25 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

25 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfa |. 64 sene sonra alevlenen tarihi münakaşa || | — E Abdülâzizin katledild SON POSTA s.s wn iddiaları doğru mudur? Padişah Alemdağına gelir gelmez bir süvari kıt'asile sarılıp hapsadi'mesi ve mukavemet görülürse oradakilerin kılıçtan geçirilmesi kararlaştırı'mıştı Teşrifi şahane borusu çalınıncıya ka dar bir tarafa çekilerek istirahat etme - nizi ferman buyuruyorlar. Diyor. Sadrazam Fuad Paşa, gayet zeki ve ferasetli bir zat... Bu şefikane tavsiyenin altında, çok manalı bir ihtar olduğunu #nlıyor. Vükelâyi alıyor, bir tarafa çe - kiliyor. Selâmlık olup bitiyor. Berkes dağılı - yor, O akşam Valide Sultan, Sultan Azi- zin odasına geliyor. Gözlerini yumup, ağzını açıyor. Hüseyin Avni Paşa aley - hinde söylemedik söz bırakmıyor. — Bu irr düşmanı herifi şu anda İs- tanbuldan çıkarmazsan, yazık senin pa - dişahlığına... Diyecek kadar ileri gidiyor. Sultan Aziz'n tepesinin tüyü atıyor. Hemen o anda sadrazama haber gönderi- yor: — Hüseyin Avniyi azlettim, Kendisine, Rumelide bir kumandan'ık verilsin. Bir daha İstanbula syak basmamak Üzere defolup gitsin. Diye, irade ediyor. Hüseyin Avni Paşa, apar topar Istan - buldan çıkarılıyor. Yanya ve Tırhala fır. kası kumandanlığına gönderiliyor. Oldu, iklili... Zaten birinci hakareti hazmetmiyen ve Sultan Azize karşı kalbinde gizli bir kin besliyen Hüseyin Avni Paşa. bu » ve birincisinden çok daha ağır olan - hakaret üzerine, artık kararını veriyor: — Hoşundu. padişahım.. elbeş bir gün gelir, hesablaşırız. Diyor. Aradan bir zaman daha geçiyor. Girid &dasındaki ihtilâl vaziyeti (alevleniyor. Bu vaziyeti ıslah edecek kadar kudretli ve şddetli bir kumandana ihtiyac görü - — Nerede kaldı öyle ise? — Arzettim: Şimdicik gelir, Efendi- me bir kahve pişirsem?. — Başına çal kahveyi! Beberühi sustu. Ne yapacafın: şaşır muştı. Beklesin mi, çekilsin mi? Hangi- sini yapacağını bilemiyordu. Çekilme” yi tercih etti; arkasını döndü, kapıya doğru iki adım attı, Macidin sesi tek - rar gürledi: — Gel buraya! — Peki devletlim! — Bu, senin hanimin olacak rezil, al- çak, bu eve gimleri getirir? — Buraya mı? Ne gibi kimler? — Bilmemezlikten geliyorsun, değil mi, köflehat? Cavidan isminde birini gördün mü hiç burada? — A benim velinimetim! Ben kimim ki, gelenin, gidenin isimlerini bana söylesinler? Fakir, sadece kapıyı aça - nm.. hizmet ederim.. şunun şurasında bir uşmk parçasıyım sade. Macid müstehziyane güldü. — Öyle mi? başka iş görmezsin, de- mek? Halbuki kılığın, kıyafetin. yü - xün.. suratın, senin duha pek çok ince işlere elin yatkın olduğunu gösterir. Kambur, en çetin münakaşalarda mat olacak, herhangi bir lâfın altında kalacak herif değildi. Karşısında, ken disine muhakkirane tariz eden şu deli- kanlıya bir ders vermek istedi. — Evet; dedi. Hakkınız vardır, mirf muhterem, Bu ücübe heyetimle beni gören, fakirden çok iş umar. Gelgele - Um tim suretime ka'iyen uygun de Bildir. Eğer öyle olms#saydı ve efendi- min tahmin buyurduğu kabiliyet bende bulunsaydı, bu kapının kulluğunda ne işim vardı? Eibette bir kibar konağına ben de kapılanır, hanımefendilere hiz- met ederek düny — Yani, ne demek istiyorsun, habis? — Öyle ya: Burası, adı üstünde bir fisk ve fücur yeri. Bu evin işlemesi İ- çin benim maharetime, delâletime ne Tözum var? Mahir meyancılara, kabi * liyetli, omüstaid hizmetkârlara, müta- .Iseyin Avni Paşa Giride ikinci | * 1) Jüyor. Gene Fuad Paşanın iltizamile, Hü- gönderiliyor... Ve bunda da, çok isabet görülüyor, Çün- kü bu kudretli asker, Giride gider git- mez, öyle bir siyaset takib ediyor ki, or- talık süt limanlık oluveriyor. Bir aralık sadaret mevkiine, Âli Paşa geliyor. Kendisine, muktedir bir seras- ker arıyor. Hüseyin Avni Paşanın Girid- deki icraati, hoşuna. gittiği için onu ter. cih ediyor. Fuad Paşanın teşviki de buna imzımam eyliyor... Ne yapıp yapiyorlar. Hüseyin Avni Paşayı, Sultan Azize affet. tiriyorlar, Seraskerlikle İstanbula getir. tiyorlar. Hüseyin Avni Paşa İstanbula gelip te yerleşir yerleşmez, intikam sevdasına dü- şüyor, Fakat, bir falso yapmamak için a- cele etmiyor... Evvelâ, kendisine bir mu- hit — yapmakla” işe o başlıyor. OO tarihte maliye nazın Şir. vanlızade (Rüştü Paşava (1) açı- yor. Rüştü Paşa, birkaç defa padişahın haksız yere gazabına uğradığı için, Hü- seyin Avni Paşa ile kolayca anlaşıyor. Derhal vasıtalar bulunuyor. oVellahd Murad Efendi ile gizlice münasebete gi- rislliyor, Fakat tam Padişahın hal'i te - şebbüslerine girişileceği zaman, vaziyet birdenbire değişiyor. Sadaret mevkiine, Esad Paşa geliyor. Esad Paşanın gelmesi, pişmiş aşa su katıyor, Hüseyin Avni Paşa, girişmek is- ği teşebbüsün, bu zatla başarılmasına imkân göremiyor. Düşünüp taşınıyor. Ka- leyi, içinden zaptelmekten başka çare #öremiyor. Saray erkânını elde etmek is- tiyor. Başmabeyinei Hafız Mehmed Bey ve bilhassa Ikinci mabeyinci Fahri Bey ile derhal dostluk teslis ediyor, Rüştü Pa- (1) Müterelm Rüştü paşa Ne bu zatı birbirine karıştırmamalıdır. ne ba essıb geçinen, na “ muslu bellenen ko - naklarda ihtiyac gö- rülür, — Haltetmişsin! 1 Yılan dilin herke - sin harimine uzat - ma, — Bir kimseye, tahsisen italej lisan ettiğim yok. Zeban- dırazlık Oo mutadım değildir. e Alelitlâk arzediyorum. Yani, dâinizde (o tas4vvur buyurduğunuz ma “ ifetlere sahib olma- dığımı beyan etmek meksadile. — Şimdi bunları bırakalım bir tara- fa'Sen bana onu söy liyor mu? — Yediğim nan ve nimet hakkı için bilmiyorum. Bizim Rânâ hanım pek çok hatunlarla düşer kalkar. Birinin dahi hüviyetini sorup anlamayı merak etmemişimdir. Neme Jâzem? Yarın ahrette onldrın günahı benden sorula- cak değil ki! Değil mi canım efendim? — Dünyada inanmam senin bu Jâfı- nal Sen muhakkak Ki çok şey bilir, fa- kat söylemezsin. Rânânın talihi varmış ki senin gibi bir çomar bulmuş... Bu esn#da, sokak kapısı çalındı. Be- berühi seğirtti, açtı. RânA yanında pe çesi sımsıkı örtülü, orta boylu, zayif bir kadınla içeriye girdi. şa sadaret mevkiine ve Mithat Paşa da| | adliye nezaretine getirilecek olursa, dev- let ve milletin pek çok fayda göreceğine dair kuvvetli sözler söylüyor. Hah? Meh- med Bey ile Fahri Beyi tamamile ikna e- yor, Hafız Mehmed Bey, hem Valide Sul - tan ve hem de padişah üzerinde nafiz ve Toüessir olduğu için, devlet ve milletin faydasını temin etmek ma cep. hede harekete geçiyor. Kendi hösil et tiği kannate, padişahı da ikna eyliyor, E. sad Paşa, azlediliyor. Yerine, Rüştü Pa- şa.. ve adiiye nezaretine de, Mithat Paşa getiriliyor, Rüştü Paşa, incir çekirdeği doldurmı. yan sebebler dolayıs'le padişahın gaza - bına çarpılmıştır. Sabık sadrazam Mit - hat Paşa da, vaktile haksiz yeri Suk tan Azizin hışmına vi n, padi « şaha karşi onun kalb gizli bir iğbirar vardır. Binaenaleyh, ikisi de pa- dişam hal'e taraftardır. İşte böylece, tiç menfi kuvvet birleşi- yor. Ve artık, hal' hazırlıklarına girişili. yor. Vükelâyı, birer birer yoklamı; yorlar. Banlarımı, f'kirlerine uygun bu- Juyorlar, Fakat, Şüram Devlet reisi Kâ- mil Paşa, maksadı hoş görmüyor: — Ben, taht ve saltanata karşı hareket edemem. Diyor, de de a başlı” (Arkan var) (2) Midhat Paşa, Mahmud Nedim Paşayı sevmiyordu ve her yerde, onun hareketleri - ni şiddetle tenkid etmekteri — çekinmiyordu. Sultan Arz, adeta (bas gördesi) makamına geçirdiği Mahmud Nedim Paşa hakkındaki bu tenkidleri hoş görmemiş. bundan dolayı Mithat Paşaya gazab etmişti... Halbuki hak- *h olan, at Paşa idi. Masum kızcağız, çarşafile eşikte göründü | duydu. — Gelen oldu mu? — Macid bey içeride, efendimi bek- iyor. Begayet öfkeli, Sabırsızlanıyor. Fakiri kaşladı, — Peki. Şimdi yanına (gidiyorum. Sen azıcık şurada bekle, kızım. Odaya girdi. Macid hâlâ ayakta du- rTuyordu. Birkaç saniye, ağız açmatlan bakıştılar. Sonra Rânâ: — Arzunuzu yerine getirdim, beye - fendi! dedi, Delikanh gayriihtiyari cevab verdi: — Yalan! — Yalan mı?, Yalan, öyle mi? Şimdi —Lânet gire diye söylenerek, ok DE Mart 25 İYAT II Yaprak Aşısı (Burhan Cahi YAZAN: HALİD Bürhan Cahid Morkaya, iddiasız bir rTomancıdır, Fakat, kendisi açıkça itiraf etmese de, bir idilası var &' her nokta» dan hakikate i : Eserleri okunuyor, k , tath tatl okunuyor. Niçin okunması fikirlerinde dimağ yorucu tedâller yok, içtimai hayatın apaçık tezlerini ayni sa - rahatle, ruhf hareketlerin şemasim - de- rine ve müpheme kaçmadan - dübedüz ve en mâlüm, en şaşmaz bir sadelikle çizip ortaya koyuyor. evet, o halde neden bol bol ve tatlı tatlı okunmasın? Bazan «Yüz- başı Celâl romanında olduğu gibi Pierre Bonolt romantizmine (düş - j mekle beraber, ekser oromanlarında İbugünkü hayatın içindedir, ruhi mütea - rifelerin - yukarda . söylediğim gibi - tekrarını yapmaktadır, bilhassa kibar ha- İyat sürenlerin zâf, neş'e ve ıztırablarile metodu kimseyi vadırgamıyacak surette ihemderdi olmaktadır. Fakat bu derd or- İtağının dudaklarında, açık vaya gizli, her zaman bir tebessiim vardır, Bu tebessüm, hayati roman yapan ve bazan da öyle sa- İnan müellifin muhakkak ki en sempatik tarafıdır. Öyle bir romancı ki, meselâ e- serinin ortasında bizi birdenbire bırakı - İveriyor, kendi hatıralarına. seyahat not- larına, ve daha ne bileyim, yazmakta ol- duğu eserin çerçevesi dişında büsbütün İ başka bir eserin fikirlerine geçebiliyor. O zaman öyle hissediyoruz ki, romancı, yap tığı işi kendisi de fazlasile eid. değildir. Biztmle konusan samimi dost, her şeyden bahseden bir filozof, ruh dâvalarını bir çırpıda halletmeğe kalkan bir psikoloğdur. Fakat bu usulün de bir tek mühim tehl'kesi var: yarına intikal etmemek, İyi amma, kendisi de bu yarı- na 6 kadar ehemmiyet veriyor mu acaba? Çünkü o, hissediyoruz ki sadece bugü - nün adamıdır, hem de bütün konforu, gösterişi ve yaşayışı He yalnız bugünün adamı. İşte bütün esetlerind2 bulduğu - muz başlıca hususiyeti! Bunun İçini'r ki, durgun su üstündeki #ehlilleri gibi üs #wicşcsız ve fddiasızdır. Ancak, kend! hessbıma Bürhan Cahid Son Posta'nın Romanı : 85 ın bakı isbat edeceğim. Lâ- kin, evimde bağı “ np ğa söz verin. — Sahi, Cavidan burada mı? — Dürun, çağıra”| “ yım. Kapının aralığın - dan seslendi: — Cavidan ha- um! Azcık gelir misiniz yavrum? Düşürüldüğü tu - zaklan tamamile bi- haber, masum kız - cağız, üzerinden he- nüz çıkarmadığı çar $sf'e eşikte görün »- dü, Rânâ onun içe - riye girmesini iste - le. Bur#va Cavidan isminde bir kız e| Macid, aralık kalan oda kapısında, | miyordu, Bu kadarcık isbatı vücud et- onun dışarıda kanburla konuştuğunu | mesi kâfi idi. Daha ziyade dursa, ihti - mal ki Macia bağırıp çağıracak, nabe- ca hareketlerde bulunacak ve Rânânın kendi foyası meydana çıkacaktı. Hal - buki maksad hasıl olmuştu. Macid, Ca- vidanı Rârânın evinde görmüştü. — Haydi yavrum. Yukarıya Hürmü- zün yanına çık.. ben de geliyorum! Deyip savdı. Macid put (kesilmişti. Şu anda bir tarafını hançerleseler, bir damla kanı çıkmıyacaktı, (Her tarafı zangır zangır titriyordu. Bin zahmet - le kendini topladı. Sadece! Değil mi ki,| çağırmatnağa, düşüp bayılmama - din son eseri ) FAHRİ OZANSOY Morkaya'nın en sevdiğim tarafı da bu - dur; * Şimdi gelelim, ya'nın yeni neşrettiği «Yaprak Aşıs ie Romancı, tam elli sayfa süren bir | köşke yerleşmek ve bir bahçeyi tanzim etmek ve bu arada bir hizmetçi kızın bir genç bahçıvanla evirndirilmesini anlat- mak bahsinden sonru, birdenbire bir ikinci fasla geçiyor ki bu fasıl, roman de- ğil aşağı yukarı bir seyahslnamedir. Hem asıl seyahatnainet Gayet hoş oku « nan ve uzakta kalan bir dosta yazılan mektublardaki tasvi ve izahlar şek- linde... Vâkıâ bu Avruva seyahati, De « Rirmenderedeki köşkün harımı ikinci de- İa evlendikten sonra başlıyan balayının neticesidir, Kabul! Yalnız roman tekniği Onaza - rından mühim bir kusur sayabileceğimiz bu eihet, Yaprak Amsı müeluf' ss dece eski ve devamlı okuyucuları ile ken. di arasındaki samim'yetin bir ifadesi Sa. yılsa bile, gan'at noktesından tevil edile mez bir zAftır. Çünkü roman romandır, seyahatname seyahatnamedir, şiir de şiin Gir. nan Cahid Morka - , Demek ki, Yaprak Aşısı üç cepheli bit eser, - Birinci cephe: yirmi üç yıl s6 « nunda bütün evlilik hayatınca am laşamadığı Okocasından aynlan Has yal Hanımın, Değirmenderede ye ni yaptırdığı köşkün bahçesini tanzim €- den bahçe mimarı ile sevişmesi ve ye « niden evlenmesi, « İkinci cephe: bunların birlikte Avrupaya seyahatlerine çıkışla « ri, - Üçüneli cephe: henüz otuz iki yaşıma daki mimarın Avrupura zevk ve safahata le gözleri kamaşması, kendinden on bir yaş büyük olan karısını ihmal etmesi ve | kadının hastalanması. - Nettex; yorlar ve Hayal Hanım, Köşl sindeki yaşlı meyva sğacina vürulan yap İrak aşısının tutmayızı gibi, ikinci genç. İiğinin aşkından ıztırebla ferafat edi ş yor. (Devamı 10 umen savfada) gibi dışarıya fırladı, sokak kapısını aç tı, ve kayboldu... * Rânâ, Mansur paşanın zavallı ma “ sum torununu, bir hafta içerisinde, de sise ile evine celbe muvaffak olmuştu. Ufak lâkin sıkı bir tetkik ile, kızcağı - zn muayyen günlerde İstanbula, ud meşkine indiğini öğrenmişti, Ustası da tesadüfen bildik çıkınca, onun evinde, Cavidanı Hürmüzle tanıştırmış, ve ah- bablık bahanesile o gün gidip mış, ge tirmişti, İş bu kadarla kalabilirdi. Lâkin bu hâdise Macidin fena halde gücüne git mişti, O akşam yalıya avdetinde uzun izun düşündükten sonre, Mansur Pa - bir mektub yazarak, olanı biteni rmeğe karar vermişti. Bunu, her kesin hürmetini kazanmış .ihtiyar bir vezire karşı bir vicdan borcu sayıyor” du. Diğer taraftan, Cavidanın dama * sumivetine kalldi. Onun kim bilir nasıl Gafil avlanarak, Rânâ mel'ununun tu - zağına düşmüş olduğunu, fakat henüz fuhşa atılmadığını, yuvsrlanmadığını tahmin ediyordu. İki gün tereddütle vakit geçirdi. Doğrudan doğruya pa * saya yazmayı muvafık (bulmadı. Bir aleraba, yahud ki yakın bir dost vasıta* sile onu haberdar etmek daha doğru 0“ lacaktı, Hem de yazılacak mektub kızı itham eder değil, ebeveynini ikaz ey * ler mahiyette olmal: idi. Ufaktah ufa “ ğa tahkikata girişti. Paşanın, yalıda ya" tıp kalkın, İrfan isminde bir kayınbi “ raderi olduğunu öğrendi. Bu, kendi sk“ ranı olmak itibarile, tam aradığı kimse idi. Ona hitaben, geyet ihtiyatlı, hür * metkâr bir mektub yazdı. Ci n, hiç şüphesiz farkında olmıyarak ma “ hud Rânânın kızı Hürmüzle alık pevda eylediğini tesadüfen öğrendiği" ni, Mansur paşa ailesine fartı hürmeti Yulunduğundan bunu haber vermeyi vazife saydığını münesib bir Tisanla bildiriyordu. aş (Arkası vor)

Bu sayıdan diğer sayfalar: