7 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

7 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tayyare Bugünün tayyareciliği, yakıcı, yıkıcı olduğu kadar yapıcı ve ÂAT BAHiSLERİ ve Ziraat kurtarıcıdır Sovyet Rusya da ziraat Yılların gidişine bakınca, hiç tered- dütsüz denilebilir ki, yirminci yüz yı? medeniyetinin sembolü tayyaredir. Şu son Üüç beş yıl içinde ona verilen önem o kadar genişlemiştir ki, uluslar her şeyi unutarak, sade bir uçak yarışına giriş- miş bulunuyorlar. Bütün dünya, kopacak bir harbin zaferini ondan beklediği gibi, sulh anlarındaki birçok himmetleri de ondan bekliyor. Her tarafta kafaları sa- ran tok düşünce uçak, her yerde biraz daha fazla edinilmesi için çırpınılan şey uçaktır. Okyanusları bir solukta geçen, Stra- tisfere bir yükselişte varan tayyarenin heyecanı içimizden kaybolmadan, kutbu geçerek Moskovayı, Sanfransiskoya bağ- hyan tayyarenin dehşetine düştük. Fa- kat o, sadece yakıcı ve yıkıcı bir şey dir? Yoksa önun yapıcı ve kurtarıcı ta- rafları da var mıdır? Şüphesiz var! Hem de onun yapabildiği işler, yirminci yüz yıla lâyık bir mükemmeliyettedir. Ben, bu yazımda onun yeryüzündeki başarı- larından, yalnız ziraat âlemi içinde olan- ları üstünkörü sayabileceğim: 1 — Tayyarenin ziraate ilk girişi ça - bukluk istiyen işlerle başlamıştır. Köy- leri, tarlaları su bastığı zaman evgin bir keşif yapmak ve tedbir almakta tayya - reden daha iyi bir yardımcı tasavvur o- hunabilir mi? Bugün dünyanın her kö- şesinde, böyle felâketlerin ruhu tayyare- dir. Yolların kapandığı, muhaberenin ke- sildiği bir zamanda yeryüzünü gökten kurtarmaktan başka çare yoktur. 2 — Bu yıl Tuna donmuş, geride kalan kısımlara su tepmişti. Etrafı basmak teh. likesi baş gösterince, hemen tayyarelere emir verilmiş ve havadan attıkları bom- parçalayarak bu felâ - balarla buzları İki kızkardeşten Hangisi evvel Evlenecek? " Bu sual bana herhangi bir yerde mutlak olarak sorulsaydı. şüphe yok ki: t — Evvelâ büyüğü, sonra küçüğü derdim. Fakat bir genç okuyucum ba- yan «C.N>» bana bu meselede bazan umumi kaide haricine çıkılabileceğini de düşündürttü. diyar ki:. — Ben güzel bir kız değilim, Zen - gin de sayılmam. Bütün serveti ka - zancına inhisar eden babamın saye - sinde biraz iyice tahsil gördüm, eğer bir kıymetim varsa işte bundan ibaret, Bu böyle olduğu halde tanıdıklarımız- dan xengince bir âilenin iyi tahsil gör- müş, şimdiden mevki sahibi bir oğlu benimle evlenmek istedi, aileme mü- racaat etti, fakat el'an cevap alamadı, sabırsızlanmaktadır, Ailemi müsbet bir cevap vermemeye sevkeden sadece annemdir. Onun bu Hakikada muhalefeti olmasa da istek- siz bir vaziyet alışının bir tek sebebi bulumduğunu biliyorum. : — Evvelâ ablan evlenmeli, sen diyor, kaide budur. Doğru, fakat: Baba anne bir kardeşiz ama neden- se Allah onu güzel, şirin, cicj yarat - Mış, ben ise nihayet şöyle büyle bir sonra ketin önünü almışlardı. Tayyareler ol- masaydı, bu iş başka nasıl başarılabi- lirdi? $ — Hele orman yangınlarında tayya- re, sade bir keşif aracı değil, ayni za- manda yaman bir (itfaiye) dir. Evlerde kullanılan Hızır âletleri gibi, ormanların üzerine söndürücü mayiler dökmek çok iyi gelmiştir. Sirayet çevresini havadan görmek, amele ve gereken âletleri taşı- mak ve bu işi düşünebildiğimizden daha çabuk yapmak ancak tayyare ile müm- kün oluyor. 4 — Almanlar, ormanları kemiren ba- zı böcülere karşı tayyare ile savaş aç mışlardır. Bu savaşta, havadan — atılan ilâçların çok faydası görülmüştür. Diyor- Tar ki: «Salgın olan hastalık ve böcü- mi-|lere karşı yarının en tesirli silâhı uçak olacaktır.» 5 — Gerçekten, geçen yıllarda Afrika- da çekirgelere karşı İngilizler de, tayya- reden istifade etmişlerdir. Çekirgenin nasıl bir âlet olduğunu düşünürseniz, bu- nu bir an evvel körlemek işinin değerini de anlarsınız. İşte İngilizler havada u- çan milyonlarca çekirge araşına ince toz| halinde arsenikli bazı zehirler ırpzrek büyük akınların önünü almışlardır. 6 — Son yıllarda garib bir deneme de Cezayirde geçmiştir. Cezayir bağların- daki salgın külleme hastalığına karşı, havadan kükürt serpilmiştir. Demek ©- luyor ki, bir gün gelecek yüzlerce işçi kullanarak başardığımız işleri herhangi bir sosyeteye baş vurup tayyaresini ki- ralayıvermekle başarabileceğiz! 7 — Toprağı sulamak ziraatin hatırı sayılır işlerindendir. Onu yoluna koyk mak için gereken yıllarca çalışmayı tay- yare yarı yarıya azaltmıştır. Bugün tay- î GÖNÜL İSLERİ' kızım. Böyle bir talibi her vakit bula- mam, diyorum. Ne yapmalıyım tey - zeciğim? * Okuyucum bu mektubunda kızkar- deşinin vaziyetinden, aralarındaki mü- jdasebetin şeklinden bahsetmeyi unut- Muştur. Ben farzediyorum ki bu mü- nasebet iydir, samimidir, tabildir. Bu faraziyenin doğruluğuna istinat ederek #öyle diyorum: Kızkardeşinize vaziyeti bütün sa - Mmimiyeti ile Mmlatınız. Ve onun tavas- sutunu İsteyiniz. Kızkardeşiniz üzeri- he bir hâmi rolu aldığından memnun, bir iyilik yapmıya hahişkâr bu ta- vassutu memnuniyetle yapacak, o za- man âannenizin tereddüdü de zail ola- eaktır. Zemini hazırlamış olmak için tam o sıralarda babanızı da kıvama getirmek işine teşebbüs edebilirsiniz. Mademki tahsili yerinde bir kızsınız, bu gibi meseleleri kızların —babaları fle konuşmakta — gördükleri Büçlüğü yenebilirsiniz. * Cihangirde bayan Beyzaya: Kanaatkâr bir kız iseniz yükselmesi Müuayyen kaldelere bağlı olanı tercih ediniz. Daha sigortalıdır. Emeliniz geniş, sinir kuvvetiniz. sağlam, haya- fın cilvelerine tahammül kabiliyeti - niz kuvvetli ise serbest meslekliyi tav. siye ederim TEYZE Bu derdi Hazreti Süleymana anlatmak istediler. Aralarından minimini bir kara sineği murahhas seçtiler ve onu Süley- mana gönderdiler. Kurtların, kuşların baberleri oldu, gi- dip Süleymana söylediler: — Ya Süleyman, dediler, bütün sinek- yal, ve nihayet bir üçünecü var.. O da ha- kikattir. Ben o hakikati gazetclerde oku- yorum: «İzmir fuarında Başvekilimizi görmek, onun tetkiklerini tesbit etmek için fua- “HÂDİSELER KARSISINDA Hikâye, hayal ve hakikat Sineklerin başlarında bir dert vardı. ler namına bir minimini karasinek seni görmiye geliyormuş. Süleyman emir verdi: — Bütün kapılar açılsın, dedi, ben en iyi elbiselerimi giyeyim, ve burada kim var, kim yoksa gelecek minimini karasi- neği ağırlamak için hazır olsunlar. Bu emir herkesi şaşırttı: — Ya Süleyman, bu kadar fazla telişa ne lüzum var. Gelecek olan minimini bir Karasinektir. En iyi elbiselerinizi niye giyiyorsunuz? Ve herkes niye onu karşı- lamak için hazır olsunlar? Bilhassa bü- tün kapıları açmak boşuna bir iştir? Si- nek en ufak bir delikten de içeri girebi- lir. Süleyman cevap verdi: — Gerçi, dedi, gelecek olan minimini bir karasinektir amma © bütün dünya- daki sineklerin namına geliyor. Biz o minimini karasineği bütün dün- ya sineklerini karşılar gibi karşılamıya mecburuz. * Süleyman gözlerimin önüne geldi ona sordum: — Ya Süleyman bir gazeteci sana gel- seydi ne yapardın? — En iyi elbiselerimi giyerdim! dedi, bütün kapıları açtırırım. Ve herkese gele- cek gazeteciyi karşılanfhları verirdim. — Öyle diyorsun amma bu kadar hazır- hığa ne lüzum var. Gelecek olan nihayet bir tek insandır. Süleyman cevap verdi: — Gelecek olan bir tek insandır amma © bütün efkârı umumiyeyi temsil eder. O kendi namına gelmiyordur. Gazete oku- yııı milyonlarca insan namına geliyor - dur. Ben onu milyonlarca insanı karşı- gibi karşılamıya mecbürum. * Birincisi bir hikâyeydi, ikinetsi bir ha- ve için emir ra girmiş olan gazeteciler, İzmir emniyet | yı müdürü tarafından, fuarı terke davet e- dilmişlerdir.. İsmet Hulüsi yareler sayesinde Irakta, Mısırda sulama işlerinin plânları yarı yarıya havadan yapılmaktadır. Bizim de 31 milyon lira ayırdığımız su işlerimizin tanzimi mese- lesinde tayyareden azami derecede isti- fade edeceğimiz söyleniyor. 8 — Avustralyada Artezyen kuyula- rının yerleri, önce havadan keşfolun- makta, sonra yerde tamamlanmaktadır. 9 — Size daha garibini söyleyim: Rus- yada traktörlerle sürülmüş binlerce hek- tar araziye havadan buğday, arpa tohu- mu atılarak ekim yapılmıştır. Ayni su- retle dağlara mükerrer ağaç tohumları serpilerek ormanlar da yetiştirilmiştir. Bilhassa pirinç ekiminin tayyare ile ba- şarılması düşünülmektedir. 10 — Salgın hayvan hastalıklarını ön- lemek için, tayyareden büyük istifadeler edimektedir. Çabucak ilâç göndermek, çabucak tahliller yapmak, çabucak mü- tehassıslar göndermek başka nasıl müm- kün olur? M — Tayyare (Meteoloji — Zirai ra - İsgdat) işlerinde çok iyi rakamlar ver- miştir. Bu rakamlar sayesinde ziraat fab- rikasının açık olan çatısı gittikçe kapa- nıp emniyete girmektedir. 12 — Tayyare ile yağmur yağdırılma - ya muvaffak olunduğunu, dolu bulutla- rının dağıtıldığını da elbet duymuşsu- nuzdur. 18 — Çabuk bozulan meyva, süt, yu - murta gibi birçok şeyler bazı memleket- lerde araba, tren yerine tayyare ile ta- şınmaya başlamıştır. Önceleri günlere, haftalara bağlı olan tecim yolları tayya- ve sayesinde saatlara inmiştir. 14 — Sergilere gönderilecek mallar, nü- müuneler hep tayyare yollarile sevkedil. mektedir. Reklâm işlerinde tayyareden K EDEBİYAT j Gizlenen San'atkârlar £.0 Bir çok kabiliyetsizlerin pervasızca mecmua sütunlarında veya kıy- metli vessamların tabloları arasına sıkışarak resim salonları duvar- larında imzalarını gösterdikleri bir zamanda hakiki kıymetlerin ken- dilerini gizlemeleri insana bir günah kadar acı geliyor Yazan: Halit Fahri Ozansoy Bir genç tanırım. Mükemmel - dantel örer, ipek ve atlas yastık kılıfları üstüne en tatlı renklerle en artistik resimler ya- par, yelpazeler işler, en basit kumaşlarla yılbaşı Witrinlerine yaraşacak bebekler yaratır, hele tığlarını eline aldı mı hari- kulâde nefis desenli süveterler ortaya çıkarır. İşte bir genç kız eline - kıymet verecek olan bu işleri bu nefasetle başa- ran bu delikanlı muhakkak ki ince bir artisttir. Yakınımdan bir delikanlı daha tanı « rım. Canı sıkıldı mı, öğle ile akşam ara- sındaki dört beş saatlik bir zaman zar - fında tahtaları yontup biçerek, yanyana getirip perçinliyerek ve en sonunda bo- yasını ve cilâsını da vurarak en usta iş- çinin iki günde yapacağı bir tavlayı vü- cuda getirir. Yalnız pullarına ehemmi - yet vermez, onları dışarıdan alır. Daha başkalarını da tanırım. Bir şar- kıyı gramofonda bir dinleyişte pürüzsüz ve hatasız tekrarlarlar. Bazıları ciddi su- rette hiç bir üstattan derg almadıkları halde gayet güzel resim yaparlar. Bazı - ları da, bir tek mısralarını neşretmekten çekinirler de, nice meşhur şairleri şaşır- tacak güzellikte şiirler yazarlar. Ne bi- leyim, daha böyle kendilerini gizliyen, kıymetlerini ortaya çıkarmaktan kor - kan ve yalnız kendi zevkleri, kendi ruh- ları için çalışan san'atkârlar vardır. Ben bilhassa bunlara hayranımdır. Burada genç bir tarih mualliminden de bahsetmek isterim. Kendisi seneler - dir en sevdiğim dostlarım arasındadır, tarih bilgisi ne kadar kuvvetli ise edebi kültürü ve zevki de o nisbette yüksektir. Zekâsına ve şahsına karşı beslediğim sa- mimi alâkayı ve derin sevgiyi bildiğin- den bazan bana açıldığı zamanlar olur. Uzuün uzun san'attan ve bilhassa edebi- yattan konuşuruz. Geçen sene bir gün bana bir kaonuşmamız esnasında bazı ya- zılarından bahsetti, fakat derhal bu iti- rafından sıkıldı ve bütün ısrarlarıma rağmen, vâdettiği halde bu son haftaya kadar bana tek satırını okumadı. Niha - yet aradan bir yıl geçtikten sonra geçen hafta bana bir hikâyesile geldi. Hikâyeyi okudu. Hâlâ üslübunun ve tahkiyesinin tesiri altındayım. Bu yazı - yazan muhakkak ki bugün en iyi ya « zanlarımız kadar, belki de onlardan üs- tün bir yaratmıştır. Yalnız ne ya- zık ki, kendi hesabıma manasız buldu - ğum halde, anun derin tevazuu el'an eser- lerini ortaya çıkarmasına mâni oluyor.Bu hal nedir? Kendine ve kıymetine bu iti- matsızlık nereden geliyor, bilemem, An- cak şunu hissediyorum ki, hazinesini gizliyen bu san'atkâr, bir mabedin esrarlı bir köşesinde mabuduna tek başına yal- nız kendisi tapan bir dindarın sarhoşlu- ğunu yaşıyor. Belki bu inzivanın da bir zevki var, fakat bizi de, başkalarını da © duaya ve o ışıklı âyine çağırsaydı kar- Şgıliklı yürek çarpmtılarımızdan acaba bir neş'eye iştirakin hazzını tatmıyacak mıydı? Şüphesiz ki tadacaktı. O halde bu kendini çekiş, bu hisleri ve eserleri Hle kendi köşesine büzülüş neyi ifade e- der? Benim kanaatimce bu hal sadece bir çekingenlik değil, bir kıskançlıktır ve bü- tün kıskançlıklar gibi nihayet marazi, a- normal bir vaziyettir. Zira kendi yarat- l»'c- güzelliği başkalarına saklıyan san'at- kâr, eğer başka bir sebep yoksa, her şeyden evvel içinde yaşadığı cemiyete haksızlık ediyor, onu bir faydadan, bir güzellikten, bir zevkten mahrum bıra « kıyor demektir. Buna da en hafif kelime ile insafsızlık veya hodbinlik derler, Baş. ka tabir bulamıyorum. Burada münekkidler için de bir kaç söz söylemek isterim. Nice pişkin ve her tür- lü haklı, haksız hücumlara alışkın olan san'atkârları bile çok kere sinirlendiren bu kılı kırk yarıcılar,. yukarıda bir kaç *eeaMeseseesenneneenaneReseRenecerRERERSAseReRaRn eee görülen hizmet ise sayılamıyacak kadar çoktur. 15 — Hulâsa, tayyare bu gidişle tarihe |. başlı başına bir uçak çağı diye geçeceğe benziyor, Bir çırpıda aklıma gelenler bu kadar.. Daha kim bilir neler var? Tarımman Ziral Gğrenmek istedikle- rinizi bize yazınız. Size cevab verelim, — T. örneğinden bahsettiğim gizli ressamlafı musikişinaslar veya edebiyatçılar — içlü ihtima! ki daha'fazla heybetli ve hal daha korkunç görünürler ve işte bunull için seslerini, renklerini ve cümleleril? mısralarını yalnız pek itimat ettikleri VE pek sevdikleri nadir kimselere açabili” ler. Şimdi etrafıma bakıyor ve araşti * rıyorum: Bütün bu gizli san'atkârlarü lâzım gelen cesareti verecek ve bu sü * retle yalnız meydandaki eserleri değik yazıhane gözlerinde kilitli eserleri de 01” taya çıkartacak olan münekkidler nert” dedir? Sualim boşlukta dalgalanıyor ve —Df yazık kj aradığımı bulamıyorum. ! Duhamel'in dediği gibi: «Sanh'at, ne bir fırçayı, bir kalemi, yi? hut bir yayı kımıldatmak tarzı, ne Ğf gizli bir teknik eprocede» sidir. Her şey" den evvel bir yaşayış tarzıdır.» O halde münekkidden değil, kendi 1Çt mizden ses almalı ve eserimize herke$” ten evvel kendimiz inanmalıyız. İşte ni€€ gizli ve kıymetli san'atkârı, gömülmüf olduğu inziva köşesinden ortaya çıkari” cak olan felsefe budur. Yoksa ne kadal kabiliyetsizin pervasızca mecmua sütulf" larında veya kıymetli ressamların tab * loları arasına sıkışarak resim ıılonl" rı duvarlarında imzalarını bir zamanda hakiki kıymetlerin kendi * lerini gizlemeleri insana bir günah kadâf acı geliyor. Ben işle bu satırlarımla * çekingen ve ürkek artistleri sarsmak, ofi” lara biraz cesaret vermek istedim. Bilmem ki muvaffak olabildim mi? Halid Fahri Ozansoy Meşhur piyanist Paderefski siyaset sahnesinde Lehistanlfi e vatandaşlarına: «Demokrasiye dönüşt başlıklı bir beyanname neşretmiştir. — | 1920 denberi memleketin dışında Y? Şiyan Paderefski yeni baştan M bir hükümet kurulmasını, yeni seçim pılmasını ve Leh temerküz hıııpuıı'll. ilgasını istemektedir. pi Eski başvekil Lehistanı, totaliter ülke haline sokmanın - dahili harbi d0? ğuracağını ihtar ederek, Alman mütecaviz gayelerine sed ;&nmt" lâzım geldiğini bildirmektedir. Maliye Vekili Ankaraya gitti Maliye Vekili Fuat Ağralı dün şamki trenle Ankaraya gitmiştir. Meşhur Lehli piyanist ve eski başvekillerinden menfada bulunduğu İsviçreden akr Bir garson bir kadını ylfll.d' ş Taksim Paşa bakkal sokağında © | turan Melâhaf Cumhuriyet cadi M den geçerken garson Zeki tarafiın” | bıçakla yaralanmıştır. Suçlü yi narak adliyeye verilmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: