5 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

5 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

P “Sem Pasta, mın Hik yesi “YANMADAN MER. ER KiRLi YAKALIK EA ih Çe i7€72 © Hayat beklenmedik bir takım hâdise- lerle, hem de ekseriya canımızı sıkan bir © takım hâdiselerle dopdoludur. Arkadi Nikolayeviç, Moskova otelle - tinden birinde bavulunu açıp ta içinde © tek bir yakalık bile bulunmadığını, ka - 'rısının yakalık koymağı unuttuğunu far “kedince, hayatın beklenmedik bir takım © İhâdiselerle dopdolu olduğu hakkındaki u banal hakikatin doğruluğunu bir de» “fa daha anladı. Bavulunun içinde, gıcır gıcır yıkan - > çmış, mükemmelen ütülenmiş, hattâ ha - if tertib kolalanmış iki gömlek olduğu © “halde bir tek yakalık bile yoktu.. © Arkadi Nikolayeviç, kaşlarını çatarak © can sıkıntısile: © — Amma da aksilik ha, diye söylendi. mağazalar kapal. halbuki ben sabah ka. » ranlığında merasime gitmek mecburiye. © #indeyim., bu uzun şimendifer yoiculu - © ğundan sonra üstümdeki yakalığn ren - , gi, sütlü kahveyi andırıyor. Arkadi Nikolayeviç, yolculuk esnası da giydiği yakalığa bir deta daha göz tıktan sonra, biraz önceki sözlerini şöy - Jece tashih etti: — Dahs doğrusu, sütsüz kahve rengi -| © mİ andırıyor. Arkadi Nikolayeviç. düşünceli bir ta - yırla odanın içinde bir müdde: dolaştık. tan sonra, kim bilir nasıl bir sebebe bi - naen bu otel odasının duvarına asılmış olan Bah ile Mende:son'un portreleri ö- hünde durarak, yüksek sesle kendi ken - dine söylendi: — Peki, şimdi ne yapmalı?. Büyük komyozitörler Arkadi Nikola - yeviçin bu sözlerini duymamazlıktan gel dire; hiç bir cevab vermediler.. Arkadi Nikolayeviç aynı ahenkle söz- Terine devam etti: — Bu pis yakalıkla merasime giderek kendimi rezil edemem. Boyunbağımı, çıp © lak boynuma bağlayarak da o kadar ki - — şinin huzuruna çıkamam, © Arkadi Nikolayeviç Moskovadaki tanı- dıklarını birer birer hatırlamağa başla - “ dı. fakat daima bu gibi vaziyetlerde ol - duğu üzere Sidorov'un mezun olduğunu, Kulikov'un memurıyetie bir yere gitti - © ğini, Kaçulski'nin henüz (mezuniyetten! ki gün önce Moskovadan ayrılmış bu » tunduğunu hatırladı. Böyle bir çaresizlik içinde kalan Ar - kadi Nikolayeviç, nihayet, takriben on, on beş yıldanberi yüzünü görmediği Mos- kovalı Feğya amcasını hatırladı. Fedya amcanın Arkadi Nikolayeviçin hayatında oynadığı rol pek küçük ve e - hemmiyetsizdi. Arkadi Nikolayeviç, sa « dece, kooperatif memurlarından Fedya sminde bir amcası olduğunu, ve bu am- casının Moskovada oturduğunu biliyor - du. Bundan fazla amcası (Ohakkında hiç bir malümatı yoktu. Arkadi Nikolayeviçin, Fedya amca hak kında aile kanallarından sızma bir de şu malümatı vardı: Fedya amca beş yaşın- da bir çocukken, yanlışlıkla, üç kapik - lik bakır bir para yutmuş. bu para yut- ma keyfiyeti istisna edilirse, Fedya am - canın hayatına ald diğer hususiyetler Ar- kadi Nikolayeviç için tamamen meçhul - dü, : Arkadi Nikolayeviç bunları hatırladık- dan sonra: — Amcama telefon etmekten başka ça- re yok, diye söylendi. Ona telefon eder bir yakalık isterim., herhalde amcam iyi, tatlı bir ihtiyarcık olsa gerek. Arkadi Nikolayeviç, telefon rehberin -| de amcasının soyadı olan Stolsbunov is- mini buldu, ve derhal telefona sarıldı: — Stolbunov'la konuşabilir miyim? Ahize, aksice hissini veren bir sesle cs vab verdi: — Stolbunov karşınızda; 'ne istiyorsu - nuz? — Fedya amca, sizinle Dineprpetrovsk. deki yeğeniniz Arkadi Nikolayeviç konü- şuyor.. beni hatırladınız mı?, Ahize, isteksiz bir tavırla: — Hatırladım, cevabını verdi. — Nasılsınız, Fedya amca? — Eh, şöyle böyle... Bu sözlerden sonra aradakt kesildi, Soğuk soğuk ter döken Arkadi Niko - Tayeviç, kendi kendine: — Herhalde bir şeyler söylemek lâ - zım!. Derhal yakalıktan bahsedemem ya! Ve, sanki şeytan dürtmüş gibi, birden. bire bakır para hâdisesini hatırlayarak: konuşma » dönmediğini, Dementiyev'in ise ancak i- “Son Posta,,nın Edebi Romanı: 7 o — Müfid bey kurnaz bir gülüşle güldü ve gene belirsiz bir istihza ile: — Tabit bunun ehemmiyeti yok..hiç, hiç ehemmiyeti yok. dedi. Yengesini kapıya kadar uğurlarken tekrar ediyordu: — — Hakikâten hiç, hiç . ehemmiyeti yok. m © Karh ve tipili bir gün... İzmitin üstü © bembeyazdır; sokaklar, evler, gelip ge- ; çen trenler, ağaçlar, tepeler hep be- yaz... © Oo Sehrin hâkim bir tepesinde yıkık, ; - dökülecek ve dağılacak kadar yıkık © Jan Nedim beyin evi bile, bugün beyaz , yüzile gözlere sevimli görünüyor. Ge- niş bir kar tabakasi onun da sefaletini — örtmüş... Ayağma köylü kadınlarınki gibi ka- Tın ve sağlam ayakkabilar giymiş, ba- K kların: sıkica örten yünlü bir © atkı bağlamış olan Muallâ, avlunun bir köşesine çamaşırlıkta yıkanan ça - “ maşırları bir sepete doldurmuş eve gü” — türüyordu. Dışarılık biçimi “ soluk entarisine rağmen ince ve zarif olduğu ilk nazarda keşfedilen beline — OYwavi bacmadan bir önlük sarmıştı. Muallâ orta boylu, narin, güzel vü- © cudlü bir kızdı. Başını saran ve gözle- “ rine kadır düşen atkısı yüzünü kıs - men örtüyordise de, çamaşır sepetini - yerden kaldırıp taşımasında bile tabil - Ve hilki bir zarafet görülüyordu. yapılmış rengi — Amca, diye seslendi, şu şey... Yani Nakleden : Muazzez Tahsin Genç kız çamaşır dolu sepeti bin müş külâtla avlunun tâ ucundan eve ka - dar götürürken birdenbire evin kapi - sı açıldı ve küçük kardeşi Ayşe sahan: Tıkta göründü, Böyle soğuk bir hava - da kardeşinin dışarı çıkmış olmasına Muallânm canı sıkılmıştı. Sepeti yere bırakarak hemen seslendi: — Ne var Ayşecik? İnce bir ses, yalvarıyormuş gibi ce » vab verdi: — Feridunun kamiı (açıkmış. Hem babam favan arasındaki odanın anah - tarımı bulamadığı için öfkelendi. Mual'â elini alelâcele önlüğünün ce- bine soktu ve anahtarı çıkararak Ay - ndi: yerine asmayı unutmuşum, gel al yavrum. Çocuk merdivenleri inerek sık adım” larla ve karlar içinde yürümekten ke- yiflenerek ablasına yaklaştı fakat a * nahtarı aldıktan sonra da ablsının yü- züne bakarak yerinden kıpırdamadı. Muallâ hiç bir şeyin farkında değil- miş ve Ayşenin asıl maksadını anlama” mış gibi sükünetle sordu: — Ne bekliyorsun Ayşe? Gidip a - nahtarı götürsene, — Şey... Feridunün karnı çok acık - mış abla, Genç ve şakrak bir kahkaha ortalığı çınlattı: — Ajşeciğin de... Değil mi yavrum? Peki haydi sen koş, ben de sepeti ya - — Kİ şü yuttuğunuz para sizi rahatsız etmiyor a2. — Aziz yeğenim, şu son elli yıl içinde ara sira parasızlık yüzünden sıkıntı çek- tiğim olmuştur; fakat para yüzünden Tâ- hatsız olduğumu hiç hatırlamıyorum. Böyle dolambaçlı yollardan hiç bir ne. tice elde edemiyceğini anlayan (o Arkadi Nikolayeviç doğrudan doğruya maksada girişmeğe karar verdi: - Fedya amca, dedi, sizden ufak bir ricam var. Ben ancak bu sabah Mosko - vaya geldim, Oteldeyim. Çamaşır değiş- tirmek üzere bavulumu açtığım zaman bütün yakalıklarımı evde unuttuğumu farkettim. Dükkânlar kapalı. Halbuki ben de yarın, sabah bir yere *k -me&- buriyetindeyim. OoSizin (O yakalıklarınız kaç numara? Otuz dokuzt!. — Ne güzel bir tesadüf, Aman amcacı- ğım, siz mi buraya gelirsiniz, yoksa ben mi size geleyim. oturur, güzel güzel ko- nuşuruz., hem benim (size anlatacağım çok enteresan şeylerim var.. Ahize hiç cevab vermiyordu. — Ne karar verdiniz Fedya amca? Birdenbire Fedya amca şüpheli bir eda ile sordu: Kuzum, sormak gibi olmasın am - İma; siz niçin Moskovaya geldiniz? İ Taltif edilmek ve memleketin en yük- İsek nişanını almak üzere buraya geldi - ğini söylemek Arkaâi Nikolaye b İ saygısızlık gibi göründü.. Tevazuu elden İ bırakmak istemiyerek: — Şey... İş için geldim. — Bir hâdise falsn mı oldu?. Arkadi Nikolayeviç, aynadaki bakarak gülümsedi ve: — Evet, dedi, bir hâdise olda, Ahizeden bir öksürük sesi geldi; sonra şu sözler duyuldu — Acaba matbuata, gazeteler: akseder mi dersin? — Evet, zannediyorum ki aksedecek.. Fedya amca, açıkça söylemek lâzım ge - irse ben bu mesele etrafında gürültü ko- parılmasını istemem amma... — Aziz yeğenim, doğrusunu isterseniz ben de isimlerimiz etrafında gürültü ko- parılmasına taraftar değilim. Soyadları - aksine vaş yavaş eve gölüreyim, beş dakika sonra size ikindi çayınızı veririm. Bunu söylerken Ayşenin başından sıyrılan atkısını yerden alıp tekrar kü- çüğün boynuna sarmıştı, fakat bu ha- reket kendi atkısının düşmesine ve saçlarının açılmasına sebeb oldu. Tam o dakiköda bulutlar arasından sıyrılan donük bir güneş genç kızın ince çizgili yüzünü, beyaz tenini ve kızıl dalgalı yumuşar siyah saçlarını aydınlatmıştı. Küçük Ayşe yavaşça fısıldadı: — Abla, bir bey kapıyı çalıyor. Minimini parmağile bahçenin par maklığını gösteriyordu. Muallâ bemen İ başını çevirdi ve parmaklık arkasında hiç tanımadığı uzun boylu bir adam gördü. O dakikada genç kızın ilk hare“ keti çamaşır sepetini alıp hemen eve koşmak oldu, fakat birdenbire durdu. Bir yabancıyı karlar altında bekletmek döğru olamazdı. Saçlarını kısmen dü - zelterek kapıya doğru yürüdü. Genç adam şapkasını çıkararak sor « du: — Burası Nedim beyin evi midir kü- çük hanım? Müuallâ kapıyı açarak cevab verdi; — Evet efendim. — Ben İstanbuldan Müfid bey tara- fından geliyorum; acaba kendisini gö- rebilir miyim? Muallânın ciddi ve çekinken yüzü hemen ışıldadı: — Şüphesiz efendim. Müfid bey ve haremi bizim en büyük dostlarımızdır. Buyurunuz beyefendi. Misafir genç kızın arkasından eve doğru yürüyor ve derin nazarlarile 0 nun en ufak bir hareketini bile takib ediyordn, Muallâ: — Ayşe... diye seslendi. Fakat utan- gaç kız bir tavşan gibi sıvışıp kaçmıştı. Genç kız avluda bıraktığı çamaşır se. petini tekrar mutfağa götürmek için acele ile giderken ziyaretçiye: — Şu açık kapıdan içeri buyurunuz. siraz | taraftar de İstanbul Belediyesi ilânları "Temizlik işlerine lüzumu olan bir tane otomibi açık eksiltmeye konulmuştur. Bu otomobile 1750 lıra bedel tahmin edilmiştir. Şartnamesi Levazım Müdürlü- ğünde görülebilir. İstekliler 2490 sayılı kanunda yazılı vesika ve 131 lira 25 ku- ruşluk ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 13/3/929 Pazartesi günü saat 14 buçukta Daimi Encümende bulunmalıdırlar, (B) (1235) i... İtfaiye #nbarında bulunan ve hepsine 176 lira 42 kuruş bedel tahmin olunan hortum ve bahçe rekoru, hoparlör, benzin #ankı tulumbası, odun baltası, eski bat. taniye vesalre gibi hurda eşya satılmak Hfaiye ambarında, İıstesile şartnamesi Levazım Müdürlüğünde görülebilir. tekliler 13 ra 23 kuruşluk ilk teminat 939 Perşembe günü saat 14 buçukta Dai üzere pazarlı konulmuştur. Eşyalar İs. makbuz veya mektubile beraber 16/3/ imi Encümende bulunmalıdırlar. (1340) Devlet Demiryolları ve limanları işletmesi Umum idaresi ilânları Vagonların tahmil ve tahliyeleri için verilmekte olan mühlet senenin Eylül, Birinciteşrin, İkinciteşrin ve Birincikânun aylarında Haydarpaşada ve İzmirde (8), diğer istasyonlarda (6) saattir. Senenin diğer aylarında bütün istasyonlarda sekiz saattir, Bu saatlerde araya giren öğle tatilleri dahildir, Ambarların kapalı kaldığı muayyen gece saatleri ve tatil günleri dahil değildir. 5/Mart/939 dan itibaren bu suretle tatbik edilecektir. Buna muhalif olan ilân ve emirler mülgadır. Fazla tafsilât için istasyonlara mü- AİN baş, Di,, inez.e, Nevralji, kı ık'ık ve bütün ii | icalında günde m.. peki kuzum, sen yarın sabah nereye gitmek istiyorsun? Telefonla söylemek (doğru değil, Fedya amca!, İyisi mi yanınıza bir yak lık alarak buraya geliniz de size hep: anlatırım. Arkadi Nikolayeviçin . bu sözlerinden sonra, birincisinden daha uzun bir fası « la oldu. nihayet ahize, sert bir tonla: — Yakalıklarımın hepsini (o yıkatmağa verdim, dedi. — Hiç olmazsa bir tane de yok mu? — Hayır, yok... Hem... Allahasmar - ladık. Arkadi Nikolayeviç, telefonun kapan - masından doğma kuru bir ses duydu. * Bu konuşmadan iki gün sonra, kırmızı yüzlü şişmanca bir zat olan Fedya amca, mız ayrı ayrı olmakla beraber gene buna | Arkadi Nikolayeviçin oteldeki odasında Ben şimdi babama haber veririm. dedi. Misafir geniş adımlarla yürüyerek sahanlığı geçti, satı tahtalı bir sofaya girdi. Burası beyaz badanalı, çıplak duvarlı, soğuk bir yerdi. Yalnız kapı nın k ıBa gelen duvarda, iki av tü- feği ve bir kösede, eski servet ve ih- tişamı hatırlatan ceviz bir konsol var” dı. Genç adam, nafiz nazarlarile bir sa- niyede her tarafı sararak kendi kendi. ne mırıldandı: — Hakikaten burası sefalet kokuyor. O, daha kürklü paltosunu çıkarıp is- kemlelerden birinin üzerine koymamış tı ki Muallâ göründü. Atkısını ve ön * lüğünü çıkarmıştı. 'Yabandı misafiri büyük fakat çıplak bir salona aldı. Bu- rada, mazinin ihtişamını hatırlatan es- ki ve harab bir kaç koltukla bir masa ve duvarda göğsü nişanlarla örtülü, beyaz sakallı ve asil yüzlü bir ihtiyarın büyük bir portresi vardı. Babama kimi haber vereyim efen- dim? Bunu sorarken gözlerini misafire doğru kaldırmıştı, Koyu kadifeye ben- ziyen bu iri ve derin gözler, dünyanın en güzel gözleri idi, Bunlarda mağrur bir mana ve tatlı bir ifade vardı; bun lar sahibinin temiz ve ciddi ruhunu, gölgesiz olarak gösteriyorlardı, Mizafir hürmetle eğilerek cevab ver- di; — Lütfen muharrir Cevad Kartalın kendisile g ek istediğini söyler misiniz efendim? Genç kız hayretle titredi, yüzü ha - tifce kızardı, Cevad onun gözlerinden şaşkınlığa ve meraka benziyen bir duy. gunun geçtiğini gördü. Dünyadan u - zakta gibi yaşıyan bu kız Cevadın ismi» ni tanımış ve eserlerini severek okudu- ğu bu meşhur muharririn babasını ni- çin görmek istediğine merak etmişti. Sevimli ve çok zarif bir tavırla uzak. eyi Grip, Romatizma ağrılarınızı derhal keser. 3 kaşs alınabilir. Gm) (ŞEN) Joturuyar, yeğeninin yüzüne, ve göğsünde pırıl pırıl parıldayan altın omadalyasına bakmamağa çalışarak şunları söylüyor - du: | — Aziz yeğenim, işte sana istediğin ya. kalıkları getirdim., altı tane, O gün ya - kalıklarımın kolacıda oluşuna fena hal - de canım sikılmıştı.. Sevgili Oyeğenim, İ sen o gün nişan takma merasimine, Krera lin sarayına hangi gömlekie gittin?. Arkadi Nikolayeviç gülümsiyerek — Rus gömleğile gitmek icab etti. Ta- bit boyunbağı falan takmadım.. Yarınki nüshamızda: Marselin mektubları Çeviren: Esad Erar Cevad bir pencereye yaklaştı. Bu pencere karla örtülmüş geniş bahçeye bakıyordu. Genç müharririn gözleri bir kaç dekika, aç serçelerin karlar ü- zerindeki sıçrayışlarını seyretti, fakat zihni meşguldü ve #laycı bir tavırla gü“ lerek kendi kendisine konuşuyordu: — Amcamın ve yengemin gönder * dikleri dört sere evvele aid olan resim doğrusu tam bir fotografi imiş. Güzel bir kadınla evlenmek istemiyen birisi için çok yerinde bir iş... Kızcağız tam manasile ve baştanbaşa « bir güzellik» doğrusu, İstanbulda salonlarda yaşiyan monden kadınlarımızdan kaç tanesi, Anadolunun bir köşesinde karlar ve çamlıklar arasında kalmış, ağır ev işle rile meşgul olan bu fena giyinmiş taze kızdaki zarafet, 'sadelik-ve inceliği ve bundaki kibar tavırları bulabilmek için nelerini feda etmezlerdi. Ya ruhunda. ki temizlik! Bunda aldanmadığıma *iyen eminim, çünkü bu gözlerin in- aldatmasına imkân yoktur. Bu kr sanı zn üzerinde entresan bir etüd yapabi- Wirim! Kapı açılınca başını çevirdi. Uzun boylu, ince ve iyi bir aileye mensub olduğu her halinden belli olan kır saç- lı bir adamı içeriye girmişti. Onun da yüzünde hayret vardı, fakat meşhur bir muharririn kendisini ziyarete çek miş olmasından memnun kaldığı belli oluyordu. — Ziyaretiniz bizim için ne büyük havada... Cevad sükünetle ziyaretinin sebebi ni anlattıklan sonra Müfid beyin mek- tubunu verdi ve Nedim bey okurken bir şeref efendim. Bahusus böyle bir kendisi de keskin gözlerile ev sahibini tedkike koyuldu. Yumusak çizgili ve çok gevşek oinn çehresi, bu adamın zayii karaktere, sejih ve haylaz olduğunu gösteriyordu. (Arkan ver)

Bu sayıdan diğer sayfalar: