24 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

24 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA 64 sene sonra alevlenen tarihi münakaşa | Ab dülâzizin katledild iddiaları doğru mudur? Valide Sultan Hüseyin Avni Paşanın harem arabalarındaki kadınlara bıyık bükerek bakmasına kızmış ve bir müddet sonra da bu kızgınlığının acısını çıkarmıştı —18— Kendisine (din ve devletin sa- dıkı, o vatan mubhibbi bir varsa, oda Rüştü Paşadır) dedirtmiştir Ve hattâ (Mili Mhraz eylemiştir. bütün bunlar, dikkate şayan meziyetler - den addolunabilir, İktidar mevkiinde bulunduğu zamanlar ise programı ve hareket tarzı, çok sade- dir. Bu da, şu kelimelerle hülâsa edile - bilir: - Her işi, oluru ile idare etmek.. ve, suyun akıntısına gitmek... Osmanlı imparatorluğunun idarecilik siyasetinde, zaten başka türlü harekete imkân olmadığı nazarı dikkate alınırsa, Rüştü Paşanın böyle bir sistem ve siya - set takib etmesi de, çok tabif görülebi 2 — Hüseyin Avni Paşa.. Bu zat, (Isparta) hıdır. Hatbi ye mekte-! binden yetişmiştir. İyi bir askerdir. Ayni zamanda, oldukça mütefekkirdir. (Salna- ne ve Düstur Askeri) nin tertibine him met etmiştir Fakat, yaradılış itibarile çok sert ve vazife karşısında, tam manasile bir müs- tebiddir. Askerlik hizmetinde bulunduğu zaman | lar, ancak bu sertlik ve istibdadile, ordü-| yü tensik ve ıslah etmiş. lâkin bu yüz- den de, aleyhinde birçok hoşnudsuzluk'şr husule gelmesine sobebiyet vermiştir. Bu sertliği yüzünden, halkın avam kıs- mı arasında fena bir şöhret almıştır. Fa-| kat hizmetini takdir edenler nazarında da, büyük bir nüfuz ve iktidar kazanmış- tar. Biz; bir tercümel hal yazmadığımız için, | Hüseyin Avni Paşanın askerlik ve idare - cilik hayatı üzerinde uzun uzadıya taf - silât verecek değiliz. Onun için - son devrin tarihinde velvel zanmış olan - bu zatın Sultan Az! u hisli gönül sevdasız yaşaya- mıyordu. Ona mutlaka bir ma- şuka lâzımdı. Onun için biri gidince| yerine öteki geliyordu. Nicedir Cavi - dandan uzak geçen zamanı sanki telâ- fi etmek istiyormuş gibi bütün şuuru * nu onun hayali üzerinde teksif eyli - yordu. Evet amma.. tertemiz olmasını dile - diği bu haygli Rânâ melunu iğrenç bir sis tabakasile bürümüştü. (Acaba o, bundan sıyrılacak kabiliyette mi idi?| Yoksa bu kalbiğ temayül de hüsran i- le mi neticelenecekti? Mütemadiyen kendi yordu. y u. Karı yalan söylü- yor. Mümkün değil, Cavidan onun de- #sim iltibası var. Veyahud Ki Rânâ se- bebi bence meçhul bulunan bir gayzı tatmin için böyle iftira ediyor. O ma- sum bakışlar nasıl câli olabilir? O sa-| fiyane eda; o cazibei bekâret için sahte demek mümkün müdür? Asla! Asla!, Başı humma içinde yana yana son vapura daradar yetişerek, yalıya dön - dü. * Aradan sekiz gün geçmiş geçmemiş- ti ki Râöndan, beklediği, fakat gelme - mesini temenni eylediği mektubu al - dı, Karı bunda: «Cumartesi günü öğleyin bize gelir- seniz, dildedeniz hanımla buluşursu - nuz, O zaman, hakkımdaki suinazarı - nızı tadil edersiniz ilmidindeyim> di - yordu. Perşembe ile Cumartesi günleri a - rasındaki fasılayı heyecan ve ırtırab İ- çerisinde geçirdi. Öfkesini şimdi Rânâ- dan ve Hürmüzden maada Cavidana da teşmil ediyordu. Hattâ, barı dakika - lar, bu üç şahsiyetle ( beraber bütün kadınlar; da kötülediği oluyordu. — Ah, Memduh! Sen ne kadar haklı| imişsin! Kadın denilen şirreti ne güzel anlamışsın! Yazik ki onun şerrinden, adam | tin babası) ünvanını bile/t BE, bir idare adamı için| |ve serasker kaymakamlığı le İst kendini telkin | münasebetlerine temas etmekle deceğiz. Hüseyin Avni Paşanın birdenbire yük- sesine, akran ve emsali içinde müm- et kesbetmesine ME Sultan A-| zözin, k ği liyor, Ve bu hal, Mahmud Nedim Pu ortaya çıkarak evvelâ saray erkânını, sonra Valide Sultanı, daha sonra da Sul- tan Aziri avucunun içine aldığı xumana kadar devam ediyor. Bu kurnaz hükümet adamı, büsbütün | vaziyete hâkim olmak için etrafında ra- kib bırakmak istemiyor. hareketlerine en birer birer uzaklaştır. mıya başlıyor. Bu meyanda Hüseyin Av. ni Paşaya da bir darbe indiriyor. Hiç bir günah ve kabahati olmadığı halde, onu iktifa | R Hüseyin Avni Paşa, son derecede kin| besliyen ve haysiyeti ile oynıyanları hiç bir suretle affetmiyen haşin ruhlu bir a- dam... Tabidir ki, bu hakareti bir türlü hazmedemiyor. Hem Mahmud Nedim Pa- şaya ve hem de Sultan Azize karşı fena İhalde kirleniyor... Fakat acele iyor, bekliyor, Gel zaman, git zaman. aradan çok geç- r. Keçecizade Fuad Paşa sadaret ine geliyor. Padişahı ikna ederek Hüseyin Avni Paşayı da hassa müşirliğ bula | e zama m me | getirtiyor, Fakat Hüseyin Ayn! Paşanm talihi, yor. Zevkine ve kadınlara düşkün olduğu için, aleyhin. takım dedikodular baş gösteriyor. Hastâ, Sultan Azizim o hazinedarlarından biri ile sev den bile bahsediliyor. İşte bu dedikoduların alevlendiği bir zamanda; bir Cuma günü, Dolmabahçe bira de bi bir şöhret ka-| camisinde selâmhk oluyor. Askerler ve|lide Sultan hazretleri, sizleri ayakta gör- olan İselâmlik resmine iştirak edenler yerleri. İdükçe üzülüyorlar ne yerleşiyorlar. (Teşrifi şahane) yi bek- lemiye başlıyorlar... Şöyle bir vaziyette İki, asker kıt'aları ve bandolar, yerli ye- rindedir, Selâmlık resmini temaşa etmek ıltanla kadınefendile - ca in binek taşının mişlerdir. Sadrazam, â da binek taşmın inünde toplanmışlar, küçük bir halka ol- muşlar; dereden tepeden görülmeşkedir- ler. Hüseyin Avni Paşanın yüzü - bilmem tesadüf, bilmem bililtizam - kadın arâ- balarının tarafına müteveccihtir... Daima yüksek sesle ve azametli jestlerle konu - şan Hüseyin Avni Paşa, bıyıklarını bu - ra bura bir şeyler anlatıyor. Ve ikide bir de gözleri kadınların arabalarına doğru kayıyor. Mahmud Nedim Paşanın tesiri altın nda) bulunan, Hüseyin Avni Paşadan dal ven hoşlanmıyan Valide Sultan, 0-! un bü vaziyetlerinden fena halde sinir- Valide S bsları da, Mart 74 Yurdda imar faaliyeti Çankırı miele BPOE Çankırı (Hususi) — Çankırı vilâye- tinin içi hemen hemen ağaçsız denecek bir haldedir. İstasyondan eski şehre ba | kanlar burasını adeta bir yangın hüra- | besi şeklinde görürler. Şehrin yakininde bulunan ormanlar da azdır. Bu yüzden odun çok uzak Yi gelir ve yüksek fiatlarla sa- alır. Bununla beraber şehrin bağlık bah- çelik yerleri de yok değildir. Bağ ve bahçeler Ankara ve Kastamonu taraf | larına doğru uzanmıştır. Burada meyva ağaçlarının çoğu da dut ağacıdır. Dutlardan yapılan sirke ile çokca turşu kurulmaktadır. İleniyor. Hemen elindeki yelpazeyi ara - banın camma vuruyor, Koşup gelen başa- Basına: — Harem arsbalarının karşısında, ne- dir şu herifin terbiyesizliği?.. Git şunlara söyle, Oradan savulsunlar, Diyor. Zavallı başağa, derakab; — Ferman efendimizin... Diye, yerle beraber teme: Ediyor amı husus Hüseyin Avni Paşa gibi burnundan kıl aldırmıyacak kadar mağrur bir ada. ma tebliğ etmiye de bir türlü cesaret e » demiyor... Fakat ne yapsın?.. Ezile büzü- le vükelânın yanıma geliyor. Onlara da kandilli bir temennah ediyor: — Paşalar hazeratı!.. Aliyyetüşşan Va- : bu emri vü (Arkası var) Son Posta'nın Romanı : sen kendini bile muhafaza oedemi- yorsun.. diye söyle niyordu. Cumartesi gese - si gözüne uyku gir * İmemişti, Sinirleri * gerginliği en redesinde idi, ahleyin, ilk va - purla indi Evvelâ Sirkeciye gidip, (Kafkas) birahane - sinde, aklınca Asa - bin © yatıştırmak maksadile bir kaç kadeh konyaklı bi - ra içti. Saat dörde doğru, omahmüur* luk bozmak üzere oraya gelen muhâr - rir Ahmed Rasimin, bir aralık yanma sokulup da, ona der- dini açmak ve ondan öğüd almak arzu" sunu duydu. Bu arzu ile bir müddet pençeleşti.. vazgeçti, Gülünç olmak - tan, tezyif edilmekten korkuyordu. l Beşe çeyrek kala, içtiği biraların pa rasmı verip dışarıya çıktı. Oradaki du- rakta hiç bir araba yoktu. Bu da, ay - rıca, sinirlerini gerdi. Ne ise, yoldan boş geçen bir arabayı (o çevirdi, bindi. Dalgmlığından, arabacıya nereye gi deceğini söylememişti. Herif hayvan - ları köprü .İstikametine (sürüyordu. Bahçekapısına gelince bunun farkında jolan Macid, adamı tersledi: — Nereye gidiyorsun, be adam?! Dönl. Beyazıdal, İnin “Ah ne bay Kambur, sesinde hafif bir raşe ile cevab verdi Yolun sonu gelmiyecek (o sanıyordu. Aksi gibi, lâgar hayvanlara da düş - müştü. Arabacı kamçısile bunların sıs- ka sırtlarına dokundukça yanpiri yan piri gidiyorlardı. Nihayet vardılar, Kapıyı çalmadan evvel, zavallı Macid, taş basamağın zerinde durup, yumruğile, çarpan yü - reğini bastırdı. Sokakta bir faytonun durduğunu 1 - çeriden duymuşlardı. Beberuhi kapıyı açtı, — Buyurun efendiciğim!. İhtiyar softanm bakışları her za“ manki gibi değildi. İçinde bir ürkeklik, bir korku seçiliyordu. Macid, pardesü ın bakı: Çandırda Li Çandır (Hususi) — Yeni Halkevimi- İzin inşasından sonra kasabada canlı bir| İ çehre verilmekted İmar faaliyeti başlamıştır. Yollar tan Işın var, sünü (çıkarmadan, bastonunu elinden bırakmadan, dos - doğru sol taraftaki odaya yürüdü. Ka -/1ı pının tokmağını çe -| İo heng virdi, içeriye daldı. Kimseleri gör” meyince gönlü bir parçacık rahat eder gibi oldu. Rânânm kendisine yalan söy lemiş, gene bir dü - zen yapmış olması - nı candan diliyor - du. Peşini takib e - Vilâyetimizin istasyon taraflarıng doğru Ankara cihetinden büyümesi yeni yapılan evleri çoğalitmıştır. Baharın gelişi ağaç dikiminin başla“ ması Çankırıda çok hararetli bir faali“ yete yol açmışlır, Bütün c#ddelerin kenarları ağaçlar» dığı gibi bahçelerde de meyva ağacı dikimine başlanmıştır. Elmasıyla tanınan komşu (o vilâyef Kastamonudan pazar (yerine bir çokl elma âşlakları gelmeğe beflamıştır. Resmimiz ağaçlenmış Çankırının İs“ tasyon mahallesinden güzel bir parça” sunı gösteriyor... özi anem zim sdımenle ve Çandıra yepyeni bia Yukarıdaki resim Çandır Halkevini ermektedir. rine doğru yürüyen sahibinin önünde n terbiyeli bir köpek gibi a çekildi, odasına gitti. kendi kendine: rdhlar olsun! dedi. Herif fena Ikeli. He le bura $ çal ie silâh. fa sa! Hani ya, kibar takımı diyoruz amma, bunların içinde de bazan belâlısı yol değildir. Hem, paşa babasına güvenir de, kul abd ki allıpatları da * ra da, elini, ko olursa, riz. Bu bizi rinde başına bir iş bakalım, Her kuşun eti gunu kendisine tekrarlay dilimde ti bitti; gene de anlatsma « dık. Ademerihz bilmem ne paşanın to Tununu sevmiş.. sever a? Sana ne olu" yor, be hatun? Git, ki #zı Okandış tekrarlaya den Beberuhiye dö- nüp sordu! — Neredeler? Kambur, sesinde hafif bir paşe ile ce- vab verdi: — Siz teşrif (o edin. oturun. şimdi Rânâ hanım gelir, efendim. — Sokakta mı? — Acık bir yere kadar gitti idi. rede ise döner. — Benim geleceğimi biliyordu. Ne- reye cehennem oldu? — Fakirin malümatım yok, kerem - kârım. Bir şey söylemediler. Yalnız, çabuk avdet edeceklerini biliyorum. — Buraya bugün bir. hanım gele - cekti. — Ondan da agüh değilim. Malümu ihsanınız.. — Susl Gevezeliğe (tahammülüm yok! Defol karşımdan!, Zavallı Beberuhi, el kaldırıp ta üze- ne- gelir herifin karşısına. Ne olacak? Er keklerden öç alacakmış. Birinden alın beşinden alır, ditincısı, bir de bakar * gidersin tantuna, tayın ile sın ki zorlü çıkar, Hudaalim, günde yarım ön dirhem enfiye verecek bir kapı bul sam, buradan dakika fevtelmezden pa lamarı çözeceğim. Güy# buraya, ahit ömrümüzde rahat et e geldi idik, değil mi? Ne rahat, ne rahati Tadın » dan yenmiyor! İçeriden bir ses gürledi: — Beberuhi! — Leppey si 'Telâşımdan papuçlarını tarak, çoraplarile karşı oday ayağa kalkmış, oda giyme e bağırdı mı ediyor? ne bur içeriye — Bu kalta Estağfurullah, haddine? benimle efendiciğim! (Arkas var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: