14 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

14 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hırsızlık - 5 Ansiklopedisi Dolandırıcılar ve usulleri “İş arayanın parası iş bulmadan nasıl alınır, başkasının olan arsa nasıl satılır; kıymetli mücevherler nasıl adi cam parçalarına tahvil edilirler? İstanbulun meşhur dolandırıcılarından üç tane Genç Ahmed —Z— Söğüşçüler Söğüşçülük, uyuyan bir adamın üze- rinden öteberi çalmak demektir, Sövüş- çülüğün, yankesteilikten farkı bu bakım- 'dandır, Meselâ, öğle sıcağında, Gülhane par- kındaki banklara oturmuş ve bir ara uyu» ya kalmış bir insanı tasavvur edelim. A- damcağızı, kendi işleri için biçilmiş kaf.| tan seçen söğüşçüler hemen pusu kur- makta gecikmezlei Bunlar #ki kişidir: Biri, gözcülük eder, diğeri Ikönce uyu- yan adamın çabuk uyanıp uyanmadığını öğrenir. Bu malümatı almak için. söğüş- çülerin basit bir usulü vardır. Yoldan ge- çermiş gibi yapıp, şekerleme yapanın a- yağına çarpmak. Eğer, uykusu hafif bir insan ise hemen kendini toplar. O z4- man: «— Affedersin babalık!» cevabını alır. | Zavallı böylece tehlikeyi atlatmış olur. Fakat uykusu, sağır sultanınki gibi ise| vay başına gelenler... Ceblerini boşalta- cak olan sövüşçü, hemen yanına oluru verir ve yavaş yavaş tlki uykusuna ya- tar, Yanındakinin üs Bir gün evvelisi, Talât gelip d — Anne! Ben evleniyorum!, Müjde - $ini verince, Sara hanım, kızının ölü - mündenberi, bavatının ilk sevincini duymuştu, Oğluna, alacağı kadının kim olduğunu bile sormadı. Sadece, bovnu- na sarılıp, sessiz sessiz göz yaşı döktü. Lâkin dürüst bir insan olan Talât anasına at izahat vermek ve onun| rızasım istiksal etmek lüzumunu duy- du. — Annecirim! dedi. Alacağım kadın bir günahkârdir.., Sara hsnım oğlunun yüzüne baktı. Ne demek istediğini nazarlarile soru - yor gibi idi. Talât devam etti: — Evet, anneciğim! Ev bark sahibi iken, kaderin cilvesine kurban olarak düşmüş, çirkefe yuvarlanmış, fakat bulaşmamış bir zavallıyı alıyorum. Kadıncajızın gözleri tekrar yaşardı. Susuyordu, fakat ıztırab çektiği halin.| den bell: idi. — Anneciğim! Üzülme. Kalbine her- hangi bir şüphe, bir eza gelmesin. Râ- nâ, emin ol ki ruhan tamamile temiz kalmıştır. Görecek. seveceksin, Bilsen, İçinde yaşadığı kirli muhitten kendisi. ni kurtarmak'ığım için ne türlü yal - vardı? Ve kararımı bildirdiğim zaman ne samimi bir sevinç, ve bir minnet gösterdi?. Anne! Babamın temiz adını şimdiye kada kirletmedim. Eğer bu İz- divacımdan ona en ufak bir leke ko. nacağın: aklım kesseydi, bunu yapmaz- dım. Fakat Rânânm hakikt bir cev- her olduğuna kanaat geti » Onu kos! Tundan tutup kurtarır ve namuskâr bayata kavuşturursam, ömrümün s0 - nuna kadar h uyacağım. Anne! Sen merhametli, büyük kalbli bir kadınsın. Yarın, Rânâyı buraya getireceğim. Bir müddet, enin yanında kalır. Nikâhı - Ş—muzi tehir ederiz. Bakarsın. tecrübe &dersin. «Olmaz, oğlum!» dediğin da - © kikada ben de vazgeçerim, Fakat emi- pim ki demiyeceksin, anne! Sara hanım boynunu büktü. Mırıl - Terzi Şevki haberi yokmuş kabilinden bir elini uza- tır Hattâ, zavallıyı, sanki sevgilisine ka- vuşmuş Âşık Kerem gibi kucaklar bile, Bu sirada aynasızlardan biri - zabita memuru - görünmüş #s9 gözcü hemen pa- rolayı verir: «— Kık, kıkhı Bu işaret, kalk, kaçalım demektir ve tabii her ikisi de kaçar amma, cüzdan da beraber! Sövüşçüler, fırsatını bulurlarsa, hâre- ket etmek üzere bulunan yolcu vapurla- rına da musallat olurlar. Güvertede, Va- purun salonlarında sanki yolcu imişler gibi dolaşırlar. Kalabalıkta, hem el ie, hem de jiletle iş görürler. Gemi kalk- mak üzere iken de, yolcuları teşyie gel. miş gibi, ellerinde bir menüli, gi ini sile sile uzaklaşırlar. Onlarm gözyaşları bebsiz değildr. Çünkü, artık deniz üs. tünde bulunan gemideki yolcular arasın- da «Kaysb, kab, neyin kayıb?; şakası sahici olmuştur! Dolandırıcılar Dolandırıcılar, yankesiciler gibi sınıf sınıftır, Meslek erbabının kendilerine uyuyormuş ta | mahsus aşırma tarz ve usulleri vardır.| Hayreddin. Bu usullerin en meşhurlarını ve klâsik- leşmiş olanlarını yazıyorum: 1 — Herhangi bir işe, meselâ bir kapı- cılığa, bir odacılığa girmek istiyen saf bir adamcağızı ele alalım, Zavallıyı kol lıyan dolartdırıcılardan biri, yolunu bu- Tup onun ile ahbab olur, LâÂf arasında, ta- bit yüksekten atıp tutar. Bizim kurban- lık koyun da, mal bulmuş mağrıbi gibi. derdini hemen açmakta gecikmez. Dolan- | dırıcı biraz naz ve İstiğna gösterdikten sonra sorar: — Temiz yatak ve yorganın var mı? — Var. Olmasa bile tedarik ederim. Sen bana hayırlı bir iş bulduktan sonra... sahibi (veya bir müessese müdürü) var. Ona da böyle bir adam lâzım. Fakat, ken- disi, yanıma alacağı adımın namuslu ol duğuna dalr noterden musaddak ved isiğyor. Bunu yapabilir misin? Muhatabı'hem çek yabancısıdır, hem de saftır. Onun için yapılacak olan noter senedinin mahiyeti hakkında bir takım sunller sorar. Dolandırıcı, haddi (Devamı 10 uncu sayfada Yazan:Sahih Alaçam Bisikletle tek başına Paristen İstanbula gelen g enç kız “ Herkes bana ( Korkmıyor musun? ) diye soruyor. Neden korkacağım ? Dağlarda ve kırlarda yaşayan insanlar şehirlilerden çok hatta çok daha Bisikletle tek başına Parizten bura- ya gelmiş olan ve buradan da Bağdad tarikile İrana gitmek istiyen Matma- zel Lih'yi otetinden çıkarken bir tesa-| düfle tanıdını, Gazeteci olduğunu, yağ.' Luboya resim yaptığını söyliyen ve bi- sikletle böyle uzun bir seyahati ba » şardığından dolayı hem seyyah, hem de sporcu olduğunu kabul etmeğe mec- bür olduğumuz genç kadmm bu gibi seyahatleri tek başma yapmağa cesa. ret gösterdiği için irlyarı birşey oldu- gunu düşünmüştüm. Tahayyül ettiği min tem aksine olarak hem genç ve * İhem de zarif bir insan olan Matmazel Lili ufaktefek bir kadındır. Seyahatleri hakkında bana bir şey- ler söylemesini rica ettim. Güldü: — Ne söyliyeyim, dedi. Bu uzun yol- culuktan aldığım intıbalar pek çoktur. Size hepsini anlatmağa kalkışsam ki - tablar tutar. Seyahatim şimdiye kadar pek ivi geçti. Paristen buraya kadar| 4339 kilometre yol yaptım. Bu yolcu- Tukta beraberimde 30 kilo ağırlık da taşıyorum. İtalyadan, Yugoslavyadan, | Yurtanfstandan geçtim. Yudoslavyada gördüğüm alâka ve misafirpervbrlik beni çok mütehassis etti. Şimdiye ka- dar seyahatim çok iyi geçti. Bazan icab | etti, mehtab olduğu zaman yoluma ge- ce devam ettim. Gece yolculuk, çok tatlı oluyor. Şimdiye kadar başımdan geçen enteri vak'a İtalyada bir ge-| ceyi gayet güzel bir mezarlıkta geçi - rişimdir. ! İstanbulu çok beğendim. Şim: kadar okuduğum tasvirlerinden hi: ine benzemiyor. Hepsinden güzel, hep sinden mükemmel ve hayalin çok fev- kinde, Son Posta'nın Romanı :47 lanır gibi, yavaş gir sesle: — Peki oğlum! dedi. Bahtiyar olur. sun, inşallah! — Teşekkür ede * rim, anneciğim! Annesinin, da- marları çıkmış bu « rüşük ellerine birer şükran busesi koy - du. Rânânın bir de çocuğu bulunduğu « nu kasten söyle» memişti. Birdenbi « re, kadıncağıza faz. la Üzüntü vermek idtemiyordu. 'O « nu da, geceleyin, sofrada iken ifşa etti. Sara hanım bu- na da ses çıkarmadı. Ertesi gün, paşadan izin alan Talât, öğleden evvel, bir kupa araba ile Ben- Inin evine dayandı. Neferile beraber bir de çekçek arabası göndermişti. Sandığı, sepeti buna © koydular. Rânâ| | da, yalnız olarak kupaya bindi. Talâtn beraber gilmesi caiz olmadığından, bu mevkibin eve kadar ulaştırılması nefe- re mevdu idi. Talât önden gidecek ve anasile, müs- takbel zevcesinin ilk mülâkatlarında bazır bulunacaktı. Araba kapının önünden uzaklaşır - ken, iç tarafta bir hıçkırık duyuldu... Beberühi, ellerle yüzünü kapamış, katıla katıla ağlıyordu. Rânâ huzur içinde yeme klere, mangala, kilimlere bakıyordu. Sara hanım, Rânâyı sakin bir yüzle karşıladı. Ne soğuk bir tavır takınmış* tı, ne de fazla iltifatkârdı. Genç kadın eğilip de elini öptükten sanra, ona 88 dece şu sözleri söyledi: — Safa geldin, kızım. Bugünden son. ra sende bir evlâdımsın! Kendisine bir oda gösterdiler, oraya yerleşti. Hürmüz için de köşeye bir salıncak kurdu. Boğucu bir zindandan açık ve temiz havaya kavuşmuş gibi, bütün varlığında bir hafiflik duyuyor- du. İçinin sevincini ifade edecek adam arıyor, bulamadığı için de, o ufacık çocukla, cevab beklemeden konuşu » yordu. — Hürmüz! diyordu. Göreceksin bu ceğiz.. ne türlü bah- tiyar olacağız. Se - ni büyüteceğim . yetiştireceğim.. ha - nım olacaksın. O 72- man senin mürve - tini göreceğim. İyi bir delikanlı bulup seni ona vereceğim. Gelin olacak, teller takınârak köşeye o turacaksın. Sana ci. ci urbalar yapaca - dım. Seni bebekler gibi | süsliyeceğim, Hürmüz! (oOBundan sonra, benim de ar - tik hiç bir üzüntüm, bir derdim olmıya - cak amma, olsun. belki bir gün içime bir ağu girerse, sen de beni okşıyacak, bana teselli vereceksin. Değil mi? ay. rılığımız epey sürdü. Velâkin bitti, ar- tık. İşte, bak: Talât ağabey bizi tekrar birbirimize kavuşturdu. o, bilsen, ne kadar iyi adam! Sana oyuncaklar, şe - kerler taşıyacak hep. Hürmüz! Halim- de bi başkalık var, değil mi yavrum? Ah, nereden bileceksin? Çektiğim çile. den haberin yok ki. Büyü de, o vakit sana anlatırım Çok, çok amma pek çok bahtiyarım. Ömrümde hiç bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum, Sevmek ne iyi şey! Fakat sevilmek galiba de- ha da iyi. Talât 'beni seviyor, değil mi Hürmüz? Eğer gülümsersen, seviyor demek., gülümsedi. a, vallahi gülüm. daha dürüst, nazik ve medenidirler ,, Matmazel Lili Bu seyahatten çok memnunum. Bâ- na birçok kereler soruyorlar: «Dağlar- da, tepelerde yalnız dolaşmağa kork- muyor musunuz? ğlarda ve kırlarda yaşayan insan. lar 'ük şehirlilerden çok daha dü « rüst ve çok daha naziktirler, İnanınız bana. Hattâ çok daha mede: yebilirim, Gene bana $ lâh taşımıyor musunuz! Garib bir sual, silâhı ne yapayım, bana fenalik yapmak istiy kolayca elimden yrıca bir külfet. Hem insanlarm benden başka uğraşacakları öyle büyük ve öye le çok derdleri va, ki Tutup, çocuğu hırsla öpüyor, bağrı» na basıyor, ellerile hoplatıyordu. Bütün gün, Sara hanım meydana çık- madı. Rânâya yerleşmek ve dinlenmek için fırsat veriyordu. Akşam Üzeri Ta lât geldi. Rânânın odasına çıkıp hatirle nı sordu. Biraz, öteden beriden bühset- tiler, sonra da yemeğe indiler. Tertemiz sofrayı Sara hanım bizzat kurmuştu, Örtüsü de, havlular da sa. kız gibi idi, Ortalıktatitiz bir temi göze çarpmakta idi. Kalaylı bir sahan gelen bir kap yemek de ne pişmişti. Rânâ, he vakittenberidir bu derece iştiha ile ve bu kadar ağız İtadile bir yemek yememişti. i — Hanım efendiciğim! dedi Bundan İ sonra müsaade ederseniz evin bütün İdiğer işleri gibi, yemeği de ben kendi İizerime alacağım. Siz sade bana neler sevdiğinizi, ne istediğinizi söylevin. Elimden az çok yemek gelir. Harmır da açanım., Sara hanım bir takım lüzumsuz ce milelere sapmadan: — Beraber yaparız, kızım! cevabını verdi. Bunun üzerine Talât da: — Evet.. dedi. Anneme yardım edem sin, Rânâ. Zira büsbütün işsiz güçsüz kalırsa, annem sıkılır. Evin hizmeti © nu oyalıyor, öyle ki, ısrarlarıma reğ « men bir hizmetci tutmadı. Değil mi anne? — Öyledir, evlâdım. Aman yarabbi! Aile muhiti ne sıcak, ne tatlı idi! Rânâ, bundan mahrum o « İlanları düşünüyor ve acıyordu. Bİr aralık gözlerinin önüne hamamcı Os man efendinin mağdur bayali geldi; yüreği sızladı. Zavallı iyi insan, bu hayata ve bu zevke basret gitmişti. onun yüzünden! (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: