14 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

14 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ga.. Ağustos SON POSTA E Sayfa 1 Denitler_in Makyaveli Kaptan Bum Bum Ertesi gün Çeviren : sabahın sekizinde amiraldan şu telsiz geldi: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu “-Haydi Emden, korsan harbine başla! ,, *Emden> taze erzak aldı ve hemen © *“,'n dümen sularında kömür nakli- İesi «Markamania» bulunduğu halde, sedasız limandan çıktı. Ğ'-Çinr'hvı dan bu ayrılışi mü- Manı bize bir daha görmek nasib olmu- Çenubta bir taraftan av peşinde ko- :ı’hu bir taraftan da düşmanı adam a- İng, Tassud ediyorduk. İşte bu suretle «Vey alTin bütün — Asya - filosunun *Y-Ha-Vey» e ve «Hong-Konge a #imekte olduklarını ufukta gördük. M"'lılklerın telsizlerinden mevkileri- de ik. Lâkin bir Japon posta ,__"":“ gene telsizle «Emden» in o ci- ö bulunduğunu etrafa bildirdi. %'M vapurunun bu ikazı bizim için ç—"hül bir şeydi. Zira Japonyadan %mwm yola çıktığını 'bil- Ü ' *Japon imparatoriçesi> isirali İn- ha lüks posta vapurunun bu ikaz cli- '!H? kaçmasına sebeb olabilirdi. Ni- öyle de oldu... hâ::“ Fon «Spee» filosile ayın on Müzde birleşecektik. Binaenaleyh önü- &eh ?ir hayli müddet vardı. Binaen- İzç _hr av ele geçirebilmek için «Em- tadür Şanghay» a yol verdi. Lâkin te üü TapNiş değildi. h,:hhlmlu küserek randevu mahal- ;:'h *Formoz» arasındaki sayısız ada- qu.nâ"ülü sulardan geçiyordu ve bi h_lli harbte olmadıklarından ışık- Yen ,*Öhdümıye bile lüzum görmi- ı.,dı'mıı torpidoları karakol ediyor- Biz bütün ışıklarımızı söndürmüş bunlara görünmeden sı::m on Bilrinci günü sabahleyin Fon tik filosunun kruvazörlerile karşılaş- *Nürenberge, «Şarnhörst», «Gnay- >, Nakliye gemisi «Titania» refa- 'nde bir çok vapurlar bulunduğu Onümüzde duruyorlardı. Bu gü- mş"“krk. cennet gibi adalar cidden "MıWk nefis bir manzara teşki. edi- N:Lw Fon «Müller» amiral ge- Ve Hi Biderek Fon «Spee» ile görüştü bezj Çid Okyanusunda korsan muhare- d, **Pmak için kendisinden izin iste- h.*.î'.;"î Bünü sabahın saat sekizinde| © ,_.mo demir aldı ve denize açıldı. d t sonra amiraldan telsizle şu em- İYorduk : Ha h,inl.vdi Emden!.. Korsan harbine - dânrı muinin olsun! Oruvar... ti dıy:n ©e oruyvar diyeceği yerde &- TMiş: ça S olsaymış daha iyi olacak- Mün Ş’“hku Amiral Spee'nin o0 kahra- Tetli a gene onun o kadar ve şöh- ha &; len> artık birbirlerini bir da-| ** Po, €miyeceklerdi. Hkkür Möller amiralin telsizine bir te- İf teksizile cevab verdi ve prova Bh":î "M(lşık;ıfm ııynldx. Ş nra anusların issizliği a- ğğîîy'hndenı ve onun peyki «hlar- Anlkh- yalnız kalmışlardı. Menap, PİZ tek başımıza, ancak kendi Gek, lmize güvenerek hareket ede- Riceraya susamış bir tazı idik. a Hüz Z':(;Am KÖRFEZİ BASKINI ıy!cq tam Lauterbah şarkısını söy - Cüi a.. bir kruvazör, düz bir deniz ve nında olduğu kadar mebzul n beraber gene arzu ettiğim içplmazsa bir. kaç yudum tüi ğ hemen herkes bu korsan k o kadar uzun sürmiyece- 'or değildi. Çünkü koca İngi- karşısında ilânihaye köşe Oynamanın imkânı yoktu ve ühimmat bakımından da bun- b“k edecek bir Alman limanı Çeni dost devlet limanı bulmak da $ olmıyacaktı. Hele kömür me- in lüların püsküllüsü idi Vaziyetin güçlüğüne, f 2T F y İ # T Ff giŞE İ Bemen zannediyordum. Meğer bu li- doğru yol verdik. Yolumuz Japon- k | Emden yavaş yavaş hemen ümitsizliğine rağmen kruvazör- Timandan ayrılıyordu. Kruvazörün ikinci süvarisi «Hell- /de herkes neş'eli, kuvvel maneviye ba- imuth Müke» de tıpkı süvarimiz gibi es- kımından demir gibi sağlamdı. Belki batacaktık, Jâkin batmadan ev- vel de mümkün olduğu kadar fazla ge- mi batıracaktık, Dört saat vardiyada bulunursak dört e'üğiı'niz gemilerin hepsi Japon | <4 istirahat ediyorduk. Ve bu korsan !mqkh ve Japonya da henüz harp | harhi seferimiz esnasında hemen he- men hepimiz güvertede uyuyorduk. Mürettebatın kuvvei maneviyesi mü- emmeldi. Kim bir vapurun yaklaştığını evvelâ N İhaber verecek olursa mükâfat olmak üzere bir şişe şampanya hak oediyordu. Binaenaleyh bu şerefli şampanya şişe- sini hak etmek için gemide herkes bü- tün Mmovcudiyetile dikkat kesilmiş et- SSD yafı gözlüyordu. «Emden» in korsan kruvazörü o;arak talihi o kadar yaver gitti ki kruvazörde pek çok kimseler şampanya şişesi hak ettiler ve bu kıymetli mayi gemide mebzülen midelere aktı. -Kruvazörün zabitlerine gelince birbirini seven, bir- birlerile iyice anlaşmış mütenasid bir küme teşkil ediyorlardı. Süvarimiz Fon «Müller» e gelince kendisile mektep sıralarında tanışmış olduğumuz bu müstesna hilkat cidden ideal süvari tipini temsil ediyordu . Hemen bütün vaktini kumanda köp- ü üzerinde gaçiriyor, az uyuyor ve ettebatının bütün meşekkatlerine, bütün mahrumiyetlerine can ve gönül- den iştirak ediyordu. mer ve uzun boylu, kara saçlı lâkin mavi gözlü bir denizci idi. Spordan, denizden ve musikiden an- lıyan Fon «Müke» âlicenablığın, merd- liğin bir timsali idi. Kruvazör zabitleri arasında impara- torun akrabasından bir mülâzim de vardı: Torpido zabiti Prens Fransuva Jozef Hohnzolern... İri yarılıkta bana yaklaşan bu taçlı denizci vazifesinin güçlüğüne rağmen daima tebessüm e- der, bir şeyden şikâyet etmezdi, Ğ ar ya! Çok tehlikeli bir se- yahate çıkmış olan «Emden» de vakit hiç de fena değildi. Bir şeye ihtiyacı- mız olduğu zaman onu elini uzatıp âl- mak kâfi âkin kendi gemimizden değil ha!.. Bir düşman gemisinden al- mak şartile istediğimiz şeyi tedarikte serbesttik. Erzak ve biramızın büyük bir kısmı- nı bu suretle, bazı düşman gemilerin- den tedarik ediyor ve Allaha şükürler ediyorduk. «Yap» adasında kablo şebekemiz ve bir telsiz istasyonumuz vardı. Biz bu istasyonla muhabereye girmeye uğraş- tik lâkin bir cevab alamadık. Biz de gi- dip işi yakından tetkike karar verdik. «Yap» adasına yaklaştığımız zaman korktuğumuz gibi istasyonun tahrib e- dilmiş olduğunu gördük. Tabii bunu İn-i gilizler yapmış olacaklardı. (Arkası var) | Yeni neşriyat —| ae Erzurum İhtilâli — Nedim Uluzakul imza- Bile istipdat aleyhine Türk ulusunun ilk ha- reketi olarak bu isim altında küçük ve de - Berli bir kitap çıkarılmıştır. Bu değerli eser- de siyasal bilgiler okulu allesinin ilk idari Si temiz bir üslüpla anlatılmakta - leki bir çok telgerğflar da tarih için birer vesika kıymetini halz bulurunaktadır. Altan — Elâziz Halkevinin bu aylık mec. muasinın 27 incisayısı çıkmıştır. Çocuk — Çocuk Bsirgeme Kurumu tars fırrdan haftada bir çıkarılan bu güzel çocuk meemuasının 46 inci seyisi bol Tesimler ve eğlenceli yazılarla çıkmıştır. Resimli Ay — 18 inci ağustas sayısı çık- maştir. Nöbetçi Eezaneler Bu gece nöbetçi olan acsaneler günlar- dır: Alomdarda: (Eşref Noşet), Beyazıtta: (Haydar), Sa. matyada: (TFeofilos), Emimönünde: (Sa- üh Necati), Eyüpte: (Arif Beşir), Ve- nerde: — (Hüsametlin), — Şehrtemininde: L (Nazım), Şehzadebaşında; (Ünlvezsite), Karagümrüktle: (Kemal), Küçükpazar- da: (Hulüsi), Bakırköyünde: (Hilâl). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellâsuda), Tepe- başında: «Kinyoli), Karaköyde: , (Hüse- yin Hüsnü), İstiklâ caddesindi ciyan), Pangaltida; (Narg şiktaşta: (A Rera): Sariyerde: Adalar ve Anadolu cibetindekiler: ü (dttühadi, — Kadıköyünde: (Moda), (Merkezi, Büyükadada Roza), Heybelindada; (Halk), (Şinasi Saçlarınız dökülmeğe başladı ise... Telâşa düşmeyiniz Sizi bu dertten kur- tarmak için hazırlan- mış bir eksirdir Vitamin kullanılarak yapıldığı için güddeleri ve kökleri ihya ederek saç- ların dökülmesini durdurur, uzatır. Kepekleri tamamen temizler, MN S ATTEN K LA ELEESA NN - SİDİŞ GELİŞ Çeviren: Nurullah Ataç — Beşi yirmi beş geçiyor, bir saate ka dar varmış olacağız! Monsieur Frederic Helbron, yeleği-|ki bizim gibi erkekleri bulmuşfar... nin cebinden saatini çıkarıp baktı ve yüksek sesle: -—Beqiyiımibqgeçiyor.dıdilm'r'rîe saate kadar varmış olacağız. Karşısında oturan zayıf, esmer, gü- müşü fanilâ kostümlü genç: — Hele şükür! dedi. Yedi saat hiç kı- mıldamadan oturmak çekilmiyor doğ- rusu, Gene talihim varmış da sizin gibi bir yol arkadaşına rastladım, yoksa bu yol bitmek tükenmek bilir miydi? M, Helbron bu iltifata bir baş işareti ile teşekkür edip: — Asıl benim talihim varmış ki si- zinle müşerref oldum! dedi. Sözünde riya yoktu: Birinci mevki kompartimanına girer girmez gördüğü © uzun boylu delikanlıya hemen kanı 1- sınmıştı. Tren saat 10 u 42 geçe, yani yedi dakika teehhürle hareket etmişti; buna ikisi birden kızmış, ikisi birden söylenmişlerdi. Sonra Vagon-Restoran-, da öğle yemeğini karşı karşıya yemişler ve artık büsbütün ahbab olmuşlardı. Fakat arkadaşlıklarının sona ermek üzere olduğu bu anlarda, M, Frederic Helbron, o zarif delikanlının xim olabi- leceğini merak etti; aonun ismini Jean Estöve olduğundan başka hiç bir şeyi- ni bilmiyordu, Daha fazla bir nezaket göstererek: — La Bourboule'da bir müddet kahır- sanız her halde kazinoda görüşürüz, de- di. Jean Estöve: — Maattessüf o talihten mahrum ka- Jacağım, dedi. Ancak kısa bir müddet o- turabileceğim. Nasıl söyliyeyim? bura- da sevdiğim bir kadınla buluşacağım. M. Helbron biraz bayağı bir gülüşle: — Çapkm! dedi; eminim ki evli bir hadınla buluşacaksınız. Jena Estâve, yarı mağrur, yarı mah- cub bir tavırla itiraf etti: — Doğru keşfettiniz. 'M. Helbron göbeğini okşıyarak: — Zavallı sadamcağızın da hiç şüp- hesiz bir şeyden haberi yoktur! dedi. Ben de sevdiğfim bir kadınla buluşma- yorum. Pek güzel, pek şirindir, cak alığı bıraktı, benimle geldi. Hak- çası pişman da olmadı! Haftanın sonü> na kadar yalnız oturacaktı ama aldığım kederli mektuplara dayanamadım, da- ha fazla üzülmesin diye eşyamı topla- dum, yola çıktım. Beni görünce şaşıra- cak... Kim bilir ne kadar da seyine- Jean Estöve: — Siz benden bahtiyarsınız, dedi. Be- nim sevgilimin kocası berbad bir he- rif... Ama ne yapalım? çok zenginmiş... Boynumuzu eğiyoruz. Gerçi benim için zor bir iş değil, asıl kadıncağıza ağır ge- liyor. Ben herifin yüzünü bile görme- dim. Kadının anlattıklarını bir dinlese- niz siz de onu tanımak bile istemezsi- niz. Bir domuz gibi pismiş ... M. Helbron: — Bizimkinin kocası da tamamile ak- sine idi: sabahtan öğleye kadar saçlar rını tarar, öğleden akşama Kadar da tır- naklarını temizlermiş. Temizliğin o ka- darı da aptallıktan gelir,.. M. Estöve: — Doğrusu ikisinin de talihi varmış. İki erkek biribirlerine, müşterek bir sırları varmış gibi tebessümle baktılar, istasyona girdiğini haber veren ü işitince ikisi de birden yer- lerinden fırladılar. Tren durduktan son ra M. Estöve: — Siz önden buyurun, dedi... M. Helbron: — Rica ederim, dedi, siz delikanlısı- nız, sabırsız olursunuz, benim gibi ih- tiyarın inmesini beklemeniz olur mu? dedi. Delikanlı selâm verip hemen aşajğ? atladı, M. Helbron da eşyasını topla* mâak için kollarını fileye uzattı. Tam valizini indireceği sırada arkasından, kulağına pek munis gelen bir kadın se- si duydu: — Aman ne iyi ettin de geldin, sev. gilim! M. Helbron hayretle dönerek: — Ya Nadia'cığım! dedi, işte böyle habersizce geliverdim. Ama sen nere- den haber aldın da... Sözünü bitiremedi: zavallı adam hiç beklemediği bir sahne ile karşılaşmış- tı: Nadia, Jean Est€ve'in boynuna atıl- miş, onu kucaklıyordu. Bişman M, Hel. bron: — Bu da ne? diye üzerlerine atıldı. Nadia onu görür görmez apsarı ke- sildi, delikanlı da yıldırım çarpmış gi- bi hareketsiz kala kaldı. Üçü de biribir- lerine ahalinin içinde bir tek kelime söylemeden baktılar. Evvelâ M. Hel- bron kendine geldi. Nadia'ya dönüp kendine hayli cebrederek: — Demek ki, dedi, hem beni aldatı- yordun, hem de -bu bayın söylediği doğru ise- ona benim karım olduğunu iddia ediyordun, ha? Ben ayaklarını yı kamak nedir bilmez bir herifmişim, öy- le mi? Jean Esteve de hiddetle; 7-Bu baya da benim karım olduğunu ve seni bedbaht etliğimi söylüyormüşa sun, öyle mi? dedi. Ben de sabahtan ake şama kadar saçları, tırnakları ile uğra| şan bir züppe imişim ha? Nadia ikisine de verilecek bir cevnab bulamıyordu. M. Helbron valizini ya: kalayıp azametle: Bundan sonra senin cinsinden ka- dınlarla alış verişim yok! dedi . M. Estöve de valizini yakaladı: — Lânet olsun! dedi. İstasyonun kapısını geçtikten sonra iki erkek bir kere daha karşı karşıya geldiler, bakıştılar. Bir an tereddüd et- tiler, sonra ikisi de kemali ciddiyetle ellerini şapkalarına götürdüler, fakat birdenbire ikisi de kahkahayı salıverdi, Biribirlerine kızmağa ne hakları vardı? Gerçi M, Helbron biraz öfkelenmiş, Je- an Esteve biraz üzülmüştü ama ikisinin bundan dolayı biribirlerini — ittihama hakları yoktu. İkisi de aldatılmışlardı, ikisi de müşterek düşmana karşı ( fak arzusunu duyuyorlardı. M. Helbron: — Vallahi, dedi, sizin sayenizde yol- da hiç sıkılmadık, gene beraber dönsek iyi ederiz. Jean Estöve üzüntüsünü gidermek i- (Lülfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: