4 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

4 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Yazan: Ziya Şakir öfkesinden ortalığı kırıp geçirmeğe, yakasını Evvelki günkü ve dünkü — kısmın hülâsası Çismim Beşirdir. Mi- gırdan İstanbul sara- yına satıldım. Vellahd Murad Etendinin — ya- zunda hizmete — başla- dim. Bu sırada Sultan Aziz hal'edildi ve inti- har etti. Vellahd Mu « Tad Efendi padişah ol- du. Bir gün Navekmi « tal isminde bir cariye- den müthiş bir sır öğ- rendim. Korka korka bana dedi ki: — Geçenlerde bir sa- pah bir işle meşgul o- Türken Valide Bulta » i im. Merak ledim ve mxlt:ı:p :x: İlde Sultan eski bir sa- Taylıya şahzadelere bir Sulkast yapılacağını an latıyordu. — Bir ziyafet tertip edilecek, o ziya- fette bütün şehzade - ler zehirlenecek, böy . lece Sultan Murad kor kusuzca tahtında otu- Tacaktı, 'lııne:ı Navekmisal'e busurrı kimseye açmama- ıünnuunbm ettim. Ve bir gün bir gece dü - di vanı, Ertesi günü saraya şeyhislâm gel- hç hıude Bultan ona o ziyafetten bahset - d :,ıı'- zehir tarafı bittabi müstesnn.. Ben anlatt, Yalk Şeyhislâmi — bulup hâdiseyi eeym.u?' Şaşırdı. Sonradan / işittiğime göre| ae M yalı komşusu eaki mektupçu Mem/ yden, bu şutkastı şehsadelere haber Yermesini rica etmiş, Mc.nîduh bey de doğrudan drıgı—ıı:,':ıı şehzadelere bir şey söylemeğe cesaret | edememiş. O da doğruca gitmiş; veli - ahd Abdülhamid efendinin eniştesi, Damad -Mahmud paşa (0) yı gö - Terek meseleyi olduğu gibi nakletmek istemiş. Fakat Memduh Bey, Damad| ” Mahmud paşaya gittiği zaman yanın- da, şair Ziya bey ile Namık Kemal var- mış, Tabif, onların yanında paşaya bir şey açamamış, Onların gitmesini bek- lemiş. Onlar gittikten sonra, şeyhis- lâmdan işittiklerini nakletmiş. Dumad Mahmud paşa da; o esnada bir iş için kendisine gelen, Abdülhamidin kiler- cisi Osman ağaya işi anlatmış: — Veliahd efendimiz, sakın bu ziya- fete gitmesinler. Biraderlerine de mü- nasib birer vasıta ile haber göndersin- kler. Demiş. Abdülhamid, bu haberi alın- ca, son derecede memnun olmuş: — Bu meselede bize sadakat göste- renleri unutmıyacağım. Diye, haber yollamış, Üç gün sonra, mabeyinci Seyid bey, Abdülhamid efendiye gelerek: — Şevketmeâb efendimiz selâm bu- yurdular. Yarın, (Nisbetiye köşkü) ne teşrifinizi ferman buyuruyorlar. - Bir- likte taâm edecekler. Demiş. Abdülhamid efendi, Şey hissettirmiyerek: — Biraderin iltifatlarına, teşekkür ederim. Ancak şu var ki; ecnebi sefir- lerini resmen huzurlarına-kabul etme- dikce, kendisile görüşemiyeceğim. Şim dilik bu ziyafet tehir edilsin..-diye ce- vab vermiş. İşte böylece; hem kendisi: ni, hem de biraderlerini bu gizli tuzak- tan halâs etmiş. Aradan kısa bir zaman geçti. Sultan Murad hal'edilerek saltanat makamı- ha, Abdülhamid efendi geldi. O gün, ğene sarayın içi altüst öldu. - Valide Sultan öfkesinden' ortaliğı kırıp geşiri- Yor. Büyük sofada, hasirların üzerine Oturmuş; yakasını paçasını yırtarak: hiçbir () Bu Damad Mahmud Paşa; Prens Sa-| bahaddin Beyin pederi olan zât değildir. Ab- | Gülmecidin kızı «Cemile Sultan» 1 zevel- dir. Sonraları, Mitat paşa ile (Talf) kalesi- e gönderilmiş. Orada, Mitat paşa ile bera- Ber, esrarehıgiz bir xarette velat elmiştir. Sı- Yası gelince, gerek Mitat paşanm ve ge- Yek bu zâtın ne suretle vefat ettiklerine da- ir Mmalümat yerilecektir. Yeni Padişah beni görür görmez: — Gel bakalım Beşir Ağa, bize karşı gösterdiğin sadakati — Dilerim Bâri Hüdâdan.. sebeb ©- Janlar, sebebsiz kalsın, Diye feryad ediyordu. Bu gürültü arasında, kapı yoldaşla-| rından biri, koşa koşa geldi: — Çabüuk aşağıya in. Yeni hünkârın balt; ından biri, acele seni görmek Aşağıya koştum. Kapıda, sabırs: la beni bekliyen baltacı ile ka tim, Kulağıma eğildi: — Efendimiz, ferman buyurmuşlar,. Acele sizi istiyorlar, Beraber gidece- ş- iz. Dedi. Cülüs karışıklığı, kadınların| feryadları zihnimi altüst ettiği için, lıiç’ bir şey düşünecek halde değildim. Bun- dan dolayı, büyük bir korku içinde btal- tacıyı takib ettim. Yeni padişah, henüz veliahd dairesinde bulunuyordu. Beni görür görmez, gülümsedi; — — Ge!_ b.î.kahm Beşir ağa. Amcamın vefatı günü gözüme iştin. Sonra da, bize karşı gösteri sadakati Tendim. Seni, kendime musahib Tum. Bundan sonra da sadakatten ay- rılma.. dedi. - İş(e.."Sul:an Hamide, ve onun sara- yına böylece intisab ettim. * SAHTE GÖZ YAŞLARİLE BAŞLIYAN BİR CÜLÜS MERASİMİ Yalnız Basit ve cahil adamlar arasın- da değil, hattâ münevverler arasında bile garib bir fikir yerleşmiştir. Güya Abdülhamid, cülüsundan evvel t hat Paşa ile Maslak köşkünde bir mü- Jâkat yapmış ve kendisine «meşrutiye- te sadık kalacağına» dair bir senet ver- miş. Onun üzerine Sultan Murad taht- tan indirilerek, yerine Abdülhamid geçirilmiş. Yalan! » Kaç defa, Abdülhamidin — kendisin- den dinledim. — Ben, hiç kimseye böyle bir sened vermedim. Vermeye lüzum da yoktu. Çünkü, Mithat Paşa bana cülüsu teklif ettiği zaman, ben de ona mheşrutiyetin ilânını teklif etmiştim, Ayrıca bir se- ned. vermeye ne lüzum var, lerde bu gibi mü- him meselelerin içine karışacak yaşta ve mevkide değildim. Aradan zaman geçip te artık bu gibi ince işler arasın- da gözlerim açılmaya başladığı zaman, Abdülhamidin ne gibi şeraitle, ve ne şekilde lahta çıktığını da öğrendim. Her şeyden evvel, bunu hikâye edeyim, Saltanat nöbetini sabırsızlıkla bekli- yen her şehzade gibi, Abdülhamid de bir an evvel tahta çıkmayı arzu edi- k-'bütün kendini İkadar geçtikte nsonra, Sultan Muradın öğrendim, dedi, yordu. Fakat, zamanın karışıklığı onu korkutuyordu. Buna binaen Abdülha- mid, o sıralarda cülüs için, hiç te işti- halı değildi. Fakat vaziyet, artık Sul- tan Muradın hal'ini, zarurt bir şekle getirmişti. Padişah, ancak on dört gün akıl ve guur ile hükümdarlık etmiş.. Tam on dördüncü gün cinnet alâmetleri büs- ermişli. Hele bir ay hastalığı, artık hiçbir şeyle tevil oluna- mıyacak ve bütün ifakat ümidlerini kı- racak hale gelmişti. Hiç unutmam, bir cuma günü padi- şeh selâmlığa çıkacaktı. Alay, hazırdı, Beşiktaş sarayının- binek taşı önünde bütün vükelâ, saray erkânı, hükümet ricali, huzurları mutad olan zevat, top- lanmışlardı. Padişahın içeriden çıka- rak, binek taşınım önünde hazır duran ata binmesini bekliyorlardı. Padişah, omuzlarından göbeğine ka- dar sırma ile işlenmiş elbisesile, ma- beyncilerden iki kişi kollarına girmiş olduğu halde kapıdan çikmıştı. Fakat kalabalığı görür görmez, hafifçe bin çığlık kopararak içeri kaçmak istemiş- ti. Kolundaki mabeynciler, onun kula- ğına bir şeyler fısılda__yarak onu — güç- lükle binek taşının önüne getjrebil- mişlerdi. Tam o anda da, (tebdil eski- si) (!) muhteşem bir eğer vurulmuş olan düz beyaz âtı, binek taşının önü- ne çekmişti. Padişahın koltuklarına girmiş — olan mabeynciler, onu doğruca ata bindir- mek istemişlerdi. Fakat mecnun padi- şah, hayvana ters binmek istemiş, hat- tâ bunun için 1srar etmişti. Bu kadar halk huzurunda, bahusus böyle mühim bir merasim esnasında, padişahım büu hareketi görenleri mütcessir etmişti. Binek taşının yanında duran seras- ker kaymakamı Redif Paşa, bü vazi- yeti tevil etmek istemiş; yüksek sesle tebdil eskisine hitaben: — Be herif!., Atı binek taşmıma niçin ters yanaştırdın. Efendimizin. soldan bindiğini bilmiyor Musun, 'diye ses'en- mişti. Fakat bu-tevil, pâdişahin Ginnetini saklamaya kâfi değildi. Çünkü, mera- simin devamı esnasinda da padişah bir takım delilikler göstermişti, Bu cumadan sonra, Sultan Muradın kapalı araba ile selâmlığa çıkarılması- na karâr verilmişti. Ertesi cuma; ka- palı bir arabaya bindirilmiş, karşısına da gene iki mabeynci yerleştirilmişti. (Arkam var) (4) Padişahın binek atlarına bakan se- yislerin kâbyası, Sayfa 7 Yıldızların içyüzleri Muvaffakiyetini, sesinin Sultan Muradın anası oğlunun hal'edildiğini işitince çatla klığına borçlu yıldız Katharine Iİ&bburn kaba ve daha ziyade erkeğ Katharine Hepburn, ilk bakışta fena Übir intıba bırakır. Şahsiyeti o kadar te- sir edicidir ki, gayet müteazzim ve ki - birli görünür. Fakat, gillügişten uzak 0- lan tabiati ve hele o delişmen ruhu, bir- den bu hissi siler süpürür. Hepburn, kanadları titriyen ve at bu- run deliklerine benziyen burnu, biraz kalın, davudi sesile, senelerce evvel rol aldığı bir filmde gösterdiği canlılık, atak- lik ve enerji seyredenleri 0 kadar sardı ki, bir sıçrayışta meçhullükten meşhur- luğa geçti. Sırtında ceylân derisi ceketi ile, baş döndürücü bir sür'atle otomobil sürme- sini seven, kurşun gibi uçarken de, ah- bablarına el sallıyarak selâm veren Hep- burn kaba, biraz da erkek tavırlı ve çe- Hik gibi vücudlü olmasına rağmen, pek yufka gönüllüdür. Çarçabuk ağlar. Sesi, keskin ve acelecidir. 'Tanınmış bir adamın dediği gibi <o, mektebdeki zil seslerini müteakip, ka- patırken kapakları birbirine vurulan ki- tabları, yere düşürülen kalemleri ve bir an evvel bahçeye çıkmak istiyerek koşu- şan talebeleri hatırlatan mahud çığlık- tır...> LN Saçları, hafif tertib kızıla çalar. Elma- cık kemikleri çıkıktır. Kızgin ve acı bir bakışı, küvvetli ve pırıl piril yanan diş- leri vardır. Neş'elidir ve «pürsıhhat» tir. Hepburn'un beğendiği artistler Bern- hardt, Duse ve Garbo'dur. O, sahnede oy- namak için yaşar, resimlerinin çekilme- sine bayılır ve resimleri o kadar şayanı hayret bir şekilde çıkar ki, hakikf varlı- H, güzel fotograflarının yanında birer gölgedir sanki.. Hiç ihmealci değildir; kayıdsızlığı da yoktur. Mesleğinin en küçük noktası ile bile alâkadar olur. Sinema perdesindeki muvaffakıyetini sesinin çatlaklığına, ka- balığına borçlu olmasına rağimen, pek te öyle hoşa gitmediğini takdir ettiği için, muntazaman telâffuz ve şarkı dersleri almaktadır. Geceleri- gazinolarin birinide yeni bir tuvaletle göründü mü, perestişkârları derhal etrafını alır, bir dakika fahat bı- takmazlar ve tesadüfen orada bulunan Pola Negri, kendisine böyle bir hüsnü kabul qiisvı ediğinden dolayı şaşırır, yeise düşer, Hepburn, sol tarafından kalktı mı, 6 gün çok mağrurdur. İşte o zaman yanına ya lmamalıdır. Yoksa mufassal — bir azarlanma faslına hazırlanmanız lâzım gelir, Amerikanın Bu erkek tavırlı genç yı- dızı, seyahate bayılır. Listesinin en ba- Katharine Hepburn tesim çektirmeğe bayılır paçasını yırtmağa, dövünmeğe başladı andıran tavrına rağmen pek yufka yüreklidir şında, İspanya vardır. Meksikayı görmeli için de can atmakta, hele Londraya git« meden, Allah canımı almasın, demek- tedir.. Onu, çok sevdiği British Museum'da görenler, sinema perdesindeki mağmum tavırlı kadın olmadığını farkedince, şa; şırmasınlar, Filhakika Katharine Hep- burn husust hayatında, hakikt yüzü ve çevik vücudile tıpkı bir beden terbiyesi , mektebinin, mütevazı bir —müdürünç benzer, Simone Simon'a Bir rakip cıktı Simone Simon'un sön bir resmi Hollywoodda bulunan Fransız sinema yaldızı Simone Simon çok nazik olan ah- vali sıhhiyesi yüzünden sık sık film çe viremediğinden mensup bulgnduğu stüd- yo, kendisine çok benziyen bir Amerikal kız bulmuştur. 17 yaşmda bulunan bu kızın ismi: Mo- najoy Yentrydir. Son zamanlara kadar Chicago üniversitesinde talebe olarak, bulunuyordu. Tiyatro ve sinema san'at- kârı olmak hevesini beslediğinden gü - nün, birinde Üniversiteyi — terkederek Holiywoda gitmiştir. Çok zeki ve ayni zamanda güzel bir kız oldüğundan boşta kalmamıştır. Bil - hassa Simöne Simon'a fevkalâde benze- yişi ona stüdyoların kapılarını açmıştır. Monajoy Yentry'nin pek yakın bir atide sinemanın en parlak yıldızlarından bir. olacağı söylenmektedir. Simone Simon'un bu kızı çok kıskan . dığı bildirilmektedir. lddia edildiğine gö- re bu yüzden mensup bulunduğu stüd « yo ile olan mukavelenamesini feshi bile göze almış!

Bu sayıdan diğer sayfalar: