18 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

18 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Mayıs _% tuhafınıza gitmiştir» Bazan hiç N:H olmıyan bir anne, babanın pok a- Socukları olur. Esmer bir ana, baha- ::uıl saçlı bir bebek doğar. Ne anme- L'hi:' babasının, hattâ ne de kardeş- M Oyun ve dansla hiçbir alâkası ol- biş J€t halde bazı çocuk sanki doğuştan W ün bu ve büna benzer garib doğüş —.hu:! ancak veraset kanumile izah o- u:::"l vakitlere kadar bu mesele üs- ._uhımen hiçbir şey — bilinmiyordu. —* © anne çocuğuna bakar, bakar, «Ne '—' da filân dayısına benziyor» derdi Ona neden benzediğini bilmezdi, dü- de... Son asrın ortalarına doğ- :::"ı Mendel adında bir âlim bu ı'_ ile çok meşgul oldu. Birçok tecrü- N_"w ve nihayet evsafın anne, ba- h... Yavrularına, hattâ en uzak ata- Ürg © doğacak ahfada ne süretle geçti- q.:!üııı çıkardı. N 'E'un bulduklarını izah için şöyle p, Pir misal alalım: &'. iz ki açık mavi gözlü bir adam Siyor ahverengi gözlü bir kadınla evle- *' Bu çiftten doğacak çocukların hep- Nulüıleri kestane Tengi olacaktır, ç | Ükestane trengi, koyu kahverengi k—"nh tam ortasında bir renktir. Kij ; fârzediniz ki: Bu çiftin kızlarından Kendi gibi kestane gözlü bir erkekle Yeni evlenenlerden doğacak yarısının gözleri annelerile tıpkısı yani kestane renk- Düörtte birinin gözleri büyük ba- Bibi masmavi, kalan dörtte bi- ânne annelerinki gibi koyu kah- Olduğu görülür. kanununun açıkça görülehil- örnek olarak alınan aileyi çok farzediyoruz. Çünkü: Az çocuk- kanunu bütün olarak görmeye ebeveynden çocuğa bir takım geçmesi demektir. Bu isti. anne babanın gerek fiz- zihni vasıflarını vücude her vasıf için bir istidad izlülük, mavi gözlülük, u- , ahmaklık, akıllılık, hülâ- iyetini yapan binbir türlü Ve fizyoloji farkları için.. me- erkekle koyu kahverengi ğ!!i SEPEETELETİ, ;şğzğf'?i VD TL F £ £ ğ EPE, 7 İttidadına sahibdir. Çocuğum Sidan mavi renge istidad alır. An- Bözleri ise karadır. Ondan da ço- Koyu kahve gözlülük istidadı ge- bu çiftin evlâdlarında mavi koyu göz istidadı ayni dere- F fe. ? li * a için gözleri mavi ile koyu tizacından hâsıl olma bir “"' kestane Tengi olur. ha t h'k_ Tâsıl olup ta bir dâbinin yetiş- H Üşte biraz garib olmakla bera- A de pek güzel izah etmektedir. l.,ım::::hııı oldukça geniş bir ze- sahib insanlardır. Fakat Çocuk trbiyeı' Çocuk, ana ve babasından nelere tevarüs eder? evlendiği vakit erkek mavi| A_lınenin vazifesi, çocuğun irsen aldığı vasıfların İyilerini inkişaf ettirmek, kötülerini gidermektir |bu zekâ göze çarpacak derecede değildir. İti tarafın istidadı çocukta toplanınca bir deha derecesin! bulur, Bunun gibi kendisinde anne babasının ahmaklığı toplanan çocuğun da her iki- sinden daha budala olacağı şübhesirdir. Bir çokları kendi ailelerinden birile evlendikleri takdinde çocuklarının ku- surlu olacağından korkarlar. Bu kanaat doğru değildir. Akrabalar arasındaki iz- divacın mutlaka böyle bir netice vermesi için sebeb yoktur. Muhakkak olan nokta şudür: Eğer ailenin bütün ferdlerinde bariz ve husust bir istidad varsa bu isti- dad çocukta kendini daha kuvvetle göüs- terir. Meselâ: Veremli aileden iki genç birbirile evlenirse - evlenenler hasta ol- masalar bile - bu izdivaç diğer herhangi bir veremlinin evlenmesinden iki misli daha tehlikelidir. Çünkü: Doğacak çocuk ciğer hastalıklarına karşı hem annesin- den, hem babasından istidad almış ola- caktır. Buna mukabil, aile içi evlenmelerinde fena istidadlar gibi iyi istidadlar da ço- cukta iki misli kuvvet kazanır, Gürbüz zeki bir ailenin gençleri birbirile evleni: ce meydana gelen yavrular gerek sıhha gerek zekâ itibarile daima vasatİnin fev- kinde oluyorlar. Tanımnmış birçok ailele- rin hayatı üzerinde yapılan tedkikler bu ciheti teyid etmiştir. Bugün bu mesele üzerinde bilinen bir hakikat daha var: Çocuğun - erkek veya kız oluşu gibi - tevarüs ettiği evsaf ta on- da daha ilk gebe kalma gününde vücud bulur. Bundan sonraki dokuz aylık gebe- lik müddetinin, yavrunun şu veya bu vasfı almasında bir tesiri yoktur. İşte bunun için gebo kadınlar pek şiddetli ve. ya nahoş hâdiselerin karınlarındaki be- beğe tesir edeceğinden — korkmamalıdır- İlar. Meselâ vaktile tek kollu bir çocuğu gören hamile kendi çocuğunun da tek kollu doğacağından korkardı. Bugün bu, mevzuubahs değildir. Şübke yok ki, gençlerin, bütün bu kai- delere uymak gayesile evlenmesini iste- mek lüzumsuz bir temenni olur. Çünkü: İzdivacın his ve aşk tarafı ihmal edile. miyecek kadar kuvvetlidir. Fakat ne 0- lursa olsun her evlenen genç, evlendiği insandan çocuğuna iyi veya fena ne gibi Listidadlar geçebileceğini gözönünden büs- bütün uzak tutmamalıdır. Müstakbel ka- rısmın veya kocasının ailesi hakkında malömat edinmeyi istemek bir züppelik sayılamaz. Bilâkis, doğacak —yavruların selâmetlert namına bunun pek büyük o- hemmiyeti vardır. Georg Mendel'in keşfettiği bu hakikat- ler önünde artık «Ben karımın ailesile değil, kendisile evleniyorum.» «Kocamla evlendim, ailesile değil» gibi eski sözler kıymetini kaybetmiş bulunuyorlar. Bütün bu sözlerimizle çocuğun her şe- rinde hiçbir tesiri olamıyacağını kasdet- miyoruz. Yavrumuzun kusurları önünde kollarımızı kavuşturup içimizi çekmek- (Devamı 8 İneb sayfuda) SON POSTA farib Nevyork zabıtası güzel yüzlü kadın polisi arıyor zelliğine de malik olan genç kızlar mıştır. Bu müsabakaya bir çok aktrisler, çiler ve muallim kadınlar iştirak etmiş » tir, İmtihan, yazıdan başka ip atlama, tek elle gülle kaldırma gibi bir çok spor ha- reketlerinden de yapılmıştır. Zabıtanın bu imtihanda kazananlar için vereceği maaş dolgun, tahsis ettiği vazife de sivil polisliktir. Bütün mana » tile güzel olan bu kadın ve kızlar kaba » Telerde, barlarda ve gece klüblerinde bu- lunacaklar, mrasına göre garson, sırası- na göre dansöz rolü yapacaklar, bu su- Namzedlerden birii nişan taliminde |retle polisin gözünden kaçan bir çok şüp- |heli eşhasın hareketlerini tesbit etmiş o- lacaklardır. Bir şairin hayatı kaç para eder? Budapeşte (Mayıs) — Bir şairin haya- timin değeri nedir? Bunu Peşte ceza mâh- kemesinin verdiği bir karardan anlıyo - rüz. Mevzuu bahsolan şair Pilisvardır. Bu genç ay ışığında şehir dışında nişanlısı ile dolaşıyor ve ona yeni şiirlerini oku » yordu. Ansızın çıkıveren bir otomobilin altında kalarak öldü. Mahkeme, bu oto- mobili kullanmakta olan Holandalı tay- yare teğmeni Adrianiyi Türk parası ile 40 lira tazminata mahküm etmiştir. Bir saatta milyoner olan adam Milâno (Mayıs) — Milânonun sanayi adamlarından Bay Rolando Rossi biraz dinlenmek üzere Venedik şehrine gitmiş- ti. Orada bir dostunun delâleti ile (Lido) | gazinosunun kumarhane kısmma girmiş, ilk partide 150,000, ikinci partide 250,000, Üçüncü partide ise bir milyon Hiret ka » zanmış ve bu parayı tekrar kaybetme - mek için ölümüne kadar bir oyun kâğı » dına el sürmiyeceğine yemin etmiş ve hu kararını da bütün gazetelere yazdırmış - tır. Değeri 22,500 lira olan zevce Londra (Mayıs) — Landranın tanın - mış hekimlerinden doktor Neilson — bir müddet evvel müzikhol aktrislerinden Mis Celeg Giynn ile evlenmişti. Arala - rında ahenk teessüs edemedi, çoculdarı da olmadı. Bu sırada Bayan Neilsonun önüne Londranm bankacılık - âleminde tanınmış bir sima olan Bay Prinsep çı - kınca işin mahiyeti büsbülün değişti. Bay Prinsep dün gazetecilere: — Münasebetimiz evvelâ bir flört şek- Jindeydi, fakat çok geçmeden yekdiğeri- mizi çılgınca sevmiye başladık, neticeyi tahmin edebilirsiniz diyordu. Bu netice meydandadır. Bay Nellson mahkemeye baş vurarak talâk istedi. Hâ- kimler onun isteğini güçlüksüz yerine getirdiler. Fakat iş bununla bitmedi. İngilterede ahlâk ve an'ane başka mem leketlerinkine benzemez. Doktor. Neilson kanunu, alelâde bir anne yi doğuştan aldığını, muhitin önun üze- | üstelik bir de tazminat istedi: — Karımı kaybettim, zararımın dere - cesini tayin ediniz, diyordu, Bu nokta da |bugün karara bığl.ındı, doktora verilen İtazminat 22500 'Dürk Tirasıdır. Nevyork (Mayıs) — Nevyork zabı - tası vücüd güzelliği ile beraber yüz gü- ve genç kadınlar arasında bir müsabaka âç- Üniversite mezunları, daktilolar, terzi » ler, garsaon ve telefoncu kızlar, hizmet « üzel ses müsabakasında SAA Haherler | gördüğüm manzaralar Delikanlı sahnenin önünde topuklarını birleştirdi. Müsabakada kazanan gibi kazan kü (san'atkâr) lığa mahküm olun! Ellerini baldırlarına yapıştırıp başını arkaya gerdi ve gözlerini tavana dikerek feryada başladı mıyanlar da sevinmelidirler. Çün. maktan kurtulmuş bulunacaklardir. Yazan: Naci Sadullah Müsabakaya girenlerden ikisi İçeriye girdiğim zaman, tam karşıma | gelen sahnede, genç bir delikanlı gşarkı | söylüyordu. Fakat salonda — oturanların hemen her birinde, konser dinliyen bir insan tevazuu değil, talebeleri sorguya çeken birer mümeyyiz güruüuru vardı. Hepsi de, gözlerinin seviyesinden bir kaç metre yüksekte bulunan amatör hanen- deye âdeta tepeden bakıyorlardı. | Bizim bildiğimiz konserlerde, san'atkâr | mağrur ve hâkim, dinleyici meftun ve| mütevazıdir. Bu konserde ise sahnedeki okuyucu mahcub, ve mağlüb, salondaki dinleyici hâkim ve mağrurdu: Anlaşılan meçhul âciz bir hanende bulup da, sahneye tepeden bakmak fır - satını kazanmak, dinleyicilere büyük bir gürur, derin bir zevk vermişti. Hepsi de, içinde, meşhur ve kıymetli san'atkârlar bulunan sahnelere daima aşağıdan bak- mıya mahküm yaşamanın olanca acısı- Nı, bu gece çıkarıyor gibi idiler!. Bir an için, etrafımdaki bütün dinleyi- cileri, yapılmakta olan ses müsabakası - nn jüri heyetine mensub zannettim: Çünkü hepsinde de, mütechassıs bir ha - kem edası seziliyordu. Sahneye bakar - ken dudak büküyorlar ve ilk defa sah - neye çıkmanın heyecanı içinde soğuk so- ğuk terliyen biçare delikanlının tavır - larını, sesini, şarkısını merhametsizce tenkid ediyorlardı: — Ses falsolu... — Jestleri çok antipatik! — Santimanı yok!. — Seşinin katı bir tonu var!., — Daha dört not bile tutamıyor! Dikkat ediyorum: Bunları konuşan ba- yanlarm, bayların sesleri, sahnede oku- yan delikanlının sesinden bile yüksek çı- kıyor. O kadar ki, insan neredeyse, «ses> müsabakasının, ökuyucular arasında de- ğil, dinleyiciler arasında yapıldığını zan- nedecek! O sırada, müsabakanın tertibile alâ - kadar olanlardan birisile görüşüyorum: — Neler çektiğimizi sormayın! diyor, ve kendisine yaka silktiren şayanı dik - kat vak'aları anlatıyor: — Müsabakaya girenlerden bazılarının yanlarına sokulamazsınız: Mübarekler, ses uçar diye, avuç avuç sarmısak yemişler.. İçlerinden bazıları da, sahnede farla heyecan hissetmemek için kafayı iyice tütsülemişler... Hele bir tanesi, sahneye çıkmak cesa « retini, boşalttığı içki şişelerinde bile bu- lamamiış: — Ben kat'iyyen sahneye çıkmam... diyor... Kulisten okuyayım, dinleyip, hü- kümlerini versinler!.. Muhatabım bunları anlatırken, — birer birer sahneye çıkıp, hançerelerinin bü - tün marifetlerini göstermiye çalışan de- Hkanlılara bakıyorum: Hakikaten, hep - si de derhal göze çarpacak kadar büyük bir heyecan içindeler! O kadar ki, insan, biçarelerin © dere- ce heyecan içinde, okuyucuları şarkıla - rın güftelerini nasıl unutmadıklarına, şa- şırmadıklarına şaşıyor! Fakat onların bu heyecanlarını tabil bulmamak da, insafsızlık olur, | şarkı söylerlerken Düşünün bir kere: Bir sahn mak ta, bir müsabakaya gırm derecede ter döktürücü birer imti Bu iki imtihana ayni zamanda çeki menin heyecanı, bu kabil heyecanl tamamen idmansız bulunan o ham bün” yeleri zangır zangır sarsmaz mi? Bir aralık sahneye İstanbullu olmadığı laşılan bir delikanlı çıktı. Sahnenin önünde, ayaklarının topuk, larını birleştirdi, ellerini baldırlarına ya« pıştırdı. Başını arkaya gerdi. Gözlerini tavana dikti ve «hazırol!» vaziyeti alıp ta, komutanına emir tekrarlıyan acemi bir nefer edasile şarkı söylemiye başla dı. Bu edayla, okuduğu köy şarkısının: «Biz buralı değildik anam, Bize tuzak kurdular!» Mısralarını söylerken, âdeta, dinleyi « cilere, kendisini müsabakaya sokup da bu zavallı hale koyanlardan şikâyet edi yor gibi idi. an * Yapılan elemelerden sona kalan 42 müsabık, birer birer hünerlerini göste « riyorlar ve hepsi de, şarkılarını bitirdik- ten sonra tıpkı, son müdafaasını yapmış, ümidsiz bir maznun gibi boyunlarını büs küp, çekiliyorlar. O zaman, dinleyiciler, karar vermiye hazırlanan bir mahkeme heyeti gibi başbaşa verip istişareye girl #iyorlar!.. Sahneye çıkanlardan bazılarının, bis ses müsabakasına girmek cesaretini nasıl bulduklarına şaşırmamak, parmak ısır « mamak mümkün değil. İnsan onları dinlerken, sükütun altın « dan bile kıymetli olduğuna inanıyor. Bir aralık, dinleyicilere de kulak veri- yorum: Birisinin sesini beğeniyorlar, fa« kat jestlerinden hoşlanmıyorlar. Diğeri- nin jestlerinden hoşlanıyorlar, fakat se a #ini beğenmiyorlar, Ve insan bu teükid« lere bakınca, bir sahne san'atkârı olma- nın güçlüğünü daha iyi anlıyor. Düşünün bir kere: Hem yakışıklı ola « caksınız, hem bülbüllere rahmet okuta « cak kadar emsalsiz bir sesiniz olacak, Hem alımlı, hem sempatik - olacaksınız, Hem de bütün hareketleriniz, dirhem dirhem ölçülü, biçimli olacak!,. Fakat sorarım size: Bütün bu mezi « yetlere, mazhariyetlere sahib olan bah- tiyarın ses müsabakasında işi ne? Holly. wood yolu yasak mı edildi? * Müsabaka bitince, kazananın başka bit Bün bildirileceği ilân olundu. Şimdi, mü- sabakaya giren bütün gençler, sahnede duydukları kadar büyük bir heyecah içinde, jüri heyetinin kararını bekliyor. lar. Ben, kazanacak olan güzel sesliyi şim » diden tebrik ederim. Fakat kazanamıyacak olanlara da se » vinmelerini tavsiye ederim, Çünkü bu suretle onlar da, «san'atkâr> lığa mah « küm olunmaktan beraet etmiş olacak « lardır! Naci Sadullah Bir çocuk mangala düştü, yandı Feriköyde Şahmerdan sokağında oturan amele Mehmediri 4 yaşında oğlu Hüdal müne gala düşerek vücudünün muhtelif yerlerin- den ağır ve tehlikeli surette yanmış, ümldea giz bir balde Boyoğlu hastanesine kaldiril - müştir

Bu sayıdan diğer sayfalar: