Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
6 Sayfa KÖYLÜLER ARASINDA YAZAN Profesör Afet Profesör Âfet cumhuriyet bayramı günü geçid resmini seyrederken Yaşayan “tarih belgeleri içindeyim. Köylü anlatıyordu: <— Ankara vilâyatında dört Peçenek köyü var. Buraya Zir Peçeneyi derler.» Köylülerin okul çocukları, dört aydır e- ğitmen olan kültür ordusu çavuşu, bir- çok köylü kadın ve erkekleri beraber ol- duğu halde köy içinde geziyoruz. Bahar herkesi kendisine çekmiş, güneşlerken çorap ören köy kadınları... Nasilsınız soruma «Canımız sağ» Seni gördük daha iyi olduk. Hoş gel- diniz diyorlar. Genç gelinin ör - düğü çoraba baktım. «Bu örneği nereden aldin?» dedim. O beyaz dişlerini göste- rerek gülerken «ninelerimizden» cevabı- ni verdi. Tarih kurumunun Alaca Höyük hafriyatında Antropoloji mütehassısı 0- larak çalışan yanımdaki Bayana işaret ettim. Etilerde bulduğumuz altın avani- nin motifleri nasıl yaşıyor. Jeometrik re- simlerin en muntazamiı bu gelinin elinde binlerce senelik ceddinin yaşadığını ispat etmez mi? Bir evin önünde durdum. Etilerin to- runu olduğunu yüz çizgilerinde taşıyan ihtiyara sordum: «Dedelerinizden köyü- nüz için neler işitirdiniz?» «Has türk olduğumuzu, buralarını bil- dik bileli bizim olduğunu hep söylerler- di. Biz de söyleriz.» İhtiyarın güzel gelinleri bizi karşıladı. Kapalı avludan merdivenleri bulduk. Toprak sıvalı basamaklardan çıkıyoruz. Dam tarasaları üzerinde kovanlardaki a- rılar da onlar gibi durmadan işliyorlar. O vızıltıyı dışarda bıirakarak odaya girdik. Halılarla örtülü sedirler hepimize oturmak için kâfi geldi. Tavana kadar yığılı yatak ve yorganlar ve işlemeli yas- tıklar gelinin çehizini ölçecek bir miyar- | dı. Buna rafta dizili bakır kapları da ilâve etmek lâzım. Duvarlar pullu, işle- meli örtülerle donatılmış. Jeometrik mo- tifler bunlarda daha çok.. Sevimli ve gü- zel gelinin el emeği olan bu işler arasında kocasının büyük bir hatırasına da duvar- da yer vermiş. Bir büyük vapur Tesmi. Kadınlardan biri izah etti: «Bampur de- nizde gidermiş. İçinde her şey bulunur- müş.» Arkadaşım Muazzez «deniz nedir, sen gördün mü» dedi. «Biz bilmeyuz onu | işittik. Ankarada da varmış onu görece- ğiz» diye sevincini gösteriyordu. Önü —tahta — balkonlu bir — eve girmiştik. Ayni tarz döşemeler yal- nız vapür resmi yok, İç mer - divenden inmeden — balkona ilerle - dim, Köylülerden birisi ev sahibine ses - lendi. «Misafirlerimizi yürüdümden çı- kar.. Yürüdümden toprak dama ve ora- dan da taş merdivenlere- indik. Yolda küme küme bulunan köylülerle konuşu- yoruz. derek «en ihtiyarımız» dedi. Yaklaştım, hatırını sordum. Canımız sağ cevabı. «Peçenek ne demek bilir misin dede» de- dim. «Peçenek peçenektir. Benim bildiğim biz buraya Doğu bölgesinden gelmişiz» derken eliyle de uzakları «doğuyu işaret- liyordu. Has Türküz» Has Türklük bu köyde adetâ bir parola idi. Bay eğitmen ilâve etti. «Biz Eti Türklerindeniz.» Muh- tarın evinde oturduk. Köylü kadınlarile konuşuyoruz. Ayşe kadın torununa ses- lendi. «Akkız, misafirlere marş oku» Çocuklar hep bir ağızdan on yıl marşını Atatürk geçid resmi okudular. Karşıkı mahalleden davul sesi geliyordu. Ne var diye sordum, Düğün var, davul dövdürüyalar, diye ce- vap verdiler. Ben asıl antropometrik öl - çü işimi yapmak istiyordum. Çünkü â - letlerden ürkebilirlerdi. Tarihten konuşamaya başladık. Eğit - menin ilk okul tarih kitapları imdada ye- tişti. İçlerinden okumak bilen çocuklar ana- larına izahat veriyorlardı. Hele resimler ydaha çok işe yarıyordu. Nihayet anlattım suhasına gıderlefken xi bu kitapları yazmak için hu' çok çalış- lışmak lâzımdır. Bir de bunların içinde ölçü işi yapmak var. Bunu iyi karşıladı- lar. Öğretmen arkadaşlarımın yardımlarile iş pek çabuk ilerledi. Muhtarın evi genç köylü kadınlarile doldu ve boşaldı. Ölçü için istediğim adedi bulmuştum. Su başında yemeğimizi yerken, kadın- lı, erkekli köylü halkası etrafımızda idi, Davul ve zurna yamaçlarda gürültülü akisler yaparken, köy büyükleri onların Kahraman bahri yelilerimizin geçişi | oyunlarını da, bize goatermek iıtedıler. «Bunların zanatı budur, biz çaldırır ve oynatırız>» diyorlardı. Köyden ayrılış heyecanlı oldu. Bütün köylü kalabalığı ile köy dışına kadar yürüdük. Pu akşam kalınız diye yalvarmalarına ce- h bu! - mak güçlüğü karşısında idim. Muatarmn gelinlerinden biri yaklaştı. «Odamda, ha- mam içindeki dümbeleği görmediniz. E- ğer kalırsanız gece çalar ve oynardık». Diyordu. Güneşin akşam ışıkları, kızartısı bu e ——— —— *” ca yağız ve güzel yüzlere en büyu çanii” , olmet'l ğı veriyordu. Hepsi ile, bir ma neticesi kırk yıllık ahbab n Bu beraberlik ve kan kayf' kardeşliğinden başka ne ile $ nur? Irk birliği insanları bn—ıeştlf yük âmildir. Bu kanaatim Pîç 3h5 lülerinden ayrılırken bir Fâ ş”*’” lamlaşmıştı. (an)