27 Nisan 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

27 Nisan 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 ZŞ SA S Hergün Celâl Bayar Atinada Yazan: Muhittin Birgen —— ürkiye Başvekili Celâ! Bayar, dostu ve kollegi doktor Arasla birlikte bugün Atinaya varmış bulunu - yorlar. Kendilerinin pek büyük bir ha - raretle karşılanmış olacaklarında hiç şüphe yoktur. Bu nokta üzerinde edebi- iyat yapmıya artık lüzum bile görmüyo- Yuz, Celâl Bayar, Ankaradan İstanbula gel- dikten sonra evvelâ Anadolu — ajansına, ondan sonra da Atina ajansının mümessi- line birer beyanat verdi. Bunların birin- cisi, Türk efkârına Atinaya niçin ve ne gibi hislerle gittiğini izah ediyor, ikincisi de Yunan milletine hitaben ayni şey anlatan bir haber gönderiyordu, Siyasi nümayişlerin ve diplomasi dilinin ince - liklerine vâkıf olanlar, bu iki ajansa ve- rilmiş olan beyanatı dikkatle okuyacak olurlarsa bunların sade bir nezaket ve dostluk edebiyatı değil, belki de bundan daha fazla, daha başka bir şey olduğunu Eörürler ve içinde yeni yeni şeyler bulur- lar. Bu beyanatın umum! havası gösteriyor ki Türkiye Başvekili, Atina ile Ankara- yı birbirine bağlıyan dostluktan ve hattâ ittifaktan bahsederken, kelimelerini, her iki memleket için her iki taralın da mu- kaddes bir bağ olarak tanımıya başladı- t bir hâdise hakkında söz söyliyen bir devlet adamı ihtimamı ile seçmiştir. Ar- 'tık, Türk - Yunan dostluğu, bundan bir hayli sene evvel, büyümesi, istikbalin ihtimamlı ellerine bırakılmış olan bir ye- ni doğan çocuk değil, muhtelif dünya hâ- diseleri içinde büyümüş, gürbüzleşmiş ve iki tarafın da üzerinde titrediği bir dell- kanlıdır. Celâl Bayar, bu dostluktan ve iki memleket arasında bağlanmış ittifa- kı zikrederken yetişmiş bir çocuğun kar- Şısında her hangi bir ana veya bir baba- nın duyduğu duyguları gösteren bir dil kullanmıştır. Eminiz ki, ayni duygu, A- tinada da kendini gösterecek ve belki de, bir ziyafet masasının etrafında karşıla - şan nutuklar, daha coşkun ve daha ha - taretli dillerle irad edilecektir. * Türkiye ile Yunanistan arasında iki memleketin en kuvvetli adamlarının el - lerile bağlanan dostluk, filhakika, bugün hayli tecrübeden geçmiş bir tarihe ma- Hiktir. Bunun tekâmülü üzerinde durm- ya artık lüzum hissetmeyiz. Bizce, bu Hostlük, iki milletin dünkü ve bugünkü münasebetlerinin dünkü ve bugünkü te - gellileri arasında değil, belki de Türk ve 'Yunan milletlerinin tarihinde, Anado - danun, Bizansın, Boğazların ve ana Yu- han vatanının tarihlerinde aranmalıdı Bu, belki tarihin felsefi bir görüşüdi fakat, tarihin ilmi görünüşü de böyle ol- mak lâzım gelir. İzah edelim: Türk ve Grek mülletleri- nin tarihi hayatları birbirine karışmış ve Bunların, yaşadıkları topraklar üzerinde müstakil bir hayat sahibi olabilmeleri İçin, birbirlerine dayanmak mecburiye - tinde bulunmaları tarihçe <mukadder> bir hâdise olarak tesbit edilmiştir. Bu - Hun en reel bir jeopolitik görüş oldu - ğunu zanhediyoruz. <Türkler, Osmanlı tmparatorluğunu, Bizans imparatorluğu - gu kurtarmak için kurdular» demek, bel- ki paradoksal, yani garib bir şey gibi ge- lir. Hayır; Osmanlı imparatorluğunu ku- tan tarih sebebleri, Bizans imparatorlu - funun inkirazını icab eden tarih sebeble- tinin aynidir. İki millet, Türk ve Yunan milletleri, bugün işgal ettikleri topraklar Üzerinde yanyana yaşadılar ve yanya- ha yaşamıya da mecbur idiler. Bunlardan birinin kurduğu siyas! camia, içinden bo- Kulunca, ayıni camiayı tekrar meydana getirmek için Osmanlı imparatorluğunun meydana gelmesi icab etmişti. Bizanıs im- paratorluğu ile Osmanlı imparatorluğu arasında yalnız isim ve sülâle ve ayni za- manda bunlar içinde hâkim rolü milliyet farkları vardı. Camia a: idi; hattâ hukuki, iktısadi, siyasi ve içti- mai nizamlarile birlikte! * Bu tez, benim tarih bakimından pek kuvvetli delillerle ve tarihi malzeme ile baştan başa kurabileceğimi zannettiğim bir tezdir; fakat, teferrüatı üzerinde durmıya burada imkân yok, O zamanlar dmparatorluk devrinde olduğumuz için bu iş böyle yapıldı. Bugün ise milliyet devrinde yaşadığımız için, adı ne “olursa SON POSTA Resimli Makale: Fransız imparatoru birinci Napolyon bir İngiliz gemisinde ebedi menfasına doğru giderken ufukta buharlı bir İngiliz vapuru gördü: , — Benim en büyük hatam Vatlerlo muharebesini kaybe- dişim değil, buhar kuvvetini icad eden adamın ilk teklifini bana yaptığı zaman gülüşüm, olmuştur, Karahanın karısı Bir kaza atlattı Sovyet Rusyanın en tanınmış bale yıl- dızlarından Smirnova, Moskovadaki Puş- kin balesinin ilk temsilinde raksetme - miştir. Dönen rivayetlere bakılacak o - lursa, dansöz son zamanlarda bir düşme neticesi, amudu fıkarilerinden birini kır- mişlir. Hastaneye kaldırılan dansöz, bir kaç ay raksedemiyecektir. Smirnova, son zamanlarda Ankara se- firliğini yapmış olan, son mühakemede kurşuna dizilen Kara Hanın karısı idi. olsun, o imparatorluğu yaşatmıya imkân yoktu. İşte Osmanlı imparatorluğu bu - nun için yıkılmıştır. İmparatorluklar yıkılır; fakat, millet- ler ve topraklar, arz, coğrafya, toprak üstünde yaşıyan insanların — jeopolitik vaziyetleri yıkılamaz, Tatihte, öküzün öl- mesi ortaklığın ayrılması demek değil - dir, Tarih, Türk ve Yunan milletlerini yanyana yaşamıya mecbur bırakan bir takım müşterek menfaatler ağının içinde sarmıştır. Çıkmak isteseler de çıkımaz- lar! Kısa ifade ettiğim bu hakikat, bence bir fantezi değildir; benim ilmi olduğu- nu zannettiğim bir fikirdir. Dün iki im- paratorluk içinde yanyana yaşamış ve birbirini tutmuş olan insan kütleleri ve toprak parçaları, bugünkü milliyet dev- rinde ayrı ayrı iki millet balinde birbir- lerine sarılmıya ve birbirlerini müdafaa etmeğe tarihen mecbur ve mahkümdur - lar. Ben bu hakikate çok kantim, Bu defa Atinada imzalanacak yeni mua- hede de işte bu mecburi gidişin yeni bir adımı olacaktır. Muhittin Birgen F İSTER İNAN, İstanbulun terkos suyu ile alâkadar olan bir zat bir İs - tanbul gazetesine beyanat vermiş, Söylediği sözler arasında bazı cümleler gözümüze çarptı: — Terkos şirketi zamanında musluk açıldığı zaman su- pek az akardı. Bunun da sebebi suyun her tarafa sevkedile- bilmesi için kâfi tazyik verilememesi idi, İdare belediyeye geçince şirket zamanından kalma eski ve dar borular yeni- İSTER İNAN, İSTER İNANMA! 9E En büyük hata.. Ve Karşılaştıkları teklifleri hiç düşünmeden d_:rhıl -reîü;zn- ler gururlarına fazla mağlüb olanlardır. Bu gibi adamlar daima fırsat kaçırmaya mahkünıdurlar, Hayatınızı kendi el- dedi. | HERGÜN BİR FIKRA Venedik Amerikalı bir seyyah Avrupada u- zun bir seyahat yaptıktan sonra mem- leketine dönmüştü. —Memleketinde kendisine sordular: — Venediğe de gittiniz mi? — Gittim! — Şehri nasıl buldunuz? — Pek bir şey demiyeceğim; ben gittiğim zaman şehri su basmaştı. Bir ay kaldım. Sular çekilmedi. Ben de daha fazla bekliyemedim, döndüm, # ——— — ——— — — —--* Asri bir müneccimin Harb hahkkında Tahmini Geçen pazartesi ğünü Londrada sırf teknik meseleleri müzakere ctmek üzere | değildir. İngiliz müneccimler cemiyeti bir içtima yapmıştı. Bütün müneccimlerin böyle bir araya gelmesinden istifadeye çalışan gâ- zeteciler yakalarına yapışıp istikbal hak- kındaki tahminlerini sarmuşlardır. Genç müneccim doktor Rupert Tin - ftou en aşağı on beş sene geçmeden ÂAv - rupada bir muharebe zuhur edemiyece- ğini göylemiştir. Doktorun fikrine göre güneş tutulması muharebe zuhuruna bir delil oluyormuş. 1914 de Avrupada gü - neş tutulduktan üç ay sonra harb pat - lamıştır. 1945 senesinde de Avrupada ge- ne güneş tutulacaktır. Fakat bu defa güneş Aris yıldızlarile ittisal peyda edemiyeceğinden muhare- be olmıyacakmış. Aradan sekiz sene geç- tikten sonra ancak güneş ile Aris arasın- da ittisal hâsıl olacak ve bu arada ha - zırlanmakta bulunan muharebe de ni - hayet patlak verecekmiş.. Holivudun aşk meşesi yıldırımla harab oldu Hollywoodda büyük bir felâket*ol - muştur. Bütün Amerika filmlerinin aşk maceralarında görülen büyük bir meşe ağacı bir yıldırımla harab olmuştur. Bu meşe ağacının altında bütün aşk sahneleri oynanır ve dalları altında da eh uzun Amerikan büseleri teati edilir- di. Ağaç pek yaşlı idi. Nebatatçılar en aşağı 1200 senelik olduğunda müttefik bulunuyorlardı. Yıldırım ağacın kökünden gövdesine doğru ehemmiyetli bir kısmını tahrib etmişti. Bilâhare çıkan şiddetli rüzgür da bu aşk meşesini yere sererek imha etmiş- tir. demiş. İSTER İNANMA! lendi, birçok yerlere daha geniş kuturda borular kondu. Su tazyik makineleri getirildi. Bu yüzden su mikdarı arttı. Şimdi şehir suyunun çıkmadığı apartıman katı yoktur, Bu sözlerin ilk kısmı tamamen doğrudüur, fakat son cüm- leyi söylerken söyliyenin lâlife yapmak istememiş olduğuna: Terinden kaçıp başkalarının başına konan talih kuşunun ar- kasından telehhüf etmekle geçer, dinlemekten hiçbir zarar gelmediğini asla unutmayınız, Rahibe kılığında Eroin kaçakçısı B ğ Resmini gördüğünüz kadın bir rahibe Rahibe kılığına girmiş bir erocin kaçakçısıdır. Yirmi yaşlarında bu- lunan bu kız, İskenderiyeye rahibe kılığı ile çıkarken eteklerinin fazla şişkin ol- ması, Mısır polisinin dikkat nazarını çek- miş, Yakalanıp üzeri aranınca 5$ kilo af - yon ve eroin çıkmıştır. İngiltere silâhlanma hızını artırıyor Bir İngiliz gazetesinin bildirdiğine göre, İngiltere Müdafaa Nazırı İnskip, amele birliklerile, patronlara egizli ve mahrem bir' vesika» göndermiştir. Bu mektubda, her Iki tarafın da, İngiltere- nin müdafaa plânlarının başarılması yolunda faaliyetlerinin arttırılması is - tenmektedir. Mektubhda ayrıca, amele birlikleri - le patronların hükümetle azam! mik - darda teşriki mesâi ettikleri kaydedil- mekle beraber, İngilterenin harb mal- zemesini dışarıdan aramak mecburiye- tinde bulunduğu da bildirilmektedir. Hava nezareti mütehassıslarından mürekkeb bir hey'et, Nevyorka müte - veccihen hareket etmiştir. Bu hey'et Amerikadaki tayyare fabrikalarını ge- zecek ve bilhassa harb tayyareleri ya- pan fabrikalarla meşgul olacaktır. Markaninin doğum günü Markoninin doğum günü İtalyada bir bayram günü gibi tes'id edilecektir. Bu- gün, önümüzdeki pazartesiye düşmekte- dir. Ş A T ĞÜĞÜ Ş l Sözün Kısası Nisan 27 İnsanın mukadderatı Kuvvetlerin Tevazününe bağlıdır E. Talu—- ilân adamın herkes aleyhinde - dir. Onun bir yerde lâkırdısı geçe ti mi, her ağızdan bir şikâyet, her kafas dan bir itiraz, bir tenkid, bir lânet Çı- kar. — Aman! Bırakın şü mendeburu! — Allahasen, o heriften bahsetme! — Âcizin, uğursuzun biridir o! On pa- ralık kıymeti yoktur. — Hem ayni zamanda cahildir de.. İki sözü bir araya getirip de meramını ifade edemez!. Ve daha da bunun gibi bir alay mülü - haza.. Sanırsınız ki, bigayri hakkin işgal ey - Temekte bulunduğu mevkide, bu zatın bir kaç günlük dahi örmrü yoktur. Lâkin bakarsınız tutunur. Bir yıl, beş yıl, on yıl.. Yerinden bile kımıldamaz. Söyliyenlere meydan okurcasına, küs - tah bir istikrar arzeder. Ötede, diğer birisinin de herkes dostu, muhibbi, takdirkârı ve senakârıdır. — Şeker adam! — Mütevazi, halim, selim.. dost.. can « dan,. üstelik te okumuştur, ha?! — Mükemmel bir insandır, doğrusu! — Sapına kadar güvenilir. — Zayallı! İşittiğime göre, geçinmek hususunda da zahmet çekiyormuş. — Şuna bir şey yapalım.. Bir Iyilik ede- lim!., Derler. Onun mükemmel bir adam ol- duğunda, kendisine mutlaka bir iyilik e- dilmesi Jüzumunda, zaruret içerisinde bu lunduğu hususunda ittifak.. Hayır, itti - faktan ziyade: <İemai ümmet» vardır. Lâkin bu kara bahtlı fazilet sahibi sürü- nür, durur. Bu kadar hayırhahlığa rağ - men, kimsenin eli kendisine bir türlü u- zanamaz. Sade lâfı geçtikçe, ağızlardan birer kupkuru merhamet sayhası yükse- lir: Deyip, unuturlar. Bunun böyle olmasına akıl, sır ermez. — Yahu! Seni herkes sever; bu kadar dostun var. Ne için bir şey olamıyorsun? Sualini irad edenlerle beraber, o za - vallı bir boyun kirması, bir dudak bük - mesile kendinin de bu işe hayret ettiğini gösterir, Lâkin bu işto, bence şaşılacak hiç bir gey yoktur. Etraftaki kuvvetler hep müs- bet olunca neticenin menfi, gene ayni kuvvetler menfi olunca da neticenin müse bet olması bir fizik kanunudur. İnsan denilen mahlükun mukadderati da, anlaşılıyor ki bu kanunun tesiri al - tında kalıyor. Ve nihayet, Kötünün yuvarlanması, iyi- nin yükselmesi için leh ve aleyhte bulu- nanların müsavi nisbette olmaları, bir » birlerile çarpışmaları, ve kötünün mazare ratını izale, yahud ki faziletin hakkını Ihkak değil de, sırf onları âlet ederek, kendi davalarını, kendi izzeti nefislerini, kendi galebelerini tatmin ve temin için uğraşmaları lâzımdır. Ben bu hakikati anlamak için yarım a- gırlık bir ömür tükettim! e— ——— Kasımpaşada 97 çocuk giydirildi Kasımpaşa Çocuk Esirgeme Kurumu, fa- aliyete geçeli hirkaç aylık kısa bir zaman öl- duğu halde Çocuk Haftasında 97 yoksul ço cuğa elbise, ayakkabi ve çorap dağıtmıştır. TAKViM

Bu sayıdan diğer sayfalar: