6 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

6 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 İkinciteşrin Ne olmak istiyorlardı, NE OLDULAR ? Âvukat İrfan Emin Kösemihal oğlu ile Yusuf Kenan Antel hayat ve hatıralarını anlatıyorlar Anketi yapan: Sabih Alaçam Avukat Irfan Emin Kösemihaloğlu Avukat İrfan Emin Kösemihaloğlu, yü- în in ebedi tebessümü ile ben! karşıla- — 5-8 yaşlarında cambaz olmak İster- m. 8-10 yaşlarına geldiğim sırada dâ ü . Japon harbi oluyordu. Herkes, bu Havaşı derin bir alâka ile takib ediyor: ülk, o zamanki hissiyata nazaran, Ja- ların kazanmasına taraftar — bulunu- Yordu. Ben de bu yüzden denizle, deniz mu- harebesile alâkadar oluyordum. Küçücük Yüreğimde sonsuz bir denizcilik sevdası Smeğe başlamıştı. Kendimi, muhteşem bir zırhlınm süvarisi olmuş farzeder, ar- la oynarken onlara: lvo, ateş, diye kumandalar verir- Üim! Gece, yatağıma bu hayaller ile uzanı- Yor, Okyanusların sonsuz - ufuklarında "f'hı-en zırhlımın kumandasile meşgul ölmak, rüyalarımı bile kaplıyordu! Fakat yavaş yavaş, çocuk — arzularım Sünmeğe başlamıştı. Yaşım — ilerledikçe, timde de daha çok, hocalık hevesleri be irlyordu. 1224 de hürriyet ilân edildiği zaman, adiyı bitirmiştim. Ne çare ki babamın, bana âli - tahsil Yaptıracak kadar, parası yoktu. Bu yüz- © Üsküpte kaldım. Hürriyetin ilânı ile matbuatta müdhiş İt feyozan baş göstermişti. Her hafta Yeni yeni, rengârenk edebi, siyasi, mizahi Tecmualar çıkıyordu. Bunlara, edebiyat Vazifelerinde muvaffak olmuş bir çocuk Bifatile yazı yazmağa koyuldum Belki bilirsiniz, o zaman bizim mem- İkette bir adamın ismini mürettibler di- Since, 6, meşhur olurdu. Ben de böylece TMeşhur olmuştum amma yaşım 16 idi! Günün birinde bir mektub aldım, ma- ürlüğü, Üsküp idadisine açılan mliğini lütfen kabul edip yeceğimi niyazkârane bir lisan Tle Sörüyordu! eyli bir mekteb talebesinin, serbest kulması faciadır! İşte, ben de sıkıntıdan Sttliyacak bir halde iken, bu mektub İMdadıma yetişti. Maarif müdürlüğüne, €me: — Evet, cevabını verdim. n'—'_e. birkaç ay evvel bahçede altalta, SÜste haşrüneşr olduğum çocuklara Scalık yapmağa başladım. Âttik hocalık mefküresine dört elle ;ı"'î?lıışlım, Aklım sıra ölünceye kadar Ca kalacaktım. Ders senesini de bana “Söret veren bir muvaffakiyetle bitir- N. Yalnız, içimde günden güne küvve- İlni artıran bir emel vardı: Ne pahasına Oursa olsun, âli tahsil yapmak. Fakat hangi zümreyi seçmeli idim O ân Edebiyat ve İlâhiyat Fakülteleri Kita yatağı idi. Bunun için, beni en faz. tezbeden şube bu olduğu halde, Ede- iYat Fakültesine girmedim. Kardeşim | tordu. O sahayı ona birakmağı tercih ::“-'n Kendimde riyazi bir kabiliyet gö- "nediğim için, mükendis olmağı hiç dü- Nmedim. Şu halde, tek bir yol kalmış- * Hukuk! _hl:kin, bu tek yolu, avukat ve hâkim öi âk için istiyor değildim! Çünkü o za- ':nki telâkkime göre, hâkimler, durgun hareketsiz adamlardı, Benim, meskene Tazı olmağa, ruhum kat'iyen tahammül h,']yy"d“! avukatlara gelince, onlar da alık adamlardı; kafalarını, zamanla- —...:n"t hattâ vicdanlarımı kiralıyan a- lar,.. 'aîu #ebeble, avukat olmak, bana göre, lz'"“'nül edilmez bir tenezxüldü! Yal. " Yüksek bir tahsilden ışık almak için “fuka girecektim, Hukuku, hayat ceb- Sinde bir sigorta gibi benimsiyordum. ,dî:nı—ıer geçiyordu. Ben çılgın bir hoca Heyecanım, bir zerresini kaybet- ::îk Şöyle dursun, günden güne artıyor- td0 da Hukuku bitirdim. Fakat eski & ökkime tamamen bağlı ilim: Hoca, Na hoca kalacaktım, tâ ölünceye ka- mf harb zamanında hummalı bir Güliyet içinde idim. Haftada 40 saat "0l vazifem vardı. Ayrıca, husust dera- de“almıştım. İzifem kal İrzimiz vardı. Tatil aylarında buralara gi- SÖON POSTA Yeni ve güzel bir film: Kadınlar hapishanesi Mevzuu veren Fransız muharriri filmde muharrir rolünü oynadı Fransanın tanınmış muharrirlerinden Francis Carco kadın hapishaneleri hak - kında bir eser yazmak istediğinden ay - larca buralarda dolaşarak her derdli ile konuşmuş, her günahkâr ıle anlaşmış, notlar almış, etüdler yapmış ve eserinin ana hatlarını hazırlamıştır. tığı masum tavırlı genç bir kızı çok ente- resan bularak eserinin kahramanı yap - mak istemiş, cani hakkında da hapishane direktöründen uzun tafsilât edinmiştir, İşte hakikt hayat vak'aları, uzun etüd- ler, sonsuz çalışmalar sayesinde toplanan bu malümat Francis Carco'ya akademi Mükâfatı kazandıran bir eser yaratlır « muştır. Cemiyetin en derin derdlerinden birini en salâhiyettar bir kalemle yaşatan, gü- nahsız insanların ıztırablarını €n derin | bir his ile duyan ve anlatan bu kitab| Fransada bir hafta içinde tamamen sa- tılmış ve yeni yeni tabıları piyasaya çıka- rılmıştır. Bu alâka üzerince Francis Carco'ya e- seri filme alarak daha fazla hareket ve can yermek düşüncesi gelmiş ve gene Fransanın en tanınmış sahne vâzılarından Roger Richebâ ile bu mesele Üzerine ko- İrfan Emin Kösemihaloğlu Bazı sınıfların kitabları yoktu. Birçok geceler, bir zeytinyağ kandilinin ışığı al- tında, gabaha yakın saatlere kadar çalışı- yordum... Fakat, asıl içimi yakan ışık be- ni aydınlatıyor; sıkılmadan, neş'emden hiçbir şey kaybetmeden hocalığımı yapı- yordum... 1384 senesinde küçük bir hâdise oldu. Bir mekteb müdürü diğer hocalara yap- tığı gibi, benim de programdaki ders gün ve saatlerimi kendi kendine değiştirmiş! Müdürün bu saygısızlığı, hotalık guru- ruma: dokundu. Böyle mesleğine âçık bir hoca, en ufak bir müdahaleye tâhammül edemezdi!. Sultanideki vazifemden, sonunu dü- şünmeden, derhal istifa ettim! Kala kala, bir Nümune mektebinde va- yordu. Orada da daimi surette ğ iğlmimak mecirtiyeti Oldereindi. De-|> SD F Ylaslı İçtidilye kanunnna göze, o zatkan| “ Eudretlel'cen kaynaklarından alan.bu bir ilkmekteb mual . |senaryoyu rejisör çok beğenmiş ve uzun ruştu! Bu para, deği hattâ almağa mecbur olduğum kitabla. rin bedeline bile yetmiyordu. Çaresiz, onu da bırakmak, hocalıktan uzaklaşmak meeburiyetinde kaldım. Bundan sonra sigorta olarak elimde bulundurduğum Hukuk diplomasını ha- tırladım, O devirlerde staj mecburiyeti yoktu. — Avukatım dedim! Hiç kimse: — Değilsin, demedi! Bu suretle meslek içine girdikten son- ra, eski hükümlerimi, yüzde namütenahi kere yüz değiştirdim. Hâkimliğin yüksek ve avukatlığın hocalıktan hiç te geri kal- mıyan üstün bir mefküreye dayandığını yaşıyarak, tatbik ederek öğrendim. Şim- di bende hocalık ve avukatlık aşkı ayni hizada ve ayni bızla yürüyor. 'Yalnız sözlerimi bitirmeden evvel şu- | nu ilâve edeyim: Çocuklukta olmak iste-| Vivlane Romance ve eserin muharriri Francis Carco filmde diğim cambazlık ile denizlerde yapmak|süren düşüncelerden sonra birinin a - istediğim muharebeyi, çimdi avukatlıkta yapıyorum. teşli karaktedi, diğerinin sakin tavrile eserdeki hakiki tezadı yaratacak iki kud- retli artistini hemen seçmeğe muvaffak olmuştur. Bunlar da geçen sene Tino Rossi ile çevirdiği (Yakan Buseler) fil - minde herkesi sihirliyen güzel ve kıvrak Vivinne Romance ile güzel ve manidar Ren&e St. Eyr. dir. Rejisör, eseri yazan Francis Carco'yu da hakiki hayatta olduğu gibi muharrir rolü ile filminde çalışmağa mecbur et-| miş ve bunu en mükemmel şekilde an - cak kendisinin yaratabileceğini söyle » miştir. Dünya piyasasında büyük bir alâka ile seyredilen, fevkalâde takdir gören bu film, san'atkârların intihabında rejisöre hak kazandırmıştır. Franois Carco, eseri için kendisi ile görüşen bir muharrire demiştir ki: «— Memleketimin yazılarıma ve e - serime karşı gösterdiği alâkaya çok min- nettarım. Bu alâkanın benim yazılarım- dan çok hayatın yaşatılan görünmez ız- tırablarına, içli derdlerine olduğunu tak- dir ediyorum, . «Kadınlar hapishanesi>» filmi, bütün hapishanelerde — yaptığım — röportajların yarattığı elem ve ıztırab dolu vak'aları muktedir rejisör Roger Richeb&'nin ha- yat ve harekete getirmesidir. Bu filmin Fransız san'at âleminin büyük bir mu - - Avukat Yusuf Kenan Antel Avukat Yusuf Kenan Antel: — Dostum dedi, küçük iken, yani on yaşına kadar ziraat işlerile meşgul ol- mak isterdim. Esasen ecdadım... — Benim bildiğim adliyeci 1diler... Ba- banız eski adliye nazırı Celâl Bey mer- hum değil mi? — Evet amma, ana tarafından ecdadım hep çiftçidir. Trakyada birçok çiftlikle. derdim. Yığın, yığın, öbek öbek topra- ğın üstüne serilen mahsulât arasında oy- nar, dere kenarlarında, yeldeğirmenleri- nin içlerinde dört dönerdim. En aziz dost- larım saf yürekli çiftçiler, köylüler idi. Mekteblerin açılma vakti gelince bura. lardan hüzünle dönerdim. Sevgilisinden ayrı kalmış toy bir delikanlı gibi- gözle- rim yeşil, yemyeşil ovalarla süslenen u- fuklarda kalır; kış günlerinin kasvetli şehir seması altında sıcak kırların hasre. tini çekerdim. Bu hülyalar ile idadiyi bitirdim, Babam, beni avukat yapmak istedi. O- na nazaran, kendi mesleği çocukları ta- rafından da benimsenmoli; yani biz, bi-| rer hayrülhalef olmalı idik! Halbuki benim, avukatlıkta hiç gözüm yoktu. Babama haber vermeden Halkalı Montpellier hapishanesinde karşılaş -| Ziraat mektebine girme imtinanına İşti- (Devamı 13 ncü sayfada) vaffakiyet kazanmasına vesile teşkil ey- lediğinden dolayı çok bahtiyarım..» İranlı taci Tronsit yolunda İranda, tanınmış büyük bir ihracatcile görüştüm.. Bilhassa halı ve kürk üzerine iş yapan bir adam.. Bu tüccar, muntaza- man, memleketinden Avrupaya, Ameri - kaya mal gönderen bir bahtiyardır.. Fa- kat bu zatın bir derdi, bir eksiği var. O da: Trabzon transit yolunun bir an evvel bitip açılamaması.. — Dost memleketin, dost tüccarı bana derd yanarak bir şey- ler anlattı. Ben de sizlere nakletmeden Bgeçemiyeceğim.. — İran tacirlerinin, mallarını Avru - paya sevkedebilmeleri için muhakkak komşu devletlerin birile anlaşması lâzım- dır.. Bu komşuların başında Türkiye ge- lir.. Rusya, Irak, Suriye — daima ve her hususta Türkiyenin transit işinde kuv - vetli birer rakibdilref. — Bunlar, İran transit eşyasını kendi topraklarından ge- çirmek için akla gelmiyen — kolaylıklar yaprlar.. Evvelâ Ruslardan başlayalım: 1 — İran transit eşyasını Batum yo - luna çevirmek için teşkilât yapmakla meşgüldürler.. Bize diyorlar Malla « rınızı, Tahrandan, yahud Tebrizden Ham burga kadar tam dokuz günde götürece- ğiz... Halbuki Trabzon yolile bu sür'ati te - min etmenin imkânı yoktur.. Ruslar, e - ğer bu iddia ettikleri sür'ati yaparlarsa 'Türkiyeye çok zararı dokunur.. 2 — Trabzon yolile bir ton tüccar eş- yası, Hamburga yahud Londraya kadar on iki İngiliz Irasına gidebiliyor.. Hal - buki Revandiz, Telköçek, — Berut yabud İskenderun yolile ayni eşya, ayni günde, fakat dokuz buçuk İngiliz lırasına gide - biliyor.. 3 — Almanlar, geçenlerde — İrandan altmış bin ton buğday satın aldılar.. Bu buğdayları memleketlerine sevkedebil - mek için Trabzon yolunu tercih etmek istediler.. Yolun keşfi için bir heyet gön- derdiler.. Alınan rapor aleyhinizde çıktı.. Çünkü Trabzon transit yolundan iki bu- çuk tonluk kamyonlardan daha büyüğü geçemezmiş.. Bundan dolayı altmış bin ton buğday Berut yolundan gönderildi.. 4 — Geçenlerde, bir deri ve kürk tüc- carı Almanyaya tilki derisi göndermek için Trabzon yolunu münasib — görmüş., Devlet otobüsleri hududa kadar işleme- diği için dört yüz deriyi hususi bir kam- yona yüklemiş.. Transit olarak hudud - dan sizin tarala geçince Kızıldize güm - rüğünde: — Kürkler için teminat akçesi isteriz! Demişler.. — Hani transit eşyasından teminat ak- çesi alınmıyacaktı.. — Evet amma, devlet tevkedilirse.. — Nerede... Devlet kamyonları işlemi- yor ki.. — Orasını bilmem. — Şimdi ne olacak? — Kürk başına yirmi beş İlra yatıra - caksınız.. v Dört yüz kürk; kamyonlarile rler bizim transit yolumuzdan nasıl şikâyet ediyorlar? işliyen otobüsler — Ön bin lira!!, Bir kamyona on bin lira teminat ak. çesi istenirse, yüzlerce kamyonun ne tu tacağını artık siz hesab edin.. Bu muame leye İran bankalarının dayanmasına imkân yoktur. ğ Bütün bunlara rağmen İranlı tüccar malını gene Trabzon yolile göndermek çarosini aramakla meşguldür.. Bu tuhaf arzunun sebebi çok — mühimdir. Bu, ne «İran - Türkiye» dostluğu içindir, ne de ırk yakınlığı. Bunların tesiri belki ikinci derecede kalabilir.. Bunun asil se- İbebi eruhi» dir.. Yani, Trabzon yolile yaptığı ticareti, |tran tüccarı uğurlu sayar... İtikadı vardır ki: Trabzon yolile göndereceği eşyadan |zarar etmez.. İşte bundan dolayı, bu yo « İlun daha uzun ve daha pahalı olmasına, |gümrüklerdeki muamelelerden memnun kalmamasına rağmen, babadan, büyük ba |badan gördüğü; senclerden, asırlardan - beri alıştığı bu yolu tercih eder.. Bu, en mühim noktadır.. Bir tüccar için «uğur» kadar ehemmiyetli bir bağ yoktur.. Tür- kiye için bundan istifade etmek, hazıra konmaktan başka bir şey değildir. ©O halde çaresi: Bir an evvel yolları- nızı yapmak, gümrüklerde azam? sühulet göstermek. Trabzondan doğru posla yap- mak, kalkan bazı vapurları Tuna yolile Avrupanın göbeğine kadar sokmak... Bu teşkilâta <uğur» da inzimam edin- ce, öbür yolları altınla döşeseler, 'İranlı tüccarın gözünü boyayamazlar... * İranda, söyliyeceğim söz işte bun -« dan ibaret olsun.. Bizim — seyahatname, yılan hikâyesi gibi, uzadıkça uzadı.. Ben de bıktım siz de.. Daha bir çok görüp işittiğimiz vak'a- lar var.. Bunları, memleket — hesabına faydalıdır diye not defterime kaydetmiş. tim.. Amma, «çok arpa at çatlatır!» der- ler.. Ben de pek ileri geri lâf etmiş ola - maruz kaldım.. «Selâmetülinsan fi hıf - zıllisans... R | İşte bu düşünce ile seyahati burada İnihayete erdirip, kelâma nihayet vermek istiyorum.. E Dönüşümde de bir hayli garib işlerle karçılaştım.. Amma sayıp dözmekton gö- züm yıldı.. İşi tatlıya bağlamak, sessiz sadasız İstanbula dönmek.. bütün arzum bu... Şükür Tanrıya ki, istediğim de ol « du: Tahran büyük elçimiz; cidden çok sbüyük» olan, Ekselâns Enis Akaygen, mezunen İstanbula geliyorlardı.. — Oto « mobillerinde, beni de refakatlerine al - |mak lütüfkârlığında bulundular.. «Kimse mi vardır cihanda, lütfü insandan kaçar?» Bu sayede yedi başı mamur bir halde Tahrandan Trabzona kadar göz açıp ka- |payıncaya kadar geliverdik... İşte böylece de bu «Kafdağı masalı» Üürcülisan eyledikse, kusurumuz Vasfi R. Zobu cağım ki: Şuradan buradan serzenişlere * | | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: