25 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

25 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sarayda ilk oyunum ; me etli babam benim artık oyuncudan başka bir şey olamıyacağıma kanaat <MAiĞI için Abdiye meseleyi açmış. Nihayet imtihan oldum. Fakat nasıl imtihan? Iranlıkla seyrettiğim bu büyük üstadlar z zak kısmın hülâsası Şüşld bize çocukluğunu anlatmak - Karagöse olan merakımı, oynatışını, mektebe yaptığı hem gülünç hem bir muzibliği, tiyatroda â€y- #yanu, babasının kendisini baytar ğini ve baytar mektebine gi - ©U. Bugün hatıralarına devam ebden kaçtım ine girmekle iki türlü duyuyordum. Hem ailemden, Sratryğa lek olarak seçmek istediğim ekinde Klaşmıştım. Artık Baytar Yolumu sahneye çevirebi - ağ Zannetmiyordum, Bu ümid - Bekerek a dakikalarca, saatlerce içimi yana İmkân yok mektebde Ben daha, küçük yaşta burada san'at arzusu - lerini hissetmiştim. Bu mesleğe ve san'ata intibak hep Kararımı verdim. Daha o yemek telâşesinde fken Ew halkında beni mün önünden gitmi - Gi hâsıl oldu, kağ cevabı ye olamam! Zorla gönde - edinn kaçarım. Beni mızi- ayan, san'ata olan bul Yol yirnda mağlüb olan ba-| EE 2 buldu, beni mızıkâya yaz» End, ©si Şubatının 24 üncü gü- “rumu Hümayundayım. En Baka derunu hümayunda değildi ezakaya girmiş olmakla bit « > - © zamanın en meşhur ko - a iyeti Şiir sayılan, taklidde en “planı, tük Cenk ard. Burada kabiliyetten Dek Mecbur; Tol oynuyordu. Sıra “bekle- *iyev, “iyeti vardı. Bu yüzden sah - ama çıkmağa, istlâadımı mn nda yi n bulamıyordum. Mızıka ii ma ist Zeki Beyden keman heal takiye sladim. Oyunlarda hiç tiz Gekilecek pe Biri ölecek te, ya- z Öretim © Ohun yerine geçeceksi- m ize dile günümüz sahneye çıkaca- Fiş değin e ölümüne dua ile geçe - Yan eyi Musikiyi de severdim. O- İn, bari diyor, kemana çalışı- BE sağ a, ek tenden uzakta kalmak, oyna- Peşini a halde üzüyordu. Bunun in kurdlarımızı dökmekte duk, g > Haftabaşları izinli çı- Başay mak ya da medreselerde UN de “si icazetler verilir, bu mü- ra mceler tertib edilirdi. Saye iin, Orta oyunu soktuk ar Değil, ha erbet Ve - Adliye Eb oyy çim tarafından tura li İzzet gi DAF oynanırdı. Meşhur yardı. O da kavukluya Fahri de Defterhanede We Kk Ba br ke olan Hocazade Le - Miz Panya yaptık Hangi Mi pire versa oralara vi k. Sizin anlıyacağmız önde, bi 4 Oyununu goktuk. > kler? OYUNU Oymyacağımız lerle Esimiyeceği için ben reg- yakalanmaktan korkmu - 1 ; F mi il iF ıl ğ ; 2 jp if ij ti, az Z, 7 m r Buza Hf biz Hela, AK$am kork len adamlar hep mizıka -| Abdi Diye bağırmağa başladılar. Biz hiç al - dırmıyoruz. Zennediyoruz ki, orta oyu - nundaki kavuklu geliyor. Fakat nazanı dikkatimi celbetti. Daha davulla zurna kavuklu havasını çalmamıştı. Biz hâlâ bizim kavuklu İzzet geliyor, diye bekliyoruz. Meğerse işin içinde iş varmış. Medreseleri teftiş edenlere ka - vaklu derlermiş. Ayasofya medresesini teftişe gelen de Hocazade Lebibin babası. Adamcağızın oğlunun ortaoyununa çık - tığından haberi yok, Bunu duyunca za - vel Lebibin yüreğine iniyordu. Hocalar birbirlerini çiğniyerek, cübbelerini u - çora uçura savustular. Tabi biz de. ben şadırvanın önünde soyunabildim. Biz böyle fırsat buldukça ötede beride mak ihtiyacını defediyorduk. Abdi ile nasıl tanıştım ? Babam Abdi ile tanışırdı. Rahmeti! ar- tık benim (oyuncu) dan başka bir şey 0- mazsa bır an evvel bu payeyi ibraz et - mem lâzım geldiğini düşünmüş, Abd'ye: — «Bizim oğlanı yanına al, ihtiyarla - yıncıya kadar galiba boyunu göstermek oynuyor, küçük mikyasta da olsa oyna -! lamıyacağıma kanaat getirdiği için hiç oi-; karşısında tirtir titriyordum. — Haydi bakalım, bir şey yap ta gö - relim! Dediler. Kolay iş mi bu. odayı dolduranlar şöhret sahibi, bu san'atın zirvesine çık- mış adamlar.. ben daha çocuk devccek yaştayım. Ne yapmalı idim ki, onların akdirlerini kazanabileyim?, Vücudümü bir alev sarmıştı.. fakat ça-! buk kendime hâkim oldum. Ne yapacak- sam şimdi yapacak, istidadımı tasdik etti- recektim. Yoksa bu fırsatı bir daha els pe çiremezdim. İstikbalime giden yolun ba- şındaydım. Ya muvaffak olacak, arala - rma girecektim, yahud beğenilmiyecek, «daha henüz bir şey yok!» hükmünü ala cak, lâalettayin bir eleman olarak, isim- siz, göhzetsiz kalacaktım. İkinci ihtimal beni dehşete düşürdü, canımı dişime tak- tım, — Peki, dedim.. yalnız müsaad3 eder - seniz arkamı dönüp yapayım. Gülüştüler.. içlerinden biri itiraz etti: — Nası! olur oğlum?. Şimdi beş on ki- şiden utenıyorsun, yarın öbür gün yüz - lerce Insanın karşısma nasıl çıkacaksın!, Etraften yardım yetişti: — E, csnım çocuk daha. atanır e'bet. | Hakikaten bu çok tuhaf bir meseledir. İnsan çıkar yüzlerce kişinin önünde oy - yapamaz. Elin öyleyimdir. B'r çek ar- kadaşlarda da bunu görürüm. Bir köşeye çekilip, arkamı döndüm, meşhur meddah İsmetin bir hikâyesi var- dr Bunu siz de bilirsiniz. (Mille: kayı - railletlere mensub şahıslar bulunur. Bun- lar taklidlerile konuşturulur. Bu hikâyeyi anlatmağa başladım. Yir- mi beş taklidi üstüste muvaffakiyetle, nükemme! ses değiştirerek yaptım, Hikâye bittiği zaman hepsi beni tebrik ettiler. Muvaffak olmuştum. Bilhassa mü- hucir taklidini çok beğenmişlerdi. Bu, tak ridir. nar da, bir kaç kişinin karşısında prova! ğı) derler ismine. Üsküdardan dolmuş | kavığı köprüye gelir. İçinde muhtelif| Wdler içinde en mühim olanlarından bi- — Bu delikanlı bizim aramızda oyni - TARİHTEN SAYFALAR: iki Papa, bir Şehzade... arkalarına kaftan giymiş oldukları e. ver Mayıs ayının güzel bir Pazar günü, önde haç, etrafında muhafızları ve kardinallarile birlikte Papayı Roma sokaklarında gördüler. Bu kadarı belki mühim değildi; fakat Papanın önünde ve at üstünde Cem Sultan da vardı. Don Jan ve Kont Bitigliyano başlarına sarık sarmış, halde iki tarafında gidiyorlardı. Yazan : Kadircan Kaflı 1492 senesi sonbüharında Romaya he - yecanlı bir haber geldi: — İspanyadaki son islâm hükümdarı olan Ebu Abdullah Grenada şehrini 1s- panya kralı Ferdinand ve kraliç? İzabelin kumandasındaki orduya teslim etmiştir. Vaktile Avrupayı garbdan vurmak için gelenler İspanyada parlak ve asırlarca süren b'r medeniyet yarattıktan sonra kan ve ateş içinde yokolmuşlardı. Son hükümdarla snnesi şehirden çıkarak u - zaklaşırken bir tepede durmuşlardı. Ebu! Abdullah Grenadaya son defa bakarak rdu İşte o zaman annesi ona göyle | demiş! z — Ağla, ağla! Yurdunu erkekler gibi muhafaza etmesini bilemedin; şimdi ka- dımlar gibi ağla! Grenadanın teslim oluşu bütün Avru- pada sevinçle karşılanmıştı, Fakat hiris- tiyanlığın merkezi ve haçlı seferlerinin yaratıcısı olan Roma hepsinden çok ve coşkun bir sevinç içindeydi. Papa seki - zinci İnusun ihtiyarlık ve zayıflığına rağ- | men büyük âyinler yapıyor; merasimler- | de bulunuyordu. O akşam çanlar bütün şehri ve civarını çınlatıyordü. Halk her tarafta bayram yapıyordu. Vatikan, bü- İtön kibseler, büyük evler ve saraylar baştan başa donanmış, ışıktan haleler ve çerçeveler içinde gülümsüyordu. Şenliklerden sonra büyük bir alay ya- pıldı Bu âlayda büyük bir arsbr bilhassa göze çarpıyordu. Bunda, ellerinde defne! dalları tutan İspanya kralı Ferdinand ve kraliçe İzabel, ayaklarımı, yerde ve rin - cirler içinde yatan Grenada hâkimi Ebü Abdullahm üzerine basıyorlardı. Araba- nın önünde ve arkasında bir çok askerler vardı. Bunlarm aralarında iss Endülüslü kıyafetinde, zincirlere tesbih gibi dizi - miş olan, Endülüslüleri andıran esirler yürüyorlardı. Bunları görenlerin arasında beş on sie vardı ki gözleri yaşlıydı ve kalbler! için için sızlıyordu. Bunlar, Cem Sultan ve onların yanında bulunanlardı. ! İçlerinde en çok üzülen de şüphesiz a a 1 va | AĞ Rodosta şövalyeler tarafından Şehzade Ceme çekilen bir ziyafet ölan bir daireye aldılar, Pis altmış yaşında olduğu halde öl Yeni Papa seçimi için kardinallar top- lanmış, meclis kurulmuştu. Epeyce uzun hazırlıklar ve münakaşalardan sonra kar. dinallar demir kafesli pencereden rey « lerini verdiler. Sonra balkona çıkan bir papaz, etrafı dolduran büyük bir uğultu yapan kalabalığa karşı gür bir sesle ve bütün kuvvetile haykırdı: — Habet Mundus Epistolam... Bu lâtince cümlenin manası çudur: «Dünya mektubuna sahibdir» asıl mana- sma gelince «yeni Papa seçilmiştir!» de - mektir, Yeni Papanın adı duyulur duyulmaz bir alkış koptu. Fakat kalabalığın ara - sında ellerini kıpırdatmıyan ve canları sıkılarak çekilenler, hattâ küfür edenler i de vardı. Çünkü İspanyol Borjiya, hayatı hiç te temiz geçmiş bir kardinal değildi. İstanbul Fatihinin şair ve talihsiz oğlun- dan başkası değildi. Cem Sultan, Rodos şövalyeleri tarafın- dan ve Türkler aleyhinde kullanılmak ü-| zere Papaya teslim edilmişti. İ Şehzadenin etrafında Avrupa devletle | rinin yarısının çevirdikleri dalavereler geçiyordu. O, bir kardinal olmaktan ziyade bir şey- ten olarak tanınmıştı, Şimdi Papalık tah- tana oturarak bütün hıristiyanların başı olmakla ve ünvanı da «Altıncı Aleksarir» olmakla elbet şahsı ve ruhu değişmiş ol- reuyordu. Borjiya ailesinin sefahatleri, entrika ve cinayetleri, bilhassa sdam zehirlemekte Sekizinci İnosan bir haçlı seferi daha | ustalıkları, bazı aşağı tabaka romancus- hazırlamak için uğraşırken yorulmuş -|rı> hayallerinde pek büyütülmüş; halka tu, Cem Sultanın fevkalâde kederli bir|da böyle tanıtılmıştır. Halbuki bunların vaziyette Roma sokaklarında dolaşarak | çoğu yalandır, Borjiya sadece gayet ted- fakirlere sndaka vermesini, onun hıristi. | birli, maksada varmak için her müşkülü yanlığa yakınlaşması şeklinde telâkki et-| yenmekten çekinmiyen, müstebid kral miş hırıstiysn olması teklifinde bulun-|ruklu bir adamdı. Cem Sultanı da siyasi muştu: msksadlarını temin etmek, Sultan Beya- — Oğlunu Mısırdan getir. Ona kardı -| Zıddan pra sızdırmak için.bir vasıta ola- nellık verelim. Bizim dinimize girin! ( |Tak tanıyor; bunun için iyi muhafaza &- Demişti. diyordu. Venedik cümhuriyeti şehzade- Şehzade buna çok üzüldü: nin kaçmak istediğini söyliyerek Papaya — Şoi günlere kaldık ki bizi dine dahi | kuruntu vermişti. Bunun içindir ki al - davet eylersiz! Ben sizden Mısır yolunu| nca Aleksandr şehzadeyi yirmi gün kal isterdim, siz bana batıl yol mu gösterir. | dön kötü yerden çıkarmakla, oradaki 12- söz. Bilürsüz. höd her kişiye kendi dinin-| tirablardan kurtarmakla beraber, içeri den gayrisi batıldır. İtikadınca şimdi Mu-| girilmesi imkfinsız, dışarı çıkılması da hammeğ dini hakken siz hiç dininizden| Mümkün clmıyan Sent Anj şatosuna gö- dönüp Muhammed dinine girebilir mü-|türdü. Halk şehzade ile pek alâkadardı. süz? İmdi. kardinallık ve papalık değil, | Şatoya götürülmesi belki bazı şüpheler bütün dünyanın saltanatını verseler ben uyandırabilirdi. Bunları önlemek ve na- yabilir, maşallah çok istidadls! Dediler. Âlâ, fakat nerede oynıyacaktım? Bü - tün taklidler dolu.. münhal hiç bir rol yok. Neyse imdada bir tesadüf yetişti, Şimdi Riysseticümhur orkestrasında bu- lunan İhsan Servetin babası Servet Bey mızıkadan çekilmiş. o da muhacir takli- di yaparmış. Bu rol açıkta kaldığı için bona verdiler. Artık sevinelme pâyan yoktu. Huzurdu oynamağa başladık. Kafes arkasında oturduğu için künkâ- rın, yani Abdülhamidin yüzünü göre - mezdik. Oynadığımız yer aynen bir ti - yatro idi. Locaların önüne birer yaldızlı kafes çekin, işte size Yıldız tiyatrosu. delikler geniş, ii karanlıktı. Arkasmda Abdülhamldin bulunduğu - kabil olmıyacak!» Demiş. Ben koğuşta geceleri muhtelif taklid - ler yapıyor, monoloğlar söylüyor, arka- daşları kırıp geçiriyordum. Mizikayo ismine (Alık İhsan) derler, bir adamcağız da dahildi. Arab halayık rolüne çıkardı; rahmet olsun camına, kıs- kanç bir adamcağızdı. Geceleri gelir, koğuş kapısından be- nim. maskaralıklarımı dinlermiş, Gitmiş: — İstidadlı, fevkalâde güzel taklid yâ- pan Naşld isminde bir oğlan var. Bir gör- sen şunu., Diyerek Abdinin nazarı dikkatin; cek betmiş,. Abâi babam da söylemiş olduğu için merek ederek beni çağırdı. Tecrübe edeceklerdi. Kalbim çarparak ortaoyun » lim mk alm ae nü gülüşünden anlardık. Çok kalın ve tok| d'nimden dönmezem. Bunun gibi kelâın)| kil işini haklı göstermek için de: kağan He Rl ayr ilki sesli sail hemen bize ezadır, gayri değil, Eğer bu) Zehirlemek istiyorlarmış, böyle bir ih- yor, — Nadir ağa! suizan bizim hıristiyan fakirlere acıma-|timali yok etmek için götürülmüştür! di- kârarıyordu. Kalbim makineli tüfek gibi atıyordu. Bu çarpıntıyı karşımdakiler işitecek kadar kuvvetli buluyordum, O- daya girince büsbütün afalladım, sersem- leraiştim. İmtihan Odada kimler yoktu ki. o devrin en Diye seslendiği zaman insanın tüyleri diken diken olurdu. Huzurdaki oyunlar çok itinak olurdu, Bu itina işin san'at ta- rıfından ziyade, hünkârı kızdırmamağa matuftu. Çünkü Abdülhamid kıldan nem kapan pek alıngan bir adamdı. Hiç bir şeyi kasdetmiyen bir cümleden türlü manalar çıkarırdı. muzdan oldu İse bizim dinimizde sadece| ye etrafa yaymıştı. " fıkaraya sadaka vermek vardır, gerek) Cem Sultan yeni yerinde biraz daha iyi müslüman, gerek kâfir olsun! günler geçirmiye başladı. Arasıra Papa Pspa pişman olmuştu, çünkü onu da ile görüşüyordu. Papanın iki oğlundan gücendirmek istemiyordu: küçüğü olan Don Jsn onu bilhassa sev - — Herkesin sevdiğini kendi dininde gör- | mişti. Bu delikanlı on dokuz yaşında bu- mek istemesi ayıb sayılmamalıdır, dedi.) Wnuyordu; zevk sahibi, kibar, iyi kalbi ve merddi. Şehzadenin gurbetteki üzln- Meni Yakalandı gı ocığımız başı -İ büyük: üstedları, taklitçileri bu deneme Tekdir eğici sözler söyledi. Avaya ra: » Sunun hikâyesi «İde hazır bulunuyorlardı. Hatırladıklarım Yazan: Nusret Safa Coşkun | Çok geçmeden ansızın hastalandı, bir|tüsünü seziyor; onu avutmak istiyordu. isoty a m.—remmremena (Arkam var) | gün için can çekişmiye başladı. Orta-| Bunun için de çok zamanlar onunla bir. . Pi, ir ayık roj Zi 4 AŞ S*liyor, Kavuk'u geliyor, ak rinde orta oyunu oy. çıktı, ci rab ha ve e zenmelerte| Kürd Haki, Halim, kocakarı Fund, Hi 2 başlı e ortaya gel-İmi, Hakkı Naci, Vasıf Beyler. < kocalar, Yacağız bir gürültü Bunların hepsi ortaoyununun en güzi- şunlar: ıkta bir telâş vardı ve gittikçe artıyor - in ve atlarla gezintiler yapıyordu. On- du. Vatikanın kule ve mazgullarile ka -|lsrın geçtikleri yolların etrafında biri » i a döndü İrılarındakt askerler çoğaltılıyor; toplar | ken kalk şarkın en büyük hükümdarı Be erim mapealışn m e neki sayıları arttırılıyardu. Cem Sultanı da| yerim kardeşi ve Bizansı yıkan hüküm- ir Böh'ak > Mekiğinezi be Vekâle.| ansızın #partımanmdan kaldırdılar; sa, der oğlu olduğu için hayranlık duyu - bi tel üdürü Rüştü, | rayın alt katında her tarafı demir kapı.) Yorlardı. akşam Ankaraya dönmüştür, lar ve demir kafesli pencerelerle EnA (Devamı 12 nci sayfada) erenamaasesemasasenenesa Hayali Serçe Mehmed, hayali Nazif, San'et mektebleri müdürü de elemanlarıydı. Ben, ahal, morumor, her zaman hay-

Bu sayıdan diğer sayfalar: