16 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

16 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Sayfa 13 Yazan: Vedad Ürfi Söyleyiniz, prens... neredeyiz? Ama şu dakika, Mısırım hayatını e- linde tutan mukaddes Nile hâl leriz. Bu köprüden geçmek ne zev Ş üyük nehrin iki geniş kolu arasın- €a kalan ada, başlıbaşına ayrı bir şehir, Onu da çiğneyip geçtik. Prensler mahallesi, altım babalarının dizi dizi sarayları, Nilin Gize tarafla- rının kıyılarına serpilmiş birer şâheser onu, Mısırın zenginleri, altın- ın bu sular olduğunu an- latmak için mimarlık tarihinin en muh- teşem eserlerini sanki bu kıyılara serp- mişler. Gizeye varırken hayvanat bahçesi- nin renk renk misafirlerinin sesleri, çiçek bahçelerinin binbir rayihaşına karışıyor. Artık şehrin sonunda yolundayız, Tabiatin ne garib bir cilvesidir ki dünyanın en büyük bir nehrinin yanı başından kum tanelerinin kurak dağ- larına dalacağız!... Fakat bu olmadı. Nil bizi bırakmıyor!.. Ha: » Bu da değil!... Nil yolun—' şmadı ve taşmadı. Ama çöller, en k sırrını gözlerimiz önüne seriyor. Aradan beş dakika bile geçmiyor, kaddes bir nehrin azameti önünde hay ranlık duyarken şimdi çöl eteklerinden süzülen muazzam bir denizin füsunu karşısında donakalıyoruz. Ehram u- zaklarda ebedi bir heykel gibi. Koca bir ve ehramlar Artık şehrin sonunda müstesna güzellikler var. Büyük hur- ma ağaçlarının, Mısırın meşhur palmi- yelerinin yaprakları, bu suların yüzü de dört yana şiir serpen birer deniz kı- zını andırıyor, İ Ne kadar tuhaftır ki bu deniz, Kahi- ve Ehramlar yolundayız. reyi ehramlara bağlıyan büyük yolu suya boğmıyacak kadar hesaplı. Bir sa- atlik bir yol, deniz üstüne kurulmuş bir köprüden farksız, Yeniden koşuyoruz. (Arkası var) (Baş tarafı 7 inci sayfada) peıhy.—ıcnk. tesiri azalacak ve bu su - retle ikinci güverteye daha tesirsiz 0- larak çarpacaktır. Böylelikle meselâ 40 santimetre kalınlığında bir güverte deniz ortasında elimizde kaları toprak, otomabilimizin daldığı şose yalnız. Heyecandan titreyen bir sesle: — Durl... Diye haykırıyorum Prens gülümsüyor: — Bir şey mi var?.. — Söyleyiniz, prens... Neredeyiz?. — Çöl kapılarında. — Ya bu deniz? İlâve ediyor: — Çöllerin bir mucizesi'. ——— — Çöllere kum denizi dediklerini jşitir” dim, Ama, gözlerimiz önündeki b'f ca denizin kum tanelerile bir alâk yokt... Su... Her yan su... Rüzgârların dalğalandırdığı bu sığlaarın — üzerinde yelkenliler, kotraları andırır. gemi cik- ler de bir yılan gibi süzülüp geçiyor. Bu ne ilâht bir manzara?.. Prens: — Evet... Diye devam ediyör. Yalnız siz değil, buraya gelenlerin hepsi bu füsunlu manzara önünde bir Çok dğ- kika dalar, kalırlar. Bürası ne ı'.nbı-î atsin denizlerinin ebedi bir parçası, DC de medeni vasıtaların kurduğu yalancı bir denizdir. Bu, yer yüzünün belki de en esrarengiz bir denizidir. Ömrü, her yılın üç ayıdır. Müddeti gelir gelmez ani olarak meydana çıkar, müddetini Goldurur duldurmaz çekilir, gider. Ni lin gizli damarları, Fir'avunlarının es- ki topraklarına sanki denizden mahrum dedirtmemek için bu işi görmeğ murdur. Dünyanın hiç bir çölü, yılın | belli aylarında böyle bir denize kavüş- mak saadetile tanışmamıştır. Güvertesinde bir kaç genç kızla de- likanlımın, şampanya kadehleri ellerde, şarkı söylediği bir yelkenli gözlerimizi dibinden geliyor, geçiyor ve yok ol yor. Bakınız, Nermin!... İlerde gördü- ğünüz adalar, kum tarlalarının yük - sekce bir yerinde kurulmuş birer ki den başka bir şey değildir. Bu köyier, çölde olmakla beraber sandallara ma - Lktirler. Adamları, yılın sekiz dokuz ayını devecilikle geçirirler, geri kala- hin da birer usta sandalcı oluverirler. Memfis şehrine kadar uzanan mu - vakkat denizin tehlikeli yerlerini ka- Tış karış bilirler. Devecilikten fazla sandalcılık onlara en fazla kazanç te- Min eder. Bu denizin mehtap safasında ülühiyet, en büyük denizlerde de bu- hlunamaz. Büyük bir çölün sbf_ışıklaı:ı Yanında ehramların mağrur gölgeleri, bu sandallarda sevişen çiftlere ilâhi bir İve muvaflal #lemde yaşıyorlarmış hissini 0 kadar yerine biri (5) diğeri (20) santimetre kalınlığında iki güverte, gemiye daha faydalı olur. Yukarda da söylediği gibi bu adedler bir nazariyat mahsu - Jünden daha ziyade ameli tecrübelerle elde edilen mikdarlardır. atlerinden bahse kuvvetinin çoğalacağını yazmıştım. Hal- buki burada aksi mevzuu bahistir. Bamba tehlikesi olunca gemi aralarını açmak lâzım gelir. Fakat bu açıklık, herhalde, havaya karşı müşterek korunmayı teh- likeye düşürecek kadar fazla değildir. Gaza karşı müdafaa Avrupa gazetelerinde yazıları mk sık çıkan deniz mütehassısları gazın denize pek tesir etmediğini yazıyorlar. Bahassa Alman deniz gazetelerinde te- sadüf edilen rakamlar, tayyarelerin gemilere karşı gaz kullanmasında bir lfnvcla olmadığını ı'_österi:_;or. Fnkşz bu- na rağmen bilhassa İngiliz gemilerin- de, gaz tehlikesi kaışıs:nğn, yapılan bazı değişiklere lesadşıf ediyoruz. Eğer merak edip bir Fran: talyan veya bir î(lm.;ın gşd ir ktınızsa kaptan n ır(îı(?:r î'îmş, ne kadar fcralî_oldugu_fıu rürsünüz. Lâkin son l_şıgı.ıı g:mııç_v— rinde kaptan köprüsü, dof( tnr? ı ç;_x- ilmiş bir yumurta sandığı hıl.r_xde ir. L)mıîwke rdan giren hava kimyevi î:uılle tasfiye olunmakta ve ?;uî—îa ise cebri tazyik ile dışşn defedilmek- l!îîthr Gerçi maskeler b.le_ ;ğızn kâfi — bir tedbirdir. Lökin l gilizler, eşhası serbest çalış.,rmaık' ıçıî i :ıı-:; leye daha ziyade ehemmiyet vermişi p k da olmuşlardır. ilerini muhafaza ar hep harb gemilerin - Fakat harb gemilerinin üşmanın harb gemi- ; d:;mık değildir. On- anında ticaret ge- vardır. Ticaret imdiye kadi den bshseî'..ş. vazifeleri yalnı lerile muhıı:eb_e )'n rın vazifeleri me) lmı'ı]vrini m“hı[%za-.ğkm;._?emm (BRüyük harbin sürdüğü ch ö de İngiliz harb gemileri :h v L muvaffakiyetle başşymışüa f y müstakbel harbde büyle gemileri duş min uyvuıelenndcn saklamak hf*' :;îıın*n bir mesele olacaktır. Zengin we menfaatleri deniz ti:şn:tile pek alâ- kadar olan memleketleri, tayyare kor- i Di b ie , pek ziyade meşgul ediyor. İ!ıgı' îelıî“vîe Amerika, bu büyük deylı.—:.erın başında gelir. Zaten hangi deniz mese- lesi vardır ki İngiltere ve Amerikayı alâkadar etmesin? 4 Ş Bugün bir ticaret gemisi )ş_ıfılesm sawava tehlikesinden yüzde yüz lğ_nıu — — DENİZ VE DENİZCİLİK mak. en iyi çare gemilerin teker teker sevk edilmesi gibi görünüyor. Lâkin tica- nin kucağına atar. İngilizler bu mesele üzerinde çok durmaktadırlar. Bugün, yyare tehlikesine karşı ticaret gemi- lerinin emniyeli hususunda iki nokta mevzubahstır.: | — Ticaret gemilerine de hava mü- dafaa topu koymak, 2 — Tayyare kovucu krozer yap - Ticaret gemilerine top koymak bir para meselesiğir. Lâkin milli menfaat düşünülerekten bu çareden ictinab e- |dilemez. Gelelim deniz kuvvetlerinin yeni bir sınıfını teşkil edecek (tayyare kovucu krozerlere) İngilizler Coventry ve Curbuv ismin- (de (5000) tonluk iki eski krozeri tadil Jederek, bu vazifeyi yapacak bir hale getirmişlerdir. Bu tadilât bir nevi tec- rübe mahiyetindedir. Milleri 29 olan bu gemilerin direkleri kaldırılmış ve bundan başka da topların havaya ateş etmesine mani olacak her nevi engel yok edilmiştir. Gemiye konan tayyare müdafaa topları, diğer gemilerden pek fazladır,. Fakat bu gemiler, yapılan tecrübe- lerde, maksada kâfi gelmemiştir. O halde yeniden yapılması icab eden (tayyare kovucu gemiler) hem daha |büyük olacak ve hem de yüzlerce ma- kineli topu taşıyacaktır. Böyle gemi- lerin yapılması herhalde çok uzun za- mana vabeste değildir. Tayyarelerin donanma gemilerine hizmeti Tayyareler, iki mühim gemilere faydalı olurlar: | — Sür'atle uçmaları. 2 — Yükseklere çıkmaları, vasıflarile, rinin daha uzak mesafelerdeki düşma na ateş etmesine yararlar. Pek tabil mesine imkân hasıl olacaktır. 'Yilo amiralının en faydalı vasıtası ola- caklardır. Artık bu gibi yeniliklere ha- yal gözile bakılamaz. 19 uncu asırda |başlıyan fen tekâmülü durmadıkca, ret gemisini tayyareden kurtaran bu | Jtehlike onu düşman deniz kuvvetleri - — |şahsım için, çok ağı | darağacı altında biten — Kendisi için yaptırılmış olan yazı- hane ile koltuğun, iptidai mektebleri için alınan birkaç yazı tahtasının, — Onlar, Hazım bey buraya gelme- den evvel, emrimle, belediye reisi tara- fından yaptırılmış idi. Paralarını da ben vermiştim. — Fakat mumaileyhin (yani benim) kefalet senedi de yok! — Nasıl kefalet senedi? — Mademki paraya vaziülyeddir, kefalete rabtı icab etmez mi? — Onun kefili benim. — Lâkin, sened istemez mi dim? — Hoca efendi, artık çok - olüyor- sun. Haydi git, makul işlerle uğraş! Bu sözden, vali paşanın ne kadar hid- efen- | detlendiği kâfi derecede belli oluyardu zannederim. —-16- KONYADA SON GÜNLERİM Abdurrahman paşanın, beni, Kas- tamonuya telgrafla çağırdını Konya valisi Mehmed Said paşaya söylemek, . Bu daveti benim bir dileğim üzerine yapılma ğını arz ve izah etmesini mektubeu Nü- zim beyden rica ettim. Kastamonuya gitmek meselesi hak- ında paşaya bir şey açmadan önce ba- amın reyini sormuş «paşa hazretleri ve mektubeu bey muvafık görürlerse kabul et » cevabını almıştım. Nâzım bey, keyfiyeti arzettikten son- ra: — Haydi, paşa seni bekliyor, dedi, Said paşadan ayrı! im, babamdan ayrılmak gibi idi. k ve heyecanlı bir hüzünle vali odasına girdim. Sald paşa, çehremdeki ifadenin bo- zukluğundan, o andaki ruhi hâletimi anlamış olacak ki pek güleç bir yüz- le beni kabul etti: Kastamonu seyahatinin, sizin değil dahliniz, haberiniz bile olmadan çıktığını mektubcu bey anlattı, dedi. Bu seyahat, arzu ve teşebbüsünüzle vu- kü bulsa bile, keyfiyetten benim gü- cenmiye hakkım yoktur. Nerde olursa olsün, ben sizin istihkak kesbettiğiniz terakkilere mazbhariyetinizi görmekle sevinirim, Göğsümden ne kadar muztarip oldu- ğumu; buradan gitmek, İstanbuldaki evimde uzunca müddet istirahat et - mek ihtiyacında bulunduğumu bilirsi- niz. Konyada kalacak olsaydım, müfa- rekatinizin, iyi bir şekil bulmak sure- tile önüne geçmek bütün bütün imkân- sız değildi. Fakat, buradan gidince, ye- rime kimin geleceğini Allah b; Sizin yaşınızdaki memurlar için, uzun veya kısa bir müddetle mukayyed olsa bile, birlikte hizmet görecekleri fena valile- olan bu maddeler üzerinde durmak | t€Zahürlerin abes olur. Lâkin tayyarelerin faydala- | SShmak deliliği: h rı, radyo fenni tekâmül ettikce arta- | Pa paşa, ayni zamanda, eğilmez bir caktır. Herhalde pek yakın bir atide | iffet, çarpılmaz bir istikamet gibi mü- üssülharekesinde yatan bir filo komu- | FEMmel insanlığa delâlet eden mezi- tanının, düşman filosunu gözlerile gör- | Yetlerle de maruftur. O, gerçekten ki- rin refakatlerine düşerek, onların kötü maları büyük bir bedbahtlık- maarı büyük bir bedbahtlık - Abdurrahman paşayı yakından tanı- miyorum. Eğer anun şöhrett yalnız tekebbür ve taazzumdan ibaret bulun- Bu vasfa herh düşmanın uzaktan ta- | SAYdı, hakkındaki rivayetler bundan rassud edilmesine ve hem de gemile- ibaret kalsaydı, Kastamonuya gitmeni- ze razi olmazdım. Çünkü, küçük yara- dılmış olmanın, fikirsizliğin en bariz biri kendini büyük ür. Halbuki Abdurrah- birli bir adam ise, zararı kendisine âid- Tarassud vazifesi alan bir tayyare- | ©7 __Ç_ünkü büyük görünmek istedikçe 'de bulunan bir televizyon mürsilesi | #üçülür, Fakat, beri yanda, doğruluğundan, caktır. Bundan başka gemiler, ufkun | *klâki bakımdan müstefid olmak Ihti- diğer taraftan bulunan di'ışmaâı. gö - maliniz var, Binaenaleyh gidiniz ve Dek rerek bombardıman imkânlarını bula- | Ttde bulunursanız bulununuz, benim babaca sevgilerimden datma emin olu- nuz. İnşallah İstanbulda gene birleşi - Z. Paşanın huzurundan çıkarken, ziya- dece eğilerek yani mübaleğalı bir reve- rans jesti ile temenna etmek arzu et - Niğde tahrirat kaleminde başlayip İstanbulda 38 memuriyet hayal! Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım Hesab ve müvazene neticesinde ılacıklı—çıkacağımdan emin iken 100 kuruş zimmetim görünmesin mi? tim, Vali paşa, bunu men ile müsafa- ha etmek üzere elini uzattı. O eli, o çok muhterem eli sımsıkı tutarak doya doya öptüm. Mehmed Said paşa ile vedarmız böy- le oldu. Kendisine, tabif her bayramda ieb- Tik telgrafları çekiyordum. Rütbem esaniye»ye terfi celi bunu «terbiye ve tenvirim için buyurdukları lütuf ve inayetin seme- lerinden olmak üzere telâkki eyledi « ğimi» yazarak minnetdarane teşek - kürlerimi takdim ettim, Paşadan al- dığım cevabın sonunda şöyle denili - Rütbe ve nişan gibi takdir ve taltif edici şeyler, hep memleketin ma” ldırlar, Bunlar memlekete hizmet eden ve edeceklere verildikçe herkes me nun olur. Ben bu umumi memnuni bittabi iştirak etmekle beraber, bir if- tihar hissile de dilşad oldum...» O devirlerde rütbeler, nişanlar «A-, vatıfı âlemşümulü hazreti padişahtı olarake tevcih ve flân edildiği gibi, ni- şan sahibi kutlulanırken de gene bu su- retle, yani «Avatıfı alemşümulü hazre- ti padişahiden olarak nai) bulunduğu- nuz» nişan veya rütbeyi tebrik ederim, denilir, yahud da bu şekilde yazılırdı. Said paşa mahud kılışeyi l mıyarak rütbeyi, nişanı padişaha değil memlekete mal etmesi, onun nasıl dü- şünen ve ne kıratta bir adam olduğunu pek güzel gösterir. Said paşanın haleti ruhiyesine, mek- tubundan aldığım yukarıki satırlardan' daha beliğ bir misal bulunamaz zatine- derim, | Müşarünileyhin bahriye nezareti ve mabeyn müşürlüğü makamlarını işgal ten sonra, jhtisasına hiç uymıyan valilikle Ankara, Kastamonu, Haleb ve Konya vilâyetlerinde dolaştırılma- sının saik! de bundan mütevelliddir. Paşanın, İstarfbuldan uzaklaştırılması için, valiliğin, birer yaldızlı nefi yeri- ce geçtiği izaha mühtac değildir, ka- naatindeyim. (Arkasmı var) (| Karabiga iskelesi çöktü Karabiga (Husust) — Ahşab ve ha- rab olan şehrimiz iskelesi, geçenlerde orta yerinden denize çökmüştür. Bu or- tası çukurlaşan ve üstünde iş görenle- ri her dakikada tehlikede bulunduran iskele, yakında büsbütün çökecek, va- purlar alarga yanaşmıya mecbur kala« caktır. Bir kaza vukuuna meydan kalmadar, varidatı deniz işleri müdürlüğüne ge- çen bu mühim iskelenin bir an önce betan olarak yaptırılması her halde lâ- zımdır. Geçende yapılan keşifte daha iki ay dayanabilir diye rapor verilmiş ise de bu iki ay bitmiştir. Yahud bite mek üzeredir. Nöbetci eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şun- İstanbul cihetindekiler: Aksarayda; (Şeref), Alemdarda: (Ab« dülkadir), Beyazıdda: (Belkis), Samat- yada: (Teofilos), Eminönünde: (Hüse- yin Hüsnü), Eyübde; Hikmet Atlamaz ), Fonerde; (Vitall), Şehremininde: (Ham- d, Şehzadebaşında: (İ Hakkı), Kara- gümrükte: (Arif), Küçükpazarda: (Hu- lüsi), Bakırköyünde: (Merkez). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: pebaşında: (Kinyolu), Karaköyde: (Hü« seyin Hüsnü), İstiklâl caddesinde: (Li« Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üzküdarda: (İmrahor), — Barıyerde: (Osman), Kadıköyünde: (Büyük, Üçler), Büyükadada: (Şinasi Rıza), Heybelide; CA KAYIP: Beyoğlu yabancı askerlik şubes'>- tur, (1110) Ortaköyde Ambarlıderede İnekci Arif oğlu Hasan Sa

Bu sayıdan diğer sayfalar: