28 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

28 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA görremne ae vercaseresA KK ee eBe KA EAAr KA DA KA sem be nnn f — Niğde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda darağacı altında biten memuriyet hayatı: 49 Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım ** Bir sabah Kastamonuda konakta pencer_elerîıı altında birdenbire başlıyan bir velvele ile uyandım. Bir kaç kişi: “Hopoya ciğer, hopoya ciğer!,, diye bağırıyorlardı Geniş ve — yaldızlı bir masanı_nl başındaki koltuğa, ak — sakallı b"ı.rl ihtiyar oturmuştu. Biraz ileride göz kamaştıracak — kadar heybetli - ve boylu boyuna uzanan kütübkane - ler vardır. Bunların önünde de prens Nizım Âbâd duruyordu. Sinirliydi. belli, kalın bastonuna dayanmış ihtişar, hiç kımıldanmaksızın onu duî.lı S eğer biçilmez siyah elbiseleri 3. a Prens, bir Hind sultanından ziyade, » Memleket mukadderatımı büyük bir konferansta müdafaaya çalışan bir dip” rmm—î benziyordu. Bu l:;—'î isinden başka kimse yol ) | — Anladın yal!... diye h.ıyk.rıyc;:er:ıf | 0... Vermemi!... Bir şey alamazlar bef- | den'... Ya vicdan diyorsun ha!... Hangi Wiedan?... Ben o vicdanın üzerinc çok ı tan tükürdüm... Çünkü onlar da, be- yordu. mda Ölülere karışan adam dairede i- Profesör, prensin başını elile yavaş yavaş kaldırdı fimin, nim —ilmimin, benim — ŞEC Bi AM benim ıy;;iımmın üzerine tükürdüler. Prens, korku verici bir heyecan için” Alııgılteren:n ihtiyar âliminin sesi, lim... O zavallı ilim, onlar tarafından Hind sarayının duvarlarında şimdi gür akisler bırakıyordu: — Nüzım Abâd!... Beşer bir hata iş- lemiş olabilir. Bu sadedimizin haricin- dedir. Ama.. unutamayız ki beşeriyet hasta bir çocuktur. Onun cılız vücu- dündeki binbir yaraya merhem sürme- ği vicdan bize emreder. Kendini bilen bir insan bunu unutamaz, Bak... O e- liz vücuda kuvvet verebilmek için her sahada nasıl çalışıyorlar?.. Her asır, her nesil bu mazhariyetle tanışmış! sal mi?,.. Kuduz daha dün bir Bugün küç beşeriyetten ve vlc- > de haykırıyordu: ahkir edildi ya hâlâ mı onlara F tahkir edildikten son Diyorum Koi — Hâlâ mı bana 2... Aslal... En Kai hsediyorlar ha?... ğîî;îdffîâğ'aım'“d* BU bmb?; g:ânıuîenm Taaddi zevk, hâli Onlara anıhlnrl;ı c!imdkîpî’ı';:'îmçm_ İtefevvuk ediyor.:. O vicdanın üzerine tün bir ilim şubesinin yacağıra ben çoktan tüki rdüm. A FAŞ gee L Birdenbire geri çe ben del... |» dan yakaladı: Profesörün başı, yavaş yavas Hallı- MI_&.J";Jinle;'mııl. . Soğukkanlı ol'-j""!.' Prens, h;yecından halsiz düşmüş Bgi- biydi: a . e BERden Hüşoie,, VY Blemesinler arlık, Beşer için Prens Nâzım Abâd ar tık öldü!... Prens, ölülerle didişip kal- ka kalka artık canlı bir cenazeden fark- h değildir. Artık ne hayattan zevk ala- biliyor, hattâ ne maddiyattan ve sevgi- den!,.. Profesörün keskin nazarlarına diki- len gözleri yavaş yavaş kuüdretini kay> beden sâbit bir ışığı andırıyordu: — Ben canlı bir cenazeden farksız, bedbaht bir çılgınım, Süküneti unut- tum, kahkahayı gömdüm, saadeti tabu- tuna yatırdım. Güldüğüme inanmayın. Teessür ve kin benden insanlığımın | şıklardan birini keşfettin: Mumyaların bütün ince duygularını kaptı, götürdü. | anahtarını... Kollarının altına yatırı- Ne insanlarla, ne yeryüzile bir alâkam |lan bir cesedi, can veremesen de, yıl- yok artık!, Darca yıl, çürütmeden muhafaza edebil- Profesör, prensin başını elile yavaş mek şu dakika senin için bir oyuncak yavaş kaldırdı: kadar kolay... Bir peri kanadı kadar — Prens!.. D Prensin gözlerini kalın bulutlar kap” | nesillere, olduğu gibi, kildim. Delikanlı ©: — Nüzım Âbâd, O, kendi kendisinden 8! di: sen bir hastasın!... eçmiş Bgibiy- beni doğru!... Ama Ş Bunu soran yok._-ı nankörlük edenler yü” ük bir tedavi onu en za- dün kuspalazının mansabı tahuttu, Bu- tör» gibileri müebbeden şükranla ana- caktır, Sen de kuduzu yenen kadar bir flim, kuşpalazını tepeliyen gibi bir de- gersin, Nâzım Abâd... Asırlar süren a- Jekdaşlarına zü tanımamiyi EL LA İN e Könnemişti Daha da söyle, a miçin Anlat neden muğber ulduğ'”““&n yere Şu dakika ilmimden kimseye YAY0? TMek istemediğimi. Söyle Ki bl; ni ların içinde kâinattan uzak kâlAT teyen bir mahlüka Mmd;ıdır'm €n çok nefret ettiği sey YACTU | ee Yanımdaki rehberin kulağıma fısıldadığını işittim: — Profesör!... — İhtiyar mı?... — — Evet... İngilterenii Mi, O kalkmış ve titmktııdxml se büsbütü a n: a inda mısın?.. — Tamamile!.. kıldı. Bir çocuk gibi hıçkırıyordu. Profesör kımıldanmamıştı. Mütees- sir, dalgın, onun sükünet bulmasını bekliyor gibiydi. Gizli köşemden ileri fırlamamak, bu sır dolu heyecan sah- nesine karışmamak için kendimi güç tutayordum. n en büyük âli- yeni keşfe yol açacaktır. ren- : gea V (Arkası var) Kapalı zarf usulile eksiltme ilânı Eskişehir Nafıa Müdürlüğünden : 'düm ki haya” Yilometreler — arasında *Orada öyle bir insan gör' ğ aköy - Mihalıççık yolunun 4-;-400—13-4-450 — Kilome S & xüâmuâl:;:ğılgünden jtibaren ıllşlğ _ıs,_:;om, lira, Keşif bedelli yeni şose ve İmalâtı smaiye inşasınin — 25/7/938 İlim diye haykırmış. Üç gantim sahi | tarihinden 15/8/988 Pazartesi günü saat 15 e kadar kapalı zarf usulile eksilime- olan!; (e l bir ;mgary- ” di tur. Eksilime Vilâyet Daimi Encümeninde yapılacaktır. İi görürken o, t arına aldırma” | Xe SA <926.30» liradır. Bibi görürken o, milyonl: Mış, gençliğinin en tatlı Min derinliklerine v! Ezirken Gi bar köşelerinde çılgınca eğleni k üs ilme Yeni-bir ışık kazandırabilme! Midile Mısır çöllerinde, yıllarca Mur- Yalar arasında, ölüler içinde didişmis-. Emsali güzellik ilâhelerile cılvclt:lâ_ €n o, tarihin canlı sayfalarına göm İi, yalnız araştırmış... Araştırmış... Ştırmış!... Yıllarca meskeni vEzED ği akkat teminat a ;(:vı’e aid keşif, proje, grafik, fenni şartname, mukavele projesi ve eksiltme mmeleri her zaman Nafia Müdürlü ğünde görülebilir. bi işleri yaptıklarına dair Nafla Vekâletinden alınmış mü - teahhitli esikası ile senesi için muteber olmak üzere Ticaret odası vesikasını _kıu“ılxıı:lxublmm eklemeleri şartlır. Teklif mektubları ihale saatinden lâakal l t evvel makbuz mukabilinde Doimi Encümen Riyasetine tevdi edile . :eukı::. Postâda vâki olacak taahhür kabul edilmez. «4829> -/___——-————-————— saatlerini il- İsteklilerin bu gi Bi , dosi ve akrebler 0_ Tmuş!, .. tları "'"'—'_',]_'_'xıydt"î Beşer İ Tühtelif eb'adda 1700 düzüne röntgen filmi 29 temmuz 938 cuma günü saat Çini.., milyonlar İstanbul Levazım Âmirliği- Satınalma Komisyonunda — ka- 11,30 da Tophanede dökmüş, Başkı z ir şey ksiltmesi yapılacaktır. Hepsinin tahmin bedeli 8549 lira ilk teminatı AT a Ne biı:şmükğı:ı_h:?w takdir!... Sade-| palı n“î; ;umm"-_ Şartname ve nümunesi Ko. da görülebilir. İsteklilerin ka- nmd.?)gâî:y“m.nsu,::?:ıl :_lduîı:_lçîn GŞ Ce bir .. alâka!... Ama....-. Si lrA kalarile beraber teklif mektublarını ihale saatinden bir saat evvel | — Bövlece hâdi HY DEBriyeEe e Anıı nuni vesil ıı:î. (3028) iylece hâdise kapanıyor. Te Ko. na verme!i Erzincan Belediye Reisliğinden ; 2 bin lira keşifli bir sebze hali yaptırılacaktır. Bu halin inşası Re ... Aldıran yok. Bar köşe- lcr-;ndıîal:g:mm menfaat ve Hf'dd' Zevkler uğrunda can verenler - içinde, birkaç yüz nazar bile, dökülen milyon” lar ve Uzun yıl süren ;ı]ışnıhr_ sgü- Yesinde elde edilen mahsullere dönüp İlgi göstermemiş. Bu prens, ilim için e- serler neşretmiş. Bu eserleri okuyan |— Peş yüz insana bile rastlıyamamış. Erzincanda otu: için evvelce mün: den bugünden itib, zarlık hitamında başlıyacak cak halin bedeli müteahhidin rlacağı aren pazarlıkla ihalesi münakasaya konulmuştur. İnşaat pa- yacak ve 939 seneşi mayıs gayesinde bitecektir. Yapıla- istihkak raporu üzerine tediye edilecektir. rarsız bir hastalık baline koydu. Daha |.6, gün bir serom kuşpalazını Azrailin silâ: hi olmaktan kurtardı. İlmin bu buluş- İyaydasını arlamışsınız. Badema hükü- ları beşeriyete yüz binlerce hayat ka- | metin teşvikine hacet kalmaz zannede- zandırdı. Bunun içindir Kt ilim, «Pas- | im?! akasaya konulmuş olan müddet içinde talib zuhur etmediğin- |baharında, hükümet konağında yattı- 40603 İciğerlr diye bağırıyorlardı. ı Mutasarrıfın maksadı, vazifesini yal- Hoponun ne demek olduğunu bilme- nız masanın üstünde görülür zannede- | diğimden bu bağırışmanın sebebini an- rek iş başından hiç ayrılmadığını anlat- maktı! Bu sözden o zaman çok sinirlen- diğim gibi otuz bu kadar sene sonra şu satırları yazarken de gene sinirlenmek- ten kendimi alamıyorum! Valiler, kaymakamlar, mahkeme rTe- isleri, müstantikler, zabıta memurları, hükümet he Tİ ve sıhhiye memur- ları bulundukları yerlerde ne kadar ziyade kalır, memuriyetleri mıntaka- ların) ve yerli ahalinin hal ve âdetleri- nı ne kadar iyi tanırlarsa o nisbette iyi Hizmet ederler, Abdurrahman paşa Tosyadan gelen köylüye müracaat sebebini sordu. Köy- dü: — Efendime teşekkür için geldim, dedi. — Hayrola? — Bildir, bizim kazaya afyon tohu- mu yollayıp bunları köylüler eksinler, buyurmuşsun... — Evet — Kaymakam bu tohumlardan Kar- gı nahiyesine bağlı olan bizim köye de | gönderdi. İmam kâğıdını okudu. Bir kaç kişi aldık, Askerden.-dönen kayin- biraderim Mehmed, kur'a memuru bir binbaşının maiyetinde Afyonkarahisa- rına gitmiş ve haşhaş zir Dİ, a ekimi, kozalakların çizilmesini biliyor- müş! Tohumları bizim su basan bü- yük tarlaya ektik. Tosyada bir kaç çakı yaptırdık. Velhasıl mahsulü top- ladık, sattık. Çok şükür, tarladan her dığımız buğdaydan pek fazla kâr e! — Çok memnun oldum. Madem ki lamak için hemen kalkıp pencereyi aç- tım, Bağıranların, vali paşanın uşakları, aşçıları, arabacıları ile iki zabtiye ne- feri olduklarını ve geniş avludaki çÇi- men parterler üstündeki pistlerde de kuşbaşı doğranmış ciğerler bulundu - ğunu gördüm. Bu adamlar hem sesleri çıktığı kadar bağırıyor, hem de 08 lardı. Ben de baktım, çok yük- iki akbaba görünüyordu. Bağı - ranlar: «İşte geliyorlar!» dedikleri için bu ziyafetin kimlere verileceğini anla- dım! Bu iki âkbaba, gittikce inmek Ü- zere muttasıl süzülerek kısa devirler yapıyor, sağdan soldan havada beliren Akbabalar da çoğalıyordu. Bir çeyrek saat kadar sonra avludaki çimenler ile yollarda tavuk, kaz sürüleri gibi yüz eiliden ziyade Akbaba ciğer yiyor, hat- tâ bazan adamların yanlarına kadar geliyorlardı. sırada bizim odaya gelen daire mü: den bu ziyafetin sebebini sors dum: ani, dedi, bazı mahallerde fukas raya sadaka vermek kabilinden mahal- le ve çarşı köpeklerine ekmek dağıtı- maz m;? Burada da ayni maksadla Ak- babalara ciğer yedirirler. Paşa efendi- mizin bir tanecik kerimeleri bir hasta- Jlıktan iyi olduğu için şükran maka « mında bu ziyafeti emrettiler. Kendile- ri de, misafirlerini (!) harem dairesi- nin pencerelerinden seyrediyorlar. Akbabalar tamamile doyduktan, çis menler üstünde gelen geçenlerden ürk- meden salına salına biraz gezindiklen Şu patates ve afyon tecrübelerile, Anadolu düğünlerinin mucip olageldi- ği tahribkâr israfların men'i yolundaki bunca mesainin muvaffakiyetsizliğin - raştırmaların bulamadığı en büyük 1- den hissettiğim hüzün ve esef ile Kas- tamonu gazetesine yazdığım bir başma- kalede şöyle diyordum: « Memleketimizde âdet olmuş bir şey ne kadar muzır olursa olsun halkımıza onü terkettirmek ne derecede müşkül ise, ne kadar faydalı olurga olsun âdet bafif işleyen ellerin, o cesedi, gelecek | olmamış bir şeye alıştırmak da o kadar bırakabilecek | sordur...» lamıştı. Ansızın koltuğun — üzerine yı-|kudrette... İşte bu sır, bu keşif, insan| © tarihten on Üç sene sonra ben de etini ancak kısa bir zaman çürütemi- (çati olarak Anadolunun bazı vilâyet- yen, cesedi bir mezara gömmeği mec- | 1erinde, Rumelide, Suriyede, Irakta, burt gören bugünkü tababet âlemi için | jficazda bulunurken edindiğim bazı lâzım... Bu formül ilim âleminde bir müşahede ve tecrübelerim de Kasta- merhale, bir inkılâb olacaktır. Birçok | monudaki bu ilk ve acı hatırama az çok benziyordu. Demek ki bu hal yalnız Türklerin değil, diğer milletlerin ca- hil kalmış bazı unsurlarında da vardı. Burada (Cehil) sözünün — tedaisile hatırladığım bir hâdiseden hahsedece- Bim: 1305 zilkadesinin (1888) yirminci 'gecesi alaturka saat altı raddelerinde Kastamonunun kenar mahallelerinden birinde; bir sarhoş tarafından havaya sonra ikişer, üçer uçup gittiler. Bizde iyi, kötü âdetler «ölmez» ol - dukları için bu zararsız âdetin, Kasta- monuda, hâlâ devam ettiğinde şüphe yoktur. O zamanlar, Kastamonuda, bir ciğer otuz paradan ziyadeye satılmazdı. Bu itibarla, hâlen «es'arsın her tarafta fevkalâde — yükselmesinden — dolayı «Hoposlara verilen ziyafetlerin azal « mış olması muhtemeldir. Akbabaların, ehli ve pek münis hay- vanlar gibi davete icabet etmeleri o zaman beni hayli düşündürmüştü. Ak- babaların şu alışıklıklarına nazaran, bu âdetin çok eski olduğu anlaşılıyordu. Gerek Abdurrahman paşa ile, gerek arkadaşlarımla gittiğim kır ziyafetle- rinde on beş, yirmi kuruşa alındıkları için mutlaka bir iki kuzu kesiliyor, (Arkası var) Yrekeeen eee kesene enencesecece KA deN sa e ke A Re sekeree e neenenea Bir doktorun günlük notlarından Deniz banyolarının Mahzurları 'etılan 5-6 el silâh sadasile halk uyku- dan uyanıyor. Aya bakmaksızın ve kaç günlük olduğunu düşünmeksizin «ÂAy tutulmuüş» zannediyorlar. Âdet olduğu vechile silâh atmağa, lenger, tencere kapağı çalmıya, bu suretle gürültüye başlıyorlar... Bütün şehir halkı uyanı- 'yor! Ayın yarıklığı, 20 günlük olma- sından ileri gelmiş değil de, tutulmuş 'bulunmasından mütevellid sanıyorlar. Bu cehil garibesi bir buçuk saat ka- dar sürüyor. Nihayet vali paşa, şehrin muhtelif semtlerine süvari jandarma- ları çıkartarak: AKBABALARA CİĞER ZİYAFETİ Kastamonuya gittiğim senenin ilk- ğim odanın pencereleri altında birden- bire başlıyan bir velvele ile uyandım. Birkaç kişi: «Hopoya ciğer, hopoya Vereme müstald ve akciğerlerinde ihti- kana, yani kan bücumuna istidad hali mevcud olan kimselerde deniz ve güneş banyolarının fazlalığından — dolayı sulu satülsenblerin vukua geldiği çok görül- Müştür. Gene an! olarak vukua gelen güneş banyolarından saonra ciğerlerde ihtikan» lar ve yüksek derecel hararetin bir haf- ta on gün kadar devam ettiği vükidir. Bundan maada herkesin de bildiği gibi bazı nezleye çok müstald kimselerde bu- runun arkasında az çok Jitihabı müzmin olanlarda birdenbire kulak ağrıları ve orta kulak iltihabı baş güsterir. Bu da oldukça ehemmiyetli bir hastalıktır. LA- yikile takip edilmezse ameliyata kadar gider ve gışay tabelin yan! kulak zarının Gelinmesine sebeb olur. W Çok güzel bir membal sıhhat olan gü- | neşin ve denizin kontrolsuz tatbikinden çıkan bu mahzurları efkârı umumiyemize bildirmeği bir vazife bildik. Doktorunuz- la görüşmeden deniz ve günş banyoları yapmayınız. O sise bünyanize göre icab eden direktifleri verecektir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: