11 Nisan 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

11 Nisan 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Sayfa “Son Posta, rın Hikâyesi SAHIBSİZ KÖPEK mana, Yazan : Muazzez Tahsin 'Berkand yili ip Mümtaz efendi tam manasile zayıf vel evine doğru giderken alız, derisi kemi: İken Mümtaz efendi sahibsiz bir köpeği iz bir insan nümunesi idi. Evinde oldu. | ğine yapışmış bir köpek, akıllı gözlerle İdoyurduğuna sevinerek evinin yolumu tgöbi memur olduğu dairede de herke-;onu bir defa süzdükten sonra yanına tutmuştu; fakat arada bir dönerek srka- â kendisini hor görmesini tabil bulur, | yaklaşarak kuyruğunu batif hafif salla-İsına bakıyor, gözlerile köpeği arıyordu. Nisan 1? Şayanı dikkat bir reportaj (Baş tarafı 7 inci sayinda) — Aldık efendim, Maalesef sizden ev-İres...> vel müracaat ettiler, «Bayan lâzım — Eski yazı bilir, maki. E, bu makbul ve maku? bir sebeb. Çık-İnede süratli yazan, genç bir bayan lâ- mağa hazırlanıyordum. İçeri saçları ok-İzımdır...» sijenin ulüvvü cenabına sığınmış, yüzü| «ESKİ YAZIYI — İyi okuyup bilen, yarım tüp ruju insafsızca israf etmiş bir! orta mekteb mezunu bir bayan alınacak- genç kadın girdi. tar, Talibler...» Ben çıkar gibi yaptım. Çamlı kapının) «Dosya ve muhabere servisimiz için arkasında kalan komüsyoncu benı gör-İseri yazan ve eski türkçeyi kolaylıkla ©- lışmak üzere bir bayan istiyoruz. Ad #mindakilerin emir kulu olmayı Allahın İmağa başladı. Bu, yalvaran, dilenen aç Mdisine reva gördüğü bir ceza telâkki|bir köpeğin yaltaklanması idi ve bu 80- ler ve bu cezaya gönül hoşluğile kat-| ğuk havada sıcak evine doğru yürüyen nmasa bile, yüksekten geldiği için bo | Mümtaz efendinin kalbine pek dokun- im eğerdi. muştu. Eğilerek bu iskelete dönmüş hay- Mümtaz efendi kırk beş yaşında, kısa | vanın sarı başını okşadı, üzüm tanesi gi- yylu, ince, kara kuru bir adamdı. Doğ |bi parlak ve yeşil gözlerine muhabbetle ağu gündenberi, kemikleri üzerinde bir! baktı, Köpeğin aç olduğu belli idi; fakat rhem fazla et görülmek şöyle dursun. |ona bir parça ekmek almak için bile srisile kemiklerinin arasında ete benzi-' Mümtaz efendinin cebinde para yoktu. en bir şeyin mevcudiyeti bile inkâr edi- Karısı her sabah tütün paketini cebine #bilrdi, yerleştirir, kocasının dışarıda bir fincan Daha bir yaşına basmadan evvel kahve bile içmesini menederdi. Evinde fümtaz ilsatin, tam bir esir itaatinin ne çayı püfür püfür tüterken, âlâ köpüklü emek olduğunu annesinden öğrenmiş | kahvesi durruken elin kabvecisine beş e on sekiz yaşına geldiği zaman, an-| on kuruş vermeğe ne sebeb vardı! Kadın ellerinden kalem âmirinin, onu | erkeğin yularını elinde tutmazsa, cebinde Müteakib de karısının elleri arasına|para bulan erkek maazallah neler yap- evredilmişti, maz, ne girivelere düşmezdi! İşte yirmi yedi senedenberi adamea-| Yirmi yedi sene cebinde para görme- iz ne evinde, ne de dairede başını ka!-/meğe alışmış ve aldığı maaşı her ay ha- Düşünmekten, tahayyül etmekten bile korktuğu bir arzu içini kaplamağa baş- lamıştı. Küçük çocuklar gibi kendi ken- disini aldatıyordu: — Ben onu tutup İçeriye götürmiyece- ğim; fakat kapıyı açtığım zaman şayed hayvancağız girmek isterse, onu eve al- mağa mecbur kalacağım, Sahibsiz, aç bir hayvan. Ne de güzel gözleri var! Bana tath teth bakıyordu. Adeti beni şevdil Ömrümde ilk defa bana sevgile bakan gözler! Fakat anahtarı kapıya sokarken göz ucile gene ona bakıyor ve onum büsbütün yaklaşmasına meydan vermek için anah- tarı çevirmiyordu. Aralık kapıdan köpe- ğin burnunu sokmak istediğini görünce, rahat bir nefes alarak: — Tanrı misafiri bu! Bu soğukta 80- kaklara atamam ya! diyerek kendi ken- dini inandırdıktan sonra, zayıf ve çekin- ğe, her yapılan teklife DeLi di olduğu gibi karısına teslim etmeği er verilen emre”ievet» demeğe alışmış | âdet edinmiş olan Mümtaz, ömründe iIk e bu sebebden sesi kısılmış. boynu bü- 'defa olarak içinden isyana benziyen bir ” ateşin yükseldiğini hssetti ve dudakları- Mümtaz efehdi evine ve yazihanesine| nin arasından, karısını düşünerek, acı vazifelerini büyük bir sadakatle yap- bir «lâhavlel» döküldü. iğına kani olduğu halde ne bir taraftan| Köpek şimdi. yanında durup muhab- (8 de ötekinden bir mükâfat, bir sevgi /betle kendisine bakan bu merhametli (eya tatlı bir söz beklemiyordu. Karısı. |damın kalbinden geçen buhranları anla- e iğ vakit kendisini iyi bir koca o-| mış gibi, ön ayaklarını onun dizlerine arak tavsif etmediğini bildiği gibi, yirmi senlik memuriyet hayatından da tir terfi beklemiyor ve yakında, yeni ge- ve daire işlerine hönüz yabancı olan gencin onun yerine muhasabeti tayin İecoğini de biliyordu. Faka: bütün nlar onun için ehemmiyetli meseleler İldi. Onu asıl üzen şey hayatının boş- yarak yalvarmasını: artırıyordu. Hayır, buna tahammül etmeğe imkân yoktu. Birdenbire, ömründe ilk defa büyük bir karar vererek köpeği kucağına aldı ve zavalh hayvmmın titriyen vücudünü pal tosunun uçlarile örterek onu tâ mahalle- sindeki bakkala kadar götürdü. kadar yükselterek sıçrıyor, acı acı ağlı-| gen insanlara mahsus titiz ve mağrur bir tavırla köpeği kolları arasına aldı ve doğ- Tuca mutfağa götürerek önüne bir kab su koydu. Hatice hanım ocak başında köfte kı- zartırken kocasının kolları arasında bir köpekle içeriye girip kendisine bir şey İ söylemeden hayvanın önüne su ile dolu bir teneke koyduğunu görünce, bir hay- İ ret sesini menedemedi:” — A. a. ne oluyoruz, bu da ne de mektir ayol? Elindeki maşayı sallıyarak mutfağın ortasma doğru ilerlemişti. Kocası sakin bir sesle cevab verdi: — Hiç... Sokakta aç bir köpek bulup aldım.” - Mümtaz belki de yirmi yedi senelik — Şuradan yüz direm ekmek ver! Her zamân kendisile alişveriş ederken sesini bile yükseltmekten korkan bu müşterisini bakkal hayretie süzdü, — Çabuk ol, bir parça da sucuk ver! Aç hayvan ekmekle eti iri dişleri ara- sında ezerken Mümtaz efendi onun göz- lerindeki mes'ud ışığa bakıyor ve kendi karı döyuyormuş gibi içinde büyük bir rahathk duyuyordu. — Parasını sabah geçerken veririm Ahmed efendi. i — Peki beyim, Allah ömürler versin! Bakkal her zaman önünden başı eğik geçen bu müşterinin birdenbire şahlan- masına, emir vermesine hürmetle bakar- A / idi. Kalbi daimi bir şefkat ve sevgi ile çarptığı halde ne.annesini. ne karısını sevebilmişti, Bu sıcak hissini ecek çocuğu bile yoktu, İşte ihtiyar'ı- doğru yürüyen Mümiaz efendinin irk beş senelik ömrünün er büyük fa- bu idi. Dünyada bir tek insanı seve- içinin bu büyük ateşini bir başka akıtabilse, ömür yolunun boş ve bir yolculuk olmadığını anlıya- içi sevinç ve ümlidle dolacaktı; fa- at etrafında, ne evinin, ne de dairenin lediği muhitinde bu sevgisine lâyık bir insan bulamıyordu. “Bir kış günü, akşam daireden çıkmış. 5 urlu yollarda lâstiklerini sürüyerek “Son Posta,,nın Edebi 7 ( evlilik hayatında karısına ilk defa böyle İ serbestçe cevab vermişti. Hatice hanım bayretler içinde donakaldı ve öfkeden titriyen bir sesle haykırdı:. — Çabuk şu murdar hayvanı sokağa at bakayım, evin içinde pislik çekemem ben. — Köpek pis değil ki... Onu şimdi ben yıkarım. — Töybeler tövbesi... Şu herife bir şeyler oldu vallahi... Ömründe yapmadı- İı şeyi yapıyor. bana ters cevab veriyor Yok! Ben bunu çekemem doğrusu, ya şu köpeği defedersin, yahud da ben giderim, (Devamı 15 inci sayfada) cektir. Bu, onun bâzırladığı bir plân - dır. Ancak sen sakın onun bu plânma aldanma, sakın onu seveyim deme çünkü o, birinci karısına çektirdiği 1z- tırabları sana da çektirecek, seni de 0- nun gibi hırpalayacaktır. Sen onun için romanına geçirmek tizere tetkik etmek “ştediği yeni bir kadın tipisin: Taşrada müyordu. — Memur arıyormuşsunuz da.. kuyan bir Türk bayan istiyoruz, Başlan- gıç maaşı 60 liradır. Lisan bilenler ter- Daha sözünü bitirmeden, oturduğuna! cih olunur, ilâh...» bakılırsa, muhakkak kiz — Buyurun konuşalım! Cevabı almıştı. 1 «Memur aranıyor — Yalnız öğleden evvel çalışmak üzere bir bayan istiyo. ruz. Taliblerin fotograflı tercüme halle. rini ... posta kutusuna göndermeleri!» Buradan da teddedilömren sonra bir) Bu son ilin hakkında nazarı dikkatini. ları beraber okuyatım: «Bir bayan aranıyor — Yazısı güzel, dır. İlâh..> «Bir bayan istiyiruz — Gişemizde ça- Kitablar arasında (Baştarafı 8 inci sayfada) cak müdekkikler için çok lüzumlu, fay- dalı bir eser olan «Milli bir edebiyat ya- ratabilir miyiz?» eserini zevkle okudu- Bumu söylerken, Nusret Safa Coşkunun vadettiği ikinci cildini de hararetle bek- lediğimi katayım. İvrahim Hoyi Ankara horsası Acihe- Kannış fiatla 1 10- 4 - 939 ÇLKLER Londra Mer Teri Pari ne Cenevre Amsterdam Herüa Beökesi Atina Serra Prog Mndrtd Yarşora nalırsak tekrar buraya kaçarız, — Peki, nasıl isterseniz öyle olsun. dim, amına sonradan vazgeçtim; orası henüz sizi kabul edecek vaziyette de- gil, mevsim sonunda dairenizi hazırla- tırız, kışd da doğrudan doğruya nakle- deriz. Şimdilik bir kaç gün otelde Ka- lalım. Çok sıkılırsak ve sicaktan bu- DAN di 7 büyümüş, görgüsüz, temiz bir ailenin İ kahveye girdim. Önüme gazeteleri çek-| zi celbederim. Tercümei halin niçin re- tim. Hem bir yorgunluk kahvesi içiyor, simli olması icab ettiği cayı sualdir. Me- hem okuyorum. Zahmet olmazsa şu ilânr|mur mu aranıyor, güzellik müsabakası mı yapılıyor? Şimdi genç erkeklerin niçin ellerinde hesabı iyi. genç bir bayana lüzum var-| bonservislerile, kapı kapi iş aramak için dolaştıklarını daha iyi anlıyorum. Nusret Safa Coşkun Manisa Horozköy eğitmen kursu Balıkesir, (Hususi) — Manisanın Ho- rozköyünde açılan eğitmen kursu Nisa- mın ilk haftasından itibaren faaliyete geç- miş bulunmaktadır. Bu kursta eğitmen yetişmek” üzere muhtelif köylerden 70 çavuş ve çalışmak istiyen ilk okul öğretmenlerinden Maarif Vekâletince müracaatları kabul edilen Kovacıktan İsmail, Sarnıçtan Ziya, Balı- kesir merkezinden 'Tahsin. Kayapadan A- ta, Balyadan Fahri, Altınoluktan Mitat adındaki.öğretmenlerle Edremitteki ilk okul ispekterlerinden Fahri kursa çağı görmemek için Muallâ çok defa bu ye- ni elbiseleri giymekten çekiniyordu. Kocasmın yaptığı delice masraflar biraz onu korkutmağa başlamıştı, Hat- ta bazan ukalâlığı tutuyor, bütün bir aileyi senelerce - ge:ndirebilecek bir elması göğsünde taşımaktan sıkılıyor. du. güzel bir kızı... Ah bu sözler! Bu zehirleyici sözler nakladen » tiyorlarmış gibi ikisi de tekrar bu me: ” Ne düşünmüştü o? Kendisinin bir ka için karısma yakın gibi durma- | onun aklını başından alacak, bunca 'danberi onun hakkındaki düşüncele- i ve şüphelerini silip süpürecek » « Hayır, hayır, daha bir kaç gün evvel Ikisin dediği gibi, genç ve tecrübe- bir kadın Cevad gibi çok yaşamış, ı görmüş; fakat his ve kalb namına sey edinmemiş olan bir adamın e- çok ıztırab çekebilirdi. İşte Mu- ne yapıp yapıp kendisini onun bir oyuncak, onun gururunu ve 'at merakını tatmin edecek bir mey- olmaktan koruyacaktı. Fakat... Fakat ondaki değişikliği nak nl inkâr edebilirdi? Hele onun kızına gösterdiği şefkat ve sevgi ile ev- en evvel zavalh Feride karşı ığı muameleyi tamamile değiştir- onun kalbinde inssni hislerin ye- meğe başladığına delâlet etmez miy- Belki de o, bir dakika bir şimşek çak buklduğile gelip geçen duygular yeri- ne karısma karşı devamlı bir şefkat ve alâka gösterse, genç ve tecrübesiz kızcağız yavaş yavaş alışatakti; fakat o; yakın gibi görünürken birdenbire anlaşılamıyan bir sebeble uzaklaşıve- riyordu. Sade ve temiz ruhlu olan, ha- yatta temiz ve normal sevgilerden başkasının bulunmasını havsalasıma sığdıramıyan, bunları düşünmeği bile kendisine karşı bir küçüklük bilen Muallâ için bütün bunlar Arabsaçı gi - bi karmakarışık şeylerdi ve bunları çö- züp düzeltmeğe gücü yetmediği için Cevnadı itimad edilmeğe lâyık olmıyan bir insan gibi görüyordu. Bazı dakikalar oluyordu ki genç kal- binin bütün kuvvetile bu sevimli ve nazik adama yaslanmak ve inanmak istiyordu; fakat ayni dakikada, evlen- diği gün kayinvalidesinin söylediği söz- ler, bir hançer gibi beynine saplahı - — Kınm; o bir. romancıdır, Sana kendini beğendirmek için elinden gelen her şeyi yapacak, sana yakınlık göste- devam ettiler. mukaddemeye lüzum görmeksizin: alâ... dedi, — Niçin? ki de sıkılmışsımzdır?. Buf vesile şacak vaktimiz pek olmaz. — Bu öylarda Beyoğlu pek sicak maz mı? — Ben de bunu düşündüm, ha di? ç > O halde, bütün bu gözle görülen te- üllere rağmen Muallânm kalbini turan bu itimatsızlık ve süphe ne Muazzez Tahsin Zİ Ormanda geçen vak'ayı unutmak 1s- zua avdet etmediler, Ne Cevad karısı- nın geçirdiği kaza ile alâkadar oluyor gibi göründü, Ne de Muallâ ona te - şekkür etti; ikisi de o saatleri hayat larından silmek istiyorlarmış gibi gö - | SeŞid kumaş, dantel, ipek ve tül karşi- ründüler ve gene mutad yaşayışlarına| sında mütereddid bulunduğu sırada Temmuzun sonlarına doğru bir sa - bah kahvaltı esnasında Cevad, hiç bir — Yarın, İstanbula gidiyoruz Mu -| idi. O, Musllânın vücudüne yaraşacek, — Bir kaç gün bir otelde kahır, elbi- selerinizi diktirirsiniz. Hergün buradan provalara gitmek pek yorucu olacak. Hem artık buradaki hayatımızdan bel- biraz gezeriz de... Fakat evvelâ hazır- Tıklarımızı bitirelim. Malüm ya, Ağus- tosun on beşinde ktiçük ablam ailece geliyor, ondan sonra kendimizle uğra- İrecek, seni seviyormuş gibi görüne -| Şişlideki apartımana gidip kalalım de- Mual'â o vakte kadar kocasının bü- yük bir hüsnü intihab sahibi olduğunu anlamıştı; fakat Beyoğlunda geçirdiği on beş gün zarfında bunu kendi göz - lerile görerek onun görüş ve anlayı - şındaki isabetine hayran oldu. Mağazalarda önüne yığılan ve göz- lerini bir mikngtis gibi çeken bin bir Bir akşam odasına girdiği vakit ma- sanın Üzerinde iri bir mahfaza içinde muhteşem bir inci dizisi buldu. Bu in- ciler ö kadar parlak ve güzeldi ki, kal- bi bilâihtiyar büyük bir sevinçle çarp- mağa başladı. Bir saniye için, tom ma- nasile kocası olmıyan ve dalma kendi- sinden uzakta yaşıyan bir adamın böy- le bir hediyesini kabul etmenin doğru olmıyacağını bile unutarak gerdanlığı boynuna takıp aynanın karşısında uzun uzun kendini seyretti, Ne genç vene güzeldi! Bu inci dizisi de güzelliğini ne kadar arttırmıştı. Yemek yemek için otelin geniş mer- divenlerini yanyana inerlerken ona bu kıymtii hediyesi için teşekkür ettikten sonra şu sözleri söylemeklen kendini alamadı: — Bevi çok şımartıyorsunuz Cevad.. V- kocası, derhal son sözü söylüyor, ona yakışacak en güzel renkleri ve kumaş- ları seçiyordu. 'Terzinin atelyesinde de gene ayni onun genç ve güzel çizgilerini meydana çıkaracak olan zrodelleri derhal görüp ayırıyordu. Bugünlerde onun çok ince ve nazik bir hissine de şahid olmuştu. Provalar esnasında mutlaka bir belhane bulup orada durmuyor, çok defa bitmiş elbi- bunca şeye ne lüzum var! Hem bu ka- seler Üzerinde ufak tefek tashihler yap-| dar masraf beni korkutuyor. tırıyordu. Bu hareketile de karısını) O gülmete başladı. hoşlanmadığı bir vaziyetten kurtarmış| — Genç bir kadının ağzında ne acaib ve yabancılara karşı aralarındaki sırrı | sözleri (Demek siz güzel elbiseleri göstermemiş oluyordu. Fakat elbiseler | elmasları incileri, bunca kadının şerel bir defa meydana çıkıp da giyilinee, 0-| ve haysiyetlerini çiğneyerek elde et - nuh gözlerinden öyle (anlaşılmaz bir| mek için uğraştıkları bu şeyleri sevmi- ışık, sevinçle, gururla; acile ve hiddet-| yorsunuz! le karışık bir ışık geçiyordu ki bunu ile ol tta İ (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: