7 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

7 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 Birinciteşrin Son Posta'nın tefrikası: 6 SON POSTA Yazan: Ziya Şakir Abdülhamid cülüs esnasında kendisine suikasd yapılacağını duyunca belindeki kayışlara asılı bir Çift rovelveri çıkarmiş, pantalon ceplerine sokmuştu O gün «1293 senesi ağustos ayının 19 Uncu perşembe günü» erkenden, hü- kümet erkânı ile (İlmiye ricali) nin ev- lerine birer tezkere gönderilmiş; «Sır- ü hakkında mühim bir cereyan edeceğinden bahsi gelenlere de: sarayında topla f edin.. denilmişti. 1bdülhamidin yanında n Damad Mahmud paşa ile seras- ker (kaymakamı) Redif paşa da Abdük hamidi aln şlar; kapalı bir arabâya bin- Bu udpaşa kışlasından getir- kuvvetli bir süvari müfrezesini muh Topkapı sarayına altında erdi. fazası kletmiş Her tarafı mahfuz olan sarayda, artık fevkalâde tedbirler almıya lüzum gene sadrâzam Rüştü paş bdülhamid Mecidiye kö köşkün etrafına da sün; den mürekkeb, çifte nöbet- imişti, Tabildir ki; bu hall gören Abdülhamidin telâşı arttıkca ar- tiyor; itimad ettiği hususi bendegâ Bik sık ort eden hâdiseler hakkında malür yordu. «Sansar Mahmud» denilen Hacı mud efendi ile kilerci Osman temadiyen orta kapıya gidip gel lar; devleti ilmiye ricalinden kimlerin geldiğini haber veri ; huzurları mütad olan zevat , (Kubbealtı) nda içti Mişlerdi. Sadrâzam Rüştü paşa; muz- tarib, mük İ Vaziyetler bir ağlama faslı yapmıştı. Ve bunu Parken de, şöylece söze başlamıştı: — Efendilerim! Beşinci Sultan Mu- Tad hazretleri, melek gibi bir padişah idi. Fakat cülüslarından on, on beş gün sonra, bir illete düçar oldular. Yani, müfekkire kuvvetlerinâ kaybettiler. Yapılan tedavi tesir etmedi. Şeriati şe- Tifenin bu gibi hallerde tayin ettiği üddet de geçti. Şu halde rif neyi icab ettiriyorsa, beyan buyurul- sun., dedi. Asırlarca, Osmanlı hükümetine (en | büyük idare makamı) olan bu kubbe- tı, şimdi bir tiyatro sahnesi ha- lmişti. Sadrâzam Rüştü paşa, son sözleri Si lerken, yüzünü, şeyhislâm Hayrullah efendiye çevirmişti. Şeyhislâm elend de, fetva emini Kara Halil efendiye ba- Şi ile bir işaret etmişti. Kara Halil efen- di, derhal koynundan bir kâğıd çıkar- || mış; ağdalı bir ifade ile okumıya bağ-| lamıştı: < — İmamülmüslimin.. cenüni imâmetten mak- imamet u mutbi ile mecnun olmakla ud, feirt olsa, uhdesinden, münhal olur mu? Elcevââââb.. buyurula... Allahü âlem, olur.» : Bütün başlar, öne eğilmişti. Şu iki Batır yazı ile, artık (Sultan Muradı Nâ Murad) bütün manasile, tarihe karışi- Yyordü. Bu; tabif bir şeydi. Sultan .'ff“- Tad için, zaten mukadder olan bir âkı- betti. Fakat asıl komedi, şimdi başgüs- termişti. Biat resmi, asırlardanberi âdet oldu- Bu vechile, (Bâbüssaade) nin önünde&i saçağın altına getirilmişti. Fakat, 0 €5- nada, Sultan Murad tarafdarlarının su- | İkasd yapmak ihtimalleri vehmine Gü Şülerek, taht oradan kaldırılmış; kapı- Nın iç tarafına, arz odasının önüne nak- ledilmişti. Hattâ, burada, açıkta biati! de tehlikeli olduğu söylenerek, merasi Mmin arz odası içinde yapılması Mişti. Ş Lâkin buna birçokları itiraz etmiş der; öyle bir şeyin emsali yoktur. Bi- da taht yeri tayin olunmuş- ğ AUA I tur, Sarayın ve saltanatın kadim an'a- |mi! | kapıya gönderiyor; cereyan beyan | Kara Halil Efendi derhal konundan bir ğit çıkardı. ve ağdalı bir ijade ile fetvayı 'oku mağa başladı. nesi ihlâl edilemez. Sonra şeâğmet geti- , israr göstermişler, t ıdaki saçağın altına adet) i * köşküne avdet &- , bütün bu münakaşa- . ÂArtık hayatından cid mıştı. Be- çıkararak, i da önları y kullanabilmek i- çin, pantalonunun ceblerine yerleştir- lmadan, bü- r sükünet içinde ip gitmişti. Fakat işte o günden sonra; artık Abdül- hamidin dımağına, her gün biraz da- ni artıran meş'um fikir yer- i. O da; (sulkasd korkusu) idi. ABDÜLHAMİDİN İLK İŞLERİ Abdülhamid, saltanat makamına ge- lir gelmez, hayatının şahsi program v prensiblerini, ay ve hükümet iş ne tatbik etti. Saray, ve hükümet. dan kalkıl, kisi de, altım- acak Gderecede borç rdu. hberi, israf ve i olan saray; bilhassa ümdarın zamanında artık iflâs haline gelmişti. Ka ra karşı Sson derece düşkün olan Abdül: enküçük arzularını ye: en şuürsuz bir mira etmişti. Onun gibi raftan sa da kalarak gözd nan tesiri âltın- büyük fe memiş, bilhas- üzumsuz yere rdiği mu! milyonlarca lira sarfe! süren Sultan Mura- |dın salta Şevkefza | raf ve sefahat h nın çılgınca sarfiyatı, is- dudunu geçmişti. Çok iyi hatırlıyorum, Sultan ÂAziz ve ettiği zaman, (şahsi barç) olarak, dan fazla borç Sultan Muradın şehzadelik hil olmak üzere, saltanat- tan hal'edildiği zaman bıraktığı borç; (sekiz yüz bin altın lira) yı-aşmıştı. Sultan Muradın borcunun (beş yüz bin zamanı da'da elmasları (Hristaki) bin lira istikraz edilmişti. bir cihet varsa, hazimı hirer suretle lüzüm göst alınan çok kıymetli bazı şeyler de, bu borçlara m' ıkabil rehine verilmişti. Ta- bitdir ki bu borçlar ödenememi mettar eşya da ortadan kayboluvı Ti (Hazinel Hümayun) denilen yerdeki eşyalar, hiç kimsenin şahsi ma- h değildi. Bunların hemen hepsi de; illetin kanı pahasına olan cenklerde; larda kazanılmış, veyahud, mille- erefine olarak başka hükümdarlar ndan hediye makamında yollanıl- tarlhi yadigârlardan mürekkebdi, â, saray kanununda: Hi mesi.. ve bunlar, (şahsi emval)- den mâdud olmadıl ir va- rise intikal edememesiz... İçin, sarih bir madde varâ ki, üç padişahın devrinde, şeylere ehemmiyet verilmemişti. Para bulmak için, her şey mübah adı mişti. Hattâ; sarraf Köçeoğlu, Hristaki gibi mazfleri hiçten ibaret olan adamla- ra, devletin en yüksek rütbe ve nişan- Halbu- ları verilmişt Hükümetin hazinesi de aynı halde i- di. Maaş sahiblerine ve mütecahhidlere muntazaman para verilemediği gibi, memleketin müdafaası için Avrupadan ve Amerikadan alınan silâhların barç- ları bile ödenemiyordu. Abdülhamid ise, kendini bildi bileli israftan nefret ederdi. İktısadı, sever- di. Onun bu tabiatini bilen bazı kimse- de ona «Pinti Hamid» derlerdi. Ona verilen bu sıfatın doğru veyahud yanlış olduğunu iddia etmiy ceğim. Fakat, malüm olan bir şey var- , © da Abdülhamid tahta ç tiğı (iki yüz bin altını mütet kıymette şahsi bir servete mali idi. İlk mücadeleye sarayın mutfakların- n başlıyan Abdülhamid, aşcıların ya- ndan fazlasını çıkarmış; kiler mas- nı da, şiddetli bir intizam ve kontrol 1. Sanra, hâs ahırdaki atla- rı da muayene ettirmiş; bunların asker işlerine elverişli olanlarımı topçu kıt'alarına yollamıştı. Şel sultanların bir takım dağınık tahsisat- larını da bir araya toplatarak hepsine, derecelerine göre Maaşlar bağlatmış- Abdülhamidin ilk istibda- esinden başlamışlı. Sul- Bu arada, dı, harem İtan -Mecid ve sultan Aziz devirlerinde, y kadınlarının maceraları pek iğ- renç. haller almıştı. Hattâ birkaç kere geceleri bir iki sultanın sarayı taşlan- mıştı. Gi batan, halk arasında dedi- koduya eb olan şeylerden hiç hoş- lanmıyan Abdülhamid; saray kadınla- rını derhal kafesler arkasına kapamış; sultanların ve saraylıların sokağa çık- kım sıkı kayıt vo şartla- Abdülhamidin bu hare- kat bazıları dâ — Hünkâr, gayet çirkin. Kadınlar, kağa çıkıp da güzel erkekleri görme- sinler diye, zavallıları sarayda hapsedi- yor. Demişlerdi. Talbuki Abdülhamid, -Sultan Murad kadar güzel ve yakışıklı olmamakla be- raber- pek o kadar çirkin de değildi Saltanatının ilk günleri onun şekli şöy- le idi; (Arkası var) Robert Tayl_ur y_ü'zğndevnl Bir İngiliz Bâşpapazı kadınları afaroz etti Başpapaz n;ş—reıliüi hoyınıııîodo diyor ki: “ Bu delikanlının İngiltereye gelmesi münasebetile kadınlarımızın yapmış oldukları mevasim, insanlığın yüzünü kızartacak dereceyi bulmuştur ,, kaaınlarının afaroz edi lmesine se beb otam rtobert Taylor, «La Dame Camella» filminde Greta Garbo ile beraber Dünyanın en güzel erkeği telâkki edi- len meşhur san'atkâr Robert Tay! İngilteri gelmesi münasebetile İngiliz kadınları muazzam bir istikbal merasimi apmışlardı. Bu merasim esnasında ka- lar büyük taşkınlıklarda bulunmuş- lardı. O derecede ki, polisler san'atkârı kadınların ellerinden zor kurtacabilmiş- lerdi. 'Tanınmış Fransız muharrirlerinden bi- ri İngiliz kadınlarının bu hallerini «de- monstration d'hysterie collective» cüm- lesi ile tavsif eylemişi İngilterenin — büyük — papazlarından Kenneth Aschroft bu vesile ile bir beyan- name neşrederek Robert Taylor'un istik- Bali merasiminde «âr ve hayayı unutur- casına taşkınlık göstermiş olan» kadın- ları afaroz etmiştir. Beyannamenin metni şudur: «Robert Taylor adında bir delikanlı- nın İngiltereye gelmesi münasebetile ka- dınlarımızın yapmış oldukları merasim, kızartacak — dereceyi adınlarımız bu ( anın İngilte- eye gelişini adetâ büyük bir bayram gü- nü yaptılar. Hattâ işi o dereceye götür- | düler ki «sen göreceksin, ben göreceğim» diye birbirlerini yaraladılar, — incittiler. Polisler seferber edildi. Hasta nakleden otamobiller durmadan işledi. Hattâ po- lisler vaktinde ve şiddetli bir - surette müdahalede bulunmamış olsaydılar bel- ki Robert Taylor da parça parça edile- cekti! Bu hal hayranlık mı, sevgi mi? Her ne de olsa çok ayıbdir. Demek kadınların zarafeti, incelikleri hep sathi kan şeylerdir. her bütün kaklara malik olmaları çok ye Kadınların, zamanımızda türlü serbestiy hiç şüphe nde ve çok doğru bir şeydi: Fakat «kadınlığın ek için» senelerce uğraşmıış olan vefa- kâr kadınlar lardır? Belk iardır Bu delikanlı kadı karşısında iğrençlik bürriyetini elde et- © bu hale ne gözle bakac yaptıklarına nadim olmuş- anlığın bu manzarası duymamış — mıidir? Şüphe yok ki kendi uğründa saç sa: başbaşa gelen bu kadınları kurku ile retmiştir. Çünkü hiçbir delikanlı lstı-rıkı kadınlar tarafından parçalanmağı arzu eylemez. Bu taşkınlıkları yapan kadınları kilise namına lânetliyor ve nedamet edecekle- rini ümid ediyorum.» Şampanya valsi | nn | Oynıyanlar: Gladys Svarthout, Freâ Mac Murray, Vak'a Viyanada cereyan etmektedir. İhtiyar Frank Strauss ile küçük kızı El- sa meşhur Vals Palace'in — örkestrasımı ldare etmektedirler. O sıralarda Ameri- kadan henüz gelmiş ve cazbanddan mü- teşekkil çalgıcılar (Caz Palas) namında bir kabare açıyorlar. Caz büyük bir mu- vaffakıyet kazanıyor. Cazın şefi Buzzy namındaki delikanlı kadınlar tarafından çok: beğenilmektedir. Orkestrasını kur- farmak için Strauss'un yaptığı bütün gay retler boşa gitmektedir. Nihayet baba kız erkestr; dağıtıyorlar. Günün birinde Elsa Buzzy'ye raş; yor. Delikanlı kendisine Amerikan ke solosu süsünü veriyor. Elsa ve Buzzy Bginca seviş ar, Nihayet bir gün kız hakikati anlatıyor ve hiddetinden kaçıp gidiyor. Nevyorka orada Buzzy at avdet — ediyor. karşıla - gel- çal - üyor, Bir ge- n konser vermekte önünde — bulunuyor. Gençler — aşklarını iyorlar ve saadete kavuşuyorlar. Strauss da ştir. — Valslar — caz mıştır. Buzzy sefalete düş ©e tesadüfen olduğu tiyatr lisa ile karşılaşıyor aya onun

Bu sayıdan diğer sayfalar: