30 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

30 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün 30 Ağustos Yazan: Muhittin Birgen imdir bu Mehmedcik? Kimdir bu yanık yüzlü, silik duruşlu, basit tavırlı adam? O basit adam ki arz, geniş bir mekân ve uzun bir zaman için- de, onun adımlarile ölçüle ölçüle yaşa- mış olduğunu her z hatırlar ve her zaman hisseder? Kimdir bu Mehmedcik ki, Türk Türk ol © hep ayni adam ola- rak yaşamış, asırların tozuna ve na bulanmış olan çehresi hiç d sırtında tepinen yılların ağı! lursa olsun, onun beli hiç bük Yirminci asrın kanlı yirminci asır harb edebiyatının yarattığı kahraman, yani Moçhul Asker, işte, biz- zat bu Mehmedciktir. Yirminci asır barb edebiyatı güya büyük bir keşif yapıyor- muş gibi ortaya Meçhul Askeri attı. Hal- buki Türk tarihi içinde, hatarlanmaz,;de- virlerdenberi, hep ayni adam olarak ya- şamış bulunan Mehmedcik, bu Meçhül Askerdi. Hiç şübhesiz, yirminci asrın harb ede- biyatı Türkiye hesabına hiçbir şey icad etmiş değildir; Türk için Meçhul Asker, Mehmedciğin tâ kendisidir; bu kahra- man, bütün Türk tarihinin eni ve boyu imtidadınca zaten yaşıyordu. Türkün cenk edebiyatı onu daima tanımıştı; dün olduğu gibi bugün de Mehmedcik, silâhi omuzunda, matarası belinde, dağdan da- ğa, hududdan hududa akıp giden bir Meçhuldür: Büyük Meçhul ve şahsiyeti olduğu kadar kuvveti de bütün tarihçe çok malüm olan Meçhul! Kimdir bu Mehmedcik? Hiç kimse değil herkes. her 'Türk! * 'Türk tarihinin bütün varlığını teşkil eden Mehmedcik, onun yüzüne baktığı- nız zaman görürsünüz ki, büyük bir «hiç» tir: Sıcak gözlü, tunç yüzlü, yanık kabli, boyunu göstermekten çekinen, <ben varım!» demeği bile terbiyesine muhalif gören, mütevazı ve hattâ silik bir mahlük. İlk bakışta o hiçbir şey de- ğildir; fakat onu bir kere de tarih içinde we iş başında görünüz: Türklüğün hesab- sız düşmanları arasında ve tarihin mü- cadele sahnesinde bütün bir milletin ebe- di varlığını temin eden kuvvet, yalnız Ondan ibarettir; O her şeydir! Onun tarihte «Gün> leri vardır; mese- lâ, 30 ağustos, onun Günlerinden biridir. Kendisine sorarsanız O hiçbir şey yap- maş değildir; fakat, harb tarihine sorar- Sanız size şunu söyler: 30 ağustos bir ha- rikadır; adedce küçük bir ordunun aded- ce büyük bir orduyu, son neferine kadar ve tek bir hamlede, göz açmıya almıya vakit bırak Dünyanın en büyük harbi S Paban harbine birkaç dü e millet iştirak et- tiği halde hiçbiri böyle bir zaferin müm- kün olduğunu isbat edememişti. 30 ağus- tosta Mehmedeik, işte bunu yaptı; yu- pmurtayı kırdı ve masanın üstüne oturttu! * Küçük Mehmedcik, bir ruhtan başka bir şey değildir. Kendisine zarf olarak Türk çocuklarını seçen bir ruh! Şeref duygusunu en yüksek akidelerin de üs- tünde bir akide olarak tanıyan, hayatla mağlüb olmayı sevmiyen, güh tabiatle, gâh talihle, güh düşmanla, karşısma kim ve ne çıkarsa onunla pençe pençeye, so- nuna kadar mücadele eden bir ruh! Bu ruhu anlamak, ona inanmak ve onu sev- mek, her harbi kazanmak her mücadele- yi zaferle bitirmek için kâfidir. 'Türk tarihinde bu ruhu en iyi anlıyan, onunla en imkânszı davaları halledeceği- ne en kat'i bir şekilde inanan da Atatürk oldu. Herkesin delilik dediği bir teşeb- büse girişirken, sanki bütün küçük Meh- medciklerin ruhları elele verip Atatürkün göğsünde toplanmışlardı; o, bütün Meh- medeiklerin ruh kuvvetini kendinde duy- du ve yola bu kalb kuvveti ve göğüs fmanı ile çıktı. Samsun gününden 30 a- Bustos gününe varıncıya kadar müşkülüâ- tın her nevini tanımış olar ürk o bü- Yük plânını hazırlar ve dâhiyane darbeyi bütün teferrüatile tesbit ederken, kuv- vet olarak, elinde yegâne güvenilecek maddenin Mehmedcik olduğunu - bili- yordu. Mağlüb olmayı bilmiyen ve geçi- ci dahi olsa mağlübiyeti kabul etmiyen bir kumandan sıfatile, Mehmedeiğe: — Yürüt Emrini verdiği zaman, o, onun ne ya- Resimli Makale : İş görmiyen kadın oyuncakçının camekânını süsliyen be- beğe benzer, bir müddet sonra usanç ve: yir, —a SÖZ ARASINDA Altı ay hapse Mahküm edilen 18 yaşındaki üvey ana İngilterede 18 yaşlarında bir üvey ana, ikinci kocasının üç yaşındaki kızını, kıs- kançlık yüzünden ölüm derecesinde döv- müş, kafa tasını patlatmış, yüzünü, gö- zünü yarmış ve çakmakla zavallı kızın ellerini yakmıştır. Adaletin pençesi bu canavar ananın yakasına uzanmakta ge- cikmemiş, zalim kadın altı ay ağır hapse mahküm edilmiştir. Kocası da çocuğu ih- mal suçundan üç ay,ağır hapis cezası yemiştir. Erkekler de doğum acısı çekerlermiş! Londrada toplanan bilginler konfe -| ransında yapılan tebliğlerden birinde pı! satırlar okunmuştur: «Doğum halinde bulunan bir kadının kocası, ekseriya karısı gibi ayni eziyet ve | acıyı duyar. Ve bundan dolayı&ia hiç bir| şey yapamıyacak bir hale gelir.> pacağın: biliyardu. Hikâyenin altı tarafı malümdur. | * 30 ağustosu hazırlıyan deha kudreti ile | Atatürkün, tatbik ve fera eden ruh kuv- vetile de Mehmedciğin günleridir: Türk dehasile Türk azminin birbirile kucakla- | şarak ileriye atıldıkları gün! Mehmedcik-| le Atasının günleri! Bugün olmasaydı| 'Dürklük mahvolurdu; Türklük te mah- acağı içindir ki bugün oldu. Er- genekon bir efsane olabilir; fakat, 30 a- Bustos, üzerinden henüz on altı sene geç- miş bir hakikattir; Türkler! 30 ağustos gününün hatırası önünde, bugün, ruhlarınızı şu dünyanın bütün geçici nefsaniyetlerinden ve gü- nüp beyhude gulgulesinden temizliyerek başlarınızı önünüze hürmetle eğiniz ve düşününüz. Ogün , Türkün efsane olmı- yan kurtuluş günüdür. Türk dehasının | İSTER Hükümet çok isabetli üzere Maçkadaki eski İtalyan sefareti bi hâreketile de daim? sergi binası işini çok ucuza çıkarmayı temin etmiş oldu. Eskiden daimi sergiye şünülmüş olan Taksim kışlasına gelince, bu sahanın ne ya- pılacağı hakkında gimdilik verilmiş bir bir meslekdaşın işittiği eğer doğru İse stadyom yapılması düşünülmektedir. Bizim bildiğlmize göre Londrada Picadilly Circus, Pariste Opera meydanı, Berlinde Unter den Linden ne ise bizde de iISTER ir kararla dalmi sergi yapılmak Hergun bir fıkra Küçük görüln görülmesini istemem Sabık Kayzer hastalanmaş, — yatı- yordu. Saray doktoru muayeneye gel- di. Uzun uzun dinledikten sonra: — Hastalığınız küçük bir nezledir. Dedi, Kayzer yatağında doğruldu: — Büyük bir nezle deyiniz doktar, bana aid olan hiçbir şeyin küçük gö- rülmesini istemem! ASA a l rnelrkeeei, Valantinonun mezarı kadınlar tarafindan hâlâ ziyaret ediliyor! Yüzlerce kadın, sessiz sinemanın meş- hur yıldızı Valantinonun mezârını ziya - m Dost sözleri,, — Kadının evinde hem hanım, hem de halayık olduğunu u- nutmazsan ömrünün sonuna kadar sevil! takdir görürsün. 23 khilo ağırlığında 1 Metre boyunda ihtiyar Bir cücemiz Tet etmişler ve yüzlerce çelenk bırakmış- | * lardır. Dünyanın her yerinden gelen bu çelenkler arasında Salzburglu bir ka - dinla Afrikalı bir zencinin gönderdiği bu- ketler nazarı dikkati celbetmiştir. 200 senelik şemsiye İngilterede ilk defg kullamılan bir şemsiye birkaç gün evvel müzayede i - le salılmıştır. Bu şemsiyeyi İngili 18 inci asırda Johan Hanguaya ismi de bir yerli getirmiş ve o zamanla nelerce herkesin istihzasına maruz kal mışh. Bugün ise İngillerede — bilhassa yağmurlu zamanlarda her centilmenin elinde mutlaka bir şemsiye bulunması İzaruri addedilmektedir. |'Türk azmile elele verdiği, kucaklaştığı, tek ve her şeye hâkim bir irade halinde, |düşman ordusuna değil, Müstemlekeci Avrupanın tepesine yumruğu indirdiği gün! Bugün Atatürkün günüdür, Mehmed- ciğin günüdür, bizim günümüzdür. 30 ağustosta ilk hedef olarak bize Akdenizi gösteren Büyük Kumandan, ondan sonra | “ bütün memleketi hedeften bedefe, mer- haleden merhaleye sevkederek mütema. iye götürdü. Bütün hulüs ve| 80| samimiyetimizle temenni edelim ki ağustosta başlıyan ve henüz fütuhatı hit- miyen nihayotsiz zaferler tarihi — Ata- türkün yüksek kumandası altında daha pek çok seneler devam edip gitsin ve lâh başında bir kahraman olan Mehmed- cik, sapan peşinde de emsalsiz bir kudret olduğunu isbat edecek zaman bulsun! n SÜ yaşınd “İcocuğa benzemektedir. Yukarıda resmini gördüğünüz adam 50 yaşındadır. 23 kilo ağırlığında ve 1 metre boyundadır. Bizim küçük kasaba- larımızdan biri olan Ağında yaşar. Ka- sabalı kendisine «Cüce Osman» der. Ağı- nin Mineyk köyündendir. Köye gitmek lâzım geldiği zaman bir iki saat süren yolu yürüyerek kateder. la olmasına rağmen küçücük bir Hayvanlar da blöf yapıyorlarmış! Meşbur âlimlerden Julian Huxley hay- | vanların da blöf yapmıya müktedir ol- duklarını söylemiş ve bunların renk de- ğiştirme ve vaziyet almalarını bugünkü hasb sanayiindeki harb gemilerinin tâ-| biyesine benzetmiştir. Âlim sözüne devamla şöyle demiştir: — Bir nevi kertenkele vardır ki, düş- manının tâkibine uğradı mı, yanına dö- ner, ve yamyassı olarak kendisini oldu- ğandan fazla büyük gösterir. 3,5 ton ağırlığında bir balina İngiltere sahilinden 50 mil mesafe- de üç buçuk ton ağırlığında bir Balina yakalanmıştır. Balina Tryed ırmağının döküldüğü yerlerde sulara kapılarak — bataklığa saplanmıştır. Bu hale rağmen bu deniz canavarımı öldürmek için seri ateşli tü- fekle on iki kişilik bir hey'et gönderil- n r. BBalina uzaktan muhasara edil - dikten sonra ateşe tutulmuş ve 16 ncı (kurşunu yedikten sonra vahşi — sesler Muhittin Birgen çıkararak ölmüşlür. İNAN, İSTER inasını satın aldı, bu | en pahalı ve en ki bizde de yapılmı tahsis edilmesi dü- Binaenaleyh karar yoktur, fakat İNANMA! 'Taksim meydanı odur. Londrada, Pariste, Berlinde şehrin li sahası nasıl stadyom yapılmamış ise ğru olamaz. daimi sergi binası işinde olduğu gibi iki, üç milyon lirayı sadece toprağa verecek yerde stadyomu şe- hir kenarında, meselâ Hürriyet âbidesi, Mecidiyeköyü veya Bomonti, yahud Feriköy gibi bir yerde yaparak iki, üç'mil- yon liraya hem toprağını satın almayı, hem de inşaatını yap- İNAN, İSTER mayı biz daha âoğru buluyoruz, ve böyle olması lâzım gel- diğine tnanıyoruz, fakat ey okuyucu sen: İNANMA!L Sözün Kısası 30 Ağustos o n altı yıl önce, bugün, müba- rek Anadolu bölgesi, tarihin en çetin muharebelerinden birine şahid Olmuş, temiz bağrına en büyük zaferler- Gen birini, altın ve mücevherden daha kiymetli olan Türkün asil kamı ile kay« detmişti. Afyonkarahisar - İzmir yolu üzerinde; Dumlupınarda cereyan eden ve Başku- mandan müuharebesi adile ebediyete — İl- gâr olan bu savaş, o zamandanberi cur- yakın tarihin en muazzam ve en şerefli | hâdiselerinden biridir. Kendi kurtuluşu ve kendi istiklâli için, vâhirde tek bir düşmana, fakat hakikat- |te bütün bir cihana karşı harbeden Tür« kiye, 0 gün, 30 ağustos günü, ufkunda, bütün ümidlerinin, idealinin âkıbet ta« hakkuk ettiğini görmüş, süngülerimiz, Sevr paçavrasını o gün parça parça ede. rek, Lozan muahedesinin müsveddesini tasarlamıştı. O gün, asırların bir örneğini daha ye- tiştiremedikleri en büyük adam: Musta- fa Kemal, mevcud düsturları ve an'ane« leri altüst ederek, kuvvetin hakka değil, fakat hakkın kuvvete galebe eder oldu- ğunu dünyaya isbat eylemişti. © tarihten itibaren, 30 ağustosu, millet, «n büyük bir bayram olarak, her yıl kut« lulamaktadır. Lâkin, bu, kâfi değildir. Bu büyük günün manasmı, bizden sonra gelecek nesillere de tamamen öğretmek için, gene her yıl, ilk ve ortamekteb ço- caklarile, lise ve üniversite gençlerinden kalabalık bir kafilenin Dumlupınara ka- dar götürülmesi ve orada, meçhul Meh- medeiğin anıtı önünde, Atatürk'ün — vo ordusunun başarmış oldukları harikanın kendilerine izah edilmesi lâzımdır. Yurddaşlarımızın çoğu, maalesef ne Dumlupınarı bilirler, ne de orada yatan adsız kahramanın mezarını ziyaret e- mişlerdir. Devlet demiryolları idaresi, her sene bu mevsimde, çok ucuz bir bedelle, ora- lara hususi bir. ve hattâ birkaç tren tah- rik etse, bu trenlerde birer büfe bulun- dursa, zannoderim ki bu seyahate, bu zi« yarete rağbet edenler çok olur. Millf mefküre uğuruna binnetis çalışmış in- sanların başında bulundukları bu idara den bunu istemek ve beklemek hakkk mızdır. Zira otuz ağustos bizim için yalnız bit nuzafferiyetin tarihi olmakla kalmıyor. O, ayni zamanda milli vahdetimizin, mıl Ni kuvvet ve kudretimizla tecelli ettiği günün de yıldönümüdür. Orada yatan adsız kahraman, Türk yi- ğiti Mehmedeik, hüviyetirin bilinmeme. | sile esasen bu milli vahdeti de temsil et- miyor mu? Böyle bir manzarayı yakından görmek, kendi hüviyetimizi o âbidenia ayak ucun- da bir kere daha idrak eylemek ve tarih. ten ibret almak, herhalde maneviyotı- maz Üzerinde fevkalüde müczsir olur. Otuz ağustosu unutacak bir Türk ta- savvur olunamaz.. fakat her Türk gene ayni zamanda Başkumandanlık muhare. besinin cereyan ettiği sahayı ve orada, milli şan ve şerefimizin mukaddes nobet« eiliğini eden mübeccel şehidi Gömründe bir kere olsun ziyaret etinekle ve tanı. makla mükelleftir. E. Talu TAKViM AĞUSTOS

Bu sayıdan diğer sayfalar: