4 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

4 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarihi tetkikler: Eski denizcilikte harp usullerine * * Amiral gemisinin geride veya ortada birkaç kuvvetli Kadırganın mubafazası altında bulunması şarttı. Çünkü deniz üzerinde kara harbi demek olan eski deniz savaşlarında Başkumandanın ölümü umumi bir hezimetin ev mühim sebebiydi. İnebahtı muharebesinde böyle olmuştur. bir bakış... » Wki deniz harblerinden bir sahne Buharlı ve zırhlı donanmanın yaşı ni- hayet bir asır kadar bir şeydir. Ondan evvel ticaret gemileri gibi harp gemile- ri de ağaçtan yapılırlardı. Yelken ve.kü- rekle giderlerdi. Her işi yapmakta bazı usuller olduğu gibi kürek ve yelken devrinin deniz harplerinde de taayyün etmiş bazı usul- ler vardı. Bu süllere riayet etmiyenler- den ziyade - bazı pek ender istisnalar- dan başka - riayet edenler muzaffer o - lurlardı. Nitekim şimdi de bu böyledir. Türk denizcilerinin koydukları usul- leri yazıyoruz: Donanmayı harp sırasında sahile ya -« kım bulundurmak doğru değildi. Çünkü düşmanla rampa edilerek harbe başlan- dığı zaman gerek kürekçilerin ve gerek askerlerin gözleri karada olurdu. Cephe- nin biraz sarsılması neticesinde gemile- rin kıyıya doğru çekildikleri ve bu yüz- den safların bozulmasile hezimete uğra- nıldıği çok görülmüştü. Eğer donanma kıyıya yakın olduğu sırada düşmana te - sadüf ederse görmemezlikten gelerek hemen çekilmeli, yahut engine açılarak orada hâarbi kabul etmeliydi. Lepant, Na- varin, Çeşme ve Sinop bozgunluklarında bu şartın aleyhimize oluşunun büyük te- siri olmuştur. Açıkta harbe karar verilince düşünü - lecek iki nokta vardı. O da müdafaa ve hücum şekillerinden birinin tayininden ibaretti. Vaziyete göre bu iki şeklin ieap ettirdiği manevrayı yaptıktan sonra düş- manı en zayıf zamanında yakalıyarak yüklenmek gerekti. Hücum —manevrası şöyle olurdu: Düşmanın zayıf olan tarafı anlaşıldık- tan sonra ondan daha büyük bir kuvvet- le ve sür'atle saldırılır; o kısım yenildik- ten sonra diğer kısımlar üzerine yürü - nürdü. Müdafaa manevrası umumiyetle düş - mandan zayıf kalındığı zamanlarda ya - pılırdı. Düşmanın hücum edeceği noktayı sür'atle anladıktan sonra oraya fazla kuv- vet vererek hücum semeresiz bırakılır- dı. Bir defa hücumu kırdıktan sonra düşmanın zayıf veya sarsılmış olan ta - rafına faik kuüvvetlerle ve göz açtırma- mak suretile yapılan hücumlardan iyi ne- ticeler almırdı. Bunları yapmak donan- manın mümkün olduğu kadar hızla ma - nevra yapmak kabiliyetinin derecesine göre mümkündü. Eski Türk denizcileri hemen hemen daima hücum şeklini tatbik etmişler ve böylelikle büyük zaferler kazanmışlar - dır. Harbe karar veren donanma derhal borda nizamı alırdı. Yani burunları ay- ni tarafa dönmüş olduğu halde ve yan yana dizilirlerdi. Böylelikle gemilerin yan tarafları birbirine doğru gelir ve a- ralarında, boylarının bir misli kadar me- safe bulunurdu. Bu da icabında sağa ve- ya sola dönmek üzere manevra yapabil - mek içindi. Borda nizamı, ya düz bir çizgi üzerin- Tarihi tetkikler de, yahut ta yarım daire şeklinde olur » du. Düz bir çizgi halinde olursa iki veya üç sıra yaparlardı. En öne en ağır gemi- ler, sonra ikinci derecede olanlar ve en geriye de hafif gemiler konurdu. Bazan geriye orta boyda, fakat hızlı giden ge - milerden mürekkep ihtiyat kuvvetlerinin konduğu da olurdu. Meşhur Preveze mu- harebesinde amiral Barbaros Hayreddin böyle hareket etmiş ve ihtiyat filonun kumandasını da Turgut Reise vermişti. Amiral gemisinin, geride veya ortada bir kaç kuvvetli kadirganın muhafazası altında bulunması şarttı. Çünkü deniz ü- zerinde kara harbi demek olan eski sa - vaşlarda başkumandanın ölümü umu - mi bir hezimetin en mühim sebeplerin - dendi. Nitekim meşhur (Lepant - İne - bahti) muharebesinde Türk amiralı Mü- ezzinzade Ali Paşa kendi gemisini ön sa- fa ve ortaya koymuş, herkesten evvel düşmana saldırmış; asıl kuvvetten ayrı düştüğü için kuşatılarak başı kesilmiş; donanmamız perişan olmuştur. Yarım daire şeklinde harp nizamında girintili tarafın düşmana çevrilmesi â - detti. Bu takdirde düşmana daha yakın olan uçlara (boynuz) derlerdi. 'Türk *kadirgalarının toplarının en mü- himleri baş tarafta olurdu. Bunlar diğer büyük toplara göre daha uzun mesafeye atarlardı. Bunun için düşmana daima provalarını çevirerek saldırırlardı. Top menziline girilir girilmez ateş edilir; ilk gülleler düşman gemilerinin direk ve yelkenlerini parçalar, yahut güvertesini yalıyarak kargaşalık çıkarırdı. Bu sırada birer gülle daha atabilmenin muvaffa - kiyetteki rolü büyüktü. Ondan sanra gemiler düşman gemilerine tampa eder- ler; kancalar atılır, bağlanır ve düşman gemilerinin güvertelerine yalın kılıç hü- cum edilirdi. Kalyonlar gibi büyük ve çok toplu ge- milere rampa etmek güçtü. Çünkü bun- ların bordaları yüksek olduğundan tır - manmak kabil olmazdı. Bundan başka kalyonların kısa mesaleye ateş eden bü- yük topları vardı. Kadirgaların böyle bir vaziyet karşısında kalyona sokulmıyarak usaktan gülle yağdırmaları, ağırlığından dolayı kolayca manevra yapamıyan bu tekneleri iyice dövdükten sonra saldır- mak gerekti. Esasen bazı büyük gemiler bütün hızlarile kendilerinden küçük ge- milere saldırır, onları çiğner ve batırır- lardı. Harp zamanında kalyon veya mav- na denilen bu büyük gemilerin en öne konulması zaferin âmillerinden olurdu. (Lepant) harbinde Venediklilerin böyle muazzam âltı tane gemileri vardı ki, hü- cuma geçen Türk safını kırmış, büyük zayiat verdirmiş ve Venediklilerle müt- tefiklerinin zaferlerini temin etmişler - dir, Kürek devri denilen ve on altıncı as- ra kadar süren zaman zarfında her ge- mide aşağı yukarı asker kadar da kürek- | çi bulunurdu. Bunlar düşmandan alınan esirlerdi. Harp sırasında bunları iyice zincirlemiş olmak, her hareketlerini göz önünde bulundurmak lâzımdı. Çünkü en bühranlı zamanlarda esirlerin zincirleri SON POSTA “HADİSELER KARŞISINDA Şaşılacak şeyler Benim bir meziyetim vardır. Sokakta bir kalabalık gördüm mü, hemen arala- rına karışır, ne olup ne bittiğini öğreni- TİM. Dün yaya yürüyordum; Beyazıdda bir kalabalık gördüm, hemen sokuldum, sor- dum: — Ne var, ne oluyor? memur arıyorum Yazan : Salâhattin Enis Her insanın iki cephesi vardır: Bi- risi hususi haya- Cevab verdiler: hi erde ' — Şu adamı görüyorsun ya... i cephe, di- — Evet! ğeri iş hıyıımdı_- — Onun büyük bir cesaretine şahid ki cephe!.. Bu iti- olduk.. barla — insanların — Ne yıfp!ı? ekseriyeti tıpkı «iki yüzlü adam> Bibidir. Onun için ben de evimde dünyanın en sakin ve mülâyim adamı olduğum hal- de kapıma otomobilim dayanıp müessese- me gitmek üzere onun basamağına ayağı- mı bastığım zaman derhal değişirim; kaş- larım çatılır, evvelâ bilâsebeb ve bilâicab şoförümü mükemmel bir haşlarım. Oto- mobilimin koltuğuna gömüldüğüm za- man ise kaş çatmam, derhal suratıma in- tikal eder, bu defa suratım çatılır. He- nüz sokağa çıktığım dakikada başlıyan bu tezahürün, müesseseme gelene kadar alacağı şekli siz, kolaylıkla ve pekâlâ ta- yin edebilirsiniz. Oraya gelince orada adetâ bombalaşırım: Hele müessesemin kapısından içeri - bombalıklan ta çıka- rak - bir şarapnel gibi dahil olurum. Bu- nu yaparken eşanı âmiriyet» in bunu ik- tiza ettirdiğini düşünürüm. Bu mülâha- za iledir ki müesseseme memur ararken de çok ince eler, çok sıkı dokurum. Geçen gün müessesemde 30 lira aylıklı bir vazife inhilâl etmişti. Buraya alına- cak memurun vazifesi, sadece fabrikaya girip çıkan amelenin isimlerini kaydet- mekti. Bunu, bir genç işltip gelmiş. E- linde çok iyi bir darülfünun şehadetna- mesi ve birçok bonservisleri vardı. Ken- disine fransızca, ingilizce, almanca, ital- yanca bilip bilmediğini, Çin ve Sanskrit lisanlarından behresi olup olmadığını sordum. Maalesef sadece fransızca bildi- ğini, almancayı pratik olarak konuştu- ğunu, ingilizceyi ise biraz anladığını işi- tince derhal kapıyı gösterdim ve: — Sen bu işe ehil değilsin... dedim. O, süklüm püklüm kapıdan çıkarken ben de «şanı âmiriyet» in verdiği hudud- suz kudretle mahzuz ve memnundum. Bununla beraber ben bir iş adamıyım. Bu vazife ilânihaye boş ve münhal kala- mazdı. O delikanlının kapıdan çıktığın- dan iki saat sonra birisi, odamın kapısı- nı bile vurmağa lüzum görmiyerek içeri girdi. Kendisi pala bıyıklı idi, gözleri fıldır fıldır dönüyordu. Kelle kulak, cüs- se ve kamet yerinde idi. Boğaziçi sahil- hanelerinden kopmuş bir yalı kazığına benziyordu. Sert adımlarla yürüyerek karşıma dikildi. Selâm sabah demeksizin tıpkı damdan düşer gibi: — İşte ben geldim... dedi.. Burada boş bir iş varmış. Arkadaşım ayrancı İbra- him söyledi. Kendisine sordum: — Okur yazar mısın?... . Elini göğsüne götüreek: — Hâşâ,.. Sümme hâşâ... diye cevab verdi. Elim gayri Ihtiyart önümdeki zile git- ti. Gelen kâtibime, sebebini bilmeden bu adamın müessesemde inhilâl eden va- zileye tayini emrini verdim. Ve bu su- retle, müessesem için aradığım memuru bulmuş oldum. — Bir bardak Kırkçeşme suyu içti.. * Oradan ayrıldım. Babıdliyi iniyordum. Kitabcıların önünde de bir kalabalık toplanmıştı. Tabil ben de aralarına gir. dim; ve öğrendim: Adamın biri kitabeı dükkânlarından birinden ilmi bir kitab almış.. Ona bakıyorlarmış. * Sirkeciye yaklaşmıştım. Gene karşıma bir kalabalık çıktı. Durmuşlar, araların- dan geçmiye yol bulamıyan bir kadına bakıyorladı: — Bu kadının nesi var da bakıyorsu- nuz? Oradakilerden biri merakımı etti: — Baksana, dedi, saçları altt aylık on- düle yapılmamış. * Köprüde halk daha kalabalıktı. Liman- da demir atmış bir gemiyi seyrediyor- lardı. — Neye bu gemi ile bu kadar alâka- darsımız? Yanımdaki cevab verdi: — Bu gemi Akdenizden - sapasağlam geldi. tatmin * Karaköyde bir lokdntanın' önü mah- şer halini almıştı, İçeride yemek yiyen birine bakıyorlardı.. Baktıkları adamın Üstü başı şöyle böyle idi. Otuz otuz beş yaşlarında gösteriyordu: — Bu adam da kim? — Bir memüurdur, ay sonunda lokan- tada yemek yediği için bakıyoruz, * Taksim meydanı huncallinç dolu idi. İki kişinin etrafını almışlar, hayretle seyrediyorladı: — Ne oldu, dedim, kavga mı ettiler? — Hayır hiç umulmadık bir şey? — Nedir söyleyin! — Türkçe konuştular. — İsmet Hulüsi kırdıkları veya gemiyi düşmanın işine yarıyacak şekilde yürüterek ve doğrudan doğruya düşmana iltica ederek zararı - mıza hareket ettikleri çok olmuştur. Bu- nun için kürekçilerin hepsinin esirler - den ibaret olmamasına ve araya gönüllü veya ücretli Türk kürekçilerin de konul- masına dikkat olunurdu. Hattâ bu gö - nüllü veya ücretli Türk kürekçileri harp sırasında silâhlandırılarak kuvvetlerimi- zin arttırılmasına da yararlardı. Harpten gayri zamanlarda bir sefere giderken donanma birbirinin dümen su- yu üzerinde yürürler, yani (prova niza - mı), yahut (kol nizamı) alırlardı. Eğer gemilerinin miktarı ve tutulan yol mü- saitse iki veya üç kol üzerinde de gidi - lirdi. Buna (deve katarı) namı verilirdi. Bazı zamanlarda donanma birbirine ya- kın, fakat muayyen bir nizam gözetmek- sizin rastgele giderse buna (Arap alayı) denilirdi. Turan Can İstanbul vakıflar başmüdürü geldi Umum Müdürlüğün daveti üzeri - ne Ankaraya giden İstanbul Vakıflar Salâkattin Enis Başmüdürü Hüsamettin İstanbula dön K müştür. Rüşvet alan bir muhtar mahküm oldu Mardin (Hususi) — Yapılan yol mü kellefiyeti yoklamasında Naif ve Mik- dat adında iki kişiyi saklı Birakarak mukabilinde para alan Kızıltepenin Hamzeyan köyü muhtarnı Süleyman i- ki sene dört ay, rüşvet veren iki kişi de üçer ay müddetlerle hapis cezasına müahküm olmuşlardır. Şeker kuponları Piyango salı günü artırma kurumunda çekiliyor Şeker ve meyva istihlâkini arttır- mak maksadile Ulusat Ekonomi ve Arttırma Kurumunun gazetemiz vası- tasile tertib ettiği kupon piyangosu salı günü saat 10 da Kurumun İstan- bul şubesinde gazetemiz mümessili. nin huzurile çekilecektir. Kazanan nu- maralar gene gazetemiz vasıtasile ilân olunacaktır. Gümrükler müsteşarı Ankaraya döndü Şehrimizde ve Trakyada tetkikler yapân gümrük ve inhisarlar vekâleti jnüsteşarı Adil Okuldaş dün Ankaraya Bgitmiştir Müesseseme | işsizim, kendim? : I İk İŞ arıyorum Yazan : İsmet Hulüsi Arayan ya belâ- sını bulurmuş, ya &i da mevlâsını.. Fa- kat ben bunların hi ikisini de bulmak istemiyorum. Çün- kü ne belâ arıyo- rum. Ne de mev- 1â!.. Sadece iş arı- yorum. Ben ne iş mi bi- lirim?Hiçbir iş bil- mem.. Fakat iş bilmediğim için iş yacak değilim ya.. Benim gibi ne iş bilmiyen vardır ki hepsi iş bül lardır. Ben şöyle bir iş istiyorum: Sab saat sekizde hayır hayır olmaz; do © da olmadı; onda yahut daha iyisi birde işime gideyim.. Öğleye kadar gül olayım.. Neyle mi meşgul olaci On birden on ikiye kadar ne yapılıf gazete okunur. Ben de gazete okuy4? Öğle olunca evime döneyim, yiyeyim.. Yemekten sonra insana bif | havet gelir.. Şöyle bir saat bir buçuk at bir kestireyim.. Ondan sonra $i tekrar işime giderim. Saat üç buçi, dörtte masama oturmuş olurum. Bir ve içerim. Şöyle birkaç küğıda el rim. Dolma kalemimi çıkarırım, bif imza atarım. Saat ta dört buçuk, beş © Çikar gene evime dönerim: — Sen iş aramıyorsun, müdürlük yorsun? Diyeceksiniz.. Ben de esaşen onu yorum. Elimden başka iş gelmez biyenin yerini bilmem, mimarlık mam, ömrümde plân görmedim. manlık yapamam; üm sakattır, çiğnerim, Kondoktörlük yapamam, vaya binenlerden biri iki Beyazıd, Eminönü dedi mi, biletlerin kaç pafâ deceğini hesaplıyamam. Şairlik yapamam, çünkü erkekte saçın düşmanıyım. Bakkallık ya; çünkü veresiyecilerin peşinden k: işime gelmez. Hamallık yapamam; kü belediye bırakmaz, odacılık yapsımâfl çünkü bu ana kadar süpürge ““’ adam değilim! Memurluk yapamam, 4 kü iş bilmem.. Yalnız yalnız mıdh" yaparım. Çünkü imzamı atmamı hlli!' rum, Müdürlük te esasen o değil mi' — Ne aylık istersin? Diyorsunuz. — Sekiz yüz lira.. Ne yapayım daha aşağı olursa ". edemem. Bana bir otomobil tahsis edili cek, eh otomobile binip Kar: * evime de gidemem ya.. Evim Şişlide w lân olmalı.. En aşağı yüz lira aylıkli ev. Kaldı yedi yüz.. Bu yedi yüzüll yüzünü de ev masrafı.. Dört yüz —; İki yüz de giyim kuşam, kaldı yüz. lirayı da metresime veririm. — Metresin var mı? Bu da sual mi, iş arayıp bul:lukln/ ra tabil onu da arayıp bulacağım.. B Şimdi tekra hesapladım, sekiz "0 yetişmiyecek, bin beş yüz olmalı. malı ya, neye olmasın, o zaman tani nasile iş bulmuş sayılırım. z Patf n Y LT L UT V LELLAÜKRELLENESLESE VEYESTETE. SUU * Sayın karlim, «bu çocuğu Son dan attılar da şimdi iş aramaya İl" diye düşünüyorsun öyle mi; çok çi henüz atmadılar. Şükrediyorum.. w kü yukarıda yazdığım gibi bir iş buî', ummak kolay amma bulmak güç! İsmet Hulüf Bugün İngiliz bahriye takımil maç yapılıyor — — Şehrimizi ziyanet eden İngiliz ç masile, Yavuz ve diğer muhdbllfl_n'.. karacağı bahriye takımı arasındaki bol maçı bugün Taksim stadında y'f: caktır. Aralarında iyi oyuncuların takr lunduğu söylenen İngiliz donanma Fi manin bugün yapacağı maça alâkada” Tet oo büyük ehemmiyet vermektedirler. bolda büyük şöhret sahibi olan İngilPA rin beş parça gemiden çıkaracakla/i bir kişi içinde değerleri yüksek ı ların bulunacağı muhakkaktır. Oyun saat beşte başlıyacak, D"'v giliz donanmasından bir hakem edecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: