25 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

25 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tavsiye Evine yeni telefon alan, bir Hostunun numarasını çevirdi, Bostu sordu: — Alo, ne haber. — Hiç, evime telefon “aldım da.. haber veriyorum. Çok iyi, Çok rahat.. tavsiye ederim sen de »i * Kırklık — Bakkal bir paket kadın si- Barası verir misin? — İsmet mi? — » Fatma istedi, onun için alıyorum. ; — Yirmilik mi? * — No münasebet, kırklık! * Benim babam Yeni doğan çocuklardan bahı sediyorlardı. Biri: — Benim babam doğduğu za- Man bir buçuk kilo geli; — Bana bak Marika, bu akşam ziyafetfte seni Olga diye Dedi, bir başkası merakla sor- du: — Ölü olarak mı doğmuştu. çağıracağım.. — Peki amma, ben sizi nasıl çağırayım! Budala' Olmaz bay.. herkesin içinde size budala diyemem! Lokantada Müşteri. hesab — pusulasına baktı meklerimi hep burada yiyece- ğim. Çok ucuzmuş. Garson hesab pusulasını kap- tı: — Bir daha bakayım bavım, bir yanlışlık olacak. * Dilenci Dilenci avucunu açtı: — Allah rızası için. Biri bir metelik verdi. Dilenci, meteliğe baktı: — Bu ne işe yarar ki? Meteliği venen cevab verdi: — Bir dilenciye verirsin. * Derler Güzel bir gardrop almıştı. Mi- safirlerine gösterdi: — Gardrop işte buna derler. Misafirlerden biri atıldı: — Yalnız gardrop değil, ay- nalı dolap ta derler. Bezacı — Okuyamadığın bir reçete olursa, bundan yped! — Bu ne hal? EBozacı çırağı — Bu şişedeki nedir? — Saç ilâcı şişesinin mantarımı dişlerimle açayım — de- Miştim, rirsin, —ÜÇ .— h n -d Iztırab — Siz daha çok gençsiniz, — hayatı bilmezsiniz. evli- ’! lik diyorsunuz amma, evlendikten sonra da insanin * öyle ıztırab çekti- Ğİ zamanlar olur ki.. — Demek siz çok ıztırab çektiniz. — Evlendiğim sene idi, bir iskarpin Yaptırmıştım. Ayağıma dar gulmişti. Bü- tün bir sene © yüzden çektiğim ıztırabı bilirim. Tasarruf — Tam üç sene onu sevdim. Hem ne kadar — sevdiğimi bir bilsen.. gecele- ri uyuyuamaz ol- | düm. Yiyecek içe. cekten kesildim. — Sonra? — Yememek, içmemek yüzünden üç #enede tam üç yüz lira tasarruf etmiştim. FHeş yaşında Elektrik süpürgesi za sahibi süpürge- yi gösterdi. — Çok rahat e. ması da kolay mı? — Çak kolay, altı yaşındaki çocuk olsa kullanabilir, alacaklardı. Mağa- | — Öyle ise gelecek seneye alırız. Ço- Suğumuz daha beş yaşında, eli B | at'iyyen Genç erkekle, genç kız daha yeni ta - nışmışlardı. Genç erkek âaz konuşu - « | yordu. Genç kız ise hiç durmadan , anlatıyordu: — Ben evvelce hıır kere nişanlan- İmıştım, dedi.. nişanlım zeki, yakışıklı, pa- ralı bir gençti, Fakat kekeme konuşuyor- du. Bu yüzden kendisinden ayrıldım. Sa- kın siz de öyle olmuyasınız?. — Bebeben mi?.. Kakakal'iyen kekeke- | Löopeğimiz h: sta 'I Baytar — Beni çağırmışsınız bayan ., | Bayan — Evet, e Fbiz çağırtlık. Kö- E âm/'fjlı peğimiz hasta.. ge J;"Z// La İçi sizi kö g Çİ sizi yormaz, o-m* D — Bu ne hall.. Siz karı koca, ikiniz de çıldırdınız mı? — Niçin çıldırmış olalım. Kocam; yazlık iznini biraz geç aldı da peği getirirdik am- ; ma, hava çok fe - ârî na. Bu fena hava- da onu dışarı çıkarmanın doğru olmi - yacağını düşündük! Asa Jülvet Asri Ramoc, asri Jüliyetim balkonuna | bir ipek merdiven wullı.. tırmanmıya başladı. Asri Jül - yet ipek merdi » | venin ipeğine bak- |t yüzünü buruş - İj turdu: $ ' — Alçak, dedi, senin samimıyetine ben nasıl inanırım?.. Hakiki bir ipek merdi- ven alıp geleceğine daha ucuz olsun di- ye sun'i ipekten merdiven alıp gelmişsin! — Ben evden çıkarken karım arkam- dan mendil sallar, — Ben evden çıkarken de öyle am- ma, karım vakit kaybolmasın diye mendil yerine halıları silker, bu ve- sile ile hahlar da temizlenir, . Götürü Şişman kadın hey. ini — yaptıracaktı. Bir tanıdığının Nni almak istedi Acaba pahalı mı şişmam catlı TÜ paratlık Esmeri olursa Karı koca Naşidin tiyatrosunun — önüne geldiler, Erkek ka - pıda duranlardan bi. rine sordu: oynuyor h — Sarı Efa. — Esmeri olduğu zaman geliriz, benim €din, Kkilo hesabına — Gülsüm, benim diş fırçam kaybolm uş. ö Yaplırırsanız zararh — Üzülmeyin bayan, benimkini kulla mın, ne çıkar arada yan sarılardan pek Çıkarsınız. sırada ben de sizinkini kullanıyorum. bazzetmez. — Ne iyi, dedi, bir daha ye -| Prafasör doktor Nâzım Anketi yapan: Memleketimizin tanınmış simaları: 1 — Çocuk iken ne olmak istediklerini, 2 — Bugünkü mesleklerine hangi se. beb ve nasıl bir tesadüfle girdiklerini, Son Posta okuyucularına, bakınız nasıl anlatıyorlar. -- Halük Nihad: Şalr Halük Nihad Pepeyi'yi şehnimizde hemen tanımıyan yok gibidir. Şimdi An- kara Belediyesi reis muavmi olan kıy- metli şairimiz, Fatih kaymakamlığı yap- tığı esnada bütün İstanbulluların dostlu- ğunu kazanmış bir simadır. Hu * Nihad, (Türk destanına giriş) a3h ilk — serinden sonra arka ari (Çana e) ve (Mütare âlemimizde de yer almıştır. Kendisine suallerimi sorunca, bana a- cele acele cevab vermeğe başladı: — Çocukluk, insan için öyle bir âlem ki, orada her şey, her arzu, dajma silin Ben, çocukluk çağımın isteklerini, Goet- henin (Umacılar kralı - Heyulâ) adlı şiirindeki imajlara benzetirim. Babasının kucağında ateşler içinde yana yana sa- yıklıyan çocuk, yolu kaplıyan kış gecesi- nin sislerini, başına sorgucunu geçirmiş olan umacılar kralı zanneder, Babasına: «Umrnacılar kralını görmüyor musun, ba- bacığım?» der. Yavrusumu, atını koştura koştura doktora götürmeğe, böylece ya- şatmağa çalışan baba; beyhude yere, soğlum, ©o bir sis tabakası!» sözile onu teskine çalışır. Fakat, bu, faydasızdır. Çünkü çocuk doktora - götürülemeden, geld'kleri hanın avlusunda ölür... İşte, ben çocukluk arzularım:, Gaethe- nin şiirindeki bu hasta çocuğun görü: he, sayıklamalarına benzetirim. Hiç bi. rinde hakikat yoktur. Her şey bir sis ta- bakası altındadır. Fakat bu siz, |kit zaman zaman muhtelif şekillere r ve nihayot kaybolur... Yalnız b farkla: Goethe, şirinde çocuğu öldür- müştür. Halbuki, bana hazaran, ölen ço- cuk değildir, çocuğun hülyalarıdır. Küçük iken bir çok şeyler olmak is - terdim. Fakat maheub, utangaç bir ço- cuktum, Herkesten kaçar, bilhassa kala- |balıktan ihtiraz ederdim. Tenha yerlere sığımır, kendi kendime düşünürdüm. Fa- kat, tabiate karşı sonsuz bir alâka ve muhabbetim vardı. Kırlarda gezmeği çok severdim. Bu hal mekteb sıralarında da büyük his buhranlarile devam etti. İleride hangi mesleğe sülük — edeceğimi kat'iyetle tayin edememekle beraber, kat'iyen fenne karşı bir heves duymuyor- dum. Edebiyat ve Içtimal ilimlere karşı büyük bir inhimakim vardı. Nihayet, âli tahsilimi yapmak zamanı gelince, Mül. e mektebine girdim. Fakat, bundan önce, yani tâli tahsili- mi yaptığım sıralarda şiir yazmağa baş- lamıştım. «Şür» tâbirimi affediniz. Bu sözü, hem dilim alıştığı ve hem de o za- man karaladığım acemice nazımlar ba. na öyle geldiği için kullanıyorum. Hattâ Hk gençl'ğimde yazdığım yazıları adetâ büyük bir aşkla severim; fakat, pek ta- bil olarok beğenmem. Nihayet idare me- murlüğilt nadoluya gittim. Meselâ Ay- valıkta bulundum. O zaman tabiatle ge- |niş geniş ve derin derin başbaşa kalmak ” İzevki içinde şiire büsbütün sarıldım. Ba- nâ en munis gelen edebi tarzlar şunlardı: Pastoral nevi ve destanf yazı... Bu heves ve azimle, biliyorsunuz, (Türk destanına giriş) | ve (Çanakkale) ile (Mütareke) yi yazdım. Bu eserlerim le muvaffak olup olmadığımı - bilmiyo- Fum. Fakat beni sevenlerden gördüğüm teşvik hareketi, naçiz şahsım için yeni çalışmalara ve yeni hamlelere vesile o. luyor... ö # Profesör Dr. Nâzım Şakir: — Çocuk iken erkâniharb süb: 9* olmak ların içinde de erkânıharblik gözde idi. Eniştem askeri baytar Zeki Bey - kay Tmakamken Çanakkale muharcbesinde şe- hid oldu - eve geldikçe, ona, gıpta ile ba- kardım, Sonra, sübaylara herkes hürmet edi- yordu, herkes selâm veriyordu. Bu umu- meğe hazır bir sis tabakası halindedir. isterdim, dedi. Bana asker esvabı hari 'AB B fadla Wüsmlllnü di — Bu akşam ne| kulüde güzel görünüyordu. Askert sınıf-| Babacığım, sana fazla hürmetim bulun- Ne olmak ıstiyordunuz,| NE OLDUNUZ ? £ “ - ve Halük Nihadın şayanı dikkat - vabları Sabih Alaçam | b Projesör doktor Nâzem Şakir mi mabiyetteki saygı ve sevgiyi, aklımda büyütüyor: — Ben zabit olacağımdan başka bir sör söylemiyordum. Bakın, az daha unutuyordum. Bir kamşumuz vardı. Bu da erkânıharbdi. |Ayni zamanda hünkât yaveri idi de... |Sırmalı apoletlerini takar, göğsüne kor donları, atına atlar, peşine de emirber şakır şakır evine gelirdi. Onu seyrettikçe âdeta kendimden geçerdim... Şimdi gi na: Babam sark m madalyenin ters tarafı mdifer kumpanya sında memurdu. Ekse ini, ecnebi me murlar teşkil eden bir muhitte düşüş kalktığflı için, sosyalist ruhlu bir adamdı Beni 'makine ve yol mühendisi yetiştir «|mek fikrile: ndis yapaca Ben de: — Kat'iyyon erkânıharb zabiti olaca ğim, cevabını. veriyordum! Böylece Kocamustafapaşa âskeri rüş diyesini bitirdim. Kuleli askeri idadisinı müracaat ettim. Babamın muvafakatna. mesini istediler! İşte bu besabda yoktu Düşüne düşüne ona da çare buldum. — Neydi o çare? — Hırsızlık! Bir gece, babam uyur - ken, yeleğinin cebinden mühürünü çal - dim. Evvelden yazıp hazırladığım mu vafakatnameye bastım. Sabahı zor ettim İlk vapurla Külelinin yolunu tuttum İmtihana girdik, kabul olunduk. O gün bize dediler ki: — Şimdi kur'a çekeceğiz. Tıbbiye ida disi kime çıkarsa © doktor olacak! Halbuki işin iç yüzü başka imiş O se- ne, askeri Tıbbiye idadisine ar talib var- mış, galiba 90 kişi. Halbuki Abdülhamid Iİ buraya 300 kişi ayrılmasını irade et - miş! Bu sebebden, fransızcadan iyi not alanları Tıbbiye idadisine ayırmağa ka « rar vermişler, Ben de, bu yüzden, listenin başında imişim. Benimle beraber profesür Ab - dülkadir Lütfinin, profesör M. Kemalin isimleri okummasın mı? Artık tasavvur ediniz, bizim Kuleliden Çengelköy vapur iskelesine bir gitme - İ miz var ki... Kimimiz ağlıyor, kimimiz ne yapacağımızı düşünüyor; çocuk aklımız ile de vaziyetimizi düzeltecek bi çare bulamıyorduk. Benim halim bit berbaddı. Ba - bamla, ertesi |tebine gidecek! hidim? Nihayet kekeliye | şunları söyliyebildim: ünü, güya mühendis mek- ! Şimdi ona ne diyecek kekeliye, babama | — Beni mühendis yapmak istiyar '. »» Ben de asker olmak istiyondu: |duğu için kendi sarzumu da feda Tıbbiye mektebine yazıldım, dokt cağım! — Babanız ne dedi? — Ne diyecek! Hoş gördü... - Böş hekinı oldum işte! Sabih Alaçam

Bu sayıdan diğer sayfalar: