Son Posta 20 Aralık 1937 sayfa 6 | Gaste Arşivi

20 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hâdiseler Karşısında AKLA DAİR 1 elden üstündür arşa şarıncıya kadar, akıl akıldan üstündür de- hâya varıncıya kadar. * Aklım ermez diyenden korkmalı.. Böy- lesiaklının erdiği, aklı erdiği için söy - lemiyendir. * Akılsız başın zahmetini ayak çekermiş.. Yalnız ayak mı çeker?.. Ya baş hiç çek- mez mi? * — Akıl yaşta değil baştadır, derler a- ma yaşlandıkça başa gelir. * — Aklın yoksa kefil ol, işin yoksa şa - hid ol! Dediler.. Ben kefil de oldum, şahid de... Acaba hem akılsız, hem de işsiz miyim? * İnsanın aklını başından alan vardır: Biri aşk, öteki züğürdlük. * iki. şey | gerek. vi tir, dediler, cevab verdim. mi? * Paramı kaybedeceğime keşki na bile varmıyacaktım. * erik akıllılar pek çok. * de etmeyi tercih ederim. * İsmet Hulüsi sermaye kelimesinden maksad bir işpor- tacının. sermayesi kadar sermaye olsa — Akıllı düşman budala dosttan yek- — Ne budala dostum olsun, ne de a - kıllı düşmanım.. Böylesi daha iyi değil aklımı kaybetseydim.. Paramı kaybedince acısı- ni duvydum.. Aklımı kaybetseydim, farkı- Aklı erik olanlar Gdünyada çok az ama, Akıl kârı iş görmiye, akıllının kârını el- Akıl hakkında aklımın erdiği kadarını ;Iya::dım, Daha fazlasını benden akıllılar | yazsınlar.. Ben de aklımı başıma alayım.. <Akıl kişiye sermaye imiş...> Buradakii İî Bunlârı biliyor mu ldiniz? — En uzun ve en kısa harpler Dünyanın en u- zun süren muha- rebesinin yüz se- ne muharebesi ol- duğunu söylerler- se de hakikatte en uzun harb Türk - Ceneviz mücade - aa — — fesi olmuştur. En kısa harb ise 1896 da Zengibar | sultanının İngiltereye karşı açtığı mu- harebe olmuştur. O zaman, — Zengibar sultanı Halid bin Bergasdı. Civarda kuv vetli bir İngiliz donanmasının mevcu - diyetinden haberdar değildi. İlânı tarb —- Sarışin insanlar azalıyor Fizyoloji âlim- lerine inanmak lâ Xx_“"'"' zım gelirse 3000 XXXX ; sene sonra dünya ğ iyüzünde — sarışın —- insan kalmıya - Z: caktır. Zamanla “/ sarışın kimsele - rin mütemadiven minlerini takviye eden bir âmildir. azalmakta olması fizyolojiyenlerin tah- edince bu donanma Zengibarın payi rab oldu, sultan da kaçtı. ancak 37 dakika sürmüştü. Nafia fen mektebinin Yeni nizamnamesi Vekiller Hey'eti tarafından tedkik ve tasdik edilen Nafia fen mektebinin yeni nizamnamesi alâkadarlara bildiril- miştir. : Nizamnameye göre teknik okuluna alınacak talebenin Türk ve bekâr ol - — Ması, iyi hal ve ahlâk sahibi bulunma- - gı, bulaşıci hastalıklarla malül olmama- sı, en az orta mektebi bitirmiş bulun - ması, ve 22 yaşından büyük olmâmasi — ve olgunlük imtihanını vermiş lise me- zunlarından maadası için müsabaka im Bir miço Yanarak yaralandı ran Yekta vapurunun kazancı miçosu Meh dırılmıştır. tahtı önüne geldi ve ateş açtı. Şehir ha Muharebe, Fener açıklarında şamandiraya bağlı du. med gemide karpit lâmbasının vidasını çıkâ- rirken lâmba parlamış, Mehmed, yüzünden ve sol elinden ehemmiyetli surette — yanmıştır. Yaralı Mehmed Cerrahpaşa hastanesine kal- kimler yapmamalı? tihanlarında muvaffak olması şarttır. den talebeler yatiıli olacak, tahsil, ye mek, yatmak ve giyimleri okul tara fından temin edilecektir. Okulda hükümet hesabına tahsil e- tatbik etmenin imkânı yoktur. -| şiklikler yapmak icab eder. “CÖNÜL İŞLERİ! Bir kız neden Evde kalır? Kadiköyünden M. H. imzasile mektub — gönderen bir okuyucum, atlesinin kendi- — gini bir çok mazhariyetlerden mahrum - bırakan taassubundan şikâyetçidir: «— Ailem, diyor, «okumak kızların ah- — lâkmi bozar» düşüncesile, beni, bir ipti- -- gdaâal mektebini tamamlamaktan bile mah- rum etti. Ben, bu mahrumiyeti, elime ne geçerse okumakla telâfiye çabaladım. Şah si gayretimle biraz dikiş, ve ilerice düşün- celi bir akrabamın tavassutile de bir par- ça keman öğrendim. Bütün ümildim, saa- deti izdivaçtan beklemekten ibaret kal- diı. Fakat maalesef gene ailemin taassu- bu beni, hayırlı bir tesadüf doğurabile - cek toplantılardan uzak bulundurduğu içindir ki yaşımın ilerlemesine Trağmen, hayırlı bir izdivaç fırsatı bulamıyorum. Aileme de ağır bir yük kesildiğimi, erkek kardeşlerimin nahoş — muamelelerinden sezdiğim için, bir daktilo, veya bir lisan kursuna devam edip, hayatımı kazan - mayı düşünüyorum. Allemin taassubu be- ni bu son kurtuluş ümidinden de uzak- laştırıyor. Sorarım size Teyzeciğim: Be - nim vaziyetimde bir kız için mes'ud ol - - mak imkânı var mıdır? * i Munsıf bir mantıkla, Bayan M. H. ya hak vermemek mümkün değildir. Maale- " sef, bütün telâkkilerin hayırlı bir terak. .kiye kavuştukları bu zamanda bile, zih- niyetlerini taassubun dar hududu İiçin - den hâlâ kurtaramıyan böyle alleler var- dır. Ve hâlâ, tahsilin, gayri ahlâki oldu- ğuna inanaâbilecek kadar tahsilsiz kim - selere de rastlanıyor. Kızlarına, asri bir harem hayatı yaşatmayı, bir namus ve A fazilet icabı sananlar da, bize esef verehi- lecek bollüktadır. Ve Bayan M. H. gibi, bu zihniyetin za « rarlarını çeken mağdur kızlarımıza kar- şŞı, yüreklerimiz merhametle sızlar. Fakat Bayan M. H,, kendisine kısmet çıkmamasının bütün sebeblerini de, aile- sinin taassubunda araâmakla, ve bu yüz- den, büyük bir ümldsizliğe düşmekle hay- İi yersiz bir bedbinliğe kapılmış bulunu- yor. Ben hattâ kendisi kadar bile okuma- mış, hattâ kendisi kadar bile elinden ma. 'H rifet ve iş gelmiyen nice müteassıb alle kızları bilirim ki, gene Bayan M, H, gi- bi, hiç bir yere çıkmadıkları ve bir ev için- de bir mahpus —Ömrü sürerek, hiç bir toplantıya karışmadıkları halde, çok bil- gili, çok marifetli, ve çok dolaşkan hem- cinslerini hasedden çatlatabilecek dere- cede parlak izdivaçlar yapabilmişlerdir. Binaenaleyh, bir genç kızın hayatın - da, talib denilen kismet, biraz da piyan- goyu andıran bir şans işidir. Hattâ, nice temiz ve İyi alle kızları var- dır ki, hiç bir yere çıkmadıkları için değil, bilâkis, bir çok yerlerde görüldükleri için fena numara almışlar, ve izdivaç talihle- rini azaltmışlardır diyebilirim. Çünkü bazan nazarı dikkati fazla cel - | betmek, bir genç kız hakkında, hiç nazarı | dikkati celbetmemekten daha nahoş ka- naatlar uyandırabilir. Bu itibarladır ki, şimdilik, bedbin bulunan okuyucuma, ta- lihine küsmemesini tavsiye ederim. Ken- disine, bugünlerinin acılarını unuttura - cak bir kısmetin çıkmasına, yaşı henüz çok müsalddir. Çünkü 18 ini biraz aşmış kızların ev- de kalmiş sayılmaları 18 inci asrın malı olan iflâs etmiş bir telâkkidir. TEYZE yetlerini gözönünde tutmalısınız, araştırmalı. Meselâ: başkasını yaptırmamalısınız. Her modayı tipe uydurmak İlâzımdır Çünkü: Tipinize uymıyan moda bütün güzelliğini kaybeder. Sizin de bütün gü- zelliğinizi gizler. Meselâ bu kış moda - sını ele alalım. Bir çok modellerde bel- lerin yükseldiğini görüyoruz. Acaba bu tarz herkese uyar mı? Kimler yapmalı, Sentürün en güzel yeri yakaya ve ete- -| ğe olan mesafeler, birbirine nisbet edi - lerek bulunur. Umumiyetle gündüz elbi- selerinde bel yerinin yakaya olan mesa- fesi, eteğe olan uzaklığının üçte biridir. Tabii bu umumi bir kaidedir. Bir «silu - et> e uyan öbürüne uymıyabilir. Bunun için her hangi bir kaideyi harfi harfine Elbiseyi -|giyenin vücuduna göre ulak tefek deği- | Yukarıdan beller ince vücudlu, kalça- ları zayıf olanlara yaraşır. Beli aşağıdan bağlamak şişman bir (büst) Ü uzun, dü - şük göğsü yüksek gösterir. Bel yerini ka- rarlaştırırken vücudunuzun bu hüususi - Maamalih modayı da unutmamak lâ - zım. Bazı seneler bel yeri göze çarpacak şekilde yükselmiş veya inmiş olabilir. Buna tamamen karşı gitmek göze hoş gö- rünmez. O zaman moda ile siluetin icab- larını birbirile uzlaştırmanın çarelerini Modellerde beller çok yüksek, vücudunuza da inik sentür uyuyor. Şu halde telinizi her zamandan biraz daha yüksekten yaplırmalı, Takat başkaları kadar yükseltmemiye de çok dikkat etmelisiniz. Bu kış gibı - yüksek veya tabif - muhtelif sentür yerinin mo- da olduğu zamanlarda tipin'ze uyandan Bel, elbisede hakikaten pek mühim bir rol oynar. Çünkü: Cep, bask, jile, hattâ yaka gibi bir çok teferrüat ona tâbidir. Birincikânuan - -20 Eğlence şehirlerinde 60 gün: 18 Seyyahlarla Parisin apaş kahvelerini ziyaret Gene — otokarlara bindik. Birkaç dakika sonra, bir başka s0- kağın köşesinde dur- duk. Burası, şimdiye kadar girdiğimiz so- kakların — hepsinden dardı. Otokar bile İ- çeriye kadar gireme- di de, kırk elli adım uzaklarda durdu. Yolun bir kenarın- da tabur gibi dizilmiş bir kalabalık. Tıpkı otobüse binmek, ti- ;itrolardı bilet al- mak için birbirinin arkasına — sıralanıp bekleşenler gibi... Ki- hkiarından, kıyafet- lerinden belli: Bun- lar da bizim gibi o geceki mukadderatı- nı bir tercümaniın e- Hindeki programa ko- yuvermiş, sokak s0- kak dolaşan seyyah- ler... Bu egueue» nin arkasına biz de bağ- landık; ayaküstü beklemeğe başladık. On on beş dakika kadar geçti; o zama- na kadar kanadları kapalı duran, aşı bo- i yalı bir kapı yavaş yavaş aralandı. Birer birer içeriye girmeğe başladık. Duvarlar: resimlerle, yazılarla kaplı... Yürekleri |delip geçen oklar.. iki kalbi birbiı"ine bağiıyan kelepçeler.. karıkatürler, İuna- yeli yazılar, kimisini bizim bir türlü an- lıyamıyacağımız üç beş kelimelik satır x lar,'tarihler... Tılsım gibi, hiyeroglif gibi karma karışık çizgiler, bir köşede maça onlusunun kocaman bir tesmi, bir baş - kasında süzgün bakışlı, çapkın gülüşlü bir kupa kızı. İkisinin ortasında büyük bir «?» işareti, ortasında da yüzü mas - keli bir kadıı. Ötede kocaman bir Kas - ket, kasketin altından yüz görünmüyor, kimin yüzü ise yarısını kasketin önü, ya- rısını da geniş bir mendilin uçları ka- patmış. Yanıbaşında bir bıçak, ucundan da kan damlıyor. Gelenlerin gözünü es- rarengiz bir duman bürüsün diye birbi - rinden karışık levhalar. Ortalık karanlık denecek kadar loş. Sigara dumanından bir iki adimi ötesi hemen hemen seçilmi- yor. Şarab kokusu, #şağıdan doğru, de - rinden derine bir uğultu. Yan yana iki kişinin geçemiyeceği ka- dar dar, hem dar, hem dik, basamakları taştan bir merdiven... İnerken başınızı çarpmamak için iki büklüm oluyorsu - nuz; tavanları da O kadar basık. Duvar - ların sıvatarı Gökülmüş; tuğlalar, taşlar görünüyor. Ş Tutuna tutuna indik: Sağda demir par- maklıklarla çevrilmiş bir pencere. Biz - den önce inenler bu pencerenin önüne birikmiş. Ben de sokuldum, bir aralıktan 'ben de baktım: İçer'si zindan gibi bir yer. Yerlerde ölü kemikleri, kırık bir desti, topraktan kap kacak. Bir kereve - tin üstünde upuzun bir insan iskeleti. Duvarlara hep yazılar, resimler oyul - muş... Bir köşede de 1317 tarihi var; sö- züm ona altı yüz yıllık bir zından. Apaş kıyafetine girmiş olan bu adamlar, seyyahlara karşı komedi oynıyan aktörlerden başka birşey değildir Yazan : Kemal Ragıb Enson Paris barlarında eğlenen seyyan kadınlar Merdivenden inince karşınıza bir apağ kahvesi geliyor. Kapmın üstünde bir leve ha: Para toplamak yasaktır. Hep öyle sıva ile, birbirimizin arkasın- dan sçeriye yirdik. Basık tevanlı bir bode rum: Tahtadar sıralar, kirden, aeman - dan simsiyah olmuş maszlar. Koşede bit masa daha var; üstünde de: «Ezeli işsize lerin masası!» diye yazılı: Hepsinin üs “ tünde topraktan bardaklar. İşte size klâ- sik bir apaş kahvesi. Klâsik" giyinişler, klâsik türküler... Jestler, şakalaşmalar; lâübalilikler hepsi klâsik, hepsi de uy - durma, hepsi de şişirme... Mumyalar, &- sıllarına ne kadar benzerse işte bu da öy- le Paris apaşlarının hayatını canlandı « ran bir levha, bir tablo Tableau Vivant. Apaşlar, bir kaç türkü söyledi; bir de dans ettiler. İçlerinden birisi, bir seyya- hın cebinden mendilini almak, sözüm ona yadigâr gibi saklamak istedi? Bir iki ta- ne de böyle soğukluk sahnesi seyrettik; sonra oradan da çıktık. Moulin Rouge'a geldik. Burada da varyete, danslar, ana- dan doğma çırılçıplak kadınlar. Moulin Rouge'dan sonra Balkabareni Hep öyle, hep birbirine benziyen numa- | ralar. Oturacak yer değil, geçmek için yol bul- mak hbile güç. Hepsi de o kadar kalaba - lık. Bu kalabalığın arasında tek tük Fran- sıza rastgelebilirsiniz, fakat bir tane Pa- risli bulamazsınız. Müşterilerin hepsi ya- bancıdır. çoğu da sergiyi görmeğe gelen turistler. Fransızlar da gener öyle ser « giyi gezmek için Parise gelmiş; payitahta kadar geldikten, o kadar masrafa girdik- ten sonra, artık bir akşam da «Monmar- tre» i, müzikholleri dolaşmadan gitmek olmaz diye buraya uğramış dışarılıklilar- İti " Moulin Rougede, Balkabareride de turistlere birer kadeh şampanya sunül» (Devamı 9 uncu sayfada) — UT Bacaksızın maskaralıkları : Okumak iht iyacı I ? rbidk B z GÜ NLK A

Bu sayıdan diğer sayfalar: