28 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

28 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

) | İ j l SON POSTA Sayfa ? Gazetecilik niçin güç bir meslektir: 2 Oğlunu öldüren ihtiyar bir kadınla mülâkat Ü zi S mey Bütün yorganları topladım ve başına yığdım. Fakat ölmesi o kadar uzun sürdü ki...» hıy“'""nı satan ğliz köylü kadın « h tipik bir nü- & GÜST Cevinin — mutfağında; _M:"'ell yanan — ateşin — kar - Tükela, bağdaş kurmuş oturuyordu. O - .._;hı aldığı siyah şalmı, boğazı hi -İmede h%. bir büyük iğne tutuyordu. Kuca»- o ' tişle ördüğü bir çorab teki vardı. kaç Rün hapishaneden yeni çıkmıştı. Bir Tağayı'la evvel, 1,80 boyunda, 32 yaşlar a y | ptal oğlunu öldürmek suçile Ida- Mahküm edilmiş bulunuyordu. w tek başlarına — yaşıyorlardı. ::"""—'n bütün çocukları bilinmiyen bir ı__'“uıın en küçük evlâdı idi. NB" aptal oğluna bakmak, onu bes- Mecburiyetinde kalmıştı. b A delikanlı, iki yaşındaki bebek- b ( altını kirletir, yemeğini döker sa- H_' Yok yere duvardaki kâğıdları para - _İ:'muıu ayaklarile mutfağa girer, ba- * annesinin üstüne atılarak kadının Nn yolardı. Oğlah muhakkak ki ninni ile u - NN: Karanlıktan korktuğu için de .q”q:“lhı tek bir odada yatamazdı. k%hı Müthiş surette düşmandı, Söy- Sdam , Ebi, kadın, «biçare, zavallı bir %"—im öldürmek suçile» idama Tanmga ı Gilmişti. Fakat, muhakeme es- “'m kendisinin saf, elma gibi pırıl pı- Skin h'îı." Yüzünü, mavi gözlerini-gören, Nnh - lerine acıyan binlerce kişi, da - Tiğley AArına biristida ile müracaat et- 'aa__ :, Zavallı, günahsız kadını affedi - 9© yalvarmışlardı. Kadın, affedil- i ati hafta hapis yattıktan sonra, Mi “Padan birinin yanına gönderil - Cinay, Bi w:â;’ körkunç bir şekilde işlenmişti. Ülan y kadar güçlü, kuvvetli olan aptal Ü gon a ken, boğazlanarak öldürülmüş- # ÇÇ * başı müdhi, öş Ş surette ezilmiş, vü- 51,4 h:f'_de. sanki bir düzüne kadar " ünin keskin pençelerinin bom - Te ha Pa uğramış gbi. şahrem şah - Tzt mış, yara bere içinde kal - İşa * Mhüh?'*"nç cinayeti içliyen kdını İN Geç, * © balıkçı kulübesine git - '“tn. Yarısı olmuştu. Parlak bir ay WYan ım"drıı tek bir ışık huzmesi bile lübenin kırmızı d: u, l zi damını eilâ - "'UI%Y""'I katil ananın çekildiği mh""' v:"“k bir lamba yanıyordu. p Bösteren skrabasından bir ka- S M&g?:â“ '_’ğlığıı-.!ın bahsetmeyiniz, Zira, Mhııwııa ilmiyor! diye fısıldadı. N, özleri Birdik, ihtiyar kadın çini ma- RPunen :: £evire devire bize baktı. < " gülümseme İle: Dmek * ğ =q,"& ü S'dl. de katil karıyı görmeğe *ı' İye söylendi. Sonra bana B » “krabasına dönerek emretti: BL-%%Y lâdan.. Defol!.. Dışarıda seni z lqn: kadar bekle. Bu genç kızla Pmak, derdleşmek istiyorum! Uzun boylu akraba kadım, sinirli sinirli İYdi. Onu — gördüğüm geu;urüul:.münu;hflkmmnl.wud- neş -| meğe kalkıştı: — Burada kalsam dahg iyi... Biliyor - sun ya!.. Biraz hastasın.. Misafir, mahke- kazandığın için seni tebrike gel - miş, onu söyliyecektim... Elma yanaklı kadın içlen gelen - bir hiddetle bağırdı: — Defol... Defol, diyorum sana.. İşini masaya fırlattıktan sonra ban döndü: — Oturunuz lütfen, konuşabiliriz.. diye gülümsedi. * yet karşısında içimi korku kap- ladı, ödüra koptu. Hangi şeytana uydum Ga, kendi ayağımla buralara geldim, diye arpacı kumrusu gibi düşünmeğe başla - dım. Vaktile okumuş olduğum cinayet hi- kâyeleri aklıma geldi. Ne de olsa, elleri- ni kana bulaştırmış, öz oğlunu, tavuk gi - bi boğazlamaktan çekinmemiş bir kadın'ın odasında bulunuyordum. Ayıplamazsınız, değil mi?. Katil ana, içimden geçenleri sezmiş gi- bi gayet tatlı bir sesle: — Korkacak bir şey yok. Nasıl olsa dı- şarıda birisi bekliyor. Saonra benim gibi bir kocakarı size ne yapabilir?.. dedi. «Yok canım, ne münasebet, neden kar- kacakmışım!>» diye mırıldandım. Ve is - kemlemi de ateşe birar daha yaklaştıra rak devam ettim: — Yeniden hürriyete — kavuştuğunuz için sizi tehrike gelmiştim. Kadın sanki bir şeyden hoşlanmış gibi katıla katıla gülerek bağırdı: — Buntn için tâ Londradan buralara geldiniz ha! Pışşş!. Amma zarar yok. Du- runuz, size anlatayım.. Ben bu işi yap - madım. Öğlumu ben öldürmedim. Beni baksız yere mahkemelere sürüklediler. Oğlum kendi kendisini öldürdü. İşin doğ- rusu bu!.. İtiraz ettim: — Öyle amma.. oğlunuz, yatak çarşafı Je kendisini boğduktan sonra, başını e- zemezdi ki... Buna imkân var mı?.. Kadın başını sallıyarak beni tasdik et- t — Hakhısınız. Amma, o kendisini öldür- müştür. Ona kaç kereler güzel hasba ke- dileri rahat bırak, Yoksa ölürsün diye söylemiştim. Kedilerime iş - kence kalmazdı. Simsiyah bir kedim var- dı. Nereden yakaladı, nasıl oldu anlama- dım. Boğazından tuttuğu gibi boğuverdi. onu. Bir başka kedimi topal etti. Kıskaç gibi elleri vardı. «Oğlum dedim ona, yapma.. Karışmam kedilerin şerrine uğ- Tarsın.» Gene itiraz ettim: — Fakat kediler, bir insanın başını hal- laç pamuğu gibi dağıtamarz, ezemezler ki.. Kadın: — Ben de ezerler demedim ya... diye söylendi. Fakat, oğlumu kediler öldür - düler. * Kadının ağzından tek bir kelime l - Okuyucuların kalemi ile Atam ölmedi! Bir güneş sıcaklığı gizliydi bakışında. Besin ilik bir suydu, kalblere akışında. Bu göneşi kaplamış, neden siyah bulutlar? Hst Türkün yüreğinde, kopuyor fırtınalar Rürgârlar haykırıyor, bulutlar kararıyor. Gökte başlamış bora, Atasını çağırıyor. Her yer hüzünle dolmuş, çiçekler bile solmuş Ayla yıldız semada, üstüne çelenk olmuş. Doğan gün! Gün mü bu, bir ateş mi bu? Bir cihan asaöner de, gündüz olur mu?.. Bir clhan göçmedi, Atam ölmedi!.. Ölüm görünmedi, güneş sönmedi. Nevin A. Samim 'Targan * Atamın ardından Göz yaşlarım kan rengi kalbimde bir ne- hirdir Ekzikliğin içimde yetmiyen bir sehirdir. Yumulurken dünyaya gök mavisi gözlerin, Hot an kulaklarımda şefkat dolu sözlerin. Bir kızıl kor kesilmiş yanıyor bütün güller, Sana topraklar değli, mezar oldu gönüller, Adın bir ayet gibi kaldı dudaklarımda Hayalin bir anıttır gönül ufuklarında. Muzmmer Remzi Ergün * Atama deyişler... Atam yüce bir dağdı, Biz bitmiyen membadıl sevgisini Kalbde biraktı Atami, Alam seni anarak, Bu acınla yanarak, Hergün ağlıyacağım Reamine kapanarak!.. Dağlardan Üstün Atam, Kimlere küstün Atam!i Yitirdik ağlıyoruz. Yazlıyız buzlün Atam!., Ne gökteyim, ne yerde, Gönül düştü bir derde. Ağlamas mı Türk olan, Alatürkü gider de?. Atatürk geliyor ! Karalar giymişler ağlryor kızlar, Yalnız biz değli, ciban hep sızlar. Boynumuz büküldü öksüzüz heyhat, Oül açmaz bülbüller ötmüyor - bedbaht, Kalkın Attila, İskender, Sezar Heybetle geliyor bir dülhimiz vazi Hayrabolu: İbrahim Okkan ——— manın imkânı kalmamıştı. Oğlunu nasıl boğduğunu bir türlü söylemek istemi - yordu. Tatlı ve sakin sakin konuşması- na rağmen, kadından nedense korkuyor- dum, Burada fazla kalmanın manası yok- tu. Ayağa kalktım. Not defterimi cebime | yerleştirirken: — Rahatsız ettim, bağışlayınız; İnşaal- lah yakında sıhhatiniz düzelir, acınızı u- nutursunuz.. dedim. Katil ana, birdenbire değişti, pörsük yanaklarından aşağıya doğru sicim gibi akan yaşları sildi, gözlerinde garib ve mel'un ışıklar yana yana bana baktı, ve fısıldadı: — Onu nasıl öldürdüğümü söyliyeyim mi?.. Şimdiye kadar tek bir kula anlata- cak fırsatı bulamadım. İşte; dinle. Bir şey yapmış değilim. Çarşafları topladım, hepsini başına örttüm, ağzının üstüne bir yastık koydum. Sonra ayağını topal et- tiği kedim de çıktı bu yastığın üzerine ©- turdu, Amma da yedi canlı imiş oğlum.. Ölmesi o kadar uzun sürdü ki.. Sonra, di- ğer kediler de başma üşüştüler, ve yü - zünü gözünü tırmalıya tırmalıya canmı echenneme yolladılar. Dayanamadım: — Ne diyorsun, saçmalıyorsun!.. diye haykırdım. Katil ana, sanki konuşan o değilmiş gi- bi mırıldandı: — Ne kızıyorsun?.. Doğru söyledim di- ye kötü oldum, değil mi? Men dakka du! ka., Kedilerimi rahat bırakmadı. Onlar da onu öldürdüler. Hem adam öldürü diye bir kedi asılmaz ya, dedi ve şiş eline alarak çorabımı yeniden örmeğe başladı. İbrahim Hoyi L Âna ve babalarla hasbıhal —| Çocuğun terbiyesinde ele alınacak esaslar Çocuğa gürültü ettirmeli mi, masal söylemeli mi, ceza vermeli mi, sokakta oynamasına müsaade etmeli mi? Yalan söylemesinin, hırsızlık etmesinin, öteberi kırmasının nasıl önüne geçmeli? ü |€ ni — Sus! — Çok güğultü yapma! — Rahat bırak bizi! — Evi altüst etmekte devam edecek misin daha? — Ah bu yumurcaklar! Ne azab ya- rabbi, ne azab! Bütün gün devam eden yorucu çalış- mslardan sonra yorgun, argın evlerine dönen veya bir çok Üzüntü ve endişe- lerle hayatlarından usanç getiren bu- günkü ebeveynler çocuklarının neş'eli gürültüleri ve oyunlarından sinirlenir- ler ve: — Ah bu yaramazlar, bıktım sizden artık! diye bağırılar, Evet, hakikaten bu bir azabtır; fakat ana, baba için değil, zavallı yavrular için. Damarlarında kaynıyan - tahiatin ü vahşi kudretleri bütün gün bir n sıraları üstünde atalete mah- küm edilmiş, başka kuvvetlere esir e- dilmiş, menolunarak şuurdan uzaklaş- tırılmış, kendilerini mütemadi bir faa- liyet ve gürültüye doğru iten sevki ta- billerine rağmen süküta, hareketsizli- ğe, dikkate icbar edilmiş bu zavallı mahlükler evlerine dönüp te uzun taz- yikten sonra rahat rahat nefes alarak istedikleri gibi bağırmağa ve oynamağa başladıkları zaman evdekller: — Gene mi? Yetmedi mi, mektebde oynadığınız? diyerek bağırmağa başlar- lar. Bir çokları daima harekette bulun - mak istiyen çocuklarını egoist düşün- ceden zivade cehale'ten mütevellid bir duygu ile yeniden susmağa, yerlerinde hareketsiz. oturmağa iİcbar ederler. Bunlar bilmelidirler ki çocuk doğar -| 'ken kendisile birlikte nev'inin de bü - tün hareket kudretini, dinamizmini dünyaya getirmiştir. Sıhhati yerinde | çocuk, ruhu tabif olan çocuk daima ha- et ister, bağırır, koşar, yaramazlık âlâmeti değil, kav n hayatiyet kudretinin bir te - zahürüdür. Istirahat Vücudün olduğu kadar ruhun da is- tirahata çok büyük ihtiyacı vardır. Ço- cuğun uykusunu rahat — geçirmesine dikkat etmek lâzımdır. Eğer, geceyi uykusuz veya fena rüyalarla geçiriyor- sa hiç vakit kaybetmeden doğruca dok- tora gitmek icab eder. Bu tabif bir hal değildir, Buna bir çok sebebler vardır. Er mühimleri uzviyette meydana gelen karışıklıklar hazmin ve teneffüsün tizamsızlığı, ve âanormal ruhf faaliyet- lerdir. Çocuk uyumadan evvel onu 1- yutmak için korkunç hikâyeler, dev, peri masalları anlatmak doğru değildir. Çocuğun hafızası bizimkinden daha kuvvetlidir, her şeyi olduğu gibi hıfze- geçmez. Onun için bu nevi masal- ka terbiyevi olmıyan yazıları ndilerine okumak veya okumalarına maha göstermek de doğru değ Sonra, bizim hürolarımızda veya a- lerde karşilaştığımız can — sikici müşküllerin 'bizde bırraktıkları intibalar kadar çocukların oyunlarında karşı - laştıkları veya mekteb sıralarında gör dükleri güçlüklerin de mühim olduk - larını unutmamak iâzımdır. Çocük u- yumadan evvel onun hafızasında tesbit ettiği günlük vak'alarla alâkadar ol - malı, fenalarını yok etmeğe çalışmalı- dır, Çocuğu tecziye için onu korkutmak, kendisini öcülerle, vahşi hayvamlarla, bilhassa icabı halinde kendilerini kur - taracak olan polis ve jandarmalarla korkutmak yanlış bir harekettir. Onlar karanlıktan gökgürültüsünden, şimşekten karkmamak Jâzım geldiğini öğrenmelidirler. Bu korkuların fitrf ıoldukhrını inanmak yanlıştır. Nite- kim, çocuklar bidayette karanlıktan korkmazlar, ancak 'bunları kendilerine öğreten kimseleri dinledikten sonradır ki onlarda da korku başlar, Disiplin Çocuklarını büyük insanlar gibi ha- reket etmeğe mecbur eden aileler kar- gısında onların hayatiyet ve teşebbüs kudretlerini mahvetmek istemiyenler de yok değildir. Fakat bunlar arı sında da ifrata gidenleri görmek mümkün - dür, Bunlar çocuklarının evde hudüd- suz bir hürriyetle hareket etmelerine, evi altüst etmelerine, mobilyaları par- ça parça yapmalarına ses çıkarmazlar. Çocuk terbiyesini bu şekilde telâkki e- den âile de daima intizamsız bir hayat geçirmeğe mahkümdur. İnsafsız olmak- tan uzaklaşmalı, fakat bu şekilde bir nakiseyi de çocuklara aşılamaktan çe - kinmelidir. Çocuğa evde, idaresinden mes'ul ola- cağı bir oda veya bir köşe | Ken arruf hakkıma hürmet edi- telerini yap - iyecektir. çocuğu k”senelerden itibare isipline, bilhassa kendi kendisini kontröle alıştırmalıdır, İtaat lüzumunu sükünetle kendisine hisset - tirmeli, fakat itaat ettirmek maksadile hiçbir zaman tehlikeli bir metod olan korku veya istihza, utandırma usulle * rire müracaat etmemelidir. Daha mü essir başka çareler bulunabilir. Ken - di: bazı şeyleri yapmakta serbest azılarını da yapmağa mecbur oldu- | u öğrelmek Tâzımdır. Ana baba her |hareketlerinde haklı olduklarını çocuğa İisbat etmeli ve alımacak kararın tatbi- İkında sebatkâr davranmalıdırlar. Ço - cuğun noktal nazarını anlamağa çalış- mak lAzımdır. Çocuk, hataların ekseri- ini bilmiyerek, bazan da iyilik yap - nıak isterken işler.. Bu hi daimt? |soğukkanlılığı muhafaza etmeli, yapı- lan işi tetkik ettikten sonra eğer fena niyetle hareket olunduğu kanaati hâ- sıl olursa çocu Fa- ık"_ bu vazi am m le teczi naatini neticeler moydana gelebilir. Cocuk, inader ve hiddetli olabilir. Bur vaziyette ılacak şey bu halleri do- ğuran sebebleri aramaktır. Ayni hare- (Devamı 10 uncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: