5 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

5 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

OVala o Va " D SÖ ŞARKA AİD KAYNAKLARI — Yazın! İdan Diekan Tercüme eden: Hükeyin Cahit Yalçın Avrupanın Yakınşarka hulülünün tarihçesi Bir Fransız Genera linin esere yazdığı garib mukaddeme Levant, tarihin başlangıçlarındanberi, datma insanlar arasında münazaalar kay- hağı olmuştür. Şimdi de bu rolü oyna- Makta devam ediyor; istikbalde de böyle Olacaktır. Çünkü, Levant Avrupa ile As- Ya arasında (iki büyük insan grupu ara- Sında), medeniyetimizin kalhi olan Ak- deniz ile birçok karanlık bulutların yığıl- dığı büyük Okyanus arasında bir ittisal Tabıtası yahud bir seddir. Bunun içindir ki bu kitab tam zama- tunda intişar etmiş sayılır: Çünkü tarih hemen hemen dalmi bir tekerrürden İbarettir; istikbal kendisine hâkim olan Mazinin iyiliklerinden dokunmuştur. İş- te bu eser de, 1914-1918 harbine şarkta takaddüm eden mücadelelerin mükem- Mel bir tablosudur. Bunu asker bir mu- harrir, binbaşı Jean Pichon, tersim et- Miştir. Muharrir, hem yabt kılıç, bem Kalem elde, kendisini göstermiştir: bize fçinde yaşadığı şeylerden bahsediyor. General d'Amade, biraz evvel, mizahi bir ifade ile diyordu ki Fas işleri baki- Tondan Fransada efkârı umumiye ansik- lopedik bir cehalet içindedir. Heyhat! Leyant hakkında ne demeli ki burada, 1918 denberi, hükümet başındakilerin Kkabahati eseri olarak, şimdi adi bir his- #emiz kalan Musul petrollarını, Ergani Manden bakırlarını, Kilikya pamuklarını, birbirini müteakip, elimizden - kaçırdık. 1918 tarihinde, bu memlekette ikinci bir Alsace'da olduğu gibi karşılanmış oldu- ğumuz da caba. Bugün vaziyetin ne hal- de olduğu ise malüımdur. Onuün için, aydınlıklar ve derslerle do- Xt bu malümatın çok kimseler tarafından Okunması Jazımdır. Voltaire'in dediği gibi, İskenderin gar- ba Asya yolunu açarak dünya ticaretini değiştirdiği dakikadan İtibaren, bu Le- Vant toprakları Akdeniz, dünyasırın ba. Hihda birbirlerine halef olan bütün dev- letlerin hırs ve tamama mevzu teskil et- Mişlerdir. Çünkü bu ticaret bitip tüken- Mez zenginlikler membar olduğu için bir Üstünlük veriyordu. Giriddeki Minden'ler, Fenikeliler, haz- Teti Süleyman hesabına hiç olmazsa Co- Moros'e kadar ilerlemiş olan Tyrcen'ler, Elenler, İzabe&en'ler, Cenubt Arabistan- daki Minden'ler, Punügğue'ler (7 asır), Mısırlılar, Nabatden'ler, Romalılar (5 - fir), Habeşliler, imparatorluklar. bilhas. fa bir donanmadan ibaret olan Bizanslı- lar (10 asır), zaptı İmkânsız bataklıkla- Tından fırlıyan Venedikliler, İspanyollar, Felemerkliler, Fransızlar, İngilizler bu Yolda birbirlerine halef oldular, Öte ta- Tafta ise Portekizliler Kızıldenizle rabı- talıları Venedikliler tarafından kesilmiş Olan Hind Okyanusundaki Arabların da- Veti ve irşadı üzerine Ümidburnu yolunu Açıyorlardı. Fakat şimdiye kadar bu yollar zaman Ve mesafe sayesinde kendilerini müdafaa Pdiyorlardı. Bu manialar bugün ortadan uştır. Roma, Bizans donanmaları, hattâ Türk #onanması haline geçtikten sonra dâ ki #im sefer etmezlerdi. ’.C'Jnıîdnhn'ln donanmaları — Östle'den skenderiyeye bir senede gidip gelirler- &. Bunların devlet filoları - olduklarını tasrih etmek icab ediyor. Çünkü vergiler Serbest gemi techizi işini harab etmişler Ye ortadan kaldırmışlardı. Evliyadan 'tul Filistinden Romaya beş ayda gide- :“"“- Eğlisaire, 533 de, 18.000 Vandalın traktıkları istilâ tozlarını temizlemek :l" Afrikaya gittiği zaman donanması ©stantiniyeden Kartacaya kadar — git- Tok için üç aylık bir zaman sarfetti. Fatih Gulllanme Manş denizin! karşıya ıgeqn—.ok için 27 eylül 1066 senesinin mü- said rüzgârını haftalarca bekiedi. 25 mayıs 1880 da Tulaondan hareket e- den amiral Duperr& Sidi-Ferruch'a ancak 14 haziranda asker çıkarabildi. Eski zamanlar ancak rüzgârla sefer et- mesini bilirdi. Sahil boyunca, günde 11 mil giderlerdi. Geceleyin karargâh ku- rarlardı, «Trirövie» ler (üstüste üç sıra kürekli gemiler) de ancak üç günlük yi- yecek bulunurdu. O kahraman devirlerin cür'etkâr «Nante» leri (gemicileri) hay- ranlıklarla karşılanmağa ne kadar lâyık- tırlar! , Yunanlılar, Fenâkeliler icadlarda bu- lunmuşlar, mükemmeliyet temin etmiş- lerdi. Actium'da, Kleopatranın gemileri 125 metre uzunlukta idiler, Her birinin üç, dört bin tayfası ve beş sıra üzerine kürekçisi vardı. Bu kadar iyi mücehhez olmıyan Roma generalleri nezdindeki cazibe ve füsununu zaten pek güzel sa- yılamıyacak burnu değil, işte bu gem'ler teşkil ediyorlardı. Çünkü Rama o sene Kartaca ile Korinti tahrib etmiş ve bu| kendisi için bir inhitat vücude getirmişti. Profesör Gauütiler diyor ki: «İead husu- sunda Rama medeniyetinin akameti sı- nal akamet ile zaruri, bedihi bir rabıtayı halzdir.» ü «Roma imparatorluğunun devam otti. ği bütün asırlar esnasında (ki beş asır- dan ibarettir) bahri istikşaf tarihi hiçbir terakki eseri göstermez. Hi bazı hok- talarda tedenni bile göze çarpar.» «Roma gemilerinin Kartacalılarla Yu- nanlılar tarafından kendilerine miras bı rakılân tipten uzaklaştıklarına tesadüf edilmiyor.» «Afrikanın etrafını tekrar dolaşmak için Vasco de Gama'yı beklemek lizım geldi.. Bu isme edeniz aslanıa lâkabile anılan meşhur Arab gemicisi Ahmed ben * M&djid'in de ismini ilâve edelim. Çünkü Vasco de Gama'ya o klavuzluk etmiş ve denizciliğe aid manzum ve mensur yir- zi iki eser bırakmıştır. Bunlar zamanın- da, bahriyeye aid bilgilerin yekünunu teşkil eder (1462-1490), Bir millet olan Akdeniz korsanlık yo- lile Rorma hakimiyetine mukavemet etti. Korsanlık müstakillerin | Mücadele, Montesgulen'in Bir nevi Roma cumhuriyeti diye tavsif ettiği Cezayirde, 1830 tarihine kadar, on dört asır devam edecekti. Münâkalenin zorluğunu bu da artırıNordu. Avrupanın Asyaya - doğru - gösterdiği gayret hamlelerinde ikâ büyük vukuat Bgöze çarpar. Evvolâ, haçlı setetleri ki nü- Yuz ve tesiri poek mühim ve mükerrer ol- du. Nihayet, 1799 da, Bönâparte'ın Mısıra Beferi ki en az on dördüncü Louis zama- nındanberi düşünülüyordu. Bu bir infi- lük teşkil etmiştir. Avrupalılar meydan- daki maniayı Ümidburnundan — geçmek suretile dolaşmış oldukları için Misir se- feri ile bir ilerleme değil, dahili bir irti- bat mevzuu bahsoluyordu. İnsanlar, tahâkküm yahud kâr gayele. cile, ötedenberi, her zaman vak'aya mâni olmuşlardı. Kartacalılar kendi tarafla- rında bulunan bütün Elen - gemilerini yok ediyorlardı. Justinien — Mecellesinin. bir kanunu (4 eylül 419), barbarlara de- niz işlerini öğreten kimseleri idam ile vezalandırıyordu. Denizcilik Bizanslı Ak- denizlilerin inhisarı olarak kalacaktı., Molugues adalarından, Felemenkliler ora lara gelmeyi göze alan bütün gemileri mahvediyorlardı. Türkler Süveyşi hıris- tiyanlara memnu mıntaka yapmışlardı. 1799 tarihine kadar oradaki bütün gemi- ler müsadere edilir ve tavfaları uranga- İya vurulurdu. y ilticagâhıdır. | Eser hakkında birkaç söz Ve Fransız Generaline lüzumlu bir cevab Yazan : Hüseyin Cahid Yalçın Fransız generalmin bu kadar hara- retle tavsiye ettiği ve bütün Fran- sızların okumasını ixlediği bu eser- den bizim de büyük bir istifademiz o- lacaktır. Fransax | genecali — Fransız u kadar bir de vazifedir. Çünkü or- tada mevzu olan şey bizim vatanı- muzdır. İşle bu mülâhazaya mebnidir ki bu eseri Türklerin de okuması lâzım ge- Yeceğine — hükmederek — tercümesine başladım. Pransız generalinin sözlerinde gi ze ilişecek bir nokta daha var: Er- gani bakır madenini, Adana havali- sinin pamıklarını elden kaçırdıkla- rına esef ediyor. Almanların Belçika arazisinden geçerek Fransız toprak- larına tecavürünü büyük bir vahşet, baksızlık ve barbarlık — telâkki eden kimseler tü uzaklarda, başka mil- letlerin topraklarımı İstilâ etmekte hic mahzur görmüyorlar; 6 zaman hak- kı, adaleti imutuyorlar. — Muhterem Fransız generali başka bir noktayı da gnvtuyer. Ergani hakırlarına, Adn- na pamuklarına böyle uzaktan has- ret çekmek ve bunların elden kaçma- sına esef etmek hiçbir fayda vermez. ©O toprakları bekliyen Türk süngüle- ri vardır. Kendilerini dışarı atan da göne bu Törk sün”leri idi. Oradan rızalartle çekiiip gitmemişlerdir. ki el- kerindeki nimeti bir bata neticesinde kaybetm's gibi esef ediyor. Türkün Asmine ve savirtine dayanmaları ka- bll olsaydı. tabli ki me bakırları ter- kederlerdi, ne buğdayları. — Binaena- Teyih bir şeye esef edecek ise bu acke- lerine esef etmesi daha doğrü olur. Hüseyin Cahid Yalçın Biz Fransızlar, Almanya bize hücum ettiği vakit, pek tabil olarak, bilhassa Metz ile Strasbourg'u düşündük, Fakat, diğer muharibler için bilhassa meyzuu bahsolan şey Şarktı, orada, 1900 senesin- denberi, Almanya yerleşiyor, İngiltere ile Rusyayı tehdid ediyardu. Süphe yok ki İngilterenin müdahalesini Belçikanın istilâsı tahrik etmiştir. Fakat ilk sebebi Levanttaki menfaatlerinin maruz olduğu tehlikedir. Fransızlar yalnız Rhin'l dü- İşünmekle gayet büyük bir hata iİrtikâb Jettiler. Tehdid her tarafta mevcuddu. Bahusus ki buğün artık mesale orta- dan kalkmıştır. Süriyo çölünde sür'atli #tamobiller bati develeri yok etti. Telsiz telgraf çok kere insanları bir zincir gibi birleştiriyor. Çünkü artık onları esaret altına almak ve aldatmak için korkunç bir silâh olmaktan çıkmıştır. Tayyareler Bin Bir Gecenin ecinnileri gibi göklerde dolaşıyorlar. Süveyş gemilerin yolu ise Mezapotamyada «sürünenlerin» yoludur. Suriye Avrupanın beyaz irklarile Asya- nın beyaz ve sarıları arasında havai mü- nakalenin merkezi haline girmekte her- gün bir adım daha atıyor. Demek ki e- hemmiyeti hergün büyüyor. 1914-1918 harbinin sonundaki müzake- |relerin sırları daha iyi malfm oldukça, |Hukukun Kuvvet üzerine galebesinin ne- İticelerini tanzim iddiasına kalkmış — ve ancak bize bugünkü vaziyeti hazırlamak işini görebilmiş olan üç kişinin cehaleti- 'ne insan daha çok hayran kalıyor. Aldan- mıyalım. Yukarının cehaleti ancak aşa- ğının cehalet$ ile kabildir. Eğer bütün Fransızlar bu kitabı okusalardı Suriye işleri başka bir cereyan alırdı. Hükümet- lerin mutad usullerinden olduğu üzere, değersiz şeylerle halkı aldatmak kabil olmazdı. (Devamı 11 inci sayfada) ü Sıt!.'fı 9 Ne olmak istiyorlardı, NE OLDULAR ? Operatör Cemil Topuzlu hayatını ve şayanı dikkat hatıralarını anlatıyor Anketi yapan: —19— Dokter operatör Cemil Topuzlu Doktor operatör Cemil Topuzlu: — Efendim, suallerinizi sorun, ben de cevablarını vereyim, dedi. Sayın muhatabıma suallerimi uzüun uzun anlattım, o da tatlı tatlı cevab verdi. İşte Cemil Topuzlunun söyle - dikleri: —Ben sekiz, on yaşında iken bile he- kim olmak hevesinde idim! Garibdir, bahçede oynarken, kesilmiş tavukların ciğerlerini, barsaklarını çıkarır, onları —sanki bir define bulacakmışım gibi— karıştırırdım! Hele kurban bayramın - da, koyunlar kesildikten sonra, kasa - bin yanına gider, hayvanların ciğerle- rini, kalblerini &lime geçirdiğim küçük bir bıçak veya çakı ile açar, dururdum. Hattâ rivayet ederler ki, bir gün canlı bir tavuğu yakalayıp — bacağını kesmişim! Amma bunu ben hatırlamm- yorum, O zaman daha pek küçük imişim, Bizim rahmetli valide peder koşmuş - lar, ben de korkudan tavuğu koyuver- mişim. Hayvan kanları aka aka, çırp- |na çırpına tek ayağile debelenmeğe baş lamış. Çaresiz, tavuğu kesip — âfiyetle yemişler, ben de dayağı yemişim! Hekimliğe heves etmemin ikinci bir sebebi de şu olsa gerek: Küçük yaşta validemi kaybettim. Annemin ölümüne sebebiyet veren has talığa tutulanları iyi etmek arzusunu şiddetle duyardım. Annmın ölümü kar- şısında duyduğum teessürü, bu suret- le azaltmak isterdim. Biraz daha büyüdüm. #Babamı, Suriye vilâyeti iskân mu - hacirin umum müdürü tayin ettiler, 93 muharebesinden sonra idi, Ben, Şam askeri rüşdiyesine gidi - yordum. Nihayet mektebi — bitirdim. Diploma alacağımız gün, yapılan me - rasim mucibince kısa bir sey söyliye - cektim, Biraz Fransızca ğim için, d İ atan mü- akkında yazdığı bir manzu - meyi okudum. Vali M'dhat paşa bun - dan fevkalâde memnun olmuş... Beni yarana çağırdı: — İstanbula gidip hangi mektebe gi- receksin? diye sordu. — Dektor, cevabını verdim. Midhat pasa, gülerek: — Aferin, sen küçüksün amma, sö - zünün erine benziyorsun, dedi. Bir al- tın saat te hediye etti: İstanbulda, Kulelideki tıbbiyel as - keriye idadisine girmek — istiyordum. Kavıd muamelesini yaptırmak için, şa- hadetnamem elimde, Harbiye mekte - bine gittim. Çünkü kayıd ve kabul mu- amelesini yapan komisyon orada idi. Harbiye mektebi Nazırı Etem Pa - şanın huzuruna çıktım. Paşa, beni baş- tan ayağa kâdar süzdükten sonra, de - di ki: — Lisan biliyor musun? — Fronsızca, — Öyle ise, hekim olma! Seni erkâ- niharb zebiti yaptırırım. Kuleli askeri idadisine gll Ben ezilip büzüldüm. Nihayet: — Doktorluğa hevi var, Müsaa- de buyurunuz da tıbbiyei askeriyeye kaydımı yapsınlar, cevabını verdim. — Öyle ise tezkereni yazsınlar, al, git! Yarım saat sonra elime kapalı bir zarf verdiler, Kulelinin yolunu tuttum. Tıbbiyei askeriye müdürünün karşısı- na çıktım, Adam zarfı açtı, kâğıdı oku- du. Sonra: *— Oğlum, sen yanlış gelmişsin, de - mesin mi? — Aman efendim, niçin? — Tezkerende askerf idadisine kay- dedilmen yanzılı, oraya git! Apışıp kalmıştım. Bakalım, ne çı - kacak, gibilerden asker? idadisine git- tim, Hiç şakaları yok! —Beni hemen kaydedip dışarı — bile bırakmamağa kalkmasınlar mı? Bin — müşkülât ile tezkereyi geri aldım. Tekrar Etem pa- şanın önüne dikildim, Paşa, sordu: — Ne var? — Tezkerede yanlışlık var? Sabih Alaçam — Hayır, tezkere doğrudur. — Ben hekim olacağım. — Hayır, erkânıharb olacaksın. 4 'Tekrar itiraz ettim. Paşa kızdı. Fa- kat tezkerenin münderecatını tashih — etmeleri için emir verdi. Böylece tıbbiyei askeriye idadisine — girdim. İki sene sonra da, ©o zaman, Gülhanede bulunan tıbbiyel askeriye « Nihayet hekim oldum. <| — Peki, cerrahlığa niçin heves et - tiniz? VĞ — Beni cerrahlığa sevkeden hocalar yım Şakir paşa ile Mazhar paşadır. — Lütfen anlatır Mmısınız? — Fiziyoloji profesörü Şakir Paşa, bir gün dershanede, önünde — tavşan, elinde iğne, tecrübe yapıyordu. İğneyi, tavşanın ükdei hayatına batırıyor, hay vanı lâhzede öldürüyordu. Ben, bu sahneyi alâka ve heyecan- la takib ediyordum. Şakir paşa bunu farketmiş olacak ki, bana, yarı ciddi, yarı şaka: — Cemil efendi, sen de yapabilir mi- 3 sin, bunu, dedi! Cevab verdim: — Derhal! Ne duruyorsun öyle ise! j Bir elime iğneyi, bir elime de tav - şanı aldım. Ensesine iğneyi sokmamla, ölmesi bir oldu! Şakir paşa: — Sen dedi, teşrihe çok musun? ğ — Teşrihe de fiziyoloji kadar mera- — kım var, S — Öyle ise cerrah ol. Mazhar paşa da, teşrihe karşı duy- —— duğum fazla alâkayı görünce; o da cere — rah olmamı tavsiye etti. S 'Tahsil müddetince, yani tam dört — sene, cerrahlık aşkile yandım, durdum, Mezuniyet imtihanlarından sonra Ave — Tüpaya gitmek İstedim. 3 sene de ora- da kaldım. Dönüşte, Haydarpaşa has » tanesine cerrah tayin ölundum. O za - man berberler güya ameliyat yapar « lardı; adları cerrahdı. Sülükcüler kan — alırlardı, adları cerrahdı. Ben, bunlar- dan ayıtd edilmemi arzu ettiğim için «operatör» kelimesini icad ettim. Ta « yin tezkereme de «doktor operatör» di« ye yazdırdım. Emirnamemi alıp hasta- neve gittim. Fakat kapıda bir fevkalâ- — delik nazarı dikkatimi celbetti. Her — yer silinmiş, süpürülmüş idi, antre ka- Tabalık idi. Ben, bunları tabiatile üstü- me mal etmiyerek başhekim Mehmed paşanın odasına girdim. Emirnameyi — verdim. Mehmed paşa, bunu akur oku- — maz kahkahayı basmasın mı? Hem de — nasıl, adamcağız kasıkları çatlarcasıma — gülüyor, gülüyor, gülüyor... 5 Bu vaziyet karşısında, alınmış, kız- mağa başlamıştım. Öyle a ne emirna - — memde, ne de bende gülmeği icab et - — tirecek bir şey yoktu! Muhatabım, mafevkim olmasına rağ men —ben v zaman — kolağası idim.—- dayanamadım, ne için güldüğünü sor- — dum. Mehmed paşa daha çok gülmeğe — başlamasın mı? ü çalışıyor — Nihayet, başhekim, kapı çuhadarını e) çağırttı: " (Devamı 11 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: