20 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

20 Kasım 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayta LE Avrupada bugünkü hayat şartları ve | bu modern hayatın zevkleri, telâkkileri karçcısında tiyatronun mevkli nedir? Bil- hassa bu yeni cemiyetin temayüller'ne bugünün Uyatro muharrirleri ne dere- ! ceye kadar uyabilmektedirler? Bu male | cevab vermeden evvel eski cemiyeti dü- şünmek ve onun hususiyetlerini göz önü- ne getirmek lâzımdır. Bundan yirmi beş yıl evvel hayat büs- bülün başka idi. Sür'at, hayata, örl ve âdetlere girmemişti. Bu yalnız yaşayış'a | değil, cemiyetin bütün tezahürlerinde böyle idi. İçtimaf hayat kadar san'at ha- | yatı da öne göre bir yol almış gidiyordu. Bu arada edebi neviler halk üzerinde çok kuvvetli tesirler yapardı. Müellifler de çok hürmetle karşılanırlardı. San'atkâ- Tın zaferi, ne kadar güç te olsa, bir kah- rTamanın zaferi gibi heyecan uyandırabi- liyordu. Halbuki bugün bu sahada mu- zafferiyet beklenmiyor, âdeta imal edi liyor, yaratılıyor. Hergün körükörüne yapılan Hlânlar, reklâmlarla yeni müe'- liflere öyle parıltılı defne dalları dağıtı- hyor ki, vaktile, ağabeyleri bunlara ma- | Hk olmak için bazan bütün ömürlerini vakfederlerdi. Hâsılı dün bu defne dal- ları, bu şöhtet vesikaları altındandı, bu- gün ise kâğıddandır! Eski nesiller müellifi halk için müs tesna bir mahlüktu. Âdeta bir San'atkâr hücre iNâhtı. kulesine çekilir. v orada hayallerine dalabilirdi. İşte bu san'atkârlardı k rmet görürler, alkış- lanırlardı. Bunlar için ihtifaller yapılır ve edebi zekâ, insan zekâsının en büyük tezahürü addolunurdu. Ya bugün? Ah bugünü sormayın! Bugünkü san'atkür- lar göklerden, bulutlardan arza, toprağa inmişlerdir. Ayni zamanda daha çok pra- tik, daha az su katılmamış, daha az «pur>- dürler. Maamafih gururları daha fazla- dır. Bu gürüru çoğaltan da çok — kere san'atla alâkası olmmyan monden yışlarıdır. Hakikatte ise, açıkça itiraf memekle beraber, kendilerini san'atları- na eskiden daha az istidadlı görüyorlar, neticede de etraflarında eski hürmeti u- yandırmaktan mahrum kalıyorlar, Zaten büvük-edebi toplantılar iflâs etmiş, öl- müştür. Bir zamanlar bir Augler'nin, bir Victorien Sardou'nun, bir Edmond Ros- tand'ın, bir Bernesteln'in, bir Henri Ba- taille'ın kazanmış oldukları manevi va- zıyeti bugünün ve yarının temaşa müel- lifleri içinden acaba hangisi tekrar elde edebilecektir? Sebeb?.. Çünkü halk başka ilâhlara tapmaktan haşlanıyor. Bu asırda bilhassa makine Ssan'atları barikulâde inkişaf etmiştir ve bu inki- şaf halkı heyecana getirerek, ona, edebi- yattan ve tiyatrodan başka sahalarda ya- ratıcı zekâlar mevcud olduğunu isbat et- maştir. Hakikaten de öyledir: büyük bir )nnaahçı. bir otemobil yahut tayyare ya- — cc0c0maaaam Aşk ne va”it başlar, Ne vakit biter? Ali Ertürk tmzasile bir mektub aldım. Epeyce uzun, buna rağmen aşafıya nak- Jedeceğim. Diyor ki: «— Dikkat ediyorum, gönül işlerine çok ehemmiyet veriyorsunuz, okuyucularınız bu bahisle çok meşgül Herkes ya koca- sından şikâyetei, yahud da karısından. Birisi aşka dayanamadığını anlatıyor, ö- teki ne yapması lâzım geleceğini soruyor. Yeni çıkan romanları okuyorum. Onlarda da mevzu aşk. Gazetelerin tefrikalarına göz atıyorum, mesele gene © mesele, Sine- mada aşk, tiyatroda aşk, edebi eserlerde hep aşk. Şarkı dinliyorum, süyliyenin du- daklarında hep o nağme. Memlekette, hele İstanbulda hüküm süren bu aşk illetinden artık Oıktık, usun- dik, gına geldi Etrafımızda hep aym Mmevzüu dönüyor, ruh doktorlarına devam edenlerin çoğu hep aşktan hastalanan bi- Şarelerdir. Aşk artık bir silâh, bir oyun- tak halini almıştır. Gazete va maem - larda basılan karikatür, resim, tablo, «l- nema perdelerinde görülen vak'a hep se- EDEBİYAT —| Tiyatronun geçir Bugünün insanları sahnedeki şeyleri kendi hayatlarına hiç benzemi- yor görmekten azab duyuyorlar. Sinirleri bozuluyor ve bunun tabü bir neticesi olarak bir çok eserlerden hoşlanmıyorlar Yazan: Halid Fahri Ozansoy rdiği buhran * pıcısı, bir mühendis, ve daha ne bileyim, meselâ büyük Okyanusu korkmadan baş- tanbaşa tayyare ile geçenler, kutuplara Gürültü etme Küçük Erhana iki- de bir: S — Gürültü etme, kardeşini uyandırır- sın.. Derlerdi. Bir gün kardeşi beşikte ağlı- EBidip orada milli bayrağı dikenler, hâsılı | yordu. Erhan — ona şimdiki modern hayatın tılsımlı surette | döndü: değişmesini, gururlanmasını temin eden büztün meçhul işçiler, kâşifler, kahraman- lar, halkın nazarında, artık, bütün ömür- lerini fikirler ve duygular sıraladıkları kâğıdlar üzerinde çürütenlerden ziyade büvük görünüyorlar, Çünkü o fikirler onlardan evvel de binlerce defa yazılıp söylenmiştir. Demek ki edebiyatçı bu- günkü teknik ve zansat asrında artık bir — Gürültü etmese. ne, dedi, beni uyan- dıracaksın! çe Ce Meşhur şarkıcı Bay Nureddin siz misiniz? Daha mı iyi ? Kocası ölen, — dul kadına — evlenmesini teklif ettiler: — Ben ikinci kocâ sı olmayı istemem! Dedi. - Bir başkasi atıldı: İ — Birinci — kocası olsaydın daha mı iyi idi, , — Evet bayan, bir emriniz mi var? — Neya — Çocuğum şu tarafa gitti, benim serim az duyuramıyorum. Bir kere de siz — — Şimdi dünyadi bağırsanız.. olmazdın da.. (CÖNÜL İŞLERİ! ilâh değildir. Harb sonu adamı yeni ne- siller için büsbütün başka bir hüviyettlir. Bu ne bir şairdir, ne bir mütefekkir, bu, sadece bir zanaatçı, bir iş adamıdır! Şimdi gene tiyatroya gelelim. İlk dü- şüncede müfim bir nokta ile karşılaşırız. Tiyatro nedir? Bir kere, her şeyden ev- vel, bu san'at bir lâkırdı san'atıdır. Hal- |buki bir asırdanberi tiyatroda bir buh- ran var ki o da işte bu lâkırdıdır, bu hita- bettir. Vakıâ gene tiyatroda da cümlele- rin gözelliği, üslübların çeşnisi, rayihası, | kelimelerin şiiri hoşumuza gidiyor, fakat bu pek nadir bir zevkimizdir ve artık kütüphane kokmaktadır. Neden? Çünkü 1920 den 1937 ye kadar Bgeçen zaman zar- a bugünün adamlarını uzun ve kuru ile oyalamak imkânı kalmamıştır. iyor? Her şeyi en az mi sür'atle yapmak... İşte telgraf.. telsiz telgraf. telefon.. tayyare meydanda... işte onun hakiki heyecan |membaları... Diğer taraftan terbiye sistemleri de de- Bişmiştir. Daha fazla harekete ve enerji- ye yol verilmiştir. Bu arada cemiyetin eğlenceleri ve oyunları da asra göre bir hususiyet almıştır. Meselâ eski devrin dansları ve masum aile oyunları çocukça bir zevk mahsulü addedilmek itiyadı baş'amıştır. Nasil ki polkaların ve valsle- rin yerini çaristen ve onun arkasından rumba tutalı eski klâsik danslara dönüp te bakan bile olmamaktadır. Neticede başdöndürücü ve her manasile vahşi danslar bugünkü sosyetenin şüphesiz ki |Caha fazla zevkine uygun geliyor. Bura- İd—iki niçinin cevabı da, gene O meşhur tür'at kelimesile verilebilir. Evet, sür'at.. dalgşna, her zaman daha ziyade sür'at.. da- ha çabuk.. daima daha çabuk! Nitekim gittikçe kadınların da erkekler kadar a- lâka duydukları ve ihtirasla bağlandık- ları futbol, otomobil gibi sporlarda da beb ayni müessiri, ayni sür'at esasını bu- labiliriz. : İşte bu ruhi halet bugünkü insanları sahne eserlerine karşı da bu yeni zevkle silâhlandırıyor. Sahnede gördükleri şey- leri kendi hayatlarına hiç benzemiyor (Devamı 10 uncu sayfada) —— zamanda, & vişmekten Ibaret, Acaba ruhiyatcılar, ruh doktorları, muharrirler, müellifler mual- Hmler, bu hastalığın önüne geçecek bir çare bulamıyacaklar mı? Kendi hesabıma ben gazatede roman- da, sinemada, tiyatroda veya şarkıda ne saman aşka termas eden bir nokta görecek disam derhal uzaktaşıyorum. — Ezeli bir düşmanım öldu aşk Ne vakit bitecek bu hbastalık diyorum.» F tA Okuyucum, yersizlik dolayısile bir. ku- müm) bilmeeburiye — hazfettiğim bu üzun mektubu yazmak zahmetine — katlandık- fan sonra biraz da düşünmek zahmetini ihtiyar etmiş olsaydı bana sorduğu sualin cevabini kolaylıkla bulabilirdi: — Aşk Âdera babamızla Havva annemi- zin yaratıldığı gün başlamıştır. — Yeryü. zönde İnsan neslinin tükendiği gün bi- tecektir, derdi, fakat aziz okuyucum, ba- sından bedbaht bir aşk rüzgârı mı goçti, vücudünde- bir yaratılış ürzası mı var bilmiyorum, yalnız hayaline biraz kuvvet ver: Aşksız. dünyanın ne ulabileceğini gözlerinin önüne getirmekte güçlük cek. | mezsin, - TEYZE Ben söylemedim güzel bir kadın. e öteki.. nız, bunu bir türlü ben tim. tiz söylediniz. — Şopkanı niçin arkanda saklıyor- sun, çalarlar diye mi? — Hayw, tanırlar diye — Afjfedersiniz bgyım, bu tarafa bir tenis topu düştüğünü — gördünüz mü? — Bu sene on bin Hira kârım oldu, — Benim daha fazla.. Senenin ba. şında karım kaçmıştı da. I Hoş sözler ı Büyük aşk Erkek müteessirdi. Genç kız. lâkayd kalıyordu; erkek diz çöktü: — Ben, dedi, senin büyük aşkın değil miydim? Genç kız dudak büktü: — Öyleydi ama, şimdi değil, bir metre «eksen boyunda bir erkekle tanıştım da.. aran Düşünmemiştim “— Bir mağaza biliyorum, dikiş maka- rasını bir kuruş eksiğe veriyor. — Ya Öyle mi ben de makarâ alacak- im. l — Sana tarif edeyim, buradan tram- veya binersin, Beyoğlunda inersin. — Tramvaya mı bineceğim, tramvay Pparasını hesab etmiyor musun? — Nereden aklına geldi. Bak ben bir senedir hiç bunu düşünmemiştim. BAD Dedikodu — Bayan Neclâ günden güne gençleşi- yormuş. — Hayır on günden, on güne, — Neye? — Berberine ön günde bir gider de., svvn İımnmım Genç erkek, genç kızın gözlerinin içi- ne baktı: — Seni çok seviyorum. — İnanayım mı? — Otomobilime yemin ederim, — Otomobilin kaç modeli.. — Otuz altı.. — Eski tarzda yemin ediyorsun.. İnan. mam! »— Bir çorab aldım.. Yüzde yüz ipek, — İnanma, ben binde bin ipek diye almıştım, yüzde yüz bile değilmiş! — İşler bozuk, peşine yanaşan yok. Bütün müşteriler, taksitle verir mi- #sin? diyorlar.. aa İstediğinizi bulabilirsiniz , Mağazanın kapısında: «Her istediğinizi bulabilirsiniz.» Yazılı idi. Dükkâna giren müşteri her istediğini buldu. Paket yaptırdı. Kasaya gitti: — Şimdi de para istiyorum, dedi, sar- dırdığım eşyanın bedelini ödiyebilmem için buna da lüzum var, MA — Üst kattaki bay horlamanızdan şikâyetçi.. Uyuyamıyormuş. — Başkalarının hususiyetlerile alâ- kadar olacağına uyusa daha iyi eder. Te aa e d letarünk e B Mektebden çıkalı iki gün oldu Çinde bir âdet varmış. Bir doktorun tedavi ettiği hastalardan biri Ölünce ka- pısına bir fener takılırmış. Ölen hastalar çoğaldıkça fenerlerin de sayısı çoğalır- mış. Bunu bilen ecnebilerden birinin ka- rısı bir gece hastalanmış, adam, doktor aramaya çıkmış, kimi döktorun kapısin- Erkek söyledi: — Sizin gibi genç, Kadın şaşırdı: — Ben ne oyum, ne — Bana kızmayı- söyliyememiş- Nihayet kendi- yolda beraber giderlerken meseleyi aç“ mış: - Kapısında en az fener olan doktord aradım. Nihayet sizi bulabildim, da elli, kiminin kapısında yüz fener gör- müş. Aramış aramış nihayet kapısında on tane fener asılı bir. doktor — bul - L Demiş, doktor yüzüne bakmış: — İşte, demiş, en iyisi bu., — Evet.. Çünkü ben mektebden çıkali Doktorun evine girmiş, doktoru almış, | daha iki gün oldu. Bahşiş — Çok işim vaf dostum, şu beş liray$ al, gara git, kayna” nam gelecek, karşi” lar, otomobile koyâfi eve getirirsin. — Ya — kaynamafi — gelmezse.. — O zaman gel, btf lira daha veririm.

Bu sayıdan diğer sayfalar: