30 Nisan 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

30 Nisan 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa 7 Bedbaht bir ana v BİRİNCİ KISIM | eoğuk ve yağışı | bir Mart günü... kaktan geçenlerin yüzlerini si nefeslerini kesiyordu. Mal taşın Ihlamura yakın tenhâ 80- A arından birinde, on iki on üç yaş - rında bir kızcağız, sarı saçlarını yün AXıile sarmış, delik ayakkabıları - eş İözla su almaması iç arak bakkaldan eve doğrü koşu - ai Soğuktan moraran elleri ara - "4 paketi düşürmemek için onu göğsünün üstüne sıkı sıkı basmış, etra- a bekmadan, çevik bacaklarının var Üvvetile ve nefes nefese koşuyordu. i dakika sonra, o menteşelerinden Dek yana yatmış bir bahçe ka - re içeriye girdi ve o avluda yer kini biriken sulara batmamak için kira- 7dah birinin bahçe kapısı ile evin 5 arasinda bir köprü gibi uzattığı Beli tahta üzerinden zıplaya zıplaya Bur; Venlerile ex gün her od Tuyor, her let manzarası gö Küçük kız bir si, bir nefes aldı ve paketini bir tatayak öteki elini nefesile ısıtma- cağ fakat buna muvaffak olamı - venler anlayınca, ağır ağır merdi - Beğ çıkmağa başladı. o Maksadı Buğu e rin yüzünü mümkün ol- mağ tebii bir hale sokmak ve! Eski den Ke suz zere üzmemekti. Para sirfegy ek bir itina. ile ve çok N €rek yapılmış olan bu ev, şimdi yeikılmağ, 3 ül Sri senli yüz imei Davar Yüp kopmuş, basamaklar ai da oynamağa başlamıştı, Birinci kata geldiği zaman, yukarı - inen bir kadınla karşılaştı. — Nasılsın kızım? Annen bugünler z daha iyidir inşaallah. Küçük kız başını kaldırarak mahzun V 7 komşu kadını süzdü: e üç gündenberi gene çok öksü- — Soğuk almış olacak kızım, merak - Yaz gelince bir şeyi kalmaz. — Yaza daha çok zaman var; o vakte Ar hasıl dayanacak bilmem. Bu sözleri söyledikten sonra pişman Olmus gibi içini çekti ve koşa koşa iki Merdiveni tırmanarak kendi odaları - Min kapısını itip içeriye girdi. Burası geniş ve aydınlık bir oda idi. urlu sokaktan ve bakımsız taşlık VE merdivenden sonr# buraya girince temiz bir hava teneffüs ediyor - Müş eibi içinin açıldığını duyuyordu. Yüksek bir maliye memurunun dul zevcesi olan Hatice hanım, eski ser- içinden kalan döküntüleri bu odaya plâmış, burasını oldukça sevimli bir se haline sokmağa muvaffak olmuş - #1, geniş taşlıkları, çifte merdi « bir paşa konağı idi. Bu - mda başka bir kiracı otu- Kızı içeriye girdiği zaman Hatice ha- tu P*ncerenin yanında dikiş dikiyor- Bof, Avak sesini duyunca, hastalık ve Üüngetie kırışan renksiz yüzünü kal - — Cak ıslandın mı şekerim? bir, Hayır anne; hiç ıslanmadım gibi Kayi Koşa koşa gidip geldim. So - Bini Relince burası ne sıcak! ia arı söylerken başındaki şalı çı- bl #ltin yaldızlı sarı saçları, soğuk- â © Yorgunluktan pembeleşen ince teriz siyah karifeye benziyen iri göz- kora çıktı. yarığı kız annesinin yanma yakla - sl mn onun boynuna doladı: fa ke elindeki işi bırak o anneci - &ây, © “ETİN sabahtanberi pek yorul - — Bi “i Yâr, SDU buğün bitirmeliyim Nerime, ke Bu zaya götüreceksin. dinlen ia ben bitiririm, sen biraz #n:n elinden zorla isini cekin 23- İmes'ud geçen senelerin, Yazan: GÜZİN DALMEN e güzel bir kız «Artık elindeki işi dıktan sonra bitişik odaya geçti; bura” sı mutfak gibi kullandıkları küçük bir aralıktı. l Hatice hanım gözlerile kızını takib ettikten sonra derinden derine bir ah çekti. ve ellerini kavuşturukak mırıl - dandı: «Zavallı yavrucuğum, bu güzel- lik, bu narinlikle ne çetin bir hayat ya- şamağı mahküm! Süheyli (o henımdan| bi ab gelmezse halimiz ne olacak?» Küçük Nerime odâdan mutfağa, mut: faktan odaya gidip gelerek yemek ha - zırlamağa uğraşırken, Hatice (hanım yüksek bir mali#e memuru olan kocasile geçirdi- ği kısa fakat rahat evlilik hayatını has- retle hatırladıktan sonra daha yakın bir mazi ü başlamıştı: Dört beş sen t günlerinden son- ra kocası ölmüş, Emniyet (Sandığına terhin edilmiş olan apartıman yok pa- hasına satılmış ve tabialen (o zayıf ve cerbezesiz olan Hatice hanım, elinde az bir para ile ve küçük bir çocukla or- tada kalmıştı. İşte bu sırada, bir taraf- tan kocasının arkadaşlarından olan ve her zaman eve girip çıkan bir dost, bu ufak serveti de fena idaresi yüzünden yok ederken, bir taraftan da Hatice hanımın zaten nahif olan bünyesi büs- bütün sarsılarak hastalık baş göster - mişti. Bereket versin ki, bir çocukluk ar - kadaşı tam vaktinde yetişerek kendi - sine birkaç hususi ders bulmuştu; fa - kat bir defa talihsizlik kapıyı çeflinca, onun menhus elinden kurtulmak o ka- dar müşkül ve muhal olur ki... Zaval - lı Hatice hanım, büyük (bir gayretle derslerine devam ederken, hastalan - miş, birkaç ay yataktan çıkamadığı i - çin bittabi bu kazancını elinden kaçır- mıştı. Bu müddet zarfında, gene ayni çocukluk arkadaşı imdadına yetişmiş, Nerimenin mektebden geri kalmaması lisin hastanın işlerine bakmış, Hatice hanım biraz iyileştikten sonra da, kü- çük' evindeki eşyasını o satıp savarak onları, birkaç parça eşyalarile getirip Beşiktaştaki bu eve yerleştirmiş ve bir çok mağazalara baş vurarak Hatice hanıma el işi tedarik etmişti. Her haf- ta Cumartesi günleri Nerime annesi - nin işlediği işleri bir paket edip mağa- zaya gölürüyor, bir haftalık yeni şa- ıp getiriyordu. Ana kız, son eşyalarının ellerinde kalan birkaç kuruş alir rinin getirdiği pek cüz'i bir para ile ve bin müşkülâtla yaşıyorlardı; fakat ar - tık sermayeleri tükenmişti ve biricik sevgili kızının birkaç hafta sonra para- sız ve belki de anasız kalacağını, haya- tın fırtınalarına tek başına göğüs ger > meğe mecbur kalacağını düşünmek za. vdih anayı için için eritiyordu. Kızırın yüzüne baktıkça içini çeki - yor, kendi-kendine: «Birkaç sene sonra ne güzel bir kız olacak; yazik onu iste. diğim ribi büyütemiyorum!e diye üzü- lüyordu. * Hatice hanımın hic akrahası vok oibi, bırak anneciğim.» idi. Olanlar da kendisine el uzatacak ve yardım edebilecek kimseler değil - di. Yalnız kocasının İzmirde yerleşmiş zengin bir amcazadesi vardı; fakat bu aile aralarında, muallâkta kalmış eski bir miras meselesi olduğu halde ve ko- casının onlardan mühim bir pdra ala- cağı olduğunu herkes gibi o da bildiği halde, gene önlara o müracaat etmeğe cesaret edemiyordu. Çünkü vaktile ka- yınpederi ve sonradan Kocası bu eski miras işini sulhan hdiletmek için ken - dilerine müracaat ettikleri halde onlar tarafmâsn çok soğuk bir şekilde karşı- lanmıslar ve haklı olduklarını bildik - leri bu işden, sırf ellerinde müsbet ev- rak bulunmadığı için, tamamile vizgeç mek mecburiyetinde kalmanın doğru olmadığını düş sındaki münazaaya nihayet (o vermek maksadile karısile birlikte İzmire bir seyahat esnasında, bugün fabrikanın işlerini elinde tuttuğu söylenen Feri - dun bey henüz çocuk denilecek bir yaş da idi ve fabrikayı babası Eşref bey İ- dare ediyordu. İki amca çocuğu arasındaki bu miras davasından çıkan düşmanlık, bir tara- fın vazgeçmesi üzerine, bir iki gün zar- fında derhal samimi bir dostluğa çev- rilmiş olduğu halde, Eşref beyin karı- sı Süheylâ hanım, Hatice hanıma kar- şi gayet müteazzim ve mağrur bir ta- vır almış ve hattâ bir gün küçük bir münakaşayı büyütüp kavga haline ge- tirince; — Sizin gibilere zengin olmak yaki - şır mı? Kocamın, sözünüze inanarak size para vermeryekle (pek iyi bir iş yaptığı besbelli O parayı di bundan evvel kayınpederinizin ve kocanızın €- line geçen başka paralar gibi, rüzgâr - lara savuracaktınız. Gibi sözlerle ono hakaret etmekten çekinmemişti. O zaman gerek kocası, gerekse Eşref bey sağ oldukları halde kendisine böy- le ağır sözler söylemeğe (kendisinde hak bulan o fena yürekli ve azametli kadın, bugün herhangi bir müracaatı kim bilir nasıl karşılayacaktı? Bütün bu sebebleri göz önünde tutan Hatice hanım, son dakikaya kadar on - lara müracaat etmemeğe, karşılarındat kilere yüksekten bakan ve herkesi al - çak gören bu yengenin yardımını iste- memeğe karar vermişti. Nitekim, elinde ancak bir ay kadar yaşayabilecek bir parası kalıncaya ka- dar bunu yapmadı, «biraz daha bek - liyelim.. belki kışı geçiririz, biraz iyi- leşir gene çalışmağa başlarım» diyerek kendini avuttu. Fakat bir gün çaresiz kalınca, onların kapılarımı çalmak mec buriyetinde kaldı. Bir gece Nerime ouyuduktan sonra bütün cesaretini topladı ve elleri titri- yerek. gözlerinden yaşlar baöşanarak, vaziyetlerini Sübeylâ hanıma yazdı, ko casının kendilerinden aldeağı olan pa- şündüğü için iki aile ara-|” Türk - Alman münasebetleri Emekli General B u münasebet eskidir, İzi devlet bilhassa ordu mensubları ve a» keri kültürleri, en sz büyük Moltkenin İstanbulda Sultan Mahmudun huzuruna kabul olunduğu 21 İkincikânun 1837 den- beri, yekdiğerini tanır ve sıkıca temas halindedir. Moltkeden sonra General Von der Frciherr, Colmar Goltz Prusyanın O #â- ziletli büyük âskeri, Türkiyeye ve Türk ordusuna hizmet etmiş ve Türklerin kal binde yülnız usta bir muallime lâyık iti - barlı bir movki kazanmakla kalmıyarak ayni zamanda müşfik bir ağabeye karşı duyulan derin ve saygılı bir de sevgi bi- rakmıştır. Ondan sonra birçok Alman generalleri ve üssübayları ordumuzda muallimlik ve rehberlik ettikleri gibi bizden birçok za- bitler Alman ordularında yetişmiş ve bunlar yalnız askeri bilgi ve görgülerini memleketimize getirmekle (kalmıyarak ayni zamanda Alman dil ve kültürünün de aramızda yayılmasına hizmet etmiş - lerdir. İ Türk - Rus harbinden Büyük Harbe kadarki müddette, 'Türk - Alman mü nasebetleri Bosna - Hersek ve Taşlıca eyaletlerimizin Avusturyaca işgali ve sonra da ilhakı hareketleri ve gene A - vusturyanın Arnavudlukta ve umumi - yetle Balkanda takib ettiği istilâci siya set yüzünden, bir müddetler kararmışsa da gene düzelmiş ve Büyük Harbde çok sıkı ve devamlı bir siyasi ve askeri ittifak haline gelmişti. Türk ittifakının, gene! harbde, Almanlâra nasıl hayati bir hiz - anlamak için sadece, büyük kuvvetlerinin yüzüne ması bir cür'et, ve azimle kapamış olduklarını bir hatırlamak kifayet eder. » Çanakkale ve Gelibolu. topraklarında 250,000 insan gömerek, Alman cephele - rinin arkasını vuran Çanakkale yolunu kapamamış olsaydılâr, bu yoldan, her türlü harb techizalı ve silâh alâbilecek olan Rusların Almanlar için nasıl müh - lik bir düşman kesilecekleri malüm bir hakikattir, Büyük Harbde Rusları yikan ve harbi İtilâfçilar aleyhine dört sene sürdüren Çanakkalenin "Türkler farafın- dan kapanması olmuştur. Türklerin Büyük Harbde Almanlara yardımı yalnız Çanakkaleyi kapamak ve birer büyük Rus ve İngiliz ordusunu Kafkas, Filistin ve Irak cephelerinde Iş- gal etmekle kalmamış, eyni zamanda Türkiyenin dışında, Galiçya, Romanya ve Makedohyaya 2.3 er fırkadan mürekkeb birer kolordu göndermekle de azami bir fedakârlık şeklini bile almıştı. Büyük Harbden biz harab ve mahvol- Hibler, nüfusunun işe yarar genç ve dinç unsurunu, yani iki milyona yakın bir mev cudunu ateş veya hastalıktan kaybetmiş, servetl hemen hemen yok olmuş, açlık, hüsran ve esaret içinde çırpınan Anadö - luyu bile bize çok görüyor ve elimizde bırakmak istemiyorlardı. Biz bu halde iken ve müteaddid, galib, kuvvetli düş - mana karşı harbe devam ederken bile AL manlatın düçer oldukları haksızlıklara alâkalanıyor ve eski müttefiklere acıyor- duk. İtiraf etmelidir ki, Almanlar da bi- zim bilhassa İstiklâl mücadelesi zaferi - mizle daima iftihar duyarak alâkalan - mışlardır, Avrupa ve Amerikada Türk - lüğü tezyif etmek ve Türkler aleyhinde yazı yazmak bir moda olduğu halde bü- tün Almanyada bü yolda bir edebiyat ya hiç yoktur veya yok derecesinde ehemmi- ir yetsizdi Bütün bunlarla beraber gene söylemelidir ki, Büyük Harbdeki el lar, biz kendilerine hayatımızı verirken bile, büsbütün dürüst değillerdi, iki tara. fın askerleri, muhtekif cephelerde müşte. rek düşmanlara karşı yan yana harbe - derken birçok üniformalı ve üniformasız. gayretkeşler, cephe gerilerinde, kâh Bağdad ve İran istikametlerine ve kâh Irak, Arabistan ve Suriye Arab aşiretleri alanlarına müteveccih, ve Türkün itibar radan bahsederek onlardan © ufak birİ ve menfaatlerini kırıcı, bir Alman istilâ yardım isteği, (Arkan var) ve hulül siyaseti güdüyorlardı. Toroslardan itibaran Surive demiryol- YAZAN Boğazını, dünyanın en| 'Türk-|* muşa yakın bir halde çıkmış idik. Ga - — H. Emir Erkilet Alman elçisi fon Papen Reisicüm | hurumuza itimatnemesini vermeğe İ giderken larının askeri işgal altına alınmalarını» ve Haleb ve Şamda Alman, casusla mü İcadele, askeri polis teşkilâtının hedef ve hareketleri bir an bile Türklerin gözün- İden kaçmamıştı, Bunlar müttefiklerimiz? İkarşı itimadlarımızı selbediyordu. Fakaf ortada bir harb ve bir vazife vardı. Harbin sorlarında Gümrü ve Erivat İdolaylarından Azerbaycan istikametle « rinda yürüyen 9 uncu Türk ordusu kıt'a. larinin önüne çıkan ve yolu bize kesen an kuvvetlerini harekete getiren ve gene dokuzuncu orduyu mahza Azerbay» İcan ve Hazer denizi sahillerinden uzak- İlaştırmak için onu cenub batı İran içe - İrilerine sokup tevcihe çalışan Alman e - mellerini Türkler anlamamış değillerdi; fakat arada bir ittifak ve önümüzde he- nüz düşman vardı. Yeni Alman büyük elçisi, yani eski Yai» dırım, yahud fon Falkenhayn karargâhı harekât şubesi müdürü, binbaşı fon Pa « pen, beri versin ki bütün bunları ya kından bilir ve Türklerin bu gibi şey leri ve entri ne derece sevmez Ol- İduklarını müdri Bundan başka 0 - nan zekâ ve görgüleri eski Türk - Alman | münasebetlerinin iyi ve kötü cihetle « İrinden istikbal için yeni ve en iyi bir Ak İman - Türk münasebetinin kurulmasına fevkalâde yardım edebilir Şimdiki Türk - Alman münasebetleri, Karadı . Akdeniz, Eğe, Balkanlar ve em nereleri için ortaya çıkan udluğun işgali ve Yugoslavya- nın tazyikle teyid olunmak istenen bir takım Alman ve İtalyan istilâ tevatür « İerile kuvvet bulmuş sayılmaz. Bu yüz - den arada hâsıl olmuş bir bulut varsa bu. nu dağılmak yalnız Almanyanın elinde. (dir. Biz Almanyanın, dün de yazdığımız | veçhile, Danzig, Koridor ve müstemleke meselelerindeki davalarını anlıyanlarda- nız. Fakat Türkiye bir milletin hayat, hürriyet ve istiklâline vaki tecavüzleri n& hoş görür ve ne de onun yakınlarında cereyan eden bu gibi hâdiselere göz yu - mabilir. Bizce Hitlerin evvelki günkü bü“ yük nutkunun yegâne kara noktası mes&- iâ Arnavudluğun işgalini alenen tasvib etmesi olmuştur, Fakat bu kara nokta, Türk - Almar mü nasebetlerini takviye ve tasfiyeye yarı - yacak değildir; çünkü, diğerlerinin te - cavüzlerini bir marifet diye zikreden - ler, zayıf, fakat müstakil ve hür kom - şulara tecavüzü. kendileri için, ferah fe. rah mübah addedebileceklerdir. Bundan dolayı. Türkiye Almanların doğu ve Bul. kan siyasetine şimdilik şüpheli bir na - zarla bakmakta tamamile haklıdır. Biz Türk - Alman münasebetlerinin iyi. liğine ve sağlamlığına taraftar olduğu - muz için, eski arkadaşımız fon Papene Al manyanın memleketimizdeki büyük se- firi sıfatile safa geldin derken bu mülâ - hâzaları açıkca vazmağı bir vazile telâk. ki ettim İH. E. Erkilet man a era AMMINA e m e er aram en

Bu sayıdan diğer sayfalar: