14 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

14 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

amcamın izin — Geçen hafta da gene, »e gideceğim, diyerek şiar? Evet bayım, geçen haftaki maçta da amcam hakemlik yapmıştı. cene. SON POSTA Olmaz olmaz Ben seni istiyorum, Gel bana biraz biraz; Sevişsek biz, diyorum. Seninle bu yaz bu yaz. Kızdın mı, fakat neyei Kalbim sana hediye, İstemiyorum, diye... Bağırma avaz avaz. Güzelsin herkes bilir, Güzeller çok sevilir. Sevene ne denilir? bana deme, olmaz! a #4 ken birbirlerini sevmişler, evlenmiş lerdi, Evlendikleri ilk gece birbirle- rine bir kere daha ilân aşk ettiler. Evlendim Bayan, yolda es - ki hizmetçisine rasi- adı: — İyi bir yer buk dun mu bari? Daha Yazla para müsun? —imdi boğaz - alıyor Yumurta Kadın, erkek mezecinin dükkânma girdiler, — Biraz meze istiyorduk. — Dil vereyim mi? Kadın yüzünü buruşturdu: — Bir hayvanın ağzından yemek hiç hoşuma gitmez. düşündü: çıkanı Nezaket Nazik adam trende yanı başında otu- ran kadına döndü: — Affedersiniz bs: #iri rahatsız eder mi? h — Evet bay, hiç tahammi — Öyleyse, başka bir kompsrim?- na gidin, ben şimdi sigarâ içeceğim. yan sigara dumanı 1 edemem! Kalabalık ailenin reisi — Bilet «İ cağum! Gişe memuru — Hayhay Kalabalık ailenin reisi — Yalnız #” alırsam vereyim. Yarın — Of yoruldum. — Ne yaptınız da bu kadar yoruldu - nuz? — İşim icabı, Sa- bâhleyin saat altı - dan akşam saat ak tıya kadar hiç dur» madan çalışmak lâ- Zım. N — Ne vakittenbe- tesiniz? Hayır Bayan, hizmetçiyi çağırdı; — Balıkları yıka- dın mı? — Hayır! — Yıkamadan mı kızartacaksın? — Evet, ömrü bütün geçen bir hayvanı yeni - suda den yıkamıya ne lü- zum var?. Muvaffakiyet — Çok para kazanan adam, hayatta muvaffak olmuş adam sa; — Kadın için de, erkek için de ayni şey vâki midir? — Hayır, kadın için değişir. Çok pa- ra kazanan erkeği bulup onunla evi nen kadın hayatta muvaffak olmuş İk: dindar, T o Gene ben Hasis hastaydı, doktora gidecekti. doktorun vizitesini sorup, öğrendi: — Birinci muayene üç lira, ikinci iki ! Dediler, Hasis musyenehaneye git- — Kocamın ruhu cevab ver. Dünya mı rahat, orasi mi? — Burası daha rahat, K Kapıyı açtı: — Orada neredesin? ği — Cehennemdeyim! — Gene ben geldim doktor! dedi. Evlenmiş Sarışın kız, esiner kızla konuştu: — Sana her vakit güzel çiçekler gön- deren genç ne oldu? — Ben de merak ediyordum, dum, öğrendim. çiçekçinin kızile ev - lenmiş. İkinci İkinci defa kocaya varmıştı. Arka - sor-| kii &, daşları sordular: d dü .— Bu ikinci kocanı nerede buldun? Cevab verdi: »Z| — Birinci kocamı otomobille o ezâl. 4 , Atlatma ZR b ç ) — Bu pazar size geleceğiz. — İyi olurdu ama, biz bir düğüne etliyiz. ir b pazar geliriz. —- O gün de evde bulunamıyacağız. Bir cenazeye gitmek mecburiyeti var doktorlar hastalarınıza neler yediğini niçin sorarsınız? — Hastadan istiyeceğimiz viziteyi 0- na göre hesab ederiz de.. Avcı anlatıyordu: — İkiyüz metre ka- dar yüksekte uçu - yordu. Nişan aldm, attım, Yere düştü ölmüştü. — Sarfedilen ba - ruta yazık. — Neye? yüksekten düştük - ten.sonra ne olsa ö- lürdü. — İki yüz metre Muharrirler, kitabcılara karşı müdafaadan taarruza geçtiler! Peyami Safa Dört meçillü bir muadele olan okuma- maslık derdinde thblin mes'uliyetini araşlı- nrken, kendilerine şöyle bir suni sormuştuk: — Vazifenil yaptığınıza kani misiniz?... İlk mubatablarımızı teşkil eden tâbiler bu- na bilâ tereddüd ve kemali cesaretle: — Evet! İ Cevabını verdiler. Ve bu cevabı verirken de muharrirlere hücum ettiler, kabahati kal- dırıp onların üstlerine attılar. İki gündür tanınmış yazıcılar da bu hücu- ma mukabele için ateş püskürüyorlar. Ta- nınmış yazıcılarımızın fikirlerini neşre de- zam ediyoruz: Peyami Safa ne diyor? İ Peyami Safayı «Cumhuriyet» teki oda- sında fıkrasını yazarken buldum. Mev- zuu fıkrasından daha az ehemmiyetli bulmadığı için hemen cevab vermekte hiç tereddüd etmedi; dedi ki: — Bu davada üç taraf var: Okuy! muharrir, tabi, Hangi tekerleği kırıktır ki bu üç te * kerlekle araba yürümüyor? Bence üçü de Bir tarafa bütün mes'uliyetleri yükle- meğe taraftar değilim. Muharririn iyi yez- : ve okuyucunun okumadı madığını söyliyen tabi haklıdır; tabiin iyi kitab basmadığını ve okuyucunun okumadığı - nı göyliyen muharrir haklıdır; muharri- rin iyi yazmadığını ve tabiin iyi kitab basmadığını söyliyen okuyucu haklıdır. Fakat bu üç taraf birbirine kabahat bül- makta devam ettikçe mesele halloluna - maz. Bu üç taraftan her biri kendi mes'u. liyetinin idrakile tahlile başlamalıdır. O- kuyucu için de, muharrir için de, tabi için de bu muammsyı halledecek bir tek anahtar vardır: İtiraf! yrı itiraf edelim ki, üçümüz de mes i Etem İzzet Benice şu kanaattedir Tanınmış romancı Etem İzzet sordu - ğum iki susli de şöyle cevablandırdı: — Türk kitabeısi vazifesini yapmıyor. Türk halkınm okuma zevkini ifsad edi - yor. Türk kitabcısı Ankara caddesinde yalnız para kuzanmak, apartıman yap - mak, bankadaki hesabını kabartmak için oturuyor. Dikkt ediniz, hattâ bir dene - me yapınak için teşebbüs ediniz: Kitabcıya en kıymetli bir ilim adamı- nın eserini tavsiye ve bunu bedaya bas- mayı bile teklif ediniz. Göreceksiniz ki ır. Çünkü o Türk milletinin hizmet etmek yerine üç beş formalık ya hafif, ya cinai roman bas - mayı ve fazla cirodan fazla miktarda ka- zanç temin etmeyi kendisi için hedef tut- muştur, Ve müşterisi de çoluk çocuk, genç ve orla sınıf okumuşlardır. Muharriri ithamlarıma gelince: — Kitabe okuyucunun olduğu gibi muharririn de zevkini ifsad etmektedir. Muharririn «ese » diyeceği ki almıyor, muharrire kendisinin iptidai zevki içindeki kitabi yazdırtıyor, onu ba- sıyor, onu satiyor. Eskiden muharrir Türk | İ milletine kendi eserini veriyor ve kitabcı İ yüksek maneviyatlı muhatririn hükmü altında bulunuyordu. Şimdi muharrir ki- tabcının yüksek kazancının esiridir ve, ohun için eser ve titizlik iddiasında de - ğildir. Halka gelince, halk elbette kendi sevi- yesinden daha düşük saydığı kitabcının çıkarttı; bı okumaz. Kendisine kıy - metli bir eser verildiği zaman öyle oku- yör, öyle okuyor ki, bazı edibleri romanları elden ele dolaşıyor ve niti İ defalarla basılmak suretile gene müh; riri değil, fakat aparlıman yaptıran ki - tabcıyı kazandırıyor!. Etem. İzzet kendilerine müzahir © i Zavallı muharrir, kıymetli fıkra mu - Peyami Safa, Nizameddin Nazif ve Etem İzzet'ı görüşleri, düşünceleri Nizameddin. Nazif harriri (Bürhan Cahidin) dediği gibi sa- dece bir müstemlekedir, Ve onu ne ya - zık ki, istismar eden, cür'etini kazancına terfik etmeyi de bilebilen kitabcıdır. En doğru yol basımı da, yayımı da devlet - leştirmektir. Nizameddin Nazife göre: Kara Davud müellifi tarağa isyan eden saçlarımı parmaklarile geriye doğru ta - radıktan sonra ellerini yeni yaptırdığı gandi pantalonunun cebine soktu: Cevab verdi — Türk kitabcısı, kendi imkânlarına bakmadan boyundan büyük işe girmiş bir vatandaştır. Yani: 1 — Türk kitabeısmın maddi sermaye si, adma kitabcrlık denilen iş bölümüne atılmasına müsajd değildir. 2 —'Türk kitabcısının manevi hüviye- ti ve fikri sermayesi bu mübim işi yap- mak ve başarmak müssadesini kendisine vermez. cılar da sizin nağığınızı, iyi © ser mediğinizi söylüyorlar? — Kitabemın bu işteki teşhisini, ancok Malettayin kültür itibarile orta seviye- de bir vatandaşın mehenginden alınmış bir âyar olarak bize ulaştırabiliyor ise kabul edebiliriz. Çünkü, bu kitabeilar a- rasında orta seviyede bir kari derece - sinde olmıyanlar dahi mevcuddur. Orta seviyenin üstünde olanı ise mevcud de - ğildir. Bu bakımdan yanlış düşünmüyorlar. — İyi ama üstad, kit Harf inkilâbındanberi basılan bütün * (kitab) lar fenadır. Kitab kelimesine dik- kat etmenizi rica ederim. Bununia mem- ketin edebi, fikri ve ilmi mahsullerinin kötülüğünü ifade etmiş olmıyorum. Sa - dece fikirken kitab şeklini aimak im - kânlarına, yahud talihine mazhar olmuş olanların kötülüğünü kastediyorum. Şüp- hesiz böyle iâkayd bir tırpanlama ile son on senemizin bütün eserlerini kıy - metsizdir, diye damgalandırmakla bir parça da hala elmiş oluyorum. Fakat samimi surette söyliyi iyi olanları pek azdır. Niçin bu böyledir?. Zira kitabı basılmağa değer kiymet hü- linde mütalca edip karar veren insan sadece bu orta seviyeli kitabeıların ken dilerinden ibarctlir. Bunlar sadece sevki tabilleri ile bir kitabın bir ihtiyacı kar - şılayıp karşılamadığını kestirebilecekle- rine kanidirler. Ve bir kitabın edebi ve ya flmi kıymetini şahsan tayin edebili - riz, gibi vâhi bir gururu ve vehme, te - davi edilmez bir vehme mübtelâ bulu - nuyorlar, Eğer kitabcımızı, kitabcının hakiki hü- viyeti, seviyesi ve manasile, muharriri- mizi muharrir denilen büyük şahsiyetin hakiki nümünelerile birbirine müvazi 0 larak mukayese edersek, şüpbesiz kitab cimizi çök düşük ve muharririmizi or'a buluruz. Gerek seciyesile ve gerek eserlerile en kötü dereceye tefrik edeceğimiz bir va- tandaş hakkında bile Babiâli kitabcıla - rından fikir almak hatadır. Kitabcı kötü eserden şikâyet etmeme- Ti, eserin kötüsünü kıymetli addedip ona sermayesini bağlamak talihsizliğine mah. küm bulunuşuna acımalıdır, * Muharrirlerin Ankara caddesini topa tutmaları burada bilmedi. Bu bombardı- mana yarın da devam edeceğiz. Nusret Suja Coşkun

Bu sayıdan diğer sayfalar: