16 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

16 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| il b ML “Sen Pasta ii Bugün size oldukça hoş ve devrimizin tekniği ile alâkadar bir hikâye anlatmak dstiyorum. Bu hikâyeyi bana tayyareci “bir dostum anlatmıştı. Hikâye benim hoşuma gitti. sizin de “ hoşlanacağınızı tahmin ettiğim için yaz- © mağa karar verdim. Benim tayyareci bir ahbabim vardı, © Bu shbabım, tayyareciliğe merak sardı- ğ tayyarecilik mektebine girdi.. ah- “babım bir köylü idi, Mektebe girmeden © önce, anasile vedalaşmak üzere köyüne © gitti. maksadı. son kararından anasını haberdar etmek ve hayır duasını almak- an Hikâyesi ” N EVLERNİŞİ Çeviren : H. Alaz (NEM geklikten mutlaka atlamış olman lâzım. bu atlama işini becermeden sana izin ver- meme imkân yokt, Hiç beklemediği bu güçlükten fevkalâ- de canı sıkılan delikanlı; — Ne yapalım, dedi, madem ki atla- mak lâzımmış, atlarız, Şu halde, benim trenim yarın öğleyin kalktığına göre, ben de sabahtan gayet erken kalkar, bu son vazifemi de yaparım. Mekteb müdürü: — Pekâlâ oğlum, dedi. Bu mümkün. Antiparantez şunu da (söylemeliyiz ki, o zaman bizim genç tayyarecinin böy- ti. Tabii annesi oğlunun bu fikrini peklle yüksek bir yerden paraşütle atlamağı beğendi.. ona muvaffakiyetler diledi.. ha-| canı hiç te istemiyormuş. öyle ya, gider © yır dualar etti. Delikanlı, köy kızlarından birile sevi-|dı Sonra, bizim âşık, bu son günlerle| © şiyormuş. köyüne gidince, tabit sevdiği |mütemadiyen sevgilisini düşünmüş. yü-| kızı da ziyaret etmeği unutmadı. Dostu-|reği pek yufkalaşmıştı., işte böyle lir'k “© mun anlattığına göre, bu köy dilberi pek | bir ruhi halet içinde tayyareden atlamak iğ güzel, pek şirin bir çeymiş!, Sevdalıların | onun hiç te hoşuna gitmiyordu.. © her ikizi de birbirlerile evlenmeği düşü- Öyle ya, canım; evlenmek gibi mün- » müyorlarmış.. R hasran yeryüzüne &id olan bir işi düsü- Delikanlı, köyden, oldukça uzun bir İnüp dururken, birdenbire göklere çıkıp, © zaman için ayrılacağını söyleyince kız! yedi yüz metre gibi bir yükseklikten at- © bu habere hem sevindi. hem müteessir İlamağa kalkmak hiç te hoşa gidecek bir Ni ti ayak bir kazaya uğramak ihtimali var-; oldu... Sevgilisinin tayyareci olması, genç kız için de hoş bir şeydi. fakat, muvakket bir zaman için de olsa ondan ayrılmak, kıza acı geldi. — Peki sevgilim, dedi, dilediğin gibi hareket et!, Sevdalılar, delikanlının yortu münase. © betile izinli olarak köye gelişinde nikâh- lanmağa karar vererek birbirinden ayrıl” Delikanlı, yüreği ümid ve heyecan de- lu bir halde mektebine döndü.. hummalı bir faaliyetle nazari ve ameli derslerine çalışmağa başladı. Zaman, farkına varılmadan geçti. yor- tu yaklaşmağa başladı. Yortunun gelişini iple çekmekte olan © bizim müstakbel genç tayyarecimiz mek- , teb müdürünün yanına çıktı.. tam yortu günü sevdiği kızla düğününü yapmak is- tediğinden, nikâh muamelelerini ikmal © etmek üzere, yortudan bir gün önce köy- de bulunacak şekilde izin istedi. Mekteb müdürü: © — Çokiyi oğlum, dedi. Bu hayırlı ka rarını tebrik ederim. fakat muhtelif derslerden aldığın notları tetkik eder. ken, yedi yüz metre yükseklikten atla. dığına dair bir kayda rastıamadım.. bu beni çok müteessir etti. demek ki sen, 'bu devre içinde yapmağı ve öğrenmeğe şey değildi. Vak o. esas itibarile, atlayışlara mu» arız değildi., fakat anlattığımız Tuhi ha- İet içinde atlamak işine gelmiyordu.. Fakat her şeye rağmen bizim delikanlı, kendisine verilen vazifeyi yapmağa ka- rar verdi. bu maksadla uçuş sabahı, şa- tıkla beraber kalkıp gitti. ve ucuş için kendisini çağırmalarını beklemeğe baş- Yadı.. Fakat aksi gibi, kendisinden manda, İkimsenin bu işe eh»mmiyet vermediğini gördü.. her şey bir kaplumbağa ağırlığile cereyan ediyordu.. Bunlar kâfi gelmiyormuş gibi, bizim delikanlı tayyareye binmek üzere iken, uçacağı tayyarenin pilotunu mekteb mü- İdürü yanına çağırdı, Müdürle pilotun vakit süratle geçiyor, deliksnlıyı kövü çe konuşması da saatlerce sürdü. halbuki — önline S4 SON POSTA Nihayet pilotun eli «Hazır ol!» işare- tini verdi. Delikanlı, tayyarenin kanadına çıka- rak, verilen işaret üzerine kendini boş- Yuğa salıverdi.. Birkaç dakika, boşlukta, bir taş gibi kanlı, hafif bir sürse ve tatlı bir meyil. le aşağıya inmeğe başladı. Delikanlı, yere doğru yaklaştıkça, göz“ leri yeryüzünü daha iyi seçmeğe başla- dılar, Genç tayyareci, büyük bir acı ile, İşimendifer hattından çok üzak bir köyün Üzerinde olduğunu farketti, Yere yaklaştıkça, evler, * Unsancıklar seçilmeğe başladı. Bir takım insanlar. kendisini göstererek bu tarafa koşuyor- lardı.. Nihayet, delikanlının ayakları yere değdi. Etrafma baktığı zaman bir bahçe. nin içinde bulunduğunu farketti, bir a- lay insan kendisine doğru koşmakta idi. Genç tayyareci ayağa kalktı.. kendisi- İ paraşülten kurtardı ve sorulacak su- allere cevab vermeğe hazırlandı. Köylüler gittikçe ona doğru yaklaş- mış, etrafında bir halka teşkil etmişler- di. Delikanlı köylüleri tetkik etmeğe ko- yuldu. Fakat gördüğü manzara onu cid- den şaşırttı. Adeta gözlerine inanamıyor- du.. bütün bu insanlar ona hiç te yahan- cı gelmiyorlardı. İşte, şu uzun boylu a- dam, komşusu İvan Kuzmiç değü mi, idi Ya şu koca burunlu şişko, Kolhoz relsini pek andırmıyor muydu?. Tayyareci gözlerini uğuşturdu.. acaba bütün bu gördükleri bir rüya mı idi”. Fakat hayır, gördükleri seyler hiç te rü- yaya benzemiyordu. Çünkü gördükleni insanlar arasında sevgilisi Varya da var- dı. Genç kız da tayyareciyi tanımıştı, Onu görür görmez uzun bir sabi.s.çekti. ve delikanlının Kolları arasına atıldı. Delikanlı sevgilisini kolları arasında gördüğü zaman her şeyi anladı. Demek ki mekteb müdürü, onu » geç kalmama: için - köyünün İsini yapmak imkânnı da temin etmişti. sukut elti, Sonra, paraşüt açıldı. deli; PAPAS OSM (Baştarafı 7 inci sayfada) rarlarım dinlemedi. «Beş Mısır hazinesi |on ikisini Maltada esir bulunan Karaba- mal, nice hasnâ cevariler, nice gulim |tek Mustafa Bey adında bir Türk gemi. mehpareler, kırk aded küheylân atlar» /cisi satın aldı. Mustafa Bey küçük Os ile İstanbuldan harekek etti, İmanı da satin almak istedi. Fakat Molta Rodosa geldikleri zaman, adahlar, altı şövalyeleri onu herhangi bir fidyei ne- tane Malta korsan çektirisinin o civarda j©1t 18 elden çıkarmağı düşünmüyorlardı. dolaşmakta olduğunu, bu mevsimde Mi. | Osman on iki yaşına kadar Msltada kal- sira gitmenin tehlikeli bulunduğunu, hiç 'dı. On iki yaşında bir manastıra verildi. İolmazsa, gemiye bir miktar top ve tüfek | Kendisine bir Osmanlı şehzadesi ve Os- ile cenkçi alınmasını söylediler. manlı tahtının meşru varisi olduğu öğre. #ilmişti, Müslümanlığın iman şartlarını Korsanların hücumu bilmiyordu, Fakat hıristiyan olmamek Sümbül ağının zenci inadı tatmuştu. | hususunda da çok ısrar etti. Nihayet par- Rodosluları dinlemedi. Fakat, adadan a- la bir merasimle vaftiz edildi: Dominik çıldıktan az sonra altı Malta korsan Be-|dö Sen-Toma adını aldı, Doriken rahib- misi İbrahim çelebi kalyonuna saldırdı: | lerinden oldu. Fakat garibdir. Bu sefer Jar, Sümbül ağa, İbrahim rels ve gemisi-ide kendisine yeni hıristiyan adile hitab nin tayfaları vuruşs vuruşa öldüler,edilmedi Bu genç Dominiken rah'bine e kadar tâyyare ile göndermiş, fakat ayni zamanda vazife- Sümbü! ağanın bütün serveti ile cariye- leri, oğlanları, bu arada Zafire ile küçük Osman Maltelıların eline düştü, Bu hâ- dise Avrupada şu şekilde yayıldı: «Sul tan İbrahimin büyük oğlu şehzade Os man bir saray entrikası ile veliahdlik hakkından mahrum eğilerek Misıra gön- derilir iken Maltalılar tarafından esir €- Gildit.r Alın size ikinci bir Sultan Cem vak'a- !... Malta şövalye iarikatinin reisi Las- karis, küçük Osmana kendi şatosunda bir daire tahsis etti. Bu çocuk. Avrupayı tehdid eden Türklere karşı bir silâh ola- rak yetiştirilecekti! Zafire Maltaya mü- i vesalatından üç ay sonra öldü. Onunla beraber esir edilen 17 cariyeden beşi hı- ristiyan oldular, dantelâ örmekteki fev- İkalâde maharetlerinden ötürü İspanya Bas, Diş, Nezle, Nevralji, kırı “ık ve bütün on m İcakında günde «Osmanlı Papazı» adı verildi. Osmanlı papazı İspanyanın meşhur Salmanak Üniversitesine gönderildi. O- rada ilâhiyat tahsil etti. Sonra Romaya gitti, felsefe okudu. Siması o kadar gö- zel idi ki, her görenin üzerinde iyi bir tesir bırakıyordu. Hattâ ihtiyar Laskari. sin ona &şık olduğu dahi söylenir. Fakat Maltalılar, Osmanlı papazından umdukları istifadeyi göremediler. Onun İbrahimin oğlu olmadığı anlaşılmıştı. Gi- ri cenginin son senelerinde idi, Türk ordusuna bir nifak sokmak için Giride gönderildi. Fakat Osmanlı papazının 'Türk serdarına yazdığı mektublara, Fa- zil Ahmed Paşanın topları cevab verdi. Osmanlı papazı 34 yaşında iken müte- verrim olarak Maltada öldü. Reşad Ekrem Grip, Romatizma ağrılarınızı derhal keser. 3 kaşe almabilir. ga) | ÇENE) Nihayet pilot mekteb müdürünün ya-| mından çıktı.. pilotla müstakbel tayyars- ci tayyareye bindiler. Tayyare 1509 met- re irtifaa kadar çıktı. Delikanlı, tayyarenin yedi yüz metre ye kadar alçalışını ve atlama işsretinin | verilmesini beklemeğe başladı, lamış oluyordu. ler, «Orra diye bağırmağı başladılar. Tayyare kalkalı kirk dakikayı geçtiği halde, bir türlü, atlama işareti verilmi- öptü.. Demek 6, paraşütle kendi köyüne at Delikanlı, tayyareci tulumunu çıka- rınca, bütün köy bakı onu tanımakta ge- cikmedi.. büyük bir alkış koptu. Köylü- Sevgitisi, deMkanlıyı O yanaklarından Herkes sevindi. ortalıkta bir bayram © mecbur olduğun şeylerin hepsini yapma-| yordu. Delikanlı, biraz hayret, biraz da| havası esti. Köylülerin bir kısmı: mane nişanlılar artık gökten yağmağa; Delikanlının annesi, kadehini, yeni ev. başladılar! İler şerefine kaldırdı. Büyük bir alkış Delikanlı sevgilisini koluna takarak | tufanı arasında ilk kadehler içildi. bu kendi evine yollandı. sıra Meseleyi bilmiyen ihtiyar annesi, oğ- mi Yarım b yi unu böyle büyük bir kalabalığın arasın, . kocamı da görünce, hem sevindi. hem çaşırd. £ | t9YYare ile göndermek lütfünde bulunan Bu sırada kızın babasi da çıkageldi. |lâtüfkâr mekteb müdürünün şerefine $- hemen, bir fki ssat sonra iki sevdalının|çilmesini teklif ediyorum, dedi. nikâhları kıyıldı. akşamleyin de ziyafet 'mişsın. Halbuki yortudan önce bu yük-'acı ile pilotun yüzüne bakmağa başladı. Son Postanın edebi romanı: 56 K — Bilmiyor sa senin de kulağına çalınırdı. — Peki, hangi otelde imiş? muydun?. Nasıl belli kaç gündür İskeleye inmediğin!. Yok-|re değişir. Yani senin anlayacağın, e - Yazan: Halid Fahri Ozansoy — Ehhh.. ne bileyim?.. Kanaate gö nişten dün beni yakaladı. — Seni nereden tanıyor? «Orrü» sadaları arasında müdürün şe. refine de içildi. Onlar ermiş muradına... — Anlatacağım bu... Senin enişten bey kızı gebe bırakmış... Hem bu, sizin buraya taşındığınız zamandan başlıyan bir macera... Kızin karnı şimdi göze çarpacak derecede büyüdü. Üstelik her aksam babasından suratına tokat ları da yiyor. — Kır öldürecek desene! Hem kar nmdaki çocuğu... — Merak etme, herif öyle usulünce dayak atıyor ki... Önce kızı köşe min- derine sıkıştırıyor, sonra hiç birimizi dinlemeden ya saçlarını. yoluyor, ya dediğim gibi suratına basıyor şamar « ları... sofrası kuruldu. — Öyle ya, Kızı gebe ( bırakacak ne vardı? -- Nasıl? Ne dedin? Öyle haykırmıştım ki, tâ pencerenin kenarındaki masalarda oturanlar baş « larını çevirip bana bakmışlardı. Bir - den, kendimi topladım. Suphi de, kaş göz isaretlerile bana sükün tavsiye e - diyordu: — Hişt! Kendine gel. bir daha böy- le haykırma.. Bu defa sesimi büsbütün yavaşlata - rak: — Fakat bu söylediğin o kadar aklı- ma #elmivecek bir şeydi ki... — Vay anasını, diye söylendiler, za- — Hangisi? — Sen daha evvel bana söz ver, eniş- tenle görüşeceğine... Bu meseleyi ört» bas ederseniz iyi olur. — O, ayrı mesele.. sen asıl o ciheti söyle! Suphide yeniden bir tereddüd baş - ladı. Tekrar sustu, düşündü, elindeki İsigarasın: tazeledi ve bu defa yakası - hut tozunu bırakıp düşük çoraplarını yukarıya kaldırdı, bantalonunun pa - çalarını düzeltti, sonra yanındaki is - kerâleyi çekerek ayağını dayadı. Bü » tün bu hazırlık esnasında da düşün - mekten geri durmuyordu. Sonunda O - — İsplardid'de.. — İşte buna hiç aklım ermedi. Bu 2- dam deli mi? O rezaletten sonra hâlâ Adada dolaşıyor! sen tanımıyordum, bana kendisini tak» — Sana doğrusunu . söyliyeyim mi,İdim edince öğrendim. bu Fund bey acayib bir adam... Kim| — Peki, ne dedi sana? © bilir belki de Adadan ayrılmayışı ab -İ — Dedi ki. şey.. «siz Tuğrulun çok — Bilmem, onu sormadım, Herhalde seninle pek eski ve samimi arkadaşlı - dım. Zumızı biliyor. Meamafih ben onu şah- yemi — Ehhh, dedim, epey hazırlandın.. — Bunu zanneder misin?.. ailesine karşı da hürmet ve muhabbe *| zik bir mesele! Yutkundu, masanın üstündeki Pâ -|tiniz vardır» Cevaben, «şüphesiz, de| , . yok canım! ketten bir sicara alıp yaktı, saçlarını €-|dim, bir emriniz mi var?» O zaman se. ken omuzundan toz silker gibi yaptı. |diseden sonra buna cesaret edemediği-| Mahk © Ben'onun bu haline bakıyordum ve bir|ni söyledi. de karışabiliri., n şey söylemek istediği halde bir türlü| Hayretimden ağzım açık kalmıştı: — Ne diyorsun? biçimine getirip açamadığını anlıyor -| — Tuhaf şey! Benimle ne konuşacak?| Evet. * “dum. Nihayet dayanamadım: Dedim. — Sebeb? — Senin dilinin altnda (bir bakla! — Bilmem. Herhalde ablanın davaya| “ Seheb.. işte o Despina, var, dedim, söyle bakâlım nedir?.. Ge-| teşebbüsü, babanla beraber o avukatal — Despina mı? gidişi hoşuna gitmemiş olmalı! P — Peki, ne bekliyordu? Bülün o yap| fazla ileriye götürmüş! “ru eğildi: tıkları yanına mı kalacaktı? — Bunda şüphem yoktu ki... ” — Hav Allah senden Tazı olsun, Tuğ-| — Ehhh. kim bilir. ne de olsa kaç “ul. yoksa bir tüylü sena bunu söyli *| senelik karısı!.. Çocukları da var, Bun-/le tongaya basmasma ne dersin? yemivecektim! darı düşünmüş olmalı, Fakat benim en) Hayretle doğruldum: — O kadar mühim mi? ziyade ihtimal verdiğim, başka cihet...) — Tongaya mı? Nasıl tonga? ne enişteme a'd mi?.. Derin bir nefes alarak yüzüme doğ- nun bu haline gülmekten kendimi ala-| Dedim. Bunun üzerine Suphi gittik- — Hani ile srkaya doğru taradı, hiç sebeb yok-İninle görüşmek istediğini, fakat o hâ -| yukuk Li söyliyeyim, işin içine — Evet.. enişten onunla (oahbablığı — Şüphen yoktu amma, sonunda böy — Bu da tuhaf! Bunca zamandır hır sını alamamış mı? — Hayır, asıl sebeb, kızın dava et çe çoğalan bir teessürle cevab verdi: — Eyv.. dünya bul. İnsan her za » Dekoru da tamamladım... Haydi baka -İman aklına geleni değil, gelmiyeni de delümeeizi hm çık şimdi sahneye de monoloğunu, es si , oku! — Alayı bu Janla tekrar barışmak istemesinden... | eski, candan arkadaşısınız. Tabit onun ceğim ie LL görür, işitir ve hattâ bu aklma gelmi-| . . Demek eniştemi sahiden seviyor? yen şeyler kendi başma da çökebilir.) . fhtimal öyle. orasını bilmem. Yal Nasıl ki benim de, Nevinle evlenirken nız iyice bildiğim bir şey varsa, o da, ertesi gün olacak facia aklıma gelir) iç dört günde bir, akşam üstleri o ko miydi?, Ya o zavallı çocukcağız, babası! cakarının bakteriyoloğ beyefendiyi İs denizde boğulduğunun ertesi günü Ya-| kelede araması... nımıza geldiği zaman. hiç evvelce ak-| . Niçin arıyor? ıma gelecek levha mı idi karşımdaki?.| o. gıyaırmak için... Kaç kere gözle Yavrucak ilk günlerde o kadar ağlamış, | ime gördüm, enişten onluk banknot. hele geceleri kâbuslu uykularla o ka -İ yanı karin eline sayarken... dar sayıklamış, ter içinde (hıçkıra) ouğu da düşürtmeğe çalışacaklar! Ta- hıçkıra uyanmıştı ki... i z — Bırak şimdi o hazin hikâyeyi... ela ESERİN O Ne — Bırakayım amma, işte şu anda ak- lıma geldi. Bilsen çocuğu şimdi o ka - eliz ei Rae istemi « dar seviyorum ki. ne ise, yavrucak, re meni veni Ağrençiiği, yavaş yavaş alıştı, Artık o gü dayağı, şantajla dinlemiştim. Yeni hiç İerdeki kadar kendimi bedbaht hisset» bir muhakeme yürülmeden: İmiiyorum; Nevin ie; ceki” ösbl belini)! öven buga İstanbula indi (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: