30 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

30 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tımarhanede gece İKaryolama gidince içinde bir başkasını gördüm. “Kalk,, deyince kalın bir ses gürledi: “Neden kalkacakmışım!,, Röportajı yapan: Farak Küçük Tımarhanenin uza —ST İkinci yemek bulgur lâpası.. Bedevi (Arabların pilâv yedikleri gibi parmak- darımla yedim. Fena olmamış.. fakat tuzsuz. Mukayese edilecek olursa tımarha- me güzel ve temiz bir bina, fakat tımar- hanenin yemekleri tıbbı adlininkinden fena.. Neyse, yemekler bitti... Şimdi ikinci bir merasim var, Kaşık toplama ve el yıkama merasi- mi. İti kocaman leğenin içinde su köpürt Müşler, Her hasta gardiyanların neza- Teti altında ellerini yıkıyor. Tabil her hasta bu işe razı olmuyor. Firar edenler veya etmeğe teşebbüs edenler yakalanıyor ve zorla elleri yı- kanıyor. Merasimin birinci safhasından sonra ikincisi başlıyor: Kaşık arama faslıt Elleri yıkanan hastanın kaşığı alını- yor ve berayi ihtiyat üstü başı aranı- yor. Zira hastaların içinde kaşıkları saklıyanlar var. Saat altı buçuk, yedi olmalı. Ortalık henüz kararmadı. Hepimiz koğuşumuza geldik, Gardiyan Ali bağırıyor: — Pijamaları çıkarın! — Soyunur! — Haydi soyunun.. — Hey, Ahmed soyun. — Bana bak Rahmi, neye pantalonu- rnu çıkarmadın?.. Seneler var ki bu saatte yatmamış- tım. Tavuk gibi tünemek işime gelmez. Tabil yatağa girmiyorum. Ali yanıma geliyor: — Haydi bakalım Faruk, sen de ya- ştağına! — Horozlarla insan yatağa girer mi? — Nizam böyle, Ne denir? Yasağa boyun eğmeli.. Karyolama gidiyorum.. fakat yatağı- ma başkası yatmış. — Kalk bakayım yatağımdan! Diye karyolayı sarsıyorum. Kalın, ,köntrbas bir ses: — Neden kalkacakmışım”. diye ce- vab veriyor. — Neden olacak.. bu yatak benim. — Hayır, benim. — Kalkıyor musun, Kalkmıyor mu- sun? — Kalkmıyorum, ne olacak? — Ne mi olacak? Terliğimi çıkarıb yatağa atıryorum. Herif yatağından fırlıyor, «pat!» diye suratıma bir tokat aşkediyor. Gözle- rimden yaşlar fırlıyor. Durur muyum, karınca kararınca, ben de ona vurmağa Ççabalıyorum. Fakat o çok kuvvetli. Za- ten benim etim ne, budum ne? Herif beni altına aldığı gibi üstüme biniyor. Gene bereket gardiyanlara.. Mehmed, Hali! İbrahim, Al yetişib beni kurtarı- yorlar. Fakat bende hal kalmamış. Ağ- zım burnum kanıyar. Mehmed: — Vah zavallı hemşerim - vah, di - yor, kabahat bende.. seni yukarıda ya- tıfacâktım. Musluğa götürüyor. Yüzümü, gözü- mü yıkıyor, sonra Salamona sesleniyor: — Bize iki kahve yap bakayım.. Kahvı içinceye kadar bir n diyorum. Yarın pa- Bir haber göndersek €. ktan görünuşu — Niçin? — «Bey» görmeden hastalar ailele - rile konuşamazlar, — Neden? — Nedeni var medeni yok. Nizam böyle.. — Nöbetci doktordan izin alsak? — Nöbetci doktoru değil ya.. Allah bile izin veremez. Başhekim hastayı görmeden hasta ziyaretcilerle görüşe- mez. — Başhekim beni ne zaman görür? — Doktor muayene ettikten, kanın İtahlil edildikten, bel kemiğinden su a- |lımdıktan sonra.. — Ne belkemiğimden su mu alına - cak? — Evet.! — Alınmadan olmaz mı? — Olmaz! Eyvah, şimdi hapı yuttuk.. belkemi- ğimden suyu kim bilir ne biçim iğne ile alacaklar? Duyacağım ıztırab, şimdiden Jerimi ürpertiyor. Kendi kendimize belâyı satın almışız. Mehmed teselli veriyor: — Korkma, çok acımaz. Yalnız su a- hanır alınmaz yüzükoyun yatmalı, — Yatmazsam ne olur? — Başın ağrır, miden bulanır. — Ben vazgeçtim. — Neden vazgeçtin? — Deli olmaktan. Mehmed gene bana dikkatli, dikkat- li bakmıya başladı. Zavallı hemşerim, müutlaka benim gene saçmaladığıma hükmetmişti. — Faruk seni yukarı göndereyim. Yat artık. — Şimdi onu bırak. Buradan nasıl yakamı sıyıracağımı öğret bana! — Canım hemşerim, burası fena yer mi? Sıcak yemek, temiz yatak, haftada bir gün traş, istediğin zaman banyo.. önümüz kış, kıyamet, dışarıda ne yapa- İcaksın? Odun ister, kömür ister, palto 1mu, lâstik ister, ister oğlu ister, ha! - buki burada böyle şeylere ihtiyac yok. (Beş altı ay kalırsın. Hem ledavi olur hem de kışı geçirir, masraftan kurtu -| lursun. — Amma Mehmed beyciğim, ben de- li değilim ki... — Canım sana deli diyen var mı? Bir parça rahatsızsın o kadar. — Rahatsız da değilim, ben buraya mahsus geldim. — Yal — Evet mahsus geldim. — Ne demiye mahsus geldin? — Bir kere de tımarhaneyi göreyim, — İyi ya mademki geldin, kal bura- da.. — Burada kalırsam, sağlam deli o - lurum. — Korkma, hiç bir şey olmazsın.. — Rilmem, ne yaparsan yap.. beni buradan kurtarmanın çaresine bak. Halil İbrahim, Ali Ahmed de yanımı- za geldiler. Mehmed: — Halil, bak Faruk gitmek istiyor. Benini bir şeyim yok diyor. Halil İbrahim: — Onma bir şeyi var diye söyliyen var mı? Bir kaç günlük misafirimiz olur. Anlaşıldı, beni deli zannediyorlar, Hakları da yok mu ya burada akıllının işi ne? Doktorlar da ayni kanaatte olurlar- sa akıllıyım diye dört kitabı yutsam — Mektub göndermek kolay. Fakat 'para etmez. - Afkadaşların gelse de göremezsin. l (Arkan var) Ka ” 4 -Acemi aktör ' Yazan: İsmet Hulüsi Onun bir tek me- rakı vardı: Aktörlük!. Bütün ömrünce ak$ör olmayı düşünmüştü. On iki yaşında iken başına torba - kâğıd Biyert, yumruğunu çe- nesine dayar: — Hacivad! Oldum, derdi. On sekiz yaşında iken aktörlüğe mek par mak daha yaklaşmış. t Aktör olmamıştı Ö ama beyaz perdedi gördüğü Liyadöpüti- yadöpütinin — aşkile yanıp kavrulduğu za- man da favuriler bı rakmış, kendini Va: lantinolaştırmıştı. Sinema aktörü olmanın güçlüğünü öğ- renmişti. “Ondan vazgeçmiş, tiyatro ak- törü olmak sevdasına tutulmuştu. Bu sevda ile evinde hergün ayna kar- şısına geçer, saatlarca kend: - kendine jestler yapar, kendi kendine konuşurdu. | Elini aynaya doğru uzatır, boynunu Derdi. Bazan daha ciddi rollere de me- rak sarardı; başına kefye bağiar, yüzü- nü kömür toezile karartır; avazı çıktığı kadar: — Dezdemona, Dememana, alçak ka- dın, sen benim temiz aşkımı. Derken, kama yerine beline bağlamış olduğu tahta parçasını kaldırır vururdu. Bir seferinde çok caşmuş, tahta parça- sını olanca hizile aynaya vurmuş, ayna- yı parça parça etmişti. Yaşı otuza yaklaşmıştı. Artık bütün emeli bir tiyatroya gir- mek, sahnede görünmekti. Kim bilir o zaman onu gazeteler ne kadar methede- cekler, kim bilir kaç yüz, kaç bin, yahud da kaç milyon genç kız resimlerini ceb- lerinde, çantalarında taşıyacaklar; kim bilir onu kaç bin, kaç milyon kişi alkış- hyacaklardı. * Günün birinde istediği oldu. Tiyatro- dan bir aktör arıyorlardı. Çok sevindi Hemen hazırlandı, tiyatroya gitti: — Bir aktör arıyormuşsunuz. Kılığına, kıyafetine, yüzünün şekline, vücudünün biçimine baktılar. fena de- ğildi. muvafıktı. Sordular: Şimdiye kadar tiyatroda çalıştın mı? tım, hem bu işi çak iyi bilirim se.. bugünkü piyeste jcn- prömiye rolünü yaparak aktör hastalan- dı. Önun yerine sahteye çıkarsınız. Süf. Yörün de yardımile bu işi becereceğini | zannederim. | Oyun zamanı geldi, perde açıldı: — Haydi, dediler, ne duruyorsun, sah- neye çıksana.. Sahneye çıktı. Işık birdenbire gözleri- ni kamaştırmıştı; adım atayım derken sahnedeki masaya çarptı. Masayla bera- ber yere yuvarlandı. Halk arasında bir gülüşme oldu, halka döndü, reverans yaptı. Süflör seslendi: — Eyvah ne yaptın? 'Tekrarladı: — Eyvah ne yaplın? Süflör hiddetlendi: — © değil canım.. masayı devirdin. Tekrarladı: — © değil canım, masayı devirdin, ö- nüne bak. Süflör sesini biraz daha yükseltti: — Gene bir belâya çattık. Gene tekrarladı: — Gene bir belâya çattık, Süflör başa çıkamıyacağını anlamıştı: — Kes artık, dediğimi tekrarla! 'Tekrarladı: — Kes artık, dediğimi tekrarla.. Süflör kitabdan okudu: — ÖL yarabbim bu da başıma gelecek miydi? Bu sefer süflöre döndü: — Artık çok oldun, demindenberi şa- şırtıyorsun.. Rejisör dayanamadı, kulisten ince bir deynekle dürttü: — Kenrdine gel, ne yapıyorsun? Geriye döndü: — Ne oluyorsunuz canım.. işi kepazeli- İğe döktünüz.. Süflör vaziyeti kurtarmak — istiyordu, kitabdan okudu: — Ondan intikam almak için, bütün kusurlarını halka ilân etmenin sırasıdır. Süflörün dediğini yapmak istedi; sah- nenin önüne doğru yürüdü. — Müuhterem seyirciler, dedi, perde- nin arkasından sopayla dürten rejisör dedikleri adam yok mu? Şimdi burada size kusurlarınmı teker teker sayacağım.. Rej kuliste ne yapacağını şaşırmış- tı İkinci olarak sahneye çıkacak — olan genç kadın artist rejisörün yanına gitti: — Bari ben çıkayım, belki vaziyet dü- zelir. Rejisör: — Haydi, dedi, çık bakalım, belki va- ziyeti düzeltirsin.! Kadımn artist sahneye çıktı: — Nihad, ne vakit buraya geldin.. hiç farkında değilim! Acemi aktör oralı olmadı. Genç kadın yanıma gitti: — Nihad neye bana cevab vermiyor- sun, yoksa görmedin mi? de seninle başbaşa dolaştığımızı hatırla.. seninle kaç kere bir- birimizin kucağında kendimizden geçmiş- tik.. bu kadar uzak durma Nihad, bana sokul.. beni âp.. — Şimdi olmaz. — Neye?. Yapa - yalnız değil miyiz. her tamanki gibi bir- birimizin olmama - _'. mız için ne sebeb var ki.. işte gene yapa - yalnızız. Acemiı aktör kulise baktı, halka baktı: — Çıldırdın mı sen, nerede yalnızız. Per. de aralarından ba - kanlar var.. sonra önünü görmüyor musun, binlerce göz bizi seyrediyor. Kadın artist sinirlendi: — Şaşırma, rol yapıyoruz. g Acemi aktör toparlandı. Fakat bu se- fer de söyliyeceğini şaşırdı. Süflör im- dada yetişti.. İ — Güzin, Gürzin sen ğene benimsin vakitki gibi, benimsin.. senden bir le ayrılmam. 6 — Oh oh ne mes'udum. İşte benim için bütün saadet bu, gel, Nihad, gel beni ok- şa, beni sev.. İ Rejisör — (Kuliste) Vaziyet iyi.. (Ka- dıinın kocası rolünü yapacak aktöre) Hay- di. Tabancanı hazırla, sahneye gir, Aktör — Vakit geldi mi? j Rejisör — Zarar yok, zarar yok. Ace- — miyi, daha başka potlar kırmadan sahne- den almıya bakalım, Kadının kocası — (Sahneye girdi, e- linde tabanca vardı) Alçaklar, e Kadın — Eyvah kocam. B A N T Acemi aktör — Eyvah şimdi mahvol- — duk. Süflör — Ne istiyorsun? A Acemi aktör — Ben mi, benim bir şey —— istediğim yok. * Süflör — Ona sar.. Acemi aktör — Ne soracağım canım, elâlemin nikâhlı karısını başıma musallat — — Affedersiniz bayan, si>i tanımıyo- ettiniz, şimdi sor, diyorsuruz.. Z rum, hem benim adım Nihad değil, Ne-| Kadının kocası rolünü yapan aktör — cati' Kadın sesini yavaşlattı: — Roideki adın Nihad ya.. ne yapıyor. sun, tiyatroyu altüst ettin.. dikkat et, o- yuna devam ediyoruz. Acemi aktörü elinden tuttu, sahnenin gerisine doğru çekti, Acemi aktör şübhelendi: — Bahaneyle beni sahneden dışarı at- mak istiyorsan nafile.. Kadın artist işi düzeltmeye çalıştı: — Hayır Nihad şuna hayret ediyorum, nasıl oluyor da beni burada görmüyor- sun.. sen ki datma, bana varlığımın biri- cik kadını dersin.. senin kollarının ara- sında iken bütün varlığımla sana bağla- nırım, Kadın artist rolünün sözlerine gel- mişti. Süflör ona yardım etti: — Beni unutmıyacaksan, değll mi, dai- ma beraber kalacağız.. Acemi aktör süflöre baktı: — Biz burada konuşuyoruz, sana ne o- luyor, sen ne karışıyorsun? Hem bu sözü kime söylüyorsun, bana mı, ona mı? Kadın artiste döndü: — Affedersiniz bayan, sizin isminizi bilmiyorum. — Benim iszmim mi? Nihad sen ne ka- dar dalgınsın.. oh Güzininin ismini bile unuttun hatl.. Rejisör, kuliste yanındaki — aktörlerle konuşuyordu: — Bizim Süheyiâ da tam artistmiş, a- seminin kırdığı bütün potları düzeltiyor, Gerçi piyesten ayrıldı ama.. neyse fal. solar meydana çıkmıyor. Acemi aktör kadının yüzüne dikkatla baktı: — Güzin hiç hatırlarmyorum. — Bu ne fena, hani mehtablı geceler- (Tabanca elinde bir iki adım attı) Alçak karı! Alçak herif, şimdi burada bana he- sab verin, sen söyle bu erkek kim? Kadın artist ayağa kalktı, korkmuyor- — du: "ğ — Kim olacak. Sevdiğim erkek. , — Alçak. (Acemi aktöre döndü) Sen a kimsin? Ş — Ben şey, Necati.. h — Tabancamdan çıkacak ilk kurşuna — hedef olacağını hatırla., ve her şeyi doğ? — ru söyle.. karımı baştan çıkaran sensin r değil mi? * Acemi aktör — Vallah billâh ben de- ğilim.. Kadın artist — (Kulağına eğildi) Be- — nim, de. v Acemi aktör — Neye benim diyecek- — mişim.. vallah billâh yemin ediyorum. — Ben değilim. Ben aktörüm, buraya çık- — tım.. rol yapacaktım. Bu kadın geldi, deli midir nedir; eseni seviyorum. dedi. Es- kiden tanıyormuş.. o da yalan, tanımıyo- rum. Vallah billâh hepsi yalan.. işte (süf- — Yörü) gösterdi şu geveze adama sor, inan- — mazsan biz! seyreden yüzlerce kişiye sar; onlar da hakikati biliyorlar. Seyirciler ıslık çalmıya başladılar, Re- — jisör perdeciye bağırdı: Perdeci perdeyi kapadı. Dışarıdan islik sesleri, yuha ba- — gırmaları duyuldu. ) Kadının kocası rolüne çıkan aktör bancayı cebine koydu, acemi ıkzörih yüzüne tükürdü: — Allah belânı versin! Acemi aktör, geniş bir nefes aldı Acemi aktör, geniş bir nefes aldı. O bugün de nefes ahyor. Bir duha â'as mâdığı şey roldür. İsmet Hulüst —

Bu sayıdan diğer sayfalar: