3 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

3 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Akdenizde Saklambaç Yazan: Muhittin Birgen (Baştarafı 1 inci sayjada) denizin dibine gidebilir. Sigortalar art - mış ve yahut ödenemez nisbetler almış- tır; hattâ, bir takım canını seven insan- lar, Akdenizde yolculuktan vaz geçmiye, hiç olmazsa çekinmiye — başlamışlardır. Yakında Akdenizde -işli gemilerin yavaş yavaş tenhalaştığını görecek olur- sak hiç te hayret etmemeliyiz. Akdenizin eski tarihinde bir takım korsanlar vardı; fakat, buharlı gemile - rin işlediği zamanlardanberi, Akdenizde böyle bir emniyetsizlik devri hiç bir za - | ü iş, hattâ bu şekilde bir| emniyetsizlik ihtimali hatıra bile gelme- | miştir. Fakat, dünya öyle oldu ki içindz'ı her şey vardır: Şimdi de Akdenizde meç- hul insanlar, torpilli bir saklambaç oyu- nu oynuyorlar. Saklanan bir gemi ve a- myan bütün dünyanın gözü, fakat, işin mahiyetini keşfetmeğe şimdiye kadar im- kân bulunamadı! * Bu meçhul denizaltı kime aittir? Şiradilik bu bir sırdır. Bu sırrı ancak Akdenizin dalgaları biliyor. Eğer bu ge- minin faaliyetinde bir intizam ve ıttırat olsaydı o zaman kime ait olduğu hak - kında bir dereceye kadar doğruya yakın bir fikir edinilebilirdi. Fakat, bugün bir bayrağa, yarın ötekine taarruz eden bu denizaltı korsan, hayali bir roman kah - ramanına o kadar çok benziyor ki bunun hüviyeti hakkında bir tahmin yapmak bile gittikçe müşkülleşiyor. Acaba, Jules| Verne'in Nemo hortladı da e birbirine düşürmek mi İşin raman ve lâtife taralını bir tara- fa bırakırsak görürüz ki mesele et - hnda muhtelif nazariyeler ileri sürü- lüyar. Bir tarafa sorarsanız bu gemi, Frankonun elinde bulunan İspanyol de- Mılarından biridir; böyle bir gemi nin bir Rus kömür gemisini batırmasım biraz makul görsek bile bir İngiliz tor- pidosuna hücum etmesinde ne mana ©- dabilir? İngiltere hükümeti, geçende tay- yare hücumuna uğrıyan bir İngiliz ge - misinden dolayı Franko hükümetini pro- | testo ettiği zaman Burgos hükümeti böy- le bir hâdiseden dolayı hayret beyan et- miş ve bunun daha ziyade mesele çıkar- mak istiyen bir Mad resi tara - fından yapılabileceğini söy i. İngiliz hükümeti bu defa da tekrar Burgosa mü- racaat edecek olsa, belki de Franco, gü- lümsiyerek şu cevabı verecektir: Böyle manasız bir hareketin bizim | tarafımızdan yapılmasına imkân tasav- wur eder misiniz? Olsa olsa gene bir me- sele çıkarmak ve si bozmak için bunu mıştır. kaptan İ ile dünyayı stiyor? niza le bizim gramızı rid gemisi yap- «Fakat, Madridin elinde böyle bir ge mi yök ki..> denilse o zaman da ayni tarzda gülümsiyerek şu cevabı verir: Madrid hükümetinin elinde yoksa, Y daki halk cephesi hükümetinin de yok mu? Kızılların hâmisi da mı yok? Franconun verecceği cevaplar bu kabil- dendir, Bir de öbür tarafa sorunuz; en- lar da başka fikirdedirler. «Bir kere, derler; Franco hükümeti başlı başına böyle bir denizaltı faaliyeti gösteremez. Bunun için bu denizaltı ge- lan Rusyanın misi olsa olsa ya İtalyanın, ya Almanya- nın olabilir. Dünyanın sulh ve sükünu- nu ihlâl etmekte birinci derecede men - faat sahibi olan ve İspanyayı ellerine geçirmek istiyen bu devletler, ya denizal- ti gemilerini doğrudan doğruya kendi zabitleri ve tayfalarile kullanıyorlar, yahut ta bunların içine Frankonun bah- riyelilerini koyuyorlar!» Fakat, başka bir faraziye daha var: Bu fenizaltı gemisinin faşist Portekize ait elması ihtimali neden olmasın? Bu gibi daha bir çok faraziyelerin ara- sından bir sonuncusunu daha gösterebi- | Hriğ> Bü denizaltı gemisi, enternasyonal bir anarşist teşkilâtının da elinde olabilir! * Hulâsa, yalnız Akdenizin lâcivert dal. galarınca malüm olan bu asr! saklambaç oyununun içindeki sırrı -anlamanın im- kânı yoktur. Geminin batırılması bile musmmayı halledemez. Mutlaka yaka - Tanması icap eder ki bu da pek güç bir şeydir. Şu halde bekliyeceğiz. Bu oyun nere- Her genç kızın kâlbinde bir şair kabiliyeti gizlidir, ta - biatın her mevsimi ona başka bir şiir, her ses başka bir nağ- ime ilham eder, muhiti aşk perileri ile doludur. Hayatı hayal içinde geçer. Bunun içindir ki acı bir hakikat ile karşılaş- ması mukadder ise ekseriya kendisini mahvolur. SON POSTA B Hler genç kız bir şairdir $8 Genç kızdan tabi mek dalma elimizd toplıyamaz, ezilip | atin verdiği fazla hassasiyeti söküp ata- mayız, esasen bu, beyhude bir ziyan olur. Fakat onu arası- ra maddi düşünmiye, hislerini firen altına almıya sevket- ledir, bir annenin, bir babanın kızına karşı en büyük boreu da bunu yapmaktır. Şürde, musikide, bir vezne, bir besteye muhtaçtır. Bir erkek kadar Adali vücutlu Bu adaleti, boraca gibi bazulu genç... Bir kızdır. İngilizdir. Ve sikiette Hal- ter şampiyonudur. Ayni zamanda da, mükemmel bir güreşçidir. Hasımlarını gayet kısa bir zamanda yenmek'tedir. Kadınlara nasihat ! — Erkeklerin - sitilolarımı Janıp uçlarını bozarsanız. 2 — Çok yemek yemiyorsun, diye ısrar ederseniz. 3 — Herkesin önünde zayıf nokta - larını ortaya vurursanız. 4 — Anlattıkları bir hikâyenin en tatlı yerinde, sözünü ağzından kapıp, sonunu söylerseniz. 5$ — Herkesin yanında, ona harçlık, para verirseniz. 6 — Uzun boylu olduğunuz takdir- de, kısa topuklu ayakkabı giymeyip te, ille yüksek ökçeyi tertih ederseniz. Bayların:z sızden hoşlanmazlar. ye kadar gidebilirse gidecektir. Telgraf haberleri, yakında bu işin enternasyonal bir konuşmıya mevzu teşkil edeceğini de gösteriyor. Enternasyonal konuşmala - rın, diplomatlar arasında neticesiz bir çene yarışına münhasır kaldığını tecrü- beler göstermiş olduğuna göre Avrupa, sürprizlerin önünde sürükdenip gitmeğe mahküm demektir. Dünyanın şirazesi bozulmuştur; nereye doğru gittiğimizi ancak Allah bilir! Muhittin Birgen kul - ISTER İNAN İstanbul halkının çok sevdiği bir operet kümpanyası bu yıl tenorsuz ve prima donnasız kalmıştı, güzel sesli kekie güzel serli bir kadın bulunamadığı için kış temsilleri tehlikeye düşesekti, Tam o sırada tiyatro işlerinden çok iyi anlıyan bir za! tedavi için Avrupaya gidiyordu. Onu bulup rica ettiler. « — Bize Viyanadan bir tenor ile bir İSTER —— —— —— —- &| | KERGÖN BİR FİKRA Meğer işidiyormuş Kulakları az işiten bir muharrir- den bahsediliyordu. Arkadaşlarından biriz - Ben de onun kulağının ağır işit- tiğini zannederdim. Halbuki senden benden iyi işitiyormuş. Dedi, sordular; — Yok canım nereden anladın? — Geçen gün matbaada oturuyor. ; bir aralık işitilir işitilmez bir ses- le kendi kendine; «Artık vakit geldi, kalkıp gitmeliyim!» dedi. Ve bunu duymuş olacak ki hemen kalktı, çan- tasını aldı, gitti. * Ay milyonlarca sene ! Sonra binlerce Parçaya bölünecek ] İngilteren'n bütün dünyaca tonin - mış Astronomi âlımi James Jeans, mü- tehassısı olduğu ilmi herkese se fak olmakla — tan « geçenlerde, ayın parça- Ve geceleri arzı b İ » Bir kaç gür. önce de gene ayı saya dağılacağını söy- kkaktır, sına varacak Ve €v. velâ iki parçaya ayrılacak, daha son - ra dört parça olacak, sonra sekiz par—W çaya dağılacak, nihayet yeryüzünün etrafın: yan küçük halkalar ha -| line gelecek ve geceleri — gökyüzünde arzın ufkunu saran aydınlık bir kemer görülecektir. O zamari ne hilâl doğacak, ne ay pı rıl piri laydınlık serpecek, ne de şâir - ler sevgililerin:'' aya benzetebilecek - lerdir. Fakat bütüa bu hâdiseler, lerce, milyonlarca yıl sonra vuku bula- caktır! ISTER | dediler. rer- ile prima donnadan getirtmek istiyenler — San'atkârların - jnabzı dakikada 168 e çıkı SÖZ ARASINDA İ Kadın nabızlarını Dakikada 136 Defa attıran erkehk SİMİ PK GA AM DA KONUSMADAN EW” * aö trka KONUŞDUKTAN SONRA KALR ÇARPINTISI Robert Taylor izminde yı nema artisti, eni bir si - kadınlar üzerindeki tesi- rile dünya şöhretleri arasına — girmiş| bulunuyor. Ona şimdı kalb çarptıran Robert diyorlar. ) Meselâ, gene sinema yıldızlarından İvonne Ellis onunla telefonda konuş - mak üzereyken nabzı, dakikada 136| defa atmıya başlam'ş, nefesi de daki- kada 18 den 24 e firlamıştır. Kadın, Yayiorun sesini duyunca: Xalbi daha şiddetle çarpmaya başla . hış, ve «hayranlarınızın takdirlerin - den hoşlanır mısimız?» dediği zaman emaştır, Halbuki telefon hâdisesinden ikj sa- at önce, ayni kadının nabzı dakikada 88 defa atmakta idi. Parmaklarında da en ufak bir titneme bile yoktu. Gülmekle karekter tahlili Nevyorkun marut psikoloğlarından bi- ri insanın gülerken çıkardığı sesten ka - rakterinin anlaşılmasının kabil olduğu- nu iddia etmektedir, Bu psikoloğa göre Ha. Ha, diye a yı uzatarak gülenler iyi karakter sahibi ve akıllı insanlardır. Fa- kat a yı uzatmıyanlar hiddetli ve kötü karakterli kimselerdir. Ha-Ha nn sonun- daki a yı çok derinden çıkaranlar da dal- gın adamlardır. Hi-Hi diye gülenin zayı tabiatli, He- He diye gülenler alaycı olurlarımış. Ho- Eo diye gülenler pisboğaz imiş. Hiyu-Hi- yu secini çıkararak gülenler gizli tabiatli ve düşündüklerinin anlaşılması vör in - sanlar ve nihayet Hay-Hay diye gülen- ler de müral olurmuş. İNANMA! Viyanada hiç değilse bizi tatmin edecek iktidarda tenor daha çok ne var? Fakat bu iki artişti şöyle bir şart dermeyan ottiler: kış mevsimine kadar geçecek iki üç ay içinde bir miktar türkçe öğrenmesi ve kendisine verilecek prima donna — bul, İNAN 1STER rolleri türkçe ezberliyerek söylemesi şarttır. İNANMA! Sözün Kısası Bir sergi Münasebetile E. Talıı — ürkiyede, rejim değişikliği vE Cumhuriyetin istikrarı, bef sahada bir takom gizli istidat ve kabi- liyetlerin de tezahür ve inkişafını mü- cip oldu. On yıl önceye kadar, matbuat üle“ mimizde, küvvetli bir karikatürist, ya“ ni hakiki bir mizah ressamı, kolay bu- lunur bir şey değildi. Meştutiyet dev“ rinde birdenbire bir yıldız gibi parla- yan, fakat maattcessüf gene bir , gibi sönen üstad Cem'i istisna ede sek; içinde yaşadığımız muhiti, o mu- hüsusiyetlerini mizah ade * Sedad Nuri ile Sedad Simayi'nin bazan çok kuvvetli çizgileri, arkası gel miyen birer «zühurat> tan ibaret kal < dı. Karikatür, bızde inkişsf etmek, kıy metli san'atkârların yetişmelerine mey, dan vermek için, sanki bugünkü z min hür ve mukaddir havasını bek! yordu. Ve bu rejim sayesinde matbu- at ileriye gidince, karikatür ressamlır ğı ileri gitti. Ve bir de baktık ki, çazee te ve mecmua sayfalarında, — eserleri gittikçe tekâmül eden imzalar belir « meğe başladı.. Bunlardan bir tanesi de, arkadaşı « mız Orhan Ural'dır. Geçen gün, Orha- nın Eminönü Halkevi salonunda açtı- ğı sergiyi, gidip te gerdiğim zaman, kaç senedir beraber çalıştığım bu de“ Gerli arkadı ğ ü zıre layıp, teşi İkarşısında hayrani'ğiımı ifade edecek kelime bulamadım. Espri harikaları diyorum.. ve bu ha- rika tabirini — bile bile kullanıyorum. Zira, espri, yani nüktenin, sözde bile manır. kolay — olmadığıni Hem lejandı, hem de ine uygun olmazsa der ve kıiymelini kaybede « cek olan karikatürde ise, bu nükteyi; bulmak ve yerinde kullanmak büsbü - tün zordur. İşte Orhan Ural bu zorluğun üstes sinden gelmiış, üstadlığını isbat eyle - miştir. iyisini yar bilenlerden Onun sergisin. baştanbaşa gezdim. Tek tük istimalarla baştanbaşa be: sasşen yapmağı yellensem de, muvaf « fak olamam. Bu kadar nefis eserler a- rasında ayrı seçi yapmak mümkün de. ğildir. Orhan Ural'ın sergisini gidin, gö “ rün. Hergünkü kara düşünceleriniz, sıkıntılarınız arasında, bu ziyarct sizd bir kaç saâtlik gönül terahlığı temin edecektir. Hem de iki türlü: Güleceksiniz, bir« bir de, memjekette hakiki ve zarif bi? artist yetişmiş olduğunu görüp, mem- nuün olacaksınız. Dün hava yarı açık geçti — Kandilli rasat — istasyonunun verdiği malümata göre dün hava rüzgârlı ve ya” Tı açık olarak geç- miştir. Hararet de- recesi gölgede 56 yı bulmuş, en faz- la sıcaklık 25, en az sıcaklık ta 17,5 olarak — kaydedi miştir. Rüzgür şimalden e şimali şarkiye doğru sani sür'atle esmiş, hava tazyiki 759 u yede 8 metrö buk muştur. Mi Dün rütubet derecesi de yüksek idi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: