebeyinin oğlu “Termek. akrabasının: sözlerini biraz tuhaf bul- makla beraber lâtifeye hamlettiği için tebessümle karşıladı. Hele, onun, Gi1 vin süslü kaftanını, gümüş kakmalı kabzalı kılıcı ile hançerini, yüzünün güzelliğini, endamının zarifliğini me- rakla seyrettiğini görünce kahkahalar: la güldü. Giv.. bu haller önünde, cid. diyetten ayrılmadı. Bir şey de söyle medi. Tomris.. akrabasıma, kızgınlıktan zi yade istihzaya benziyen bakışlarla bak tıktan sonra gözlerini Give dikti. Ba kışında, ona karşı büyük bir hayranlık vardı. Termek., bunu görünce, büyük - bir şüpheyle sarsıldı. O andan itibaren, bütün dikkatini kız kardeşi ile Givin hareketlerini tetkike hasretti. Üç saat sonra, kız kardeşi ile “yalnız kalınca: — Tomris! dedi. Dikkat ettim. Akra- bamıza karşı çok alâkasız davranıyor- sun, Bilâkis, Givin her balinde hoşlan- dığını gösteriyorsun. Bunun sebebi ne? Tomris.. bu ani suali bekliyormuş Eibi' hiç şaşırmadı. Düşünmeye lüzum görmeden de cevab verdi: — Ağabey! Ben, Givi seviyorum. O- nunla evlenmek için serta yardımını bekliyorum. * Dedi. Onun böyle cüretle cevab ver. mesinin sebebi vardı. Kardeşi, onu çok şgeviyordu. Onun bir dediğini iki etmi> yordu. Akrabasının gelişi onu sinirlen” mişti. İzdivaç meselesi takarrür etme- den evvel, kardeşi ile anlaşmayı muva- fik bulmuştu. Zaten, Give karşı olan Giv.. derebeyini tedavide gösterdiği | aşkını itirafa bahane aradığı bir sıra- Slnlzdü ileladin taşıyarak çık:ır dit bi uzun bir müddet, kucak kucağa rek bir sesle, herkese teşekkür etmek| dürdular. Ağaçların, serin esen rüzgâ> üzere söz aldım, İşi uzatmamak, son |"T hattâ gecenin bile işitmesinden haddine kadar gerilmiş olan heyecana korkar gibi hafif sesle fısıldaştılar. Bir- bir damla daha ilâve edip bir taşkınlı- | birini ebediyen seveceklerine., hiçbir ğa sebeb olmamak için kısa ve kuru|engelin birbirini sevmiye mâni olamı- hazakatle kasabada şöhret te kazan-|da, kardeşinin suali ile karşılaşmış.. O- mıştı. İleri gelenler, zenginler.. yerli |na, hakikati anlatmıştı. kâhinlerden, hekimlerden hastalarına| Termek.. kız kardeşinin verdiği ce- şifa bulamadıkları zaman, ona müra-| vabı, birdenbire, o kadar ağır buldu, caat ediyorlardı. O da, hakiki bir he-|ki kendini tutamadı. Kardeşinin boğa- kim gibi, bildiği otlardan haplar yapı-|zına sarılacakmış gibi üzerine yürüdü yor.. Köklerden ilâçlar kaynatıyor, içi- | Bütün kızg:ulımîe hığı-rdıî riyordu. Bu yüzden, halk arasındaki| — Ne? Sen, Givi mi seviyorsun? Hiç itibarı arttıkça, yerli hekimlerden, kâ- | bir mevkii olmıyan bir adamı.. Husu- hinlerden de düşmanları çoğalıyordu. |sile bir İranlıyı.. Öyle mi? Tomris. Arşak derebeyinin oğlu geldiği va- (Arkası var) kit.. Giv, sarayda ve Hhalk arasında mühterem bir mevkci işgal ediyor.. giz- söylemeğe çalıştım. Ne söylediğimi hiç hatırlıyamıyorum. Yalnız şunu hatırlı- yorum ki, sözlerimi bitirip yanımdaki Kuliyef'in bana dönerek söylediği ce- milekâr sözlere mukabele ettiğim sıra- da, büyük salon galeyanlı ve heyecanlı seslerle dolmuş olduğundan biz Kuli- f' kadar fazla benimle meşgul ohumnhhinınkw’âd:“_) -da bu sebebe atfederim. Bunun gibi, - Kafkasyada inkılâb ile Türkler ve A- zeriler arasındaki geçimsizliğin başlı" — €a sebebi de bence budur. Ermeniler, |© Çoeka teşkilâtındaki nüfuzlarından — is- —- tifade edip Ermeni milliyetçiliği siya- seti yaptıkça, bu hareket Azertlerle Gürcüleri birbirlerine yaklaşmaya ve ayni zamanda yeni rejimle anlaşama- mazlığa sevketmişti. İşte, bu vaziyet içinde, ben de Ba- küde birdenbire mazlum bir insan ol- müştüm. Âzeriler ,kendilerine — sada- katle türkçe ilim öğreten bu Türk kar- deşin gösterdiği bu kadae dürüstiye tağmen, nihayet pir Türk memleketin- den kovulmüş bulunduğunu görünce, beni daha fazla seviyarlar ve bu sevgi ile de benirp ayrılışımı büyük bir hâ- dise yapıyorlardı. Ben, bunun, Azeriler ve bilhassa be- Bim etrafımda bulunmuş olan insanlar A | Nöbetçi Eczaneler Aksarayda: (Pertev), Alemdarda: (Bır- m Asım), Beyazitte: (Belki), Bamat- yada: (Kudvan), Eminönünde: — (Hüse- yin Hüznü), Eyüpte: (Hikmet Atlamas), Feberde: (Vitali), Şehremininde; (Ham- di), Şehzadebaşında: (Üniversite), Kara- gümrükte: (Suat), Küçükpazarda; (Yör- Bi), Bakırköyünde: (Merker) . Beyoğlu cihetindekiler: 'Tünelbaşında: (Matkoviç), Yüksekkal- dırımda: (Vingopulo), Galatada: (Mer. kez), Taksimde: (Kemal-- Rebul), Şişli- de: (Pertev), Beşiktaşta: (Süleyman Re- cep), Sarıyerde: (Osman)., Adalar ve Anadolu clhetindekiler: Üsküdarda; (Ahmediye), Kadıköyünde, (Himmet), (Rifat), Büyükadada; (Halk), Heybellde: ). yacağına dair birbirine teminat verdi. ler. Sonra, ayın ufukta kaybolduğunu.. gece karanlığının fazla koyulaştığını görerek yürüdüler. Kapının önüne gel- dikleri vakit.. Tomris, kapıyı yokladı. Kapının kanadı, kapadığı gibi duru- yordu. Biraz itince açıldı. Kız, delikan- hınm eli içindeki elinin parmaklarını kıvırdı. Sevgilisinin elini, bir an, sık- tıktan sonra, kapının aralığından kay- dı. Giv.. orada, kapının hğinde, ne yar du. O anda, kapının aralığından Tom- risin başı uzandı. Kız, başını biraz ya- mıştı. Delikanlı, kızın bu hareketi ö- lerini uzattı. * gün, birkaç saatini sarayda geçiriyor- oğlunun ve eksik olmiyan misafirlerin arasında geçiyordu. Tamrisle, pek na- li düşmanları tarafından da dedikodu mevzuu oluyordu. O, Tomrisi gittikçe artan, ateşlenen bir aşkla seviyor.. Kız da her hareketi.. her bakışı, her sözü ile, onu, çılgınca sevdiğini anlatıyordu. Onlar.. her hareketten çekiniyorlar, her çılgınlıktan kaçınıyorlardı. Aşkla- rının neticesini, hâdiselerin seyrine terketmişlerdi. Beklemiye. — mecburr- yet görmeden aşklarını ifşa etmemiye karar vermişlerdi. oğlunu, pacağını, ne diyeceğini bilmeden dur-| geldiğinin ertesi günü Givle görüştür-. — İşte, size bahsettiğim İranh he- na yatırmış.. büyük bir iştiyakla uzat-| y) Nasıl, her halile, bir asilzadeyi andırmıyor mu? Burada, hepimizin nünde, sinirlerinin yandığını duydu ve| muhabbetini ve hürmetini kazandi. O- içinden kabaran çılgın bir arzu ile el-|yunla tanışmamıza Tomris vesile cidu. , Deyince, asilzade, orada, biraz uzak- ta duran kızı nyüzüne baktı. Bu anda, Günler geçiyordu. Giv.. rahatsızlığı|kız.. Give gözlerini dikmiş.. büyük bir epeyce azalmış olan derebeyinden gör-|iştiyakla bakıyordu. Arşak derebeyi- düğü teveccühkâr ısrarlardan ve oğlu-|nin oğlu, kızın bu bakışından şüphe- nun davetlerinden istifade ederok her-|lendi Birdenbire, içinde, derin bir kıs> | kançlık kabardı. Kin dolu gözlerini du. Bu saatler, daha çok derebeyi ile|Give çevirdi: — Geldiğimdenberi, sarayda, her- kesten methü senanı işitlim. Zarafetin, ldir fırsatlarda yalnız kalabiliyordu.|kibarlığın, yakışıklığınla herkesi hay- —mamma aa || Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Son Posta Yerebalan, Çatalçeşme sokak, 25. İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin bütün hakları mahfuz ve gazetemize aittir. ABONE FİATLARI Posta kutusu: 741 İstanbul Tolgraf : Son Posta

Bu sayıdan diğer sayfalar: