16 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

16 Kasım 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

z Kadın gözile Avrupa SON POSTA Sayfa 7 Pariste bir sesli sinema Komiser bir saat uğraşarak stüdyosunu Yorg'm yüılü—fiğüran kız cevab verdi: Perdede gördüğüm vakit ziyaret “Kendimi beyaz çektiklerimi unutur gibi oluyorum. Fakat bu hayat çekilir şey değil,, Yazan: Maazzez Tahsin Berkand Gözlerimizi ve gö Rüllerimizi zevk ve hsş—.-ı anla — dolduran -tl.m':ı;n nerede ve Basıl ve kümler tara- h.“'“” hazırlandığını Börmeği çoktanberi düm. — Filhaki- Zetelerde bu hur SBusta itçok — yazılar Okumuşsam da bunu kât Victor Boucher Büzel filmlerin mekte — olduğu ların — alelâde barakalardan di olduğu hak- ki yazılara da ak — istemiyor- Bir 6 gün, gene C- Müdürünün tavassu- v îa:is Civarında ülliy'deki stü Va gittim SST e Okuyucutarımdan *Z_u_“""ın sinemaya aid güzel bayalle- ni kıracağım ve belki de yıkacağım için İ i dilerim; fakat gördüklerimi doğ- 'dhd“.k yazmağı bir vazife bildiğim İ tarahı ağaçlı bir yol üzerinde d& Parmaklıklı bir kapıdan girince kar- ı—d.i' heyeti umumiyesile alelâde bir ıh'_l Manzarasını veren, alçak fakat ge- TİŞ bir bina gördüm. Sağ tarafta bir ka- Tn kulübosindeki kadın momura kartı- h:"efdun Bana bir şey söylemeden Smdaki tahta kapıya baktı. Bu ka- :'L""* Üzerinde esusunuz!'» kelimesi yazılı __ıçh'ırıyoı»zar; iki dakika bekliyecek- ı.::_ Sonra içeriden sesler gelince katim Çak Kkapıyı açarak beni içeriye soktu. Üyük ve karanlık denecek kadar 27 bir garafa girmiştim. —Etrafımda ©, nuhoîmı—ler direkler ve iskeleler var- ;_.,b:h:ı çarpımamak için etrafıma ba- karçıdan koşarak gelen genç bİT Adamn bani ni ü D Tek hiğı,-;ı de artistlerden biri zanı İfiklı İkta Yacağız. © Sevabımı beklemeden koşmakta de- YAT et kğlaırsc-nın kimseyi görecek gözü yoktu. (_"4 bırakılmış bir sandalyeye otur T ü"îfımı bakmağa - başladım. N ah arını bilmediğim maki APleri *"*’"dıklın. şuraya buray: Tağaz, e telleri İle burası İntizammsız bir “AYa benziyordu. Fakat buna ranka- ı İk ç tarafta büyük bir kısım apaydıt- Tanacaz ” VE Süslü idi, Oyunun orada 0y- Ynk—!zlnı anladım, nıhr."“" Beyoğlu sinemalarında göre- Üağe , Yeşil elbise> isimli ve Fronsiz Glme Misile alay eden meşhur bif PİYES Te & idi. Binaenaleyh deko- Merine İcl akademinin salonuna benze- Bir k Fon derece gayret edilmiş VE hiç Bunla, * Unutulmamıştı: Ne kubbe, ne Bü- Te mermerler, ne heykeller, N€ Pilmi Ne de localar. .um"’_înlauk olanlar da hep meşhur Rhor, yyçe Elvire Püpeseo, Victor Bou- *8 Lemonnler ve salre. Bti ;;,':Wmie. hakikt gibi gn.ıcr-ııei ak oldukları bu tahta ıekııg-ıf 'ed, z ©rken birdenbire hafif bir zil sesi İlhda yi Ve bir saniye içinde kafile ha- Betek Münlar ve erkekler önümden ge- Birala; tr şeklinde düzeltilen tahta lerin y Olurdular ve kuvvetli projektör- Şimgi dtce mumluk lâmbaları yandı. Misini , FArşımda sahici Fransız akade- Yabir _.“nlvindxran yeşil ve sırmalı &- eh aa larla akademiyo yeci kabul Szanım nutkunu dinlemeğe gelen k ne oturduktan sonra, ge- Hranlık bir köşesinde © vakte «Yeşll elbise: filmknde kadar görmediğim tahta bir tarasaya benziyen yerden bir ses yükseldi: — Hazır ol. Dikkat! Bütün aktörler nefes alımaktan korku- hakkim ses duyuldu: — Şimdi Mösyö Victor Boucher aka- kaçırmak için geldim. Gemiye kabul nutkunu söyliyecektir. O- I — BHayır.. .. adımı öğren di: General Franko Bir polis ve bir bekçinin ortasında Taksim merkezine doğru yollandık. Arkamızdan, da bir sürü kalabalık geliyor, ben durdukça hep birden duruyorlardı , « —ğ- İki polis kalabalığı dağıtırlarken ben :nd'g_:y- iyice — yaslanıp ü Ppatıyor, l l ae a yorgunluğumu dinliyorum. — Kriz geçti galiba diyor.. Zavallı Geli! Siz göz kulak olun, ben de ifade - sini alayım. Gelin Kadri bey anlatın bakalım ne oldu? — Pastanede yazı yazıyordum. Bu adam bana hücum etti. — Eskiden tanır mıydınız? — Adı nedir? — Bilmiyorum ama, kılığına gıya” fetine bakılacak olursa, serserinin biri olmalı... Gözlerimi açıyor, ayağa kalkıyörum: — Ne! diyorsun, bana serseri mi di- yorsun? Yıkıl karşımdan, yıkıl! Komiser: — Haydi, Kadri bey Gyor, gidin, sonra gelir ifade verirsiniz ve banâ»dö- nüyor: — Evlâdım adın nö? — Franco. — Ne? — General Franco, — Nerede oturursun? — İspanyada.. — Burada ne arıyorsun? — Haliçte buluman — tahtehbahirleri Komiser şaşırmış, etrafına bakarken nu dinleriken herkeş yüzüne dikkatli VP yr0k izahat veriyor: tabil bir mana vermelidir. Mösyö Bou- eher başlayımız. Orta yaşlı, esmer artist uyağa kalktı ve elindeki kâğıdlara bir saniye baktık- tan sonra: «Sayın arkadaşlarımıl.. diye nutkunu okumağa başladı; fakat daha ilk cümelde rejisörün sinirli sesi duyul- muştu: — Olmadı, durunuz... Evvelâ sağ ta- başka türlü yapmama imkân yohu.iî“hm'! gibi durmaşlardı. Ayni müte- raftaki locada oturan sarışın genç yeri- dın ne senin? b ni değiştirmeli, arkaya oturmalıdır. Öne aksaçlı madamm alınız. Tamam. Anfite- oturuyorum. utran son sırasındaki zabit te vücudünü hx,,:ı_;s;r emir veriyor dik tutmalıdır. Şimdi tekrarlayınız. Aktör ayağa kalkarak ayni cümleleri| » | tekrarladı; benüz iki satır ble okuma- mıştı ki yeni bir emir verildi: — Durunuz... Yüzlerde fazla ağır bir mana var, arada bir gülümsemcli ve se- wimli bir muhit hissini verecek tavırlar almalı İki dakika sonra başka bir emir: — Sessiz makinesi işityecektir, Herkes yı,-ıındıki'm konuşsun, tabif bir tavır al- .| mağa gayret ediniz. Mösyö Boucher siz dik durunuz. ayrıca resalniz çekilecek- tir. Hayır, olmadı, başınızı Hafifçe sağa meylettirin, bir.. ikt.. üç.. oldu. Şimdi| Mösyö Lefaur riyaset kürsüsünden Müös- yö Boucher'ye teşekkür edecektir. Başla- yınız. Hepimizin tanıdığımız ihtiyar artist ayağa kalktı; ancak daha söz söylemeden rejisör ona da seslendi: — Vücudünlüz öne fazla eğilmiştir, o- muzlarınızı indiriniz. Ba kısa nutuk ta bittikten sonra yuka- rıdan: — Bir çeyrek saat istirahat.. Kıyafet- teri değiştirmeyiniz, kimse uzaklaşmı- 'sın, bu sahneyi tekrarlıyacağız. Emri gel- di ve ortalığı gündüzden fazla aydınla- tan pm)cl:ürlu söndü, Artistler ve figüranlar birer biner ©- nümden geçiyorlardı. Süslü bir kıf.i!n ü sıralardan birinden inmesi - için îx;:ine yardım eden arkadaşına buğı- ibi söyledi: n’-î'.:ı::n'g'llkka! et, eteğim tahlalardan birinin çivisine takılmasın; oldu olacı_.k esvabım bir tanedir; düğün alayına da, çenazeye de. tiyatroya da hc*;a bunuîı__. gıdiyorum; ."“'“h“lhbflih film çevrilir- yecek fistan bulamam. kîıüş:'ı;-mk yürüdüler. — Arkalarından fakir kıyafetli iki adam konuşarak geç tler. (Devamı 10 uncu sayfada) — Anlaşılan — gazelelerde — İspanya' harbini okuya okuya çıldırmış olacak. Sonra tekrar bana dönüyor: — Oğlum, yavrum söyle adın ne? — Franco.. — Nerede oturursun? — Söyledim âa, Franco ve İspanya” — Şunun başını soğuk su ile yıka- Bekçi ile sivil memur beni lâvaboya götürüyorlar, başıma soğuk su dökü- yorlar. | Ferahlıyorum.. Oh... Komiser bir si- — İyiyim.. — Bir yerin falan ağrıyor mu? — Ha yle .b:knymı adın ne? — General Franco.. Komiser sesini biraz yükseltiyor: biz eşek sudan gelinciye kadar döverim. Hiç istifini bozmadım: — Adım general Franco'dur, dedim. Sözü uzatmıyayım, sevgili okuyucur lar, zavallı komiser, belki bir saat, güh! yalvararak, güh tehdid ederek ismimi sordu. Ben de ayni nakaratı tekrarla- makta devam ettim. Nihayet Melik va- sıtasile adımın Faruk olduğunu ve Tak- sim civarında oturduğumu öğrene - bildi. İsmimi anlar anlamaz: — Kema! efendi, dedi. Yaz: «Taksim nahiye başkomiserliğine: « Sınırmızda oturduğu anlaşılan, gi hal ile ismi öğrenilen kısa boylu, es - mer benizli, düşük kryafetli, Faruğun müvazenet ak'liyesinde bozukluk ol - duğu anlaşıldığından ahval ve hüviye- tinin tedkikile ' gereğirfn — yapılması zmmnında adamla gönderildi.. Yazı bitince: — Al Kemal efendi, dedi, götür Ra- mazan bey imzalasın! — Ramazan bey dışarıda... — Öyle ise ver ben imzalıyayım. İmzaladı. Röportajı yapanı Farak Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfusdur) rendiğim beni getiren pölise: Sonra adının Kemal olduğunu öğ -|için Taksime kadar beraber gideriz. Bir tarafımda bekçi, diğer tarafım. Kemal cfendi al dedi, götür bunu..|da polis. Arkamda Fuad, Melik, kahve- — Komiser bey, yalnız götürmiye - rengi elbiseli, durmadan başını sallıyan .yim, ne olur ne olmaz, belki saldırır.|adam, karakoldan çıkıyor. — Peki, yanına bir de bekçi al... Sonra bana dönerek: Foto Cemal vücudundan umulmuya- cak bir çeviklikle öteye beriye koşarak' — Bak yavrum Faruk.. seni evine|resim çekiyor. götürecekler. ma & mi? — Yapmam komiser bey... lerlerse darılırım. Şimdi mesele Fuadla Meliği de bera- ber sürüklemekte idi. Zira, açık söy- Jiyeyim, yalnız gitmekten korkuyor - dum. Zavallı koamiser, bu defa Melikle Fuada döndü: ğ — Baylar, dedi. Ne olur. Kabilse şu- nurtla beraber gidin? Görüyorsunuza deli.. ne olur ne olmaz. Sevebdir. çeşmesi namile iki çeşme vardır. Son za- manlarda bu çeşmeler, Kırkçeyme Süyü kullandıkları için kapatıldılar. — Olabilir, fakat yillardemberi bol suya alışmış olan semtimiz de bu suretle susuz kaldı. Terkos gvyu yalnız Bamatya ve Kocamuktalapa- gada var, halbuki buralarda da Lir desti sa alabilmek için boğaz boğaza gelmek, kelleyi koltuk altına almak Jâzımdir. Bular idaresine mütcaddid müracaatler yaptık, hiçbiri tesir etmedi. Çünkü bu iki çeşmeye terkos suya getirmek için tahsi- #at yokmuş! 12-13 ev gahibi bir olup tak- gitle su getirilmesi için müracsat ettik. Bizden Tik olarak 15 Tira istediler ve mü- tebaki paramın da bir ay içinde alınaca- Pinı söylediler. Bu suretle teşebbüsüm'üz süya düştü. Evvelce suyun dört tenekesi- ni 3, kuruşa getiren sakalar, şimdi 15 kuruş istiyorlar. Hatbuki halkın mali va- ziyeti bu parayı vermeğe hiç de müsald değildir. Belediyeden Tica ediyorur: Koca bir semtin binlerce insanımı sasaz bırakma- sinla * Somalıların Ali Çetinkayadan bekledikleri Somadan Emin Yerce imrzasile yazili- Yolda yaramazlık yap-| Çıktığımızı gören bir sürü merakhı sarıyor. Yanımdaki polis: — Faruk bey otomobile binelim. — Bak, yolda bir şey yaptığını söy-| — Bana kumandan de. — Kumandan otomobile binelim. — Yeminliyim otomobile binmem, Polis bekçi ile bir şeyler konuşuyor, sonra buna dönüyor: — Tramvaya binelim. — Olmaz yayan gideceğiz. Alayı vülef Harbiyeye doğru yürüyo- Forsat bu fırsat.. deliliğin en büyük nimeti olan hürriyetten azami istifade etmeli, Btrafıma bakmmarak yavaş yavaş yü- rüyorum. Bir bakkal dükkânının önü- pe doğru geliyoruz. Kapının önünde bir çok çuvallar var. İçlerinden ceviz çuvalına: — Goll.. diye bir tekme yapıştırıyo. (Arkası var) hattın en münasib yeri olan Yağcılıda bir Gurak yeri dimadığından Yenice İstasyo- nuna kadar Üç saatlik bir yolu yürüyerek katetmek moecburtyetinde kalıyorlar. Hatta on dakika mesafede bulunan Yağcılıda bir durak yeri yaptlması bu köy- dleri bugünkü aahmetlerinden kurtaracak- tır. Eski kumpanya zamanıntın bu İş için mütenddid müracaatler yapılmış, takat bir netice elde edillememişti. Bu köylerin pek hâklı olan Aileklerini kısa bir zamanda yerine getirmesini bek- lediğimiz Bayındırlık Bakamımız All Çe- tinkayazım nazarı dikkatini celbederiz.» * Okuyucularımızın sorgularına Düşkünlerevinde 'pansmancı — Mustafa Doğana: — Küçük sıhhat mektebinin şeralti şu- dur: Kayıt ağustosun birinden sonuna ka- dar devam eder. Bu tarihlen sonra tale- ©0 alınmaz. Tahsali müddeti 2 yıldır. Mek- teb gündübz ve bedavadır. Müracnatler Sıhhat Vekiâletine veya mahalli sıhhat müdürlüğüne yapılır, Binnenileyh sizin gelecek ağustos a- yına kadar beklemeniz lâzımdır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: