1 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

1 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Maşallah Ayşenin her mületten ne kadar çok ahbabı var? — Tabü.. Akıllı kızdır. On lisanda <evet» demesini ezbere biliyor. Küçük otomabil Bay Ahmedin minimini bir otomo- bili vardı. Ve her nasılsa sokakta du- Türken bir açıkgöz tarafından çalın- - Polis araştırmadan sonra en fazla #übhelendiği bir sabıkalıyı yakaladı ve ze götürdü. Kamiser suçluyu Sörguya çekti: — Sen Bay Ahmedin küçük otomo- Bilini çalmışsın! — Hayır, efendim, çalmadım. Yazan: A, R. Lokantanın kapısı birdenbire açıldı ve a anda bütün gözler kapıya çevrildi. İçeriye giren orta boylu, narin yapılı, son derecede yakışıklı gence kar$ı herkesin yüzünde neş'e'i bir tebessüm belirdi. Herkes kısık bir sesle “ Poyraz Ali! ,, diye mırıldandı Dünkü kısmın hülâsası Frafsanın, Tulon şehrinin — Türklere tahsis edilen mahallesinde, Sent Lüzar eaddesinde, Sinyor Antuvan — tarafından açılan Hilâl ve Zambak Jokantası, — bir neş'e kaynağı hâlini almıştı. Cadde, bir taraftan öbür tarafına lm- dar, Türk vo Pransız bayraklarile dona - tılmıştı. Bunların arasına da, renk - venk kandiller ve fenerler asılmıştı. Sinyor Antuvan lokantayı bir gün 1 - ş çinde hazırlatmış, küşmad resmini Türk ge micilermin huzurlle yapmayı kararlaş - tırmıştı. İmparatar Şariken'in resmi mut- fak kapısına baş aşağı olarak asılmış, A- miral Andriya Doryanın resimi de koca Barbarosun ayakları altına çakılmıştı. Som ipek mintan, buz gibi sırma işle - meli camadan, rengârenk çuhalardan kı- sa şalvarlar giymiş olan Türk gemicile- ri, levendane yürüyüşlerle lokantanm ka- pısından giriyorlar, tunç çehrelerine tat- h bir heybet veren kıyılemlı gözlerile et- rafı süze süze boş masalara, arkadaşla - rının yanlarına İlerliyorlar, şen, fakat va- kur tavırlarla, masaların kenarına yer - leşiyorlardı. (Yazı devam ediyor) BAA Koca lokanta, yarım saat zarfında doluvermişti. Bunlar, Sinyor Antuva- Antuvan, bütün çevikliği ile kapıya atılmış, Poyraz Aattyi karşılamıştı. da arkadaşları gibi ipek bir mintan, sır- | ve saadetlerini görebilsin. Onlardan is- ma işlemeli bir camadan giymişti. Yalnız fazla olarak, omuzuna ipekli tifado fırsatını fevtetmesin. İşte hayat, budur; demiştim... Sevgili şövalyemi bir Cezayir harmaniyesi atmıştı. Belin- | kaybettikten sonra, ben bu büyük fek de de kabzasının elmasları göz kamaş- Kadın ve erkek garsonlar, bu davetli- | #Tan bir hançer vardı. lerin etraflarında pervane gibi dolaşı-| Hafifce çatık kaşlarının altında kor yorlar, mütemadiyen yiyecek ve içecek gıbi yanan siyah gözleri parlıyan, tunç teşiyorlardı. renkli çehresinde — bakanların kalbin- Şarab, su gibi akıyordu. Masaların İde derhal korkuya yakın bir hürmet u- üzerine en nâdide balık haşlamaları, | yandıran bu genç, etrafına kısa kısa se- kuzu ciğeri tavaları, salçalı koyun bu- mlar verecek arkadaşlarının arasından nın davetlileri idi: sefeye bir kat daha kuvvet verdim. AÂm- ma, sakın bu sözlerimi yanlış anlama- yınız, Dokuz cennetin, dokuz yüz dok- san dokuz anahtarı üzerine yemin edi- yorum ki; aziz şövalyemi kaybettikten sonra, artık benim için hayat; rahmetl! atımın torbasındaki saman gibi tatsız- laştı. Ben; o büyük ve yüksek felsefe- — İhkâr etme, doğru söyle' Bu senin için daha Hayırh olur. — Hayır, efendim, çalmadım. — Fakat ben bu otomobili sakladı- yeri bulur, meydana çıkarırım. — Hayır, efendim, çalmadım. — Pekâlâ öyle ise, şimdi görürsün! uvı' yanında bulunan polislere emret- — Arayın su adamın ceblerini! Bir daha _Pl!ısıyı bir takım minimini otomo- Bille> kapladı. Ve bunların hacimleri küçülüyor, ufalıyor, minimini- Bu otamaobiller rağbet bulduk- Bilgide Teşiyor, Ca bunlara aid yeni yeni fıkralar da o le rağbet kazanıyor. $e size iki nümune: Bir İngiliz lordu, altında on sekiz bin alık bir Rols Roys otomoabilile Havr- Parise geliyormuş. Aksilik bu ya, ' Bibi muhteşem otomobilin, daha Mnh_'“fhetre yapmadan ön tekerleği- fak,liStiği patlar. Şoför ihtiyat lastiği rak yeniden yola koyulur, Fakat u.u'e'er de beş kilometre yapmadan K yeniden patlar, Bu sefer lâstiği _.nugq başka çare yoktur. Şoför, nâ- ':G iner ve lâstiği tâmire 2 u::l'" bu sırada o muhteşem otomobi- Btçer h minimini bir otomobil ""lniıv' Rols Rays yerinde sayarken xq*ühr tıkır yürür, gider, &e bu otamabili görünce derhal Meşgul olan şoförünü çağırır: küçük otomobili gördün ya? vet, May Lord! Vvarır varmaz bunlardan bir alarak ihtiyat eşya kutusuna * Bir daha başımıza böyle bir lik Belirse yolumuzdan — kalmıya- — Bana bir iyilik yapmak ister mi - sin? Şu şehre kadar uzan da bir pa- ket sigara al getir! Daha evvel geçmiş Komiser ifade alıyordu: — Peki, kaynananızın camı silerken müvazenesini bozup sokağa yuvarlan- mak üzere olduğunu gördüğünüz za- man kendisini kurtarmak için hiçbir hareket yapmadınız mı? — Yapmaz olur muyum? Elbette yaptım. Derhal aşağı kata koşarak pen- gereyi açlım. Kendisini tutmak için el- lerimi uzattım. Fakat, heyhat! O daha evvel geçmişti. — Fatmayı çu gençle kürek çekme- sini öğrenmek için yalnız bıraktığıma iyi etmedim. Okadar uzaklaşmışlar ki tekneleri bile ufukta görünmüyor. b : KAT | Löy uu DEL U | KURA L UŞA UK GKL N Zira gü udu" yapıyorsun, radyo mu çalıyorsun? Eğer radyo çalıyorsan kes, uyuyamamn, du kebabları, altın gibi sararmış C: yir sıları, Trablus narları, n ballı çörekler, kaymaklı börekler y yordu Antuvan, masadan masaya dolaşıyor, misafirlerini ağırhyordu. Her masada, misafirlerinin şerefine bir bardak şa- rab içiyordu. Ve her bardağı içtikce, neş'esi biraz daha artıyordu: — Yiyin, için, eğlenin, arkadaşlar... Bu sizin, zafer hakkınızdır. Yaln:z siz- den bir şey rica edeyim.. şayet konu- şurken, kahramanlardan bahsederse- niz; (Şövalye Cem) in adını da anmayı unutmayın. Dive bağırıyordu. Şövalye Cem, kimdi? Bunu, çoğu bilmiyordu. Fakat, Antu- vanla yakından ahbablik eden birkaç kişi, şu kısa ve mübhem malümalı ve- riyordu: — Şövalye Cem.. bir Türk şövalyesi imiş. Bu Antuvan da vaktile ona bir hayli zaman at uşaklığı etmiş. Or birçok macera geçirmiş. Sonra bu ' şövalyesi, birdenbire ortadan ka; vermiş. Fakat Antuvan, bu eski ; dk kalbinde ebediyen yaşatmak iz- temiş. Bu lokantayı onun namına mış. Kapının üstüne de o Türk şövalye- sinin resmini asmış. Arkasından bu fısıltılar devam eder- ken, Antuvan şen çehresi ile masaları dolaşmakta, ve misafirlerini ağırla- makta devam ediyordu. Lokantanın kapısı, birdenbire açıl- mıştı. Ve o anda herkes yerinden fırla- mıştı. Bütün gözler, kapıya çevrilmiş- ti. Kapıdan giren bir gence karşı, her- kesin yüzünde, neş'eli bir tebessüm be- lirmişti, — Poyraz Ali... İsmi; sert bir rüzgârın keskin rı gibi, bir saniye dilden < Antuvan, bütün çevikli atılmış; Payraz Aliyi karşılı lere kadar eğilerek: — Buyurun, kahraman reisim: geldiniz, safa geldiniz. Acizane kü ffak olduğum şu fakir' lokan getirdinir... Madam Polin ile Madmazel rafından sureti mahsusada işti. Poyraz Ali; orta boylu, narin yapılı, son derecede yakışıklı bir gençti. Ba- şındaki ipek Trablus sarılı şubarasını, hafifce sol kaşının üzerine eğmişti. O edeki masaya yerleşmişti. gözlerin! her tarafa gı—zdıre—W Oh.. ne âlâ... İşte, bize bu kışı hoş- ça geçirlecek bir yer. Burada, Cezayir kahvelerini aramıyacağız. Aferin, An- tuvan. Sen, hakikaten iş ehli imişsin... demişti. Antuvan, bu takdirden tatlı bir haz ve gurur duyarak: — Ah benim aziz reisim!.. Sevgili şö- valyeme at uşağı olmadan evvel, Mad- rid kiliselerinin birinde felsefe dersle- ri verirken, bilir misiniz bir gün ne parlak bir cümle sövylemiştim. Müsaa- de buyurursanız, tam sırası gelmişken bir daha tekrar edeyim. — Et bakalım. — Hayat, bir yıldızdır. Çabuk parlar, çabuk söner. İnsanlığın hüneri odur ki, (o kısa parıltıda, şu fani dünyanın zevk Posta işlerinden İki şikâyet Biri İstanbuldan, diğeri de Karaburun- dan olmak üzere iki okuyucu mektubu sl- dik K, ikisi de posta işlerinden şikâyet ol mektedir. Karsşburundan Sabri imzasile aldığımız birinci mektubda deniliyor ki* — Kasştamonu — postanesinden — verilen mektublarla vilâyetin Daday kazasından verilen mektublar, dikkat ettim, İzmirin Karaburun kazasına — 3-4 ve nihayet & günde geliyor, Buna mukabil ayni yerler- den yerilen posta paketleri 14 ile 18 gün arasında buraya — vasıl olabilmektedir. Bundan iki ay evvel Kastamonudan na- mıma verilen bir paket tam 18 günde gel di. Gene 4 nisan tarihinde 400 — mürsile numarası ile Dadaydan gönderilen ve için- de elma bulunan bir sandığı ayın 18 inde yani 14 gün sonra alablidim. Sandığı Hç- tağım zaman bütün elmaları çürümüş bul- dum. Sazıyorum ki, bu sundik hergün iş- n Kastamonu - Çankırı postası ile İnebolu He gönderilmiştir. Halbuli irüyen elmaların değeri 300, buna mu- kabil posta ücretl ise 314 kuruştur. © İstanbuldan aldığımız mektubda da de- niliyor ki: Bon' Anadolu ile ticaret yapan — biz Vücearım. Bu yüzden bankalardan buşka postane ile de alâkam var, Anadolunun ulak Kasabalarından posta havalesi ola- rak namına bir takım paralar gönderili. mi, kendim için değil.. başkaları içim düş nüyorum. Kendimden ziyade, on- lara tavsiye ediyorum. Ah; vaktile bunu sevgili şövalyeme de anlalarak, onu bedbaht eden o çılgınca aşktan kurtaru- bilseydim, Şimdi o da; şurada, şu ma: sanın başında, ve tam karşınızda otura- tak, hayatın leziz şarabını yudum yu- dum tadacaktı. Biraz evvel, o kadar şen ve neş'eli görünen Antuvanın çehresi sararmıştı. Sesi, titremiye başlamıştı. Poyraz Ali- 'nin de kaşları çatılmıştı. — Fakat, yapamadım. Onu, saplan- dığı © balçık gibi yapışkan aşktan kur- taramadım. Biliyorum, çok iyi biliyo- rüm ki; talihsiz şövalyem, kendini o aş- ka feda etti. Ve o aşkın derin girdabı i- çinde boğulup gitti. (Arkası var) yor. Halbuki gelen sarı ihbarname kâğıd- larında sadece kendi ismim ve müessese- min ismi yazılı.. ne gönderilen para, ne de gönderenin ismi var, Bu yüzden bazı müş- terilerimin istedikleri malı, gönderemiyo- rum. Ya vapur kaçiyor, yahud da araye pazar giriyor ve çok müşkül vaziyette Za- hyorum. Bunun şebebini posta memurla- rından biri bana şu gekilde izah etti: «E- Ber mürsilin adresini ve paranın mikdari- nı yazarsak, başkaları da gelip bu parayı Mteyebllirler.. Halbuki namına para gön« derilen adamın hüviyetini Isbat etmesi dazımdır. Berdedilen bu sebeb hiç de akla yakın değildir. Binaenaleyh posta umum müdürümüzden rica ediyoruz. Postaneden bu nâtamam usulü kaldırmalıdırlar, B; dan göonra satı İhbarnameler — üzerine müresilin isınl ve gönderilen paranın mik» darı yazılmalıdır. Mersinde bir mahallenin radyolarımı durduran motör Mersinde İhsaniye mahallesinde oturan e kömürlü bir motörün n r yüzünd tiği gerra- in radyos Üliyemez . Bu ârızâ yalnız gündüzleri olsa, razıyız, gece sabale lara kadar devam ettiği için radyolarım!z. dan biraz olsun istifade edemlyoruz. Bire çok yerlere müracaat ettik, fakat bir türe lü netice alamadık, Sayın valimizin na- zarı dikkatini”celbederiz.e

Bu sayıdan diğer sayfalar: