2 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

2 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

smzamt” “Son Posta,, nın Hikâyesi İL.PEMBE ÇoraruaR — | Puslu ve yağmurlu bir gündü. Gök " zü uzun zamandanberi bulutlarla ör — idi. yağmur dineceğe hiç de benzemi-| Hemen ilk sayfadan sonra Somov'un yordu. Avlu çamur içinde idi.. yer yer| yüzü uzadı.. bu yüzde, hayrete benzer su birikintileri, ıslak kargalar göze çar-| bazı ifadeler belirdi.. mektubun üçüncü — pıyordu. Odaların içi karanlık ve soğuk- | sayfasında Somov yüzünü buruşturdu ve “tu. İnsanın nerede ise soba yakacağı ge-| yavaşca ensesini kaşıdı.. dördüncü sayfa- Tiyordu. İya gelince, durakladı, korku ile karısının — İvan Petroviç Somov, odasında, bir kö-| yüzüne baktı ve düşünceye daldı. Bir şeden diğer köşeye dolaşıyor, havaya küf- | müddet düşündükten sonra, göğüs geçi- redip duruyordu. Camlara vuran ya, rerek tekrar okumıya başladı. Yüzü hay- * taneleri ve odudaki karanlık onun ruhu- 'ret, hattâ biraz da korku ifade ediyordu.. na bir kasvet veriyordu. | Okumasını bitirerek ve mektubu ma- kocasının yüzündeki ifadeyi tedkike ko- yuldu. İvan Petroviç Somov'un müdhiş canı Osıkılıyordu;. aksine bu can sıkıntısını öl: — dürecek bir vamta da bulamıyordu.. ga- | zeteleri henüz getirmemişlerdi. Ava git- mek de mümkün değildi. Öğle yemeğine Üe daha vakit vardı.. Somov odasında yalnız değildi. Yazrı — masasımın başında, ayağında pembe ço- raplar, — sırtında — hafif — bir — bluz , bulunan — ve — ufak — telek, — güzel bir kadın olan Madam Somova ©- turmakta idi. Kadın, harıl harıl bir mek- “tub yazmakla meşgüldü. odanın içinde dolaşmakta olan İvan Petroviç, kadının yanından her geçtikce, duraklıyor ve So- — Mmovanın omuzları Üzerinden — mektuba — bir göz atıyordu.. her defasında gözüne, O üzün kuyrükluü, kıvrintili, bakla tanesi gibi iri ve topal harfler çarpıyordu. Mek- “tubda mürekkeb damlaları, çizilmiş yer- |ler, parmak izleri pek çoktu. Madam So- / Mova, satır sonlarında kelimeleri yarıda 4 bırakıp diğer satıra geçmeği sevmediği için, her satırın sonu aşağı kıvrılıyor ve âdeta bir şelâle gibi dökülüyordu.. Karısının, altıncı sayfaya gelişine rağ- men hâlâ mektuba devam ettiğini gören — Somov sordu: — Lidoçka, kuzum, bu kadar uzun bir —mektubu kime yazıyorsun?, — Kiz kardeşim Varyaya, Uzun! Canım sikiliyor, ver de şunu bir okuyayım.. — Al, oku, fakat içinde enteresan hiç- bir şey yok. — Somav, moktubu aldı ve dolaşmasına devam ederek okumağa başladı. Lidoçka, dirseklerini koltuğun kenarına dayıyarak — Ya endamı?. İnceliğile beraber ada- min içini gıcıklayan bir yumukluğu vardı. Haddeden g /.m; geçmiş hissini ve- ığ' ren mevzun ve muntazam — ba - cakları yarış fi - talarının — kürek saplarını andırı - yordu. Torik bu gönül kamaştırıcı, iç a- k çıcı — manzarayı hahılay ıp kendi kendine söylendi: — Be herif! Gaconün böylesini sen / değil kendine çekmek, onun ayak toz- rinı bile silemez, pabuçlarını boya - mazsın. Arkanda Galata hazırcıla - rından alınmış aba elbise, ayağında ya- — manın bolluğundan Avrupa haritasına dönmüş sözüm ona iskarpinler, burnu- nun altında, sıkılmadan, bıyık diye ta- Şıdığın dört buçuk kıl, cefadan, yok- /— Sulluktan tazıya dönmüş bir vücudle, karı, seni yanında usak diye taşımaz. — ©O canim, kaymaklı İâtilakum - gibi Ear senin kı onir mı? Nerem diyorsun? Ne olmıyacak | hülyalar kuruyorsun, be sersem? Son- 'n, baydi diyelim ki gönül bu.. sana a- ça kıverdi. Dünyada midesiz ınsanlır yok, ğil a?! Lâkin nasıl anlaşacak, ne dil h—ııışacnksm? Elin Avrupalı, moderen kanasile kepçe dili de konuşulmaz /— ya? Beni fukara ana babadan getirdi; için talihime, nasibime lânet olsun! Rüşdiyenin ikinci sınıfına kadar bile - Zör geldik. Bir sürü hanım evlâdları galdır guldur Fraasızca, Alamanca ko- Nusmasını öğrenirlerken, bu abdi âelz fepercinin kızı sidikli Lemandan, Lan- ga bostanlarında kuş dili meşkediyor - dum, Meselâ şimdi, ben, bu Zurnamın aftosuna, tutup da: «Sege.. nigi,, çoğo.. yogo.. rugum!» de- eliği!, enip dururken, Tak- *)or sebırsızlanmıştı: —— Neye karar verdin, Necmi beyim? yış gibi boynuna dola -| sanın üstüne koyarak: lendi.. hayır, bu kat'iyen mümkün değil!. Lidoçka korkarak — Hayrola, ne var?. diye sordu. — Ne var!, Altı sayfalık yazı yazmış.. bunu yazmak için de en aşağı iki santlik | bir zaman sarfetmiş.. bari yazdığı şeyle- rin arasında bir tek mânalhı cümle olan, . Bir tek fikir bulunsa sun, okuyorsun hiçbir şey anlamıyorsun!, Adeta karşında, Çin'den gelme çay san- dıkları üzerindeki çince kelimeler var Banıyorsun!. Lidoçka kızararak: — Hakkın var Vanya, dedi, Ben bunu biraz dikkatsiz yazdım.. — Ne dikkatsizi canım?. Dikkatsiz bir mektubda bile fikir ve mâna vardır, Bir muhteva, bir mevzu vardır. Ya senin mektubunda!.. Affedersin ama, senin Tektubuna isim bile veremiyeceğim!.| Cümle ve kelimeler var, fakat muhteva kısına iki küçük çocuğun konuşm andırıyor: «Annem bugün köfte pişirdi! Bize de asker geldi.. Yazıyorsun, çiziyorsun, bir şeyler te- kerliyorsun, fakat ne demek istiyorsun?. Anlıyana aşkolsun. Fikirler ve mânalar, fdeta kalburun içindeki — şeytanlar gibi zıplayıp duruyorlar.. neyin nerede başla- dığını, neyin nerde bittiğini anlamamn imkânı yok.. canım bu görülmüş şey mi- dir?. Lidoçka kendini müdafaa etmeğe calı- şarak: — Hayır, bu mümkün değil, diye söy-| *Ne gezer . Okuyor- | ve mâna sıfır. Senin mektubun tıbkı tıb- |. — Dikkat ederek yazsaydım her halde © zaman hiç yanlış olmazdı; Ne ideceksin? diye sordu. — Bilmem. —O ki sen de bilmezsen, kim bile- cek? Avucumuzun içerisine düşmüş balığı kâçıracağız? | — Kaçırmayız 8- ma, o da pek vıcık şey! Bir türlü pun - dunu — bulamıyo - rüm. — Eyi düşün. — Başka bir halt ettiğim yok. Amma ve lâkin, benim kup | kuru düşünmemden bir netice çıkmıyor. Torik Necmi bü- tün bu mülâhazala- rın üstüne ikinci şıktan da vazgeçti. Ve birdenbire aklına gelen son bir çarenin üzerinde durdu. | O da şu idi: Herifin de, aftosunun da odalarında bulunmadıkları bir saatte kapıya anahtar uydurarak veyahud ki kilidi zorlıyarak İçeriye girmek ve eş- ya namına eline ne geçerse sırıklamak. Bu #ikrini Takvora açtı, onun mütale-| asını sordu; Takvor: — Sen bilirsin amma, çıkar yol de - ğildir bencez! dedi. — Neden? — Tutulursan, İsviçeryanın kanon: lari ağırdır.. başına işler açarsın. — © halde, ne yapalım? Söylesene bel! Göz göre koyverelim, gitsin mi? 'okl SON POSTA — Ah, yanlışları bir kenara bırak!, Ben yanlışlardan bahsetmiyorurm.. zavallı gra- merin ne ırzını bırakmışsın, ne namüsil- nu!, «Toprak»s kelimesi böyle mi yazılır?. Ya kaligrafi . Aman Allahım!. Bu yazı değil, âdeta karınca duası gibi bir şey.. Lida, çok ciddi söylüyorum, senin bu mektubun beni hem hayrete düşürdü, hem Mmüteessir etti.. yavrucuğum, darıl- ma, fakat, gramer hususunda bu kadar kara cahil olduğunu hiç zannetmiyor- dum. Halbuki sozyal vaziyetin itibarile münevvör, kültürlü bir muhite mensub- sun!. Kocan üniversite mensubu; baban general. Bana bak, sen her hangi bir yer- de okudun mu?, — Tabit, canım. Fon - Mebke'nir hü- susi mektebini bitirdim. Somov omuzlarını silkti. Derin bir gö- üs geçirerek odanın içinde dolaşmıya | başladı. Cehaletini idrâk eden ve bu va- | etten utanan Lidoçka da derin bir gö-| HüS geçirdi ve gözlerini önüne eğdi. On| dakika kadar bir zaman böyle bir sessiz- lik içinde geçti.. Somov, birdenbire karısının önünde durarak ve dehşet içinde karısının yüzü- ne bakarak: — Bana bak Lidoçka, dedi. Senin bu yetin ciddi, feci bir şey.. anne bu- lunduğunu düşün... Anlıyor musun?, An- ne', Kendin hiçbir şey bilmezsen çocuk- larını nasıl yetiştireceksin . Mükemmel bir dımağın var; fakat en elemanter bil- gilerden mahrum olduktan sonra bunun hikmeti vücudü ne?, Samov tekrar omuzlarını silkti ve do- laşmıya başladı... Lidoçkanın bu vaziyeti hem gücüne gidiyor, hem onu müteessir ediyordu.. diğer taraftan bütün bu söyle- nen şeylere karşı hiçbir cevab vermiyen, safece gözlerini kırpıştırmakla iktifa e- den karısına müdhiş surette acıyordu da.. Bu vaziyetten her ikisi de müteessirli- ler.. teessürlerinden ötürü, hiçbiris: ye- mök vaktinin yaklaşmakta olduğunu fark etme Öğle yemeğine oturdular.. raha* ve iyi yemek yemesini seven Somov, büyücek bir kadeh rakı içerek başka mevzular ü- Cumhuriyetin 15 inci Yıldönümü için Yapılacak Donanma Tenviratı Nafıa Vekâleti İstanbul Elektrik işleri umum müdürlüğü Cumhuriyetin 15 in- €i yıldönümü münasebetile yapılacak tenviratta aşağıda yazılı hususatın nazarı itibara alınmasını ilân eder, 1 — Resmt daireler ve muhterem ahali tarafından yapılacak tenvirata anid te- Sisatın ruhsatlı müteahhidlere yaptırılması lâzımdır. 2 — Bu tesisat her ne kadar muvakkat ise de mevcud sayıcı kudretini tecavüz ettiği takdirde müdüriyet nihayet 14 birinciteşrin akşamına kadar yazı ile ha- berdar edilmelidir. 3 — Bu kayıdların hilâfına hareket edildiği takdirde yalnız bir tesisat mütces sir olmakla kalmayıp tenviratın heyeti umumiyesi üzerinde teşevvüşata sebebi. yet verilmiş olacağı göz önünde tutulmalıdır. 4 — Bayram şenliği münasebetile mağazalarında ayrı sayıcı ile fevkalâde vit- rin tenviratı yapmak istiyen tüccarların bu tesisatına Kv/S başına 6 kuruşluk muvakkat bir tarife tatbik edilecektir. — <T072> UMUM MÜDÜRLÜK NEVR OZİiN Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. AERE — GEREEN İcabında gündo 3 kaşe alıcabilir. HEE A Jet Demiryolları ve limanları Muhammen bedeli 22220 lira olan T9 kalem lâstik fren ve şolfaj hortumları 11/11/1988 Perşembe günü saat 15 de kapalı zarf usulü ile Ankarada İdare bina: sında satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 1666.50 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları ve tekliflerini ayni gün vermeleri lâzımdır. saat 14 de kadar Komisyon Reisliğine Şartnameler parasız olarak Ankarada Malzeme dairesinden, Haydarpaşada Tesellüm ve Sevk zerinde konuşmağa başladı. Lidoçka ko- (Devamı 13 neü sayfada) SON POSTANIN EDERİ ROMANI «— Neye karar verdin, Necmi Beyim? Ne ideceksin?» — Ya ne b.. yiyelim? — En doğrusu polise baş vurmaktır. İlkiptadan Zormanın peşine düşer, bı- rakmazsın.. körge gibi takip edersin. O- lur ki şüpee düşer, farkında olur.. dö- ner seni döğmeğe kalkar.. Onu için, her ihtimale karşı, cepinde.. — Çakar almaz.. — O da nedir? — Altı patlar.. lüver. — Sakın ha! — Kulaklı?. — Koskocam merkebi cebinda ta - şıyacaksın? — Değil bet Merkeb oğlu merkeb, sensin! Kulaklı diye saldırmaya derler. — Ol..maaz! ASN Yerrab, SHü Şefliğinden dağıtılacaktır. (7064) çullaıuacsk cıbmden cüzdanını ınıklı — Eslihai nariye- den vazgeç. Daha tesirlisi, fekat ka- noncaz Zzararı — do-, kanmiyan şeyler dü- şün. — Meselâ? — Bir kese kâğ- din içerisinde kül. veya ki karabiber.. Bizim valide, irah - metlik, hırsızdan çok korkar ıdi. da, yatağının — dibinde müstakil kül bulun- dürurdu, Çok eyi si- lâhtır. Adamın sıfa- tı budür deyi savur- duğun gibi, ne kıdar zorlu olursa olsun altedersin. — Sen ne imişsin, be! Takvor, gırtlağındaki Birikintilerden ötürü, bir bulaşık çukurundan içeriye akan suyun gırgirini andıran — dolgün bir kahkaha ile güldü, Onun, böyle gu- ruru okşandığı zamanlar keyfi yerine gelirdi. Torik bu fikri beğenmişti. Hemen fırladı, bakkala kadar koştu, bir şişe keskin karabiber aldı. Bunu ceketinin cebine boşalttı. Sonra geldi, Zormanın ilk defa sokağa çıkacağı n kollamağa koyuldu. Lâkin, Takvorun tavsiyesi vechile o işi gördükten sonra polise müracaate tarafdar değildi. Kendince kararını vermişti. Biberi herifin gözlerine savu- rup da onu düşürür düşürmez üzerine yıp savuşacaktı. Bu kararını Takvora bildirmedi. Nı lüzumu vardı? Sedece: — Ben bu işi tek başıma başafa- mstn. sen de benimle beraber bulun- malısın.. dedi. Ermeni çekiniyordu. Fâakat Toriğe de menfi cevab veremiyordu. Aklınca müşkül mevkie düştükleri takdirde he- men vak'a mahallinden uzaklaşmak ni- yeti ile, muvafakat etti. O gün akşama kadar odalarında, dı şarıdaki en ufak ayak seslerine kulat kabartarak, arada bir kapıyı aralık e- dip koridoru gözetliyerek aksamı etti- ler, Gece de böylece geçti. Ertesi sabah, saat dokuza doğru 49 nümaranın kapısı açıldı. Mermer kori- dorda gittikce uzaklaşan etli canlı bir adamın tok ayak sesleri duyuldu. Ar kasından bir de kuvvetli, korkunç ök- ürük.. Takvor: — Haydi, fırla.. rif gidoor.. dedi Torik, bir yandan ceketinin kolları- nı acele geçirirken, cevab verdik — Sen de gel! — Geloorum. Çıktılar. Torik cebindaki biberi sağ avucunun içinde sıkmış, heyecanla yü- rüyordu. Takvar da, ihtiyaten bir iki adım geriden onu takib ediyordu. Mer- divenin üst başına geldiklerinde, peşi- ne düştükleri herif de orta basamaklar- da bulunuyordu. O önde, berikiler ar- kada antreye kadar indiler. Herif ka- pıcının yanına sokuldu, bir şeyler söy- ledi. Kendisine uzatılan bir fki mektub tam kertesidir! He- koydu, sokaıa çıktı. « Torik ile Takvor da ırhmıdın. (Ârkanm var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: