2 Ocak 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

2 Ocak 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Kaptanlarımızla Bir hasbıhal Yazan: Muhittin Birgen H isar faclası münasebetile yazdı - ğım bir yazı ve Son Postanın di« ğer bir makalesi, görüyorum ki, kaptan- larımız arasında bazı zatları üteessir etmiş. Onların bu teessürlerini gösteren iki mektub aldım. Bu mektublarda be - nim kendilerine karşı haksızlık ettiği - mi iddia ediyorlar. Ben de, bu hususta düşündüklerimi biraz daha izah etmek istedim, Evvelâ, itiraf edeyim ki, ben bu mese - lelerden bahsederken gözümün önünde ölçü olarak bu asrın yetişebildiği seviye- | lere göre ideal bir kaptanlığı ve ideal meslek mertebelerini tuttun. bu bakım - | dan beni haksızlıkla itham etmek belki doğrudur. Fakat, şunu da unutmamak lâ- zım gelir ki, eğer, bugünkü medeniyetin | , yükseldiği seviyeler karşısında dalma ideal seviyeleri gözönünde tutmaz ve bir- birimizi bu seviyelere doğru yükselmeğe teşvik etmezsek bizim için terakki imkâ- nı olamaz. Şu halde, bu bakımdan da ben haklı olurum. * Sade kaptanlık ve yahud daha geniş manasile gemicilik ve deniz personeli iti- barile değil, bütün meslekler hakkında ölçülerimizi geniş ve yüksek tutmiya ve kusurlarımızı bilmeğe mecburuz. Ben ga- zeteci ve fikir adamı olarak, öteki kaptan olarak, beriki doktor ve nihayet bir baş- | kası da muallim olarak, Avrupadaki mes. | lekdaşlarımızla kendimizi — ölçtüğümüz zaman, derece derece mühim bir takım noksanlar içinde bulunduğumuzu görü -| Tüz. «Görürüz» demek kâli değildir; gör- memiz icab eder. Eğer görmezsek, bu -| günkü halimizle gazeteci, kaptan, doktor, makinist, hoca, kendimizi olmuş ve mü- kemmel adamlar zannedersek gafletin en tehlikelisine dalmışız demektir. O zaman bize geçmiş ve gelecek nesiller şu suali sorarlar: — Ya siz bu kadar mükemmel adam - | lardınız da neden bu Türkiyey! garb me- deniyetinin o yüksek fütuhatının yanıba- şında bu kadar geri bıraktınız? Bu sualin cevabını vermemize imkân yoktur. * EKaki bir hikmeti unutmuyalım: «Kişi noksanını bilmek gibi İrfan olamaz.> Moksanımızı bilmeğe mecburuz. Olsa olsa ga noktada haklı olabiliriz: Hepimizin se- wiyesi birdir, birbirimize kötü söylemeğe, birbirimizi eksik ve aşağı görmeğe hiç bi- rimizin hakkımız yoktur. Bu söz doğrudur. Ancak, ben de deniz personelimizden bahsederken yalnız on - lar kabahatli de ötekilerin hepsi mükem- mel demedim ki. Her gün eksiklerimiz - den bahsediyoruz. Eğer ben eksiğimi bi- lirsem, kusurumu tanırsam en mükem - mel adam olmıya namzed bir insanım de- mektir: Eksiğini bilen, onu tamamla - masını da bilir. Bedbaht odur ki eksiği- nin farkında olamaz ve farkında olama- dığı için de kendisini tamamlıyabilmek- ten âcizdir. Her kim benim eksiğimi söy« Jerse ve bunu kendisini beğenmişlere mahsus bir tezyif ve tahkir maksadile de- ğil de, sırf bana kusurumu hatırlatmak gibi iyi bir niyetle yapmışsa ben ona kar- şı kendimi müteşekkir ve hattâ minnet - tar duymalıyım. Evet Türkiyede de iyi kaptanlar ve de- miz adamları da vardır; fakat, bunlar, nihayet nisbi «iyi» lerdir. Yetişmemiz 1â- zm gelen meslek seviyelerine hangi mes- lek sahibleri yetişmişlerdir ki onların da «Biz mükemme! adamız!» dereğe hakla- rı olsun? Şu halde, denizcilik âlemindeki noksanlarımızı hatırlamış ve hatırlatmış olmamızdan dolayı neden gücenelim? * Kaptanlık ve denizcilik dünyanın en yüksek ve en temiz san'atlarından biri - *'r. Dünyanın her tarafında denizciler en mükemmel insanlardır. Hoyatların - miyetin pis münasebetlerinden uzakta iren ve bütün ömürlerince, tabiatin kotü kuvvetlerile mücadele eden bu in- sanlar, insanlığın en kâmil kısmını teşkil derler. Fakat, ortada mühim bir de hâdise var: Dört buçuk gemiye sahib bir memleket, bir iki sen> içinde bu dört buçuğun bi - ybediyor. Böyle bir kayıp nisbeti yanın hiç bir memleketinde yoktur. Ben bilirim ki bunda her şeyden evvel, içtimal, müşterek ve kollektif bir mes'u- çTiyet vardır. Memleket denizcisine kâfi İderccode hürmet göstermiyor; ona ne lâ- Resimli Makale: Lâübaliliğin # tanafı da keskin bir silâha benzer, bir ta- rafı mafevkinizi kızdırır, öteki tarafı madünunuzu şımartır. Bu silâhın kabzası yoktur, ne tarafından tutarsanız tutu- nuz, eliniz kestlir. SON POSTA »€ Löübalilik tehlikelidir. 96 davranınız. Her iki edniz, insanlığınızı Mafevkinize karşı tabasbuztan dalma uzak kalmak şartile hürmetkâr, madünunuza karşı da zâfa düşmiyerek müşlik takdirde de fikir istiklâlinizi muhafaza ancak bununla muhafaza edebilirsiniz. SÖZ ARASINDA Yanında balmumundan|* Garbo gezdiren adam x?. y Bu sütunlarda balmumundan yapır lan damile danseden bir avukattan bahsetmiştik. Şimdi de bu avukattan daha ileriye giden Nevyorklu bir zat gene balmumundan yapılma bir Greta Garbo modeli ile gezip, tozmaktadır. Her nereye gitse, bilhassa yemek yiye- ceği zamanlar, Garbosunu karşısına o- turtup, keyifle yemeğini yemektedir. DA dEL Ğ AA Ni şaramlasin e daaan yık olduğu içtimal mevkii veriyor, ne de maddi bir refah yolu gösteriyor. Bu, memleketin umumi ve kollektif mes'uli- yetidir. Fakat, bu felsefi bir görüştür. Hakikatte, insanlar, işlerinin hesabları- ni vermeğe mecburdurlar; Türk ticaret filosunun uğradığı zaylat, kaydettiği fa - clalar karşısında mes'ul aramamız zaru- | rettir. Bu bahiste em başta gelenler, elbet denizeilerdir; Denizdeki denizciler ve ka- radaki denizciler. Biz onların mes'uliyetlerini göstere - lim. Onlar da bize desinler ki: «Mes'uli. yet gelince bizim yakamıza yapışıyorsu- nuz; fakat, altımıza tekne mi veriyorsu- nuz? İtiraz ettiğimiz zaman sözümüzü mü dinliyorsunuz? Bir lokma ekmek pa - rasına ve tehlikeyi göre göre bu çürük teknelerle bu kudurmuş dalgalar arasına atıldığımız halde bizim 'lerlememiz için sanki ne yapıyorsunuz? Bangimizi Av - rüpaya tahsile, kaç tanemiz! büyük de - mnizci milletler arasında tedkik ve teteb- büe gönderiyorsunuz? Kaç tanemiz mes- leki vaziyetinden emindir? «Ben bu gemi ile sefere çıkamam, yahud bu gemiyi se- fere bırakamam dediği zaman derhal meslekten dışarı atı!mamış kaç tanemiz vardır?» Biz, söyliyeceklerimizi, söylemekle mü- hllef olduğumuzu söyliyelim, onlar da |bize böyle cevab versinler... Terakki an- eak bu süretle mümkündür! Muhittin Birgen İSTER İNAN, Erzincanda eczacılık yapan ve adresi gazetemizde mahfuz bulunan bir okuyucumuz yazıyor: «İstanbulda oturan bir dostum bana ması icab eden bezı hayati ve mühim İSTER |hanın arkasından yapıldığından hiç kim- HERGÜN BİR FIKRA Hekimliğin terakkisi Bir mecliste, Hıytetiyanların akide- sine göre, İsa'nın Yahudiler tarafın- dan çarmıha gerilerek öldürüldükten sonra nasıl dirilip de göiğe uçtuğun- dan bahsolunuyordu. Orada bulunan saflardan biri: — Zamanımızda — böyle şmucizeler olamaz artık, değil mi?, Deyince, sakallı Celâl; — Tabil değil mi ya? dedi. Hekim- lik o kadar terakki etti ki, bir ölen pir ölüyor! e- Geçinmek için garib Bir meslek seçen zenu Maişetini temim için — şimi misli görülmemiş olan tuhaf bir san'a l' icad eden bir zeni Nevyork zabıtası tevkif etmiştir. Dev gibi büyük bir vü- cude malik olan bü zenci, Legion Field stadyomunda yapılan futbol — maçlarını içeriden takib edemiyen gençleri parmak- hkların üstünden aşırarak sahaya atmak- | ta ve bununla geçinmekte bulunuyormuş. Maç günleri stadyomun dübuliyesi be> dolarmış. Fakat zenci bir adamı içeriye fırlatmak için bir dolar ücrete kanaat ediyormuş. Bu fırlatmak işi parmaklık- tan atılır atılmaz dimdik ayakta durabi- lecek gençlere tatbik edilebilirmiş. Fır- | latmak parmaklığın önünde bulunan ve maçların neticesi yazılan büyük bir lev- a se farkına varamamış ve zenci de bu san'atla her maç günü 20-25 dolar para kazanmıştır. Fakat en sonunda bir polis memuru vaziyeti kavrıyarak ıudyı ya- kalamıştır. Dünyanın en bahtiyar çiftlerinin hususiyeti Madam Aleksandra Robezanski ha-| kikaten bahtiyar bir karı koca bulmak için üç dela devriâlem seyahati yap - mıştır. Bu seyahatlerinde hakikaten mes'ud ve bahtiyar iki çifte tesadüf et- miştir. Birincisi Men - Fu çiftidir. Ko- ca bugün ihtiyar bir Çin feylezofudur. İkinci mes'ud çift Holyvood'da Can - tor çiftidir. Birinci çiftin saadetinin sırrı sü - küttur. Karı koca arasında her üç ay- da bir haftanın kat'i bir sükütla, yani hiç konuşmadan geçmesidir. İkinci Çıf- tin saadetinin sırrı da çorbadır. Koca- hiç bir vakit ayni çorbayı iki gün üs- tüste içmek istemediği için — Madam Cantor ona her gün yeni bir çorba yap mak usulünü bulmuştur. İSTER İ size gönderiyorum > zin de tedkikinizden müstacelen başarıl- işler hakkında bir İNAN, İSTER Kadın Hind Fakirinin marifetleri Sözün Kısası Yeni gençlilc_ D İyi yetişiyor! Ö nümde bir kitab var. Fransızca yazılmış, Parisin, en yüksek ilmf eserler neşreden Sirey kütübhanesi tara« fından basılmış, ciddi, kıymetli bir ki- tab, Adı «Yeni Türkiyenin Ekonomik kala kınması ve endüstriyelleşmesi».. Bunu yazan bir Türk gencidir: İktısad c Doktor Orhan Conker. Bu soyadı bi zim için yabancı değildir. Bunu, geçen seneler zarfında aramızdan kaybolan şan- h bir Türk kumandanı ve değerli bir Türk meb'usu, harbiumumitde, Atatürkün yanı başında yurdunu müdafaa ederken, kanl pahasına Conk bayırmda hak etmişti. Fakat o seçkin insan, vatanına bu kaye dettiğimiz hizmetleri etmekle kalmamış. Bunun böyle olduğunu, bir gecede oku« yup bitirecek kadar cazib bulduğum ki- — tabdan anladım. Bu kitabın üzerine, het hangi bir pürist Fransız, çekinmeden, kendi imzasını atabilir, ve bunu elbette geref sayardı. İşte, merhum Nuri Conker, böyle bir evlâd yetiştirmiş. Ve bu suretle, hem kon- di adının bakasını teyid, hem de çok sev»e diği memleketine kıymetli ve faydalı bir unsur temin eylemiş. Mekânı cennet ol- sun! Biz, oldum olası, Avrupanın mühim kültür merkezlerine, tahsil maksadı ile talebe göndermişizdir. Bunların içerisin- de, kaç tanesinin, kendilerinden bekleen gayeye etişmiş olduklarını sorsak, alaca« '|Rimız ceveb yüreklerimizi parçalıyaccx halkını heyecandan heyeca- na düşüren dünyanın yegâne kadın fa- kiri Konuga, marifetlerine bir yenisini daha ilâve etmiştir. Ke demirlerin üzerine uzanmak- 5 , Böğsüne yerleştirdiği büyük bir taşı, çıraklarına balyozla kırdır- maktadır. İç çamaşırlarını almak için ev sahibini zehirliyen hizmetçi kız Milanoda om beş yaşında bir hizmetçi kız, çok beğendiği madamının iç çama- şırlarını çalmak için onu zehirlemeğe ka- |rar vermiştir. Anna isminde olan bu küçük hizmetçi daha madamın evine girdiği ilk günü iç çamaşırlarını görür görmez bunları çal- mağı düşünmeğe başladığını ve nihayet bir arkadaşının: «— Ben de madamımın iç çamaşırları- ni çalmak hevesine düşmüştüm. Onu ze- hirledim, öldü. Kimse farkında olmadı. Çamaşırlarını bana verdiler» demesi üze- |rine kendisinin de bu suretle hareket e- derek madağmı zehirlediğini itiraf et- miştir. Fakat yapılan tahkikatta hizmet- çi kıza kimse taraftından böyle bir öğüd verilmediği sabit olmuştur. Doktorlar hizmetçi kızın, iç çamaşırlarının bırak- tığı intıba neticesi olarak kendi kendini bir takım hayalâtla aldattığını tahmin e- diyorlar. Kız müşahede altına alınmıştır. Hizmetçi kızın madamına kahve içinde vermek üzere hazırladığı zehir pek kes- kin olduğundan kahvenin rengini değiş- tirmiş. Doktor olan madamın kecası da bundan şübhe ederek madama kahveye içirmeyip kimyahaneye göndermişti. İşte madam da bu suretle muhakkak bir ö- lümden kurtulmuştur. NANMA! mektub yazmıştır. Bu mektubu ve mektubun zarfını aynen -moktub ve zarfı bizde mahfuzdur. si- anlaşılacağına göre bu mektub postaya tevdi edildiği tarihten tam 42 gün sonra Erzincana zelmiş, bundan bir gün sonra da benim elime geçmiştir.> İNANMA! mahiyetie olur. Ancak bu wddiamı, düne, yani yeni re- jimin tecssüsüne kada: teşmil etmeyi de hakikate karşı bir borc telâkki ederim. Bugünün şuurlu gençliği, gerek hükü- |metin ve gerek kendi ailelerinin bu h- müdrik olarak çalışmaktadır. İşte bünun en güzide misali genç iktı- sad doktoru Orhan Conkerdir. Ciddi ve esaslı bir tedkikin mahsulü o- ve selis bir fransızca ile yazılmış bu- hman onun eseri, iftiharla dofan nazar. larımın önünde Kemalist gençliğin bü tün yüksek faziletlerini temsil eden bir Abide hissini veriyor. Türk gençliği çalışıyor.. İlerliyor.. ve çalışırken de aziz yurdun bütünm yarınki ihtiyaçlarını selim aklile düşünüyor.. En büyüğümüzün, kurduğu eseri, onla- ra emanet etmekte hakkı varmış. Orhan Conker'lerin, yurdda, gittikce çoğalmas sını temenni edelim. A 6 milyon kazanmak için çiçekçi olan kız Peştenin tıb fakültesi talebesinden Madmaze! Luiz Gensa Amerikada ölen Aamcasının vasiyetnamesine — dercetliği bir şartı ifa etmek için çiçek satıcılığı yapmağa mecbur olmuştur. Amcası tah silini altı ay müddetle bırakarak çiçek- Ççilik yaptığı halde terkettiği milyonluk servetin yegâne varisi olacağıni vasi « yetnâmesine dercetmişti. Mütevelffa « nın vasiyetnamesine neden — böyle bir şart koyduğunu anlatmak için yürüttü- ğü mütalea şudur: «Ailemiz Amerikaya hicret etliği za man ilk'iş olarak çiçekçilik yaptım, A- nam çiçekçilik yapıyordu. Ben de onun yanında çalışıyordum, Bu münasebet - le bir genç çiçekçi kızın ne kadar teh- likelere maruz kaldığını öğrendim. E « ğer Luiz çiçekçilik yaparak bütün bu tehlikeleri muzafferen karşılarsa ancak © vakit verasetime istihkak kesbedebi - lecektir. Çiçekçilik öyle bir san'attır ki diğer bütün san'atlerden fazla insanâ hayatı öğretir.» Altı milyon dolarlık servete varis ol« mak için genç tıb talebesi mektebini terkederek hemen bir çiçekçi dükkâniıe na girmiştir. Tayyare sayesinde bir gencin hayatı kurtarıldı Brükselde müdhiş bir hastalığa tu « tulan ve anbean ölmekte olan bir de - likanlıya, Kobra yılanının guddelerin * den alınan bir mayii aşılamak icab ct- miş ve Berlinden iki Kobra yılanı tay- |yare ile Brüksele gönderilerek adamıl |hayatı kurtarılmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: