27 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ KA Üç elbise gibi kullanılan 1 —'Uzun ceketli bir tüvit takım . 2 — Tayyör biçi- minde iki parçadan ibaret, düz jerse veya dradan bir rop. Bunları şu üç şekil- de kullanırsanız üç şık takımınız olür. Solda şeklindeki jerse ta- * kım. Rengi kahve ; rengi, “köyüu — mavi, ; bordo veya koyu ye- « şil olmalıdır. -t | Tayyör Ortada — Âyni ce- ketin altında — öbür takımın eteğini giyi- nirseniz çok kullanış- h bir elbiseniz olur. Sağda — Jerse ta- kımın eteği, tüvit ta- : Ti kımın ceketile şık bir - —— — takım olür. Hele bu 5 tüvit ceketin rever- leri ayni jerse veya dradan olursa. Bu tarzda iki takıma sahib olan her kadın bu takımı üç elbise tarzında kul- ea Saçlar kısalıyor Son modeller, saçların kısaldığını açık bir şekilde ortaya koymuyor mu? Vakiâ hâlâ çok bukleli uzun saçlar yok değil, Bunlara (güzel değil) demek te haksızlık olur. Fakat son saç modelleri arasında kısa kesilmiş olanlar gittikçe artıyor. Kulakları açmak pratik ve kolay düzel- tilir bir şekil olduğu için bunda bir de- ğişiklik yok. Fakat ensedeki saçlar göze çarpacak kadar kısalmış bulunuyor. Bu- ha en mühim sebeb olarak gösterilen tey, kısa saçın daha pratik oluşudür. iki takım lanabilir.. Her elbisede ayrı bir güzellik olduğu gibi ayni zamanda da üçüncü bir elbise masrafi elde edilmiş olur. Her kadın | bz'lmeİ:'dı'r : Sabun kırıntılarından istifade ediniz 1 — Sabun kırıntılarını töplayınız. Porselen veya camdan bir kaba koyunuz. Sonra bu kabi yavaşça sıcak su dolu di- ğer bir kaba daldırınız. Sabunlar eriyin- ciye kadar bekleyiniz. Eridikten sonra bunun içine bir iki damla gliserin, birkaç |damla da kolonya damlatınız. Bit süzgeç- le süzünüz.' Küçük kalıblara - dökünüz. Donduktan sonra çok güzel tuvalet sa- bunları elde etmiş olursunuz. İçinde (gli- serin) bulunduğu için cildi tahriş etmez. 2 — Sabüun kırıntılarını, beyaz fanilâ- dan bir küçük kese dikerek içine doldu- runuz ve alelâde sabunla elinizi yıkar i|gibi bununla ellerinizi yıkayınız. Kırın tılar ziyan edilmemiş olur, * Soğan; yemekten başka nelere yarar? 1 — Cam ve bardakları temizlemek için başka bir şey bulamadığınız zaman bü- yük bir soğanı ikiye ayırınız. Buhlarla cam ve bardakları oğunuz, tertemiz o- lurlar. 2 — Zamanla kararmış yağlı boya tah- lolarını da soğanla siliniz, bütün kirleri gider, tablo yepyeni meydana çıkar. 3 — Böcek, arı, yaban arısı, sinek sok- malarına karşı soğan suyü çok iyi gelir. Mektebe giden Mektebe giden ço- cukların — kahvaltı- sı besleyici — fakat hafif olmalıdır. Sa- bahları çay, sütlü kahve yerine çocuğa meselâ elma gibi bir meyva vermek çok daha iyi olur. Çünkü: Meyva hem besler, hem de hazmı kolaydır. Hazım me- selesi mektebli ço- cuk için çok mühim- dir. Dikkat ediniz, sı- nıfta uyuklıyan — ço- cuk muhakkak midesini ağır yemekler- le doldurmuştur, Küçükler için akşam kahvaltısı da sabah kahvaltısı kadar mühimdir. Mek- tebden eve dönen yavruya hemen yiye- cek bir şey vermelidir. En iyisi bir bar- dak süt. Unutmayınız ki - mümkünse - her çocuğa günde bir litre süt içirmek pek faydalıdır. Akşam yemeklerinde çocuğa yemekten önce muhtelif sebzeleri karıştırarak ya- pılmış bir (sebze çorbası) içirmeyi de u- nutmamalı. Sebze çocuk vücudüne elzem olan madeni gıdayı temin eder. Taze yumurta, hamur işleri, peynir de çocuklarımıza vereceğimiz yemekler çocuğun bDaşslıca yiyeceklerinden “olmalı- dır. Bilhassa meyvaya çok ehemmiyet vermeli. Yemiş bizde birçok — âilelerde zevk için yenir. Buhun için ekseriya ye- mîk yesin diye çocuğun meyva yemesine müni oluruz. Birçök aileler de para mese- lesi yüzünden - bu zevk ve lüks meselesi sayıldığı için - yemiş, yiyeceğe feda edi- lir. Bu da yanlış bir düşüncedir. İcab edi- yorsa çocuğa verilecek herhangi bir yi- yeceği - hattâ eti - azaltmalı. Bunun ye- rine meyva vermelidir. İşte bu noktalar göz önünde tutulunca ayni para ile yavruya daha besleyici, da- ha yarayıcı şeyler yedirmek kabil olur. lerde yatanlar da birer ikişer çekildi. Ar- SON PUSTA; 3251 Eğlence ” şehirlerinde 60 N —z y h Erkek ve kadınların sokaklarında mayo ile dolaştıkları şehir Hani, Parise gitmiyenler şöyledir ama ya gidenlerin babası, büyük babası bu şereften mahrum kalmişsa onlar da ne olur, diye eski bir hikâye vardır. Bugün- lerde pek çokları, anlaşılan kendi çocuk- larını, torunlarıni böyle korkunç bir le- keden korumak için yollara döküldüler, Paris sergisi yüzünden bütün Avrupa şi- mendifetlerinde yarıdan fazla ucuzluk ta var; bu da başlı başına bir fırsat... Ki- misi yoöl hazırlıklarını yapıyor;, iki lâkır- dının arasında bir sırasını getirip Parise gideceğini anlatıyor. Kimisi de gitmiş, dönmüş bile... Onların pek çoğu pişman... Sıcaktan bunalmışlar, sergi yerinde harç- tan, tuğladan başka bir şey görememiş- ler. Otellerde yer yokmuş, pahalılık büs- bütün artmış, hemen hepsi böyle söylü- YOri.. : : Ben, nereye gideceğimi, belki kendim de iyice kestiremeden yola çıkıyorum. Geçeceğim yerlerde, eskiden gördükle- rim de var, görmediklerim de, Vapur, sekizde kalkacaktı; ancak saat onda rıhtımdan ayrılabildik. Kamaralar dolu; güverteden zor geçiliyor, o kadar kalabalık... Kimisi şezlonglara uzanmış, kimisi ambar kapaklarına yatak yaymüş, emzikli çocuklara salıncak kurmuşlar; birisi de el çantasının üstüne rakı şişesi- ni, domates salatasını dizmiş, ay ışığında dem çekiyor.. . Sevdiklerimiz arkada, Boğazdan geçi- yoruz; her saniye onlardan biraz daha uzaklaşıyoruz. İnsan onların değerini na- sıl ayrılık günlerinde anlıyorsa, ay aydın- lığında efsanevt bir diyar gibi uzanan bu lâciverd dağlar da birer ikişer gözden si- linirken hemen vapurdan atlayıp gerisi getiye âönecek gibi öluyorsunuz; bu gü- zellikleri bırakıp gitmeğe içiniz bir tür- iü razı olmuyor; dönmek: «Ben senden rasıl ayrılmışım, sensiz yaşâar mı imi- şim?.» diye sevdiklerinize koşmak isti- yorsunuz!.. 4 Hani «gidip te gelmemek, gelince bul- mamak» diye bir atalar sözü vardır. B* söz işte hep kulaklarınızda çınlıyor. Aca- ba dönecek miyim, döndüğüm zaman sevdiklerim; bulabilecek miyim, diye içi- niz sızlıyor. i Önünüzde herkes. birbirine — sarılmış, dolaşıyor... Yalnızsanız, onları gördükçe siz de kendi sevdiklerinizi arıyorsunuz, gene - içiniz sızlıyar... Birinci mevki kamaralarda yer tutan- lar pişman, yer bulamayıp ta güverte bi- leti alaânlar sevinç iğinde. Nasıl olsa, her- kes güverteye serilmiş te ondan... Deniz- de ufacık bir çırpıntı bile yök. Onu uy- kusundan uyandıran vapura öfkeleniyor- sunüz; Natıl kiyiyor, göz — alabildiğine uzanan bu lâciverd atlası nasıl da yır- tıyor! Yazan: Kemal Ragıb —l1— : Köstencede gör üklerim ibâna şu kanaa'ı verdi: İncir yapraklarının da giyinip huşanma ma azalarımızda teşhr edilciklerini göreceğimiz gün uzak değildir Plâja gelenlerin çoğu yüzmekten ziyade kumlarda yatıyorlar |bi burada da yabancı olduğunuzu, Şöyle bir bakışta, anlayıveriyorlar; aldatmak fırsatını da kaçırmıyorlar. Otomobille bütün şehrin içinde, hemen hemen nere- ye giderseniz gidiniz, yirmi kuruş veri- yorsunuz; sonra rihtımdan otele kadar on adımlik yol için altmış - kuruşunuzu çarpiyorlar: Vâpurda “para -bozdürdük. Tanesi birer liraya yakın tutan gümüş paralar aldık. Şehre çıktık: — Geçmezli — açi Te Dediler. İşiniz yoksa, bankaya götürüp değiştirmek için uzun uzun uğraşacak- Oteller dolu, pek te ucuz değil. Kös- tenceye yakın bir plâj var: Mamaya... Gece yarısından sonra ortalık biraz ge- rinledi; sarmaş dolaş gezinen çiftler gö- rünmez oldular; hepsi birer kuytu köşe- ye sindiler. Üst güvertede uzun iskemla- | tık büsbütün yalnızsınız; bu yalnız!ıkta : sevdiklerinizin hayaline istediğiniz gibi can verebilirsiniz; bu sessizlikte onlarla istediğiniz gibi fısıldaşabilirsiniz. v Ertesi sabah gün doğarken, birkaç ka- dınla üç beş erkek anadan doğma diye - mem ama, deniz mayolarile güverteye Gağıldılar; güneş banyosu yapıyorlar, Ö- tekiler de birer ikişer, köşeden bucaktan ortaya çıkıyor. Saçları, sakalları yağ' için- de, bukle bukle kıvrılmış, şal;aklarmdan' sarkan Filistin yolcularının arasında gö- ğüsleri, bağırları yanık, sırtları açık, saç- ları beyaz denecek kadar sarı kadınlar, ayaklarında dallı basmadan, allı yeşilli ken yanı başında ötekini görünce içiniz bulanıyör. — Öğleye doğru Köstenceye vardık. Pa- saport, gümrük işleri oldukça uzun sür- ipekliden birer pantalon, kırıla döküle | | dolaşıyorlar. Birine bakmıya doyamaz- İki üç tane camii olan bir köy... Yollara | Yarıncıya kadar her şey daha yeni yapı- lıyor; hiç birisi de bitmemiş.:, Yeni, gü- zel bir otel'var; fakat yer bulmak kabil değil... Kücük küçük, villâ gibi, hepsi de yepyeni, hâlâ- yağlı boya kokan pansi- yonları dolaştık. Yalnız-oda kirası dive günde-dört lira istiyorlar. Yemek yer - seniz, hepsi altı liranın içinde uyuşula- hilecek gibi.,. Deniz kenarında vapur biçiminde bir bina vapmışlar; bacası, direkleri, kama- raları var. İçerisi spor klübü, güvertesi nüyor. Biraz ileride altı yüz odalı yeni bir ötel vapılıyor, daha bitmemiş... Bunu muş.. Koruyu andıran ağaçlıkların ara- sında kadın erkek, çırıl çıplak — çiftler, kol kola dolaşıyor, koşuşuyor, birbirle- rini yakalamıya çalışıyorlar. Köstencede, şehrin içinde bile erkekler | kravata, cekete, kadınlar da şapkaya, ço- raba isyan etmişler; sokak ortalarında yarı çıplak dolaşıyorlar. Kadınlar renkii basmadan birer kısa eteklik, yahut lâci- verd yünlüden geniş birer pantalon yap- dü. Dünyanın pek çok yerinde olduğu g-) mıslar, birer askı ile enselerinden tuttur- Kazino... Uzaktan, göze pek güzel görü-| da Romanya «Turizm Ofis» i yaptırıyor- | muşlar; kimisi bunu da ortadan kaldır- miş, göğsünün mahrem diye anılan yer- lerini şöyle yalancıktan birer mendile sarıp sırtına doğru düğümlemiş, hepsi öylece caddelere uğramışlar. Otobüse biniyorsunuz, bir dondurma- cıda oturuyorsunuz, önünüzde —yanmış, kızarmış, kararmış bir et yığını; sırtı kal- çalarına kadar çıplak bir kadın. Bu kızıl et yığınımın üstünde sarıdan çok beyaza çalan saçlar... İ Bir zamanlar, peçesinin kenarından bir kadının boynunu, saçlarının birkaç telini görmek için içi titriyenler, vapür- larda, tramvaylarda perdenin arkasıtı- dan çırpınanlar, tramvaya binerken e- tekleri biraz sıyrılacak ta bacaklarını şöyle birkaç saniye göreceğiz, diye tram- vay duraklarında |bekleşen . tavallılar vardi; şimdi yattıkları yerlerden başla- rını xaldırsınlar; bu çıplaklar diyarını gördükten sonra bilmem ama kendi cen- netlerinde, gene hurilerin yanında kal- mak istiyecekler mi acaba? Yoksa yeryü- züne tekrar dönebilmek için hepsi birer tebdilhava raporu almanın yolunu mu araştıracaklar? Erkekler de kadınlar gibi. Mayolarla caddelerde dolaşıyorlar, mayonun üstü- ne pijama ceketi giyip kahvelerde oturu- yorlar. Lüzumsuz merasimin kalkmasi pek fena değil ama, galiba dünya, her bakımdan, ilk kurüldüuğu günlere doğru geri gidiyor. Böylelikle günün birinde incir yapraklarının da, giyinip kuşanma mağazalarımızda teşhir edilmiyeceğini kim bilir? Bizim vapurdan çıkan yolcuların ara- sında da kravatını sökenler, ceketlerini atıp kısa kollu gömlekle gezinenler çok “oldu. Kadınların hepsi şapkalarını atel- de bıraktılar, çorablarını çıkardılar. İç- lerinde pijama ile sokaklara uğrayınlar (Devamı 13 üncü sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: