22 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

22 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfı — |* L Fdebiyat hükümdarları — | Byron, hayatı, eserleri Yazan : İbrahim Hoyi Byron (Bayron) Fransa ihtüğlinden tam| Bir yıl Öönce, yani 1788 do Londrada doğdu. | Razilir romantizmi- nin en ileri gşalr- Jerinden ve — nevii gahsına — münhasır bir tipi olan Byronu İyi — tanıyabilmemiz ve hakkında da gü- raz ve ivazsız bir Hüküm — verebilmek için, allesini gözden geçirmek icab edi- yor. Hakikaten By- Byron ron'un — babası, — beseri — mevzülara — e- hemmiyet vermiyen; har vurup harman sa- Yuran ayyaş bir alle relsi idi. Annesi ize bir İskoçyalının müvazenesiz ve mühteris, dal- ma fiziki heyesanlarının elinde esir bulunan bir kızı idi. Baba, allesinin bütün servetini yeyip bitirdikten sonra karısını boşayımca, tahlatile çocuk ta annesine kalmış, ve «ba- zan şımartılarak, bazan da binbir türlü İş- kencelerle..» terbiye edile edile büyümüştü. On bir yaşına basan Byron büyük amcası- nin ölümile, oldukça mühim bir servete kön- muş, ayni zamanda da İngiltere hanedanı- nın en eski Ünvanlarından biri olan baron- Juk Ünvanına varis olmuştu. Byron yakışıklı ve clâden güzel bir göcük- ta. Hafif hafif topallayışı, güzelliğine hayran olanlarda —garib bir merhamet, — sevgzi uyandırıyordu. Büyüyüp, cemiyet hayatına karışınen da, muhitinde uyandırdığı alâka o kadar derin akisler yarattı ki, binlerce kuş beyinli kadın ve erkek peşinden sürüklendi- ler ve onu âdeta bir yarı ilâh gibi yükselt- tiler. Doğrusu da, sosyal dürümü; ince bir kahramanlıkla besenmiş şiirleri, daha ga - ribi, haşarı ve sefih yaşayışı ve bütün bun- lârı kaplıyan romantik müphemiyet ve sır havası da bu telâkkiyi haklh gösteriyor, kam- gılıyordu. İnce hisli ve İngiliz edebiyatının eldden orijinal bir küşesine taht kurmuş olan Byron, tam manasile dejenere bir tipli. Ah- Viki prensipleri hiçe sayıyordu. Şiarı, Ööm zev- ki; öz şevk, neş'e ve arzu kaynağının etrafa taşan feveranlarıydı. Bunda, fena muhiti- nin, arkadaşlarının da tesiri vardı. Bundan ötürü, atavizme inanarak, Byren hem için- den - atlesinin -, hem de dışından kendi İra- desizliğile arkadaşlarının kurbanı Jdl der - gek, hiç te yanlış bir sona varmış olmayız. Byron, gerek Harrow'daki mektebde, ge - tekse GCambridge (Kembriç) Üniversitesin- de topal ayağına bakmadan her türlü © yuna girişiyor. her spora katılıyor, basıde bir hayat sürmekten okumiya vakit bulami- yordu. Balrin mekteb hayatı, çocukluğu gibi her türlü otorite tezahürlerine karşı lsyan, şid- detle hareket etmek ve disiplinsizlikle gecti Bununla beraber Byron'un hakiki hüviyetini, | yüksek kalbini gözterecek hâdiseler de zu - hur etti. Bcott ondan bahsederken? «— Byron hakikaten Iyi kalbli, müşfik ve yüksek fikirli bir delikanlı 1di. Efkârı umu- | Byron, daha Cambridge'de iken, ason Hourcof İdleness, Boş Saatler isimli — şiirli külliyatını neşretti. Edinburgh mecmuasında gıkan zehir gibi acı bir tenkid şairin guru - ronu, izzeti nefsini yaraladı. Onu © kadar meşhur Bnglish Bards and Scoteh Revlewers (İngiliz şiirleri ve İs- koçyalı münekkidler) adlı hieviyesini yazdı. Batr bu hleviyesinde yalnız — düşmanlarına değii, ayni zamanda Beott, Wordsworth gi- bi şöhretlere, ve hattâ devrinin bütün ede- biyat adamlarına (Pope) vari bir coşkun - hakla attı tuttu. Bonraları da hlcvettiği Scott ve diter ediblerle arkadaş oldu. Fikrince, bü- tün şilr üstadları birer sabun Xöpüğü, hakiki yarlık, kıymette Pope idi. n fazla — İneille Pope'ln şiir. kölliyatımı seviyordu. O kadar Ki, onun için: *Blirde en büyük İsim olarak Pope'i sa - yabilirim. Geri kalanların hepsi, amma hep- # barbardırlar.» diyecek kadar İleriye varı- yordu. 1800 da Byron, daha 21 yaşında İken Av- yüpa ve şarkta seyahate çıktı. Bu gesinin meyvası olarak «Childe Harold' Pilerima - ger İn İlk İki kaamiını edebiyat — fsıklarına sunda. Kser Byron'un şöhretin! arttırdı. Ede- biyat dünyasma, yepyeni, orijinal, güzel "i deitilmemiş şeyler söylemesini bilen bir şal- | zi tanıttı. O derece ki, 0 zamanlar bir stir| kutbu olan Seott bile gölkede kaldı. Zaten kendisi de «Bir sabah kendimi meshur ol - | muş balarak uyandım. Ben artık kafiye #ikesinin yüce Napolyonu İdim .» — diyordu.| Bu devirde Byron'da bulabilecefimiz yecâne kusur ve en fena unsar, samimiyetaiztiği, | renkelzliği, kendisini şitrin tek — ve rakibsiz| kahram-mı olarak göslermesi, sahsma paye vermesidir. Şalrin en iyi eserleri haska dillere de ter- cüme edilince, şöhreti ' İngilterede olduğu gibi Avrupada da yıldırım çabukluğu ile ya- yıldı. Hattâ Goesthe (Göte) gibi bir dâhi bile sedebiyatta Byron gibi harikulâde karak - terli bir adam yetişmedi. yetişmiyecektir de,» diyecek kadar aldandı. z Byron'un ölümündenberi yöz yıldan biraz gaha fazla geçmiştir. Bugünkü reel adesemiz- e şalri ve eserlerini tenkid ve tahlil eder - ken, o zamanki münekkidlerin de romantik hislerinin tesirile fikizlerini — söylediklerini, hükümlerini verdiklerini anlıyor, kavriyo - Tuz 1818 dea evlendiği Mis Mübanke şairi bir yıl sonra birdenbire terketti. Kadın ba Ayrili- #ın mahiyetini söylemedi, anlatmadı. Lükin, halk bü anl ayrılıştaki bir çök sebebleri bul- makta geçikmedi. Daha fenası Byron'u sa - ran o roemanlik müphemlik, sır havası artık kaybolmıya başlayıp ta alfından alelâde tak- lid bir (ido)) çılınca, efkârı umumiye de - nilen müdhiş münekkid şalre yüz çevirdi: Ortada bütün beşeri kusurları, ahlâki yok - sulluğu ve tezadlarile dolu bir insan, lâkin güzel, yakışıklı, ve bu güzelliğini türlü fe - zahatlerine Alet eden bir insan duruyardu. Artık hep bu taviyeden görülen Byron, al- nında dehşetli bir hayal kırıklığı ve itimad - sızlık damgasile 1816 da İngiltereden ayril- | dı. Bir daha da ana yurduna dönmedi. Sekiz yıl hep dışarılarda, bilhasaa sön faclalı ölü- müne kadar (1829) birlikte arkadaşlık ettiği Bhelley'in bulunduğu İtalyada gesdi, Evi, artık kendilerine vatansever süstü veren gay- Ti memnunlarla ihtilâletlerin kâbesi olmuş- tu. Ekmek elden, «u gölden... kabilince, bu adamlar şairin büyük bir cömerdlikle dağıt- tıı, paylaştığı naralarla keyiflerine bakı - yorlardı. İşin asıl garibi şu idi ki, gatir ferd olarak insanlara bu kadar kolaylıkla inan - €ığh halde, hükümet şekillerine ve - cemiyet fikirlerine bir türlü yanaşmıyor, bunu âdeta havsalası almıyor ve 1817 de şu satırları ya- myordu: «Ben gsiyasi fikirlerimi, akidelerimi basit- leştirerek, bunu bütün yaşıyan hükümetlere karşt nefret besleme şeklinde hülâsa etmiş bulunuyorum...n Bekiz sene bu menfa devresinde, Byron bir gok eserler yazarak, ilk önce, ilk iki kısmını vermiş bulunduğu Childe Harolds Pilgrtma- geei tamamladı. Sanra Chillon mühpusunu yazdı. Kabil, Manfred ve Donjuan piyesleri- ni yarattı. Bir çok küçük şiizler de dakudu. (The Mald of Athens) bunlardan biridir. An- | IB PY MUNNNNANN Harold Lyd gene meydana çıktı Tasi som filminde Charlie Chaplin, Buster Keaton, Ha- rold Lloyd... Amerika sessiz sinemasının üç mühim kahramanı... Amerikanın en büyük üç güldürücü san'atkârı... Şarlo artık film çevirmiyor... Buster her şeyini kaybeyledi. Ortada kalan yalnız 'Harolddur... Onun da ortada kalmasının sebebi şudur: kabı ile anılgn Harold Lloyd manen ve maddeten gençliğini muhafazaya muvaf- fak olmuştur. Hayold modern tekniği, modern ihtiya- €cı, modern düşünceleri, modern telâkki- leri hissetmiştir. Kendisini bunlara uy- durmuştur. İşin asıl mühimmi. Şöhretini temin eden formüle — sadık kalmak suretile tarzımı, ayunlarını ye- nileştirmiştir. laşılmaz ve anlatılmaz bir sevgi ile bağ - landığı ve o sıralarda Türkiye ile (daha doğ-| rusu Ösmanlı devleti ile) istiklâl savaşında | bulunan Yunanlstana da — giden — (1820 Byran; canile, malile, parasile bu savaata yer aldı. Şairin bu hareketi sırf kendisine bir kahraman #üsü verdirmek hastalığın - dan mi ileri gelmiştir. yoksa tebil ve sami bidlerinin bir netlcesi midir?.. Bunu tablll ederek bir sona bağlamak bana düşmer, Yu- nanlılar onu bararetle karşıladılar, ve bir li- der gibi yükselttiler. Bir kaç ay daha geç - yeden, biçare, dahe doğrusu budala Byron, o kadar iştiyakla, ümidle bekledili kahra - İmanca havayı bulamadı. Büyük bir sukutu hayalle karşılaştı, hakikat başına dank de- di. 1844 aenasinde Mesalinde öldü. Ölümün- den bir kaç ay evvel, ve 36 nc: yıldönümün- de yazdığı bir şiirin #a parçası baştan başa hedrolan hayatını nasıl gördüğünü pek açık olarak anlatır: My days are in tht yellow leaf, 'The flowers and frults of love are göne; 'Tbe worm, the tanker, and the grief. Are mine a lone, Mealen bercürmesini okuyalım: Gürlerim sarı yapraktadır. Aşkın, sevginin çiçekleri ve meyvası bitti. yok oldu. Kurt, akreb ve keder, fakat sadece benim- gir... Eserleri: Byron'un eserlerini okürken gü — noktayı hatırlatmama izin veriniz: Şair yalnız hu - susi yaşayışında değll, ayni zamanda İnsan- hik camlasının umum! bir değişikliğini bek- leyip te bir netice alamayışından dolayı da korık, lâkin bedbin olmtyan, menfi bir & - damdı. Şiirlerinde hislerin! döker, eoştu » vTürken devrinin en kabiliy&tli yazıcısı oldu - Yunu bize gösterir. Hele Fransa — thtilâlinin istenilen biçimde tamamile yepyeni bir hü - kümet ve cemiyet şekli meydana getireme - yişinden dolayı meydana — gelen — Avrupalı gayri memnunla zümresinin portparollüğünü ederken, Byron dehasını kıvrılan, bükülen ve kuvvetle şaklıyan bir kamçı gibi kullarn- di. Hours of İdlenesa (Boş saatler) şairin üni- versitede Iken yazdığı ilk şiir külliyatıdır. Bu eserde hakiki anlamla pek ax ağlir vardır. LAkin kafiye ve ahenk bolluğu bizleri şaşır- tır. Kitabın ön sözünde Byron, şiirin kendisi Hein boş aaatlerinde bir deneme vesilesi ol - duğunu ve ba yolda İlk ve son bir tecrübeye giristiğini söylüyor. Çok garibdir ki, ölümi- Je biten Yunanlatan İseyahatine çıktığı za - man da gene edebiyalla alay eder ve esnir geveseden başka bir sey değildir..» der. İşte bundan ötürü de, kitabda harikulâde — bir tablat tasviri okur veya gözlerimiz Hindi bir kadının zevkli aşk safhalarını anlatan satır- larını aüzerken, bayağı bir nükte, aşağılık bir ifade He karşılaşınca, Byron'un — şiirlerine karşı duyduğumuz o yüksek hayranlık bir - den silinir. Kabil ve Manfred, Byron'un en tanınmış manzum piyesleridir. Bunlar şiir bakımın - dan gayet değerli ve ehemmiyetli oldukları kadar, şairin aşırı derecedeki Terdiyetçiliğini ve eemiyete karşı beslediği isyanı perçinle - mek noktasından da ziyadesile dikkate de - gerler. Bununla beraber şatrin daha çok ta- nılan ve okunan eserleri, 'The Mazeppa, The Prisoner of Chillen ve Childe Harodis Pil- grimage'dir. Sonuncu eserin iİlk iki kısım s- henkli parçalardan ve şairin Avyrupa seya - (Devamı 13 üncü sayfamızda) 4 gösteçmektedir. Bu film şimdiye kadar Son çevirmiş olduğu ve geçen hafta Fransada gösterilmeğe baslanan (Profe- sör Sehnock) filmi onun parlak görgüsü- nün parlak bir misalidir. | Harold bu filminde yeni bir hayatiyet | . irmiş olduğu filmlerin hepsinden üs-| tündür. Filmde kendisince - partönerliği yeni ve çok güzel bir yıldız. yapmakta- dır. İşmi: Phyllik Welchtir. Nevyork ve Amerika haltı bu filmi çok beğenmişlerdir, Bundan cesaret alan san'atkâr eskiden olduğu gibi bir film se- risi çevirmeğe başlıyacaktır. * “Olimpiyad,, filmleri İstanbula geliyor | Berlin olimpiyadlarında çekilen ve iki | seneye yakın bir zamandanberi Alman si- ' nemacılığının en mümtaz siması olur Bayan Leni Rifonsthal tarafından hazır - lanan (Olimpiyad) filmleri bundan iki ay kadar evvel ikmal edilmiştir, Paris, Londra, Nevyork, Romada gös- terilmeğe başlanan bu muazzam spor ve gençlik filmi bütün memleketlerde pek | büyük bir rağbet kazanmıştır. En son| teknik üzerine çekilmiş olan bu filmi bil- hassa Fransız gazeteleri «eşimdiye kadar emsaline tesadüf edilmemiş bir şaheser» diye tavsif eylemektedirier. Bu muazzam film iki büyük kısım - dan mürekkebdir. Birinin ismi (Olimpiyad). "Diğerinin ismi: (Stad İlâhları) dır. Haber aldığımıza göre bu büyük film- ler pek yakında İstanbula getirilecek ve türkçeleştirildikten sonra şehrimizin bü- yük sinemalarında gösterilecektir. * Alfred Rode (Mavi Tuna) filmini çevirecek Amerikayı cenubide yapmış olduğu !büyük bir seyahatten avdet eden Alfred |Rode (Mavi Tuna) adında beynelmilel bir film çevirmeğe başlıyacaktır. Filmin mevzuu Macaristandaki bayata — aiddir. Seyyahlara göre nasıl seyyah celbedebiliriz? Şimdiye kadar bilen, bilmeyen herkes fikrini | söyledi, fakat bir tek kişi ihmal edildi: Seyyah — Türkiyeye daha çok turist gelebilir. Fakat bir şartla.. O şart ta Türkiyenin resmi bir seyahat bürosuna sahib olma- çödır. | | Bu sözü bana, bir dükkânda alış veriş | yederken derdini anlatamıyan ve benim | kendisine yardım ettiğim bir İngiliz ka- |dını, daha doğrusu şivesinden ve tipin - den İngiliz olduğunu tahmin ettiğim bir (ecnebhi kadın söyledi. Kendisine dükkânda — rastgelmiştim. Dükkân sahibi - manav - türkçeden baş- ka lisan bilmediği Için çavuşüzümü isti- yen müşterisile anlaşamıyordu. Ben mü- dahale ettim. Ecnebi kadın istediği üzüm- leri satın aldı. Benim gösterdiğim yar - dımdan pek mütehassis görünerek bana İteşekkür ettikten sonra: Söze şöyle de - vam etti: ğ | — Ben çok seyahat eden bir insanım. %'Ax-rupımn. Asyanın, Amerikanın he —I |men, hemen tanımadığım hiç bir tarafı İ şehrimizi dolaşan bir seyyah kafilesi tarafında resmi seyahat büroları var ki, gelen seyyahtan şahsan para kazanmal yok gibidir. Milletleri yakından gördüm. | değil, memleketin kazanmaşını istiyorlar. VAsya milletlerine «misafirperver» de -| Meselâ Almanyada Mer Reisebüro, Yü - Amerikada «bağa gözlüklü adam» 1â-| |Bu filmin şimdiye kadar çevrilmiş olan ayni işimdeki film lle münasebeti yok- tur, * Bir İngiliz diplomatı senaryo yazdı nilir... Fakat meselâ Çinliler bütün fazla terbiye ve nezaketlerine rağmen kendi |içlerinde mahpusturlar.. Hindliler — bir muammaya benzorler... Japonların neza- İketinde bir sahtelik sezersiniz... İraniler ecnebilere karşı centilmen, fakat uzaktır- lar. Amerikada kimse kimsenin farkıı- da değildir... Ölecek olsanız yanınıza ko- İşup size yardım elini uzatacak adam bu- İlamazsınız... Yerliler birbirlerine karşı da böyledirler. Eenebilere karşı nasıl ©- lurlar, tahmin etmek pek güç olmasa ge- İrek; Avrupa da şimdi seyyahlara karşı misafirperver değildir. Bütün varidatı hemen turistlerin bıraktığı para olan İs- |viçrede biraz güler yüz görünür.. — eski (İtalya da bu hususta çok iyi idi. Fakat maalesef şimdi harbden sonra İtalyanlar ecnebilere karşı çok tutukturlar. İsviçre- Hiler ise eski nezaketlerini yavaş, yavaş kaybediyorlar, Fransızlar hem ecnebile « rin parasımı alırlar, hem de onları, karşı müstehzidirler. Kendinizi her an bir tihza mevzuu olarak hissedersiniz Fran- sada... Almanyada ise Alman olmamak bir suçtur.Eski Avusturyada nisbeten gü- der yüz görürdünüz... Macarlar da gene öteki Avrupalılara nisbeten daha misa- firperverdirler. Çekler pek suratsızdır. En ufak bir nezaket göstermezler. Tıpki Almanlar gibi... Galiba faz'a nasyonaliz- min yanlış telâkkisi olsa gerek.. Balkan- larda hissedilmeğe başlanan misafirper - verlik fazileti Türkiyede azami vüs'atine kavuşuyor. Bir ecnebinin kendisini tam manasile evinde hissettiği yor... Gözlerde dostlur ve yakınlık bulduğu yer sade Türkiyedir. Ben memleketinize bir ay için geldim. Maksadım, Anadoludaki ve İstanbuldaki eski âsarı görmek ve avdet etmekti. A- Jnadoluyu bilkassa Ege kıyılarım — dolaş- tım. Bergamayı gezdim. Bursayı, Edir- neyi ve İstanbulu, en sonva da yeni ese- riniz olan Ankarayı gördüm. Sizin mem- leketiniz. İsviçreden de, İtalyadan da, dünyarın her tarafından da daha çok tu- rist celbedebilecek bir memlekettir. Bu- nun için tabil güzellikleriniz, tarihi gü- zellikleriniz ve insanlık güzellikleriniz var, Ecnebiden korkmuyorsunuz, bugün- kü zavallı dünyada turistleri en ziyade ürküten şey, ecnebi düşmanlığıdır. Dün- yanın hiç bir tarafında bugün sizin bana yaptığınız yardımı kimse yapamazdı. Çok tecrübelerim var. Başka memleketlerde genç kızlar ve genç kadınlar yalnız erkek turistlere nezaket gösterirler. Erkekler de olsa, olsa genç kadınlara... Benim ya - şımda bir kadına ancak Türkiyede neza- ket gösteriliyor. Ben bunun bir çok nü- munelerini görüyorum... Tramvay yerinde tramvay bekliyor - duk. İkimiz de ayni semte gidecekmişiz, ayni tramvaya bindik ve ecnebi kadın yerimize oturduğumuz zaman: — Türkiyeye daha çok turist gelebilir. Fakat bir şartla dedi. O şart ta Türkiye- İda İran Tour, göslavyada Putnik, Bulgaristanda Bul « garya, Fransada Maison de France, İran- Sovyetlerde — İntourist devlet seyahat acentalarıdır. Onlar vasi- tasile seyahat eden seyyahlar hem ucu£ seyahat etmiş olurlar, hem de gezdikleri yer hakkında en salâhiyettar ağızlardan malümat alabilirler, Meselâ sizde dev- let demiryolları veya deniz yollarının bir seyahat bürosu olsa.. hem seyyahlar bu- rada kaldıkları zaman ikamet ücreti, hem de âsarı atikayı görmek için yapı * 'an gezintiler çok daha ucuz olur. Ben gelirkeh meselâ aldanmamak İçin, seya * hat acentası vasıtasile bir otel odasi tuttum. O kendi komisyonunu da aldıği için oda bana hakiki fiatından çok dahâ pahalı geldi. Şimdi memleketinizde iki aydır bulunuyorum, Bir ayda burasın! terkedemedim, Ve seyahat acentalarının tertib ettikleri. gezintileri yapmadığım için şimdi ayni programlı gezintiler içli — yerı yortya &z pErs vefiyorum. Türk hükümeti eğer bir seyahar acen” tası açsa, birdenbire seyyah âkınının nf kadar çoğaldığını göreceksiniz. İneceği istasyona gelmişti. Elimi sıktı.. Ve benden ayrıldı. Ben de bu yeni ve ge“ çici ahbabımın sözlerini enteresan bul * duğum için buraya not ediyorum. H, H. eenanat Yozgadda fakirler parasız tedavi ediliyor Yozgad (Hususi) — Yozgad memle- ket hastanesi dahiliye mütehassısı DI: Ziya Tanan ve hükümet tabibi Murtâ* za Soylu haftanın biner günlerind€ Halkevinde hasta vatandaşları ayaklâ parasız tedavüye başlamışlardır. Kıy” metli doktorlarımızın bu iyi hareket” leri bütün Yozgadlılar arasında derif memnuniyet uyandırmıştır, Gümrükler umum müdürü tedkik seyahatine çıktı Gümrükler Umum Müdürü Mahmud Gündüzalp, İzmir gümrüklerinde tedki” kat yapmak üzere İzmire gitmiştir. Ü* mum Müdür, İzmirde tedkiklerini bitif” dikten sonra İstanbula gelecek ve İstan” bul gümrüklerindeki işlerle alâkadar ©* lacaktır. Her sene olduğu gibi bu sene de Ankâ* rada açılacak olan gümrük kursuna memür iştirak edecek, bu memurlarda? altısı İstanbuldan ve geri kalanı da diğtf gümrüklerden olacaktır. Kursa alınafi talebe adedi her sene biraz daha fazif” laştırılacaktır. Kursu muvaffakiyetle *” tirenler muayene sınıfına alınmaktadı!" Şehir Meclisi âza namzedleri tesbit edildi İstanbul Şehir Meclisi intihabı yakla$” İngilterenin en mühim diplomatların- | nin resmi bir seyahat bürosuna sahib ol- dan biri olan Robert Vansittart (Burme- | masıdır... Buradan seyyahları soğutan ve se Silver) adındaki eserin senaryosunu | kaçıran şey hususl seyahat acentalarıdır. yazmıştır. Kendisine Edward Thompson|Onlar memleketinizi bizlere çok pahalı yardım etmiştir. Eseri Korda filme çek-|tamıtır, fakat onların da hakları vardır. iştir. Nihayet onlar gayeleri kazançtan ibaret Bu filmin baş kadın rolünü yeni sinema | olan husust müesseselerdir ve Türkiye - yıldızı Sigriğ Gurie yapacaktır. Filmin|nin menafiinden evvel kendi kazançları- çevrilmesine yakında başlanacaktır. mış olduğundan, Parti kaza şubeleri tü" rafından hazırlanan namzedlerin listesi vilâyet idare heyetine gönderilmiş, burü” da görüldükten ve tadilât yapıldıkts? sonra tekrar kazalara iade — edilmişti" Bir iki güne kadar Parti kaza, nahiye V? ocuk idare heyetleri toplantılar yapa: ve intihab etrafında son hazırlıklar iF” mı düşünürler, Halbuki dünyanın — her | mal edilecektir. :

Bu sayıdan diğer sayfalar: