3 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

3 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Denizlerin »Makyııveli Kaptan Bum Bum Çeviren: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Bir gün melul ve mahzun tel örgülerden caddeye bakarken gözüm ağır ağır yürüyen bir genç kıza ilişti ve hafifce: - Maryan!. Maryan!. diye seslendim Çıkan toprakları ortadan kaldırmak işini güpe gündüz halletmeğe karar, verdik. Çünkü herkesin gözü önünde ve apaçık yapılan bir işin yüzde doksan nazarı dikkati celbetmediği muhakkak- tır. 'Tünelin medhali benim oturduğum köş tamam karşısındı Biraz ile- ride de bir yığın yapı t le bir mik- dar kum ve çakıl duruyordu. Birdenbire bende bir bahçe merak- dır başladı. Dünyada bahçe ve çiçek merakı kadar zararsız, kimseyi rahat. sız etmiyen bir merak olur mu? Hattâ bahçe merakı demek o işe merak sardı- ran adamın imar ettiği toprağa balılığı demektir ve bin bir emekle yetiştirdiği çiçekleri, fidanları bırakıp kaçan bir. bahçe meraklısı henüz daha görülme- miştir zannederim. İşte bende bu bahçe merakı başlar başiamaz o taş ve çakıl yığınının etrafı düzeldi, yeşerdi ve bir bahçe halini aldı. Artık gemi çıpasını tasvir eden çimen resimler, göbekler, tarhlar bu topraklarda şaşırlıcı bir. sür'atle belirmeğe başladı. Bu göbekle- rin, tarhların tünelden çıkan toprak- larla vücuda getirildiğini söylemeğe| lüzum yok değil mi?.. Hatırıma geldikçe kendimi tutamaz, el'an kahkahalarla gülerim Bir gün kamp kumandanı kampı tef-| i yordu. Ben de kendisine re!.ıkuı 8i ndan birdenbi r adam olan danın ha en gözleri fak taşı gibi açılmıştı. Ruha ferah veren bu yeşillikler karşısında kendini tultamıya- rak — Sizler bahçıvahlıktan iyi anlıyor- sunuz doğrusu! demi Tebrik ederim baylar... Güzel, çok güzel!. Burası a getâ mini mini bir park halinc gelecek... Aman, devam edin!. Ben ağzımı açıp bir kelime bile sö; lemedim. O kadar beğendiği, takdir e tiği bahçenin toprakları nereden gel- miş olduğunu bilseydi, acaba kuman- dan cenapları ne yaparlardı? Kampta bir kafes maymımumuz vardı. Biz bü kafesi tamam tünelin methalini örten çimen murabbanın üzerine koyuyor- duk. Çalışmadığımız zaman * hiç bir yabancı göz tarafından görülememi istediğimiz o methal üzerinde maymu larımız atlıyorlar, zıplay nedi. ğim bir tütfuna daha mazhar oldum:| Kampın yüz metre kadar ilerisinden büyük bir yol, bir cadde geçiyordu. Hattâ bu cadideden araba ile geçen ka- dınlara işaret bile etmekliğimiz kabil eluyordu. Dedim ya! Şışkoların biraz çapkın olduklarım dünya büir. ne diyordum? Evet, hariçteki âleme bağlıyan & n gün imtidadın- ca gözler den ayrılmazdı. O gün de melül ve mahzun caddeye dalgın dalgın bakarken gözlerim bir- denbire tanıdık bir simaya ilişti ve bu ltanıdık şahsiyetin arabadan inip nübet- ©i dairesine girdiğini görünce kendi kendime: — Allah, Aliah, dedim, galiba talıh gene bana gülümsemiye başlıyor... Ve sanki hiç oralı değilmiş gibi ya- vaş yavaş nöbetci dairesinin civarına sokuldum. Bir müddei melez genç bir orlar, bin bir|« Maryan Emden kruvazörünün başına gelenleri, benim üsera kampında bulun- duğumu öğrenince Şanghaydan kalkmış, beni teselli etmek üzere Singapura kadar gelmişti Jlesi yapılır. Ben de seyahatlerinde ken- disini bir Avrupalıdan ayırd etme! çok hoş tutmuş, izzet ve ikram etmiş. lim. (Maryan) «Emden» kruvazörünün başına gelenieri benim üsera kampında kın bir şe: bulunduğumu öğrenince «Şanghay»- Şimdi artık yirmi iki yaşlarında ol-| dan kalkmış ve beni teselli etmek üze- malı idi. Narin vücudü mutavassıt bo-|fe ta (Singapur )a kadar gelmişti. yu ile çidden zarif bir genç kızdı. Mar-| Halbuki möbetci dairesine yaptığı yanın babası zengin bir adamdı ve| Müracaatta beni ziyaret etmesine mü- (Şanghay) da bir bankanın direktörlü-|saade edilmemiş. Yalnız parmaklık ar- ğünü yapıyordu. Kendisi çok iyi bir kendisile görüşeb işim!... tahsil görmüş olduğundan fransızcayı| Maryan bana birçok çiçek ve gene ve ingilizceyi pürüzsüz konuşuyordu.|pek çok gazete getirmişti. Gemilerde melezlere Avrupalı m.mma.ı (Arkası var) ı Devlet Demiryolları ve Limanları işletme Umum idaresi ilânları I Muhamımen bedeli (10.800) lira olan sabit asetilen cihazı ve buna müteferri şebeke malzemesi 15/10/1987 Cuma günü saat 15,30 da kapalı zarf usulü ile An- karada idare binasında satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin (810) liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları, resmi gazetenin, 7.5.1936 gün ve 3297 veya 1.7.1937 g. 3645 No. lı mnüshasında intişar etmiş olan talimatname dalresinde alınmış vesika ve teklif- lerini ayni gün saat 1490 a kadar komisyon reisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler parasız olarak Ankarada Malzeme dairesinden, Haydarpaşada 'Tesellüm ve sevk şefliğinden dağıtılmaktadır. — (5728) ti. Kepdisini bundan iki sene kadar ev. vel tanımıştım ve çok severdim. Yarı Çinli, yarı Fransız olan «Maryan> çe- kik siyah gözleri, abanoz saçları ile mi- ni mini bi hlüktü ve çok cana ya- dan DERLEE O A DK SAA A SAT Dişleri her yemekten sonra günde 3 defa niçin fırçalamak lâzımdır? Cnnküwuıhderhmhııluıımhnı-“lh—ıdn Sa - niyen ağızdaki «salya» denilen mayide milyonlarca mikrop doludur. Salyada bulunan Lüab dişle- rin en birinci düşmanıdır; - diş- lere yapışarak yosun peyda e- der. Mineleri aşındırır, yavaş ya- vaş dişleri ve kökleri çürütür, diş etlerinde iltihaplar peyda - olur. Dişlere yapışan yemek artıkları ve ecnebi maddeler de temizlen- mezse birer mikrop yuvası hall- ne gelir. Eğer dişler —muntaza- man ve günde en az 3 kere sRadyolin> le - fırçalanmadığı kızın acemi acemi etrafına bakınarak © taraflarda dolaşmıya başladığını gör- düm, Gözlerim yanılmamıştı ve ben bu genç kızı tanıyordum. Statü gibi dimdik tüfekleri omuzlarında hareketsiz du- ran iki nöbetciye göz ucile bir baktım; herifler oralı bile değillerdi. Bunun ü- zerine genç kıza hafifce: — Maryan, Maryan! diye seslendim. Melez kız benim bulunduğum tarafa döndü ve nöbetcilerin de bize dikkat etmemelerinden istilade ederek alçak sesle konuşmıya başladık. Bu melez kız bir çok defalar süvarisi ve süngü takılı takdirde çok çabuk mahvolma- ğa mahkümdur. Bu muhtemel âkıbetleri vaktinde bertaraf eder. Sabah, öğle ve akşam günde 3 defa dişlerinizi fırçalayınız.. “Son Posta,nın Hikâyeleri Yıkılan Saadet Yazan: Salâhattin Enis Şezlonga ilişti, hastanın odasını yarı ey dmlatan bulanık elektrik ziyası içinde, gayrihtiyari başını duvara dayadı Derin bir vect ve ibadet hiasile mü - tehassis idi. Hayatı çok sevmekle be - raber aylar vardı ki ondan el etek çek - miş ve kendikendisini mutlak bir inzi - vaya bırakmıştı. Şişlinin en konforlu bir #partımanından Eyübün mezarlıklara ba- kan bir evinde ikameti ih r eden Sa- mi hayatından şikâyet etmiyordu. Bütün i münhasıran kitaba ve oku- | mağa vermişti. İkinci meşgalesi de sık sık | Tt narak bir mezarın içeklerini düzelt - Eyüp sırtlarına tırm otlarını ayıklamak, mekti. Bu hareket, onun indinde bir ibadet kadar mukaddesti ve bu işte bir ibadet ifa etmenin verdiği vicdani ve ulvi haz we huzuru duyuyaordu. Ondan gönrâ sırtını oradaki servi a - H#açlarından birisine dayıyarak tabiatin önünde uzanan muhteşem — manzarasını seyre dalıyordu. Uzun, gürültülü, dağdağalı bir hayat - tan sonraki bu inziva, öonun için genç ya- şında bir nevi mezara giriş demekti. Bu- nu kendisi ihtiyar etmişti. Arkasında gürültülerle dolu bir hayat bırakmıştı. Şişlide güzel bir apartımanı, gok güzel bir karısı ve nur topu gibi bir kızı vardı. İradile geçiniyordu. Hayatla - rında bir tek bulut yoktu. Hemen mut - Tak bir saadet içinde yaşıyorlardı. Bir gün Şişli muhiti korkunç bir hava- disle çalkandı. Saminin karısı ağır su - rette hastalanmıştı. Apartımana dok - torun birisi gidiyor, birisi geliyor; fakat hastalık hakkında hiç birisi kat'i bir teş- his koyamıyordu. Nihayet, hastalık, son günlerde çok a- ğir hastaneye kaldırılması lüzumunu itti fakla ileri sürdüler. Hasta çok ağırlaşmış olduğu için otomobille sevki kabil olma- dığından nihayet hastaneden bir sedye getirilmesine karar verildi. Sami, karısını bin itina ile sedyeye ya- tırırken gözlerine toplanan yaşları göz- lerine içirmeğe Uuğraşıyor, metin davra- narak duymuş olduğu derin ve hudutsuz teessürü belli etmemeğe çalışıyordu. Kızı «Ümid> i;;annesinin hastaneye gittiğini görmemesi için sabahleyin da- ha erkenden uzak komşulardan birisine göndermişti. Sami, karısını kendi elile hastaneye yatırdı. Geç vakte kadar orada kaldı. Nesrin etrafının ve olup bitenlerin far- kında değildi. Bir hübututam içinde idi. Sami, iki ateş arasında olduğunu dü - şünüyordu. Bir tarafında ölmek üzere o-| lan karısı, diğer yanında kendisini bek-| liyen kızı... Ne yapacağında mütereddit | idi. Fakat bu tereddüdü, bir 1âhza devam etti. Ve sonra derhal kararını verdi. Ço- cuğunu larak apartımana getireceğini, onu uy tacak ve sonra hastaneye avdet edecekti © akçam baba kızın komşu evinden a- partımana gelmeleri çok hazin oldu tmtidadınca çocuk babasına annesi h: kında hemen hemen hiç bir şey sorma- dı. Âdeta kablelvuku bir hisle geçen İa ciayı neisinde duymuş gibi idi. İçten ge- İlen bir sessizlikle ve mahzun bir yüzle ; babasını takip ediyordu. Geçen facianın | | i ârâz gösterdi. Doktorlar, «Nesrin> in | misafir olarak bıraktığı evden a- ş bütün harareti sanki ruhunun içinde tope lanmıştı. Küçüğün bu mahzun ve sessiz hali a « partımana geldiği dakikaya kadar devam ettikten başka orada da babasına anne e sini sormadı. Sami, o gece ilk defa kızila misafir odasında yer yatağında yattı. Elem ve ıztıraplarını çocuğuna belli et ğe nefsini cehtediyor ve hıçkırıklae çine doldurmağa uğraşıyordu. Onun tamamile uyuduğuna kani ol e duktan sonra yavaşça yataktan kalktı. Hizmetçiyi çağırarak onun yanında yate masını te ih etlikten sonra ayakları « nin ucuna basarak hastanenin yolunu tutt Or bütün ümitleri kırılmış bir küle çe halinde girdi. Nesrin, kapalı gözleri, mutlak bir felç içindeki halile yarım Ööe lüm manzarası gösteriyordu. Yalnız telk hayat emaresi, göğsünün alınıp verileni teneffüsle hareketi idi. Eğer bu da ol « asaydı, eğer yüzünde hayat denileni m renksiz ve ışıkları da bu- ç kimse kendini bilmez bit bu hastanın yaşadığına hük- mem halde yatan medemezdi. Sami, onu rahatsız etmekten çekine « rek karyolasmın ayak ucuna oturmadı. Yalnız tereddüt ve endişe ile elini onun alnının üzerinden muhterizane geçirdik. ten sonra karşıki şezlonga ilişti. Hastanın odasını yarı aydınlatan bulanık elektrili ziyası içinde, gayri ihtiyari başım du e vara dayadı. Bu ne kadar devam etti; bunu Sami bilmiyordu. Yalnız bir sıra güneşin doğe duğunu hisseder gibi oldu. Uyumuş de e kildi, uyumamış ta değildi. Âdeta uyku yanıklık arasında kısa bir an geçite llk işi, Nesrinin yatağına yaklaşmı oldu. Bu, Saminin hayatının en korkung bir anı idi. Ayağa kalktığı halde ken« disinde oraya yaklaşmak cesaretini bu« lamıyordu. Bir an, odanın havasını dine ledi, havayı derin ve matemi bir sükün aplamıştı. Nazarlarının «Nesrin» in yüzüne tes masile göz bebeklerine sanki kızgın bit milin batırılması bir oldu. Çene kaymış, gözler korkunç bir ittisa ile açılarak tavana saplı kalmıştı. Bu ö lüm © kadar sessiz olmuştu ki, onu ne hasta duymuş, ne de Sami hissetmişti... * Bu hâdiseden sanra Sami apartıman değiştirdi, ev değiştirdi, hattâ semt dee fakat hepsi boştu. Saadeti yıkıle yıkılmıştı. Onu Eyübe defnete tirmişti. Her hâfta muntazaman orasını ziyaret ediyordu. Geçen günler çektiği ıztırabı azaltacae ğana bilâkis arttırdı. Şehrin gürültüsü onu böğ İşte bu mülâ« iledir ki tam iki senedir, Eyübün, türlü gürültüden, dağdağadan uzak z mahallesinde tutmuş olduğu bi nile « karı « haza her Yarınki nushamızda: MİRAS Yazan: Prul Achard Çevireca: Nurullalı Ataı

Bu sayıdan diğer sayfalar: