25 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

25 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Bayfa 05) S P OnrnR Yunanlı boksör Vasis Kiryakoyu mağlüp etti Diğer boks müsabakalarında Kâni Menaşeyi, Sabri İsmaili ve Coşkun Muvaffakı mağlüp etti Organizutörler tarafından tertib edi- len boks maçları dün Taksim stadında büyük bir kalabalık önünde yapıldı. Müsabakalar baştan sona kadar çok he- yecanlı ve zevkli oldu. Sinek siklet Vasil ile Şukala arasında 2 şer dak'ka- dan 4 ravnd oynandı ve berabere netice- lendi. Horoz siklet Coşkun ile Müuvaffak arasında 2 şer da- kikadan 5 ravnd oynandı ve neticede coş- bir oyundan sonra rakibini abat- done ettiğinden galib ilân edildi. Hafif siklet İsmail - Sabri $ er dakikadan 6 ravnd oynandı, Ne- ticede Sabri galib ilân olundu. Yarım orta Fahri - Panayot arasında *3 dakikadan © ravnd oynandı. Fahri çok güzel dövü- şüyordu. Fakat 2 nci ravndda Panayotun kafasına yanlış yumruk vurduğundan diskalifiye oldu ve Panayot galib ilân o- lundu. Yarım orta Kâni - Monaşe arasında yapılan bu maç 8 ravnd, 3 dakika idi. 1 ve 2 nci ravnd'u ikisi de yekdiğerini denemek ile geçirdiler. Bunu takib ecen ravndda Kâni Menaşeyi bir iki defa yere düşürdü. ? nci ravndda ayakta duramıyacak bir şekle düşen Menaşe maçı abandone et- mekten başka çare bulamadı, Ve Kâni iyi bir dövüşten sonra galib vaziyette ringi terketti. Vasis . Kiryako Nihayet sıra, günün son ve mühim ma- çına gelmişti. Ringe ilk defa Vasis ve aonu takiben de Kiryako geldiler, Megafon ile Vasis'in şimdiye kadar 174 maç yaptığı ve hepsini kazandığı, Yuna- nistanın bütün sikletler şampiyonu ve 74 kilo ağırlığında olduğu ilân edildi. Hal- buki Kiryako 71 kila olup aralarında 3 kilo fark olduğu halde Kiryakonun maçı kabul etmiş olduğu ilân edilerek eldiven seçilişinden sonra maç başladı. Birinci ravndda her ikisi de kapalı bir Vasis'le Kiryako bir arada dövüşle birbirlerini denediler. Fakat Va- sis'in daha usta bir boksör olduğu mey- danda idi. İlk ravnd berabere bitti. İkinci ravndda Yuhanlı hatalı bir yum- ruk vurdu. Kiryako ringi terketti. Bir sürü ısrardan sonra tekrar ringe geldi ve bu müddet zarfında kenarda neticeyi beklemekte olan Vasisin üzerine saldırırcasına bir hareketle hakemin baş- lama işaretini beklemeden kavga şeklin- de bir hücumla sağlı sollu yumruk vur- mağa başladı. Hakemler araya girdiler. Müsabaka tekrar başladı ve devre bitti. Vasisin üçüncü ravndda netice almak istediği belli idi. Nitekim devrenin son- Jarına kadar Pançingbolde çalışır gibi yumruük atan Vasis bir sol vuruşile Kir- yakoyu ikinci defa olarak müsabakayı terke mecbur etti. ÖOn ravndluk maç bu suretle üçüncü devrede bitmiş oldu. Yunanlı pek çok al. kışlandı. M. Nuri Askeri liseler Arasında Dünkü atletizm müsabakaları Askeri liseler arasında her sene yapıl - maukta olan senelik atletizm — birincilikleri dün Kadiköyde Kuleli, Maltepe, Deniz Har - biye ve lseleri araşında yapıldı. Spor teşkilâtının en küçük müsabakala - rından uğak bulundukları gibi, çalışma im - kânlarından bile Istifade edemedikleri hal - de gıptaya şayan derecelerine şahid olduk. Atletizm ile meşgul klüplerimizin en çid- € bir müsabakada on atleti bir araya geti- remez, resmi müsabakalarımız göz dolduran bir kadronun hareketine nail olmazken as- Beri liselerimiz arasında yapılan birincilik- kerin sori hâlinde birbirini takib etmesi bu kudretli varlıkla elddi bir surette meşgul c- dunmasını emretmektedir. Atletlem federasyonu bütün hayatları - ni büyük bir disiplin içinde geçiren askeri liselerimizin bu hareketlerinden iİstifade yol- |' darımı aramalıdır. Başlarında muallimlerile çalışa çalışa öl- gun bir varlık haline gelen askeri llse atlet- deri yarının en parlak ve Şerefli sporcuları- ni bugün aralarında taşıdıkları için ne ka - dar Htihar etseler azdır, Dümkü müsabakalarda alıman dereceler: 100 metre: İrfan (Deniz Illsesi), Btem (Kuleli), Vedad (Denis lisesi). Muhsin (Ku- keli), Halid (Küleli), Sermed. (Deniz Nsesi), 115 800 metre: Badreddin — (Kuleli). İzmall (Maltepe). Abdullah (Kuleli), Abdülkadir (Kulel). Halid (Deniz llsesi), Suad (Deniz). 213 3000 metre: Muzaffer — (Maltepe), Pethi (Maltepe). Reşad (Kuleli), Süleyman (Kule- M. Necmi (Deniz), Necm) (Denle), 10.3 24. Cirid atma: Nuri (Kuleli), Reşad (Küle- W). Galib (Kuleli). Haydar (Maltepe), Hü - #eyin (Maltepe), İrfan (Deniz). 4596 Uzun atlama: İrfan (Deniz). Muhsin (Ku- leli). Galib (Kulell). Reşid (Maltepe), Ab - bas (Kuleli). Vedad (Deniz). 6.02 Bırık atlama: Nuri (Deniz). Naci (Mal - tepe). Galib (Kulali). Mehmed (Huleli). Meh >ed (Kuleli). (Malteve), 290 heyecanlı oldu e —3 eri liseler arasında yapılan müsabakalardan bir intıba 4X400 bayrak: Sadreddin, » Bür! Abbas (Kulel.), $.53.6 a M SON POSTA- HÂDİSELER KARSISINDA Öhö öhö! Ne kimse pot kırdı da ikaz ediyo - rum, ne de bir körkak var da cesaret bulsun 'diye cebinc öksürüyorum. Ne ©, ne bu... Sadece herkes gibi ben de grip oldum, öksürüp duruyorum, * Öksürükten şikâyetçi değilim. her- kese uymak, herkes gibi olmak iste - rim. Mademki bu mevsimde öksüren - ler öksürmiyenlerden çok. ben de ek- seriyetin olduğu tarafa geçtim, Öksür- Mi, nasıl olduğunu söyliyeyim.. Me- selâ vapurdayım.. yanımda biri otu - ruyor. Karşı sıradaki sarışın güzelden gözünü ayıramıyor. Tesadüfen O sıra « da da benim öksüreceğim geliyor: — Öhö öhöl Öksürdüm mü, yanımdaki — adam derhal toparlanıyor. O, benim öksür- memi şu mânaya alıyor: — Hey bana bak, sarışın güzelle Taz- la alâkadar olma. Bilinmez belki karın da vapurdadır, ü Londrada ilk intıbalar İngilizlerin karakteri - Smokin nerede giyilir? « Harikulâde bir müzikhol - daima şemsiye taşırlar?-İ: İngilizler yanlarında niçin ngilizlerin milli duyguları Yazan; Vasfi Rıza Zobu Londra limanından du rgun bir görünüş Burnunda <Autocürrier» ismi yazılı bir araba vapurile Manş denizini geçi- ”| Y jünüyorum: — Herhalde yaman bir adamm:, ya- manlığı öksürmesinden belli! * Kabahat öksürende değil, öksürten mevsimde... Herkes öksürüklü, fakat gene herkes öksürüğünü tutmaya çalışıyor. Maazal- lah hele bir kişi kazaen bir öksürsün, ondan cesaret alanların hepsi — birden öksürmeye başlıyorlar, * Öksürmek hiç de fena bir şey değil, insan dar vaziyette kalsa, sorulan sua- le birden cevab — bulamasa, imdadına yetişir. — Öhö, öhö, öhö, öhöl Öksürük ge- çinciye kadar da vereceği cevab aklına geliverir, * Evli erkek söyledi: — Karımın öksürüğe tutulmuş ol - masına çok sevindim. — Neye? — Örksürdüğü zamanlarda, benimle kavga edemiyor da.. * Evli kadın öksürdü: — Neye öksürüyorsun? dedim.. ce- vab verdi: — Gripsolduğum için değil! — Ya niçin? — Kürk mantom olmadığı için!, di Radyoda Spiker öksürdü, radyo din- leyen üzüldü: — Yazık, dedi, geçmiş olsun diyo - rum ama o beni duyamıyor. * Daha fazla yazacaktım âma birden- bire gıcık geldi, öksürüğüm tuttu... Öhö, öhö, öhö, öhöl. Kesiyarum. İsmet Hulüsi Hindil pehlivan Dün geldi Meşhur Hind pehlivanlarından Faz- zal Muhammed dün şehrimize gelmiş- tir. 130 kiloluk pehliyan dün boks maç larında bulunmuş ve organizatör Ce - mal tarafından ringe getirilerek halka takdim edilmiştir. Hindli pehlivan cu - ma günü ilk müsabakayı Mülâyim ile Taksim stadında yapacaktır, yoruz. Kulağım bu denizin, fırtınaları, dalgaları, sisli, pisli havalarile o kadar dolu ki; ha şimdi, ha biraz sonra sallan- mağa başlıyacağız diye beklerken, İngil- tere sahilleri gö ü. Talilmizden ola « cek, hemen hemen hiç bir dalga görme- den «Duvrsun limanına girdik. Böyle - likle tam bir saat yirmi dakikada karşı- dan karşıya geçmiş olduk. İngiltere için pasaport vize muayone- sini vapurda yaptılar,, ne de çok sualler soruyorlar!. Neyse bin bir sualden sonra adamın elinden yakamızı — dar kurtardık. Eğer mecbur olup İngiltereye ayak basma - dan geri dönseydim, bu adamın yü den İngilizleri, mütareke senelerinde İs- tanbulda gördüklerimin eşi zannedecek ve o intıba'a ayrılacaktım. Fakat İngiltereye ayak basınca iş de- Bişti. Meğer bu adamların kendi toprak- larından ayrılır ayrılmaz huyları bözü- Jayormuş.. o ters, © kendini beğenmiş, dünyaya metelik vermiyen mağrur in- sanların, kendi adalarının toprakları ü- zerinde nasıl düzgün, nasıl mahviyetper- ver ve nasıi her yabancile alâkadar, alçak gönüllü insanlar olduklarını görünce hayretler içinde kaldım. «Duvr> limanının yağlı, kirli rıhtırm- na çıkarken yağmur da başladı. Bunu hiç tahmin etmemiştim. Paris v kadar sıcak, o kadar günlük güneşlik ki; biraz ötede olan İngiliz adasında yağmurla karşıla - şacağımı düşünemediğim için, hazırlık - sızdım. Eski, dumandan simsiyah olmuş taşlar- la örülmüş bir kemerden içeri girdik. Karanlık, rutubetli, hattâ kirli bir istas- yon binasıydı. Bütün yolcular bu kürüs- tül binanın içindeki - salonu demiyorum- odasında toplandık. Allah Allah!! şaşıla- cak şey.. koskoca İngilterenin, en işlek bir kapısı olan <Duvr» istasyon ve gümrük dalresi burası mıydı? Hiç şüp- he yok ki bizim Haydarpaşa garı, bunun yanında bir saray; Galata gümrük salonu modern bir bina kalır. İşte burada güm- rük muayenemiz yapıldı. Buradan da uzun bir tren katarının rastgele vagonuna bizi tıkadılar. Tuhaf şey! Bizim vagonun bütün camlarında bir kâğıt yapışık.. okudum: «Smoking» yazılı. Acaba yanlış gu binmiştik?. Bu vagona smokingli mi biniliyordu? Bunlar âcayip âdetli insan- lar, olur 3. Bir yanlışlık olmasin? di kendi kendıme nürken, bundan y mi yedi- sene evvel bir kere daha bura - lara gelmiş olan Abidin Daver, beni şüp- heden kurtardı. «Smoking>» diye nerede bir ilân görür- sen, orada serbest serbest sigara içebilir- sin! dedi. Meğer bu kelime, orada esigara içilebilir. kaydına alâmetmiş. Bunu öğ- renince, sırtımıza giydiğimiz «Smokin> denilen elbisenin, ne kadar âdi bir iş için icad edildiğini anladım. Halbuki bizlerde o kıyafete girmek için ne ehemmiyetli işleri bekleriz. Meğer herifler onu, klüp- lerinde sigara içmek İçin giyerlertniş!. Duvrdan saat 17 de kalkan trenimiz, mandalar kadar ağır gitmesine rağmen Londraya 20 de vardı. Geniş bir istasyonun kapısından şehre çıktığımız zaman hâlâ yağmur bütün şid- detile devam ediyordu. Yaya kaldırımımı Beçip de taksiye bininceye kadar yağ- mur kemiklerimize işledi. Böylece bir de güzel duş almış olduk!. Tren yorgunluğu muz da bu suretle çıktı. Londra bir âlem, ama başka bir âleni. ne bizim Şarka, no de frenklerin Garbıni — benzemiyen bir diyar. İnsanları başkâ yaşayışları, görüşleri, hattâ gülüşleri bil€ başka. Ayri bir teşkilât, sanki ayrı bir n© sil. Dört tarafını su kaplamış adalarıt' — dan, sanki onlar dışarı çıkmamaşlar; di şarıdan kimseleri içeri almamışlar; kef di muhitlerinde, kendilerine mahsus kâ nunlar, an'aneler içinde yaşamışlar V gene böylece de yaşıyorlar, * Bir revü tiyatrosuna gittim; harıkde. Ben, adetçe bu kadar çok, kıymetçe Bi kadar yüksek san'atkârların bir arayi toplandığını Avrupanın hiç bir yerind görmedim. Ne Paris, ne Berlin, san'atti böyle bir mirasyedilik, bu kadar bol k€ seden cömertlik yapamazlar. Yapmak i$ teseler bile bunları becerecek adam bi lamazlar. Değil Avrupada, hattâ Amerikada bili — bunun biti eşini bulmak - herhalde bi — talih eseri olabilir. Orkestra yerindeki elt kişilik müzik takımı kâgi değilmiş gibi sahne üstündeki gene bir o kadar ye künlu cazbandın müşterek feryadile din lediğim müziği, ömrüm oldukça unutml yacağım. Dünyaca da meşhur olan vt «Cok heltin> ismini taşıyan bu cazbah din vazifesi, yalnız bize oyun havalüf dinletmek öeğildir. Ömrümde hiç bir emüzikhol» da, bil bir revü seyrinde bu kadar, bağıra bağıf? güldüğümü hatırlamıyorum. Lisanlarıf" dean bir kelime bile anlamadığım haldt ben bu hale gelirsem, anlıyanların, kâ” sıklarının nasıl çatlamadığına, seslerini? kısılıp gırtlaklarının nasıl parçalanmadi" ğına hayret etmemek mümkün değil Tiyatrodan çıkanları, taksi otomobilleri değil, hastane arabaları taşıyacak salif mıştım. Aman yarabbi ne de yağmur! Tiyatftf kapısından çıkmamızla, yan taraftaki b saçak altıma girmemiz bir oldu. Bunâ * reğmen su iliklerimize kadar işledi. DoS tumuz «Rifat Özder» otomübilile imdâ” dımıza yetişmeseydi, taksi bulmak içil biraz yürümek mecburiyeti bizleri itfaiy'€ hortumu altında kalmış yangın eşyasınâ — döndürecekti. 4 Eden gibi şıklığile bizim taraf kadıt" larının bile gönüllerinde ahkâm eden bif adam, Edward gibi modalanse eden bi? aşk kahramanımı, filmlerde, gazete TE” simlerinde gördüm: Ellerinde şemsiye tâ* şırlar, Arkalarında pardesü bile yoktuf da, ellerinde şemsiye vardır. Bu «şik? adamların, böyle, «Evkafı hümayun K& —— tebei kadimesinden Bican efendi» "H mütemadiyen şemsiye taşımalarına Ak erdiremezdim. Meğer ne haklı imişleri Nasıl damlar kiremitsiz kurulmazsa, ©i dalgıçlar hususi elbisesiz dalamazlarsir buradaki İnsanlar dâ şemsiş c mezler. Lon saât, mevsim yoktur. diği her saatinde, senenin ğ mevsiminde, durup düru Elektrik çarpması gibi ani; üm hiyen bir bir va içinde, saygısız bir misafir kadâr İli bali bir surette gökten yere nüzul edtf" Londrada «gök> sanki belini üşütmül kundakta bir çocuk.. Mütemadi ıslakli ” ğından kurtulmak için Lohdralılar, le başlarının arasında bir « muşambâ ” — — bulundurmağa mahkümdurlar. 3 (Devamı 10 uncu sayfada) Günün '3"; istediği he

Bu sayıdan diğer sayfalar: