18 Mayıs 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

18 Mayıs 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Bayfa “Son Posta , Ne Sanmış?. İbrahim Hoyi 1 Greysinin Nevyorka varır varmaz var« lığında duyduğu ilk hissi cezbelenme ke- Mmesile anlatırsak hiç te yanılmış olma- yız. Dişinden, tırnağından para aztırmış, hülyasile yaşamış ve asla göremediği ko - caman bir şehirde geçireceği iki haftalık mezuniyetini âdeta iple çekmişti, İşte ar- tık uzun, pek uzun gelen otobüs seyahati sona eimiş, ve yepyeni bir muhitte iki haf ta sürecek olan pırıltılı bir hayat başla - maştı. Işıklar kendisini büyüleyor. nakliye va- atalarının uğultusu onda zevkli, heye » canlı bir korku yaratıyordu. Tıpkı, haya dinde beslediği, kurduğu gibi çıkmıştı bu şehir... Evet yorganına göre ayağını u - zatmış, yan sokaktaki ucuz otellerden bi- rine inmişti amma, ne zararı vardı, Nev- yorkta bulunuyordu ya... Şehre geç vakit ulaştı. Halk kaynaş « mağa can attığı halde, tek başına soka - Ba çıkmağa cesaret edemedi. Üstelik, u- zun süren yolculuk ta kendisini yormuştu. Asansörle odasına Sikilen akşam ye - meğinin en al: kattaki lokantada verile - ceğini okumuş, ve burada karnın! doyur. miya karar vermişti. Lokanta, bu gibi v- cuz otellerde görülen yerlerdendi. Amma Greysjnin pek hoşuna gitti, İşin şık tara. fı, adamın biri geldi, karşisındaki is - kemleye oturdu. ve yiyecek gibi kendisi. ne bakmıya başladı. Hantaı, kaba saba, Kâlın enseli bir adımdı bu.. Pabuç gibi el- leri vardı. Fakat bu gece, Nevyorkun bütün er * kekleri Greysinin gözüne hoş ve şipşirin görünüyordu. Hele adam kendisine lâf a- tunca, genç kız ömründe yapmadığı bir geyi yaptı, gülümsedi. Ona tatlı tatlı ce- Vab verdi, Ve on dakika zarfında Havva kızı ile Âdemzade kırk yıllık dost'imişler gibi muhabbet kaynatmıya Koyuldular. İsmi Bil olan adam da otelde oturu - yordu. Geç vakit, Greysi'yi asansöre götü. rürken ertesi gün buluşarak şehri birlik- te dolaşmak için söz aldı. Bu hüdiseyi takib eden hafta harikulâ- de geçti, Greysi her öğle vakti, otelin sa“ onunda Bil ile buluştu ve şehri dolaştı. Genç kız, görmeğe can attığı yerlere git- «Son Posta» nin edebi romanı: 19 Önden giderek genç Rıza Okonakla fabrika arasındaki üstü örtülü taş ko - ridoru gösterdikten sonra uzaktan ona yazıhaneleri tarif etti. — Muhasebe dairesi şu karşıki kori « dorun ucunda, sol taraftadır. Cemil bey sana yapacağın işi gösterir. Başka söyliyecek bir sözleri kalma - dığından genç kızı başile selâmlıyarak tekrar yazıhanesine (o dönmek için bir bereket yaptıktan sonra vazgeçerek ye niden ona doğru bir iki adım attı. — Bir kelime daha... Bana birdüzi - ye «efendim» divecek (o yerde bundan böyle sadece ağabey desen münasib o- Jur. İki akraba çocuğu arasındaki bu teşrifatlı sözler pek gülünç oluyor. Nerimenin hayretten nefesi tıkan - Mmıştı. Sesi titriyerek ve kekeliyerek ce 'vab verdi: — Peki... Mademki istiyorsunuz, bun dan böyle size ağabey derim. Yazıhânesine döndüğü zaman Feri - 'dun masasının başına oturdu fakat ya- zi yazmağa başlıyacak yerde elini çe - nesine dayıysrak düşünceli bir tavırla hareketsiz durdu. Gözlerinde dalgın ve uzak bir ifade, yüzünde endişe vardı. Biraz sonra kapısına hafifce vurul - du ve Sükeylâ hanım, eve aid tamirat hâkkında oğlunun fikrimi sormak için| içeriye girdi. Genç adam annesine lâ - zem gelen malümatı o verdikten sonra gitmeğe hazırlanırken onu durdurdu: — Bir dakik durur musunuz? Size bir şey söyliyeceğim anne... Bugün öğ- Teden sonra, güneşin en şiddetli bir sa- atinde Nerimeye İzmirde (rastladım. nın Hikâyesi Çeviren : ti. Görmedik delik deşik bırakmadı. Bir iki defa da sinemaya girdi, ve karanlıkta Bil ile elele tutuşarak film seyrettiler. Greysi delikanlıdan, delikanlı da genç kızdan hoşlanır gibi görünüyorlardı. Fa - kat işin aksayan bir tarafı vardı. Zira Bil hiç te husus! hayatından bahsetmiyor - du. Âdeta bir sır kutusu gibi idi. Greysi, ona anasinı, babasını, kardeşlerini anlat- tığı halde, Bil bir kere olsun ağzını açma- miş, ne iş yaptığını bile söylememişti. Sonra Greysinin şaştığı asıl nokta, Bil günün herhangi bir sastinde, herkesin ça- lıştığı zamanda gelebiliyor, geceleri ise görünmüyordu, Buna rağmen de epeyce parası vardı. * Greysi aptal bir kız değildi. Sinemalar- dan, mecmualardan, yalhız bir smıf in » sanların çalışmadan para kazandıklarını öğrenmişti. Bilin de bâzı hareketleri, onu pirelendiriyordu. Bir keresinde Bil, bir iki gün ortadan kaybolmuş, Greysi de nere- ye gittiğini bir türlü anlıyamamıştı. Nihayet bu böyle devam edemez diye düşündü. Öyle ya.. Bil muhakkak ki on- lardan biri idi, Onunla evlenmeği kur - muştu, Fakat, gayet müteassıb yetiştiril- diği için, ömrünü paylaşacağı insanın böy idüğü belirsiz, bir varhk olarak çı- kışına bütün ruhile isyan ediyor, kabil de- fil, evlenemem.. diyor, fakat sevgilisine karşı hiç bir sey belli etmiyordu. İşte bu gibi ruhi buhranlarla çarpısır « ken mezuniyetinin bitmesine iki gin kal - dığını dehşetle farketti. O gün öğleden sonra, Bille Rrodveyde bir lokantaya gi - diyorlardı. Başka bir zaman olsaydı, bu gezintiden ziyadesile zevklenecekti. Am - ma, bugün bali pek harabdı. Bilden şüphe ediyor, fakat seviyordu da.. Derken. bek- lenmedik bir şey oldu; ve Greysinin ek - meğine yağ sürdü. Lokantanın tenha bir köşesinde otu - rurlarken, barda içen bir adamın arkaya döneceği tuttu. Bili gördü, ve tünediği yer den elini sallıyarak: — Merhaba ayı boğan!. diye seslen - di, * ç Greysi bunu duyar duymaz, eli ayağı Âdeta bayılarak gi Yazan: GÜZİN DALMEN miş. Ben gördüğüm zaman kızcağız sı- caktan bayılacak bir halde idi. Bu işi biraz sonraya birakmak pekâlâ kabil ken niçin bu sıcak saatin intihab edil - diğini anlamıyorum. o Bundan buka, güya Nerime Nesrinin işlerini yapmak vazifesile mükellefmiş (gibi Nesrinin kendisine emirler vermesine nasıl mü- sande ettiğinize de şaşıyorum. Sükeylâ hanımın yüzü büyük bir hayretle karıştı. — Buna niçin itiraz ettiğini anlamı- yorum oğlum. Nerime alelâde bir ö - mür sürmiye mahküm olduğu için her şeye boyun eğmesi ve itaatkâr olması lâzımdır. — Demek bu sebebten onu bu derece fene ve adeta bir dilenciye yakışacak kıyafette giydiriyorsunuz? — Evet, çünkü o dik kafah ve mağ- rur bir kızdır. Eğer iyi elbiseler giyer ve süslenmiye başlarsa büsbütün gu - rurlanacak. Hattâ bu yüzden fena bir yola gitmesi bile mümkündür. — Bilâkis, Nerime bana çok sade ve ciddi bir kız gibi göründü; maamafih, hakkında kat'i bir fikir edinebilmek için onu deha iyi tanımaklığım lâzım- dır. Herhalde, kendisine vâsflik etti- Iğim bir akraba kızının hizmetçilere lâ- yık bir kıyafette dolaşmasına İnedense ilk zam; du, Artik son ümidi de sönmüştü. Bilin yüzü kıpkırmızı kesilmiş, delikanlı utan- cından sevgilisinin yüzüne bakamıyacak bir hale gelmişti, Söze ilk başlıyan Greysi oldu: — Otele dönmek istiyorum. Darılmaz * sın, değil mi Bil? dedi. Otelin salonuna varıncıya kadar tek bir kelime konuşmadılar. Greysi artık kara- rını vermişti, Boğuk bir sesle tekrar ko- nuştu: Bil. Düşündüm, Nevyorkta fazla kalma- mıya karar verdim. Yarın sabah erken -! den kalkan bir otobüs var. Niyetim ona binmek... Belki seni bir daha göremem... Onun için şimdiden yaptığın iyiliklere te- şekküler., dedi, Bil yutkundu ve perişan perişan söy - lendi: — Çok yazık Greysi. Anlaşılan ara - mızda her şey bitiyor. Seni arasıra gö - receğimi umuyordum. Seni ne kadar sev- diğimi bilirsin... Bilmem, acaba sen ne fi- kirdesin?.. Greysi, Bilin yalvaran gözlerinden ka - çınmak için başını çevirdi, ve cevab ver- di; — Yapamıyacağım.. İlk önceledi hoşu- ma gilin, seni seviyorum sandım. Halbu“ ki aşırı derecedeki samimiyetimize rağ - men, seni lâyıkile tanıyamadım, Daha hâ- 1â da bilmiyorum. Hem, şurasını da tak * dir edersin ki, senin gibi dolambaçlı iş « iş tutmuş olsaydın, ve... Ka... Kaçakçılık yapmasaydın, o zaman bir Jâh 2e bile tereddüd etmezdim. Bil aci acı başını salladı: le olacağını biliyordum. Ne ya- payım. kâder böyleymiş Greysi, Allaha ısmarladık canım.. diye murıldandı.. Ve, Greysi: baha dar gözünü kırpmadığı gecelerden biri de bu gece ol- du. Greysi ertesi sabah otobüse bindi. Me zuniyeti bitmişti, evine dönüyordu. Her n pek hoşlandığı bu ver| lerden şimdi nefret edesi geliyordu. Bir «| den kendi kendisi — Güzel, ist m gibi bir delikanlı miras meselesinde biraz insaflı davrâ- nilsaydı bu zava'lı kız da bugün eller elinde kalmazdı. Bunu sizin de benim de çok daha evvelden düşünmemiş Ol- dığımıza pek canım sıkılıyor şimdi. — Çek eski bir meseledir bu; aslını ben bile bilmiyorum. eminim; fakat ikimiz biraz daha insanca tet- İkik edebilir ve akrabamızdan olan bir dul kadını öyle perişan bir hale düş - mekten menedebilirdik. — Düşündüğün şeye bak; bütün iş bu dik kafalı kızm yeni esvdblar giy - mesi ise, yarından tezi yok ona bir en- tari yaparım. — Onunla meşvul olmak külfetin- den sizi kurtarıyorum anne, biraz ev- vel benden, artık bize yük olmamak i- çin dişarıda bir iş bulup çflışmak mü- saade: istedi. Kendisine fabrikada muhasebe dairesinde bir iş teklif ettim. Kabul etti. Bu suretle eline geçecek o- lan maaşla kendi üstüne başına baka - bilir artık. Süheylâ hanımın yüzünden hayretle karışık bir memnuniyet geçti. — Ya! Onu kendi maliyetine mi alı- yorsun? Memnun oldum. Orada ciddi çalışmanın ve itaatin ne olduğunu öğ- renir bari! Fakat ona vereceğin aylığı başlıbaşına idare etmeğe muktedir o)- madığı için elinden parasını ben alıp kendisine 1âzım olan şeyleri tedarik ederim. — Siz hiç zahmet etmeyin anne .. Nerimenin kendisini idare edeceğine kat'iyen eminim. — Ne söylüyorsun Feridun? Böyle urada birbirimize veda edebiliriz| İstanbul Valiliğinden: dan 12.00 de bir vapur kalkacak Memleketin muhtelif muntakalarında olunur. idi. Ne yazık ki fena yolun yolcusu.. diye mırıldandı. Bil de tam bu sıralarda, oteldeki oda - İsmda, bir şişe viskinin karşısına geçmiş, | Greysiyi düşünüyordu. Her nedense o da İ yudumladığı viskisinin tadını alamıyordu. Yanında duran arkadaşı, kaba sesile, s0s- sizliği yırtarak böğürdü: — Ne o be?.. Bir saattir arpacı kum - rusu gibi düşünüp duruyorsun, aftos dal- gası mı yoksa?... Bil başını salladı, içini çekti: — Tam üstüne bastın. na iki hafta cennet âlemi yaşattı. Ne za » İnasite olduğumu anizmaz demiştim am -| ma, öğrendi, ve beni leyleğin yavrusu gibi atlı, diye söylendı. Bir müddet ö - mündeki kadehe baktıktan sonra devam etti: I «— Kibar. çıtıpıtı bir hanımefendi idi..| Amma, © da bir pehüivanın kendisini se -| vemiyeceğini, sevmeğe hakkı olmadığını sandı... dedi, kırsak mutlaka gemi azıya alacaktır. Bak, o kadar ısrarlarıma ve tekdirleri- me rağmen saçlarını olsun istediğim gibi taratabildim mi? Sen onu tanı - mazsın oğlum. Böyle kızları serbest bı- vakmak doğru olmaz. — Bilâkis ne acağını, nasıl bir yoldan gideceğini anlamak için bir tec- rübe yapmak, onu az bir zaman için ol- sun başı havasına bırakmak daha mü- nasib olur. Bu son sözleri söylerken Feridunun sesindeki kat'iyet Süheylâ hanıma ar- tik bu mesele üzerinde daha fazla dur- manın münasib olmıyacağını anlattı. — Mademki sen böyle hareket et - meği münasib görüyorsun öyle yapa- rız. Kız yanımızda olduğuna göre biraz yolunu şaşırmakta olduğunu sezersek hemen elimizi uzatıp onu yolundan çe- virebiliruz. Herhalde, onun senin mai- yetinde çalışacağından çok memnu - num. Çocukluğundanberi ondaki ab - dalca gurur ve kibiri yenmiye uğraştı- ım hslde bütün mahrumiyetlere kat- lanarak başını bir defa olsun eğmiyen bu kız şimdi tam münasile bir «efen - disnin ne demek olduğunu anlıyacak ve isler istemez itaat etmesini öğrene- cektir, Bu kararından dolayı çok se - vindim Feridün. Allah senden razi ol- sun. Feridunun koyu gözlerinden müsteh- si bir ışık geçti; fakat Süheyl hanım bunun farkında olmadı. O, soğukkan- lığı ve gururile kendisini çileden çı- karan Nerimenin, herkesin korktuğu ve önünde titrediği bir kimse tarafından idare edileceğine ve orun demir eli al- mül edemem. Bugün onu İzmirde gör- bir şeye imkân var mı? Bu kızın hiç bir|tında krvranacağına seviniyor ve bun- düğüm vakit, doğrusunu İsterseniz, gt-| tecrübesi yok. Eline geçecek beş on ku-İdan ötesini göremiyordu. Oğlu henüz zin namınıza utanıp kızardım. Bahu -|ruşu mutlaka şuraya buraya sarfede-| otuz yaşına varmadığı halde onu fev- sus ki #nne, ben pek bu eski işlerielcek. Kendisine ipek çoraplar, allıklar, | kalbeşer bir insan telâkki ediyor, onun meşgul olmadım amma büyük babamın | pudralar alacak. Zaten göze batan yü-| her türlü heyecanlara, hislere ve hırs- : Nerimenin babasına karşı biraz hak -İzünü büsbütün maskara edecek. Onu)|lara karşı zırhlı olduğunu tasavvur e- e z sızlık etmiş olduğuna da birez İnana-| avucumun içinde tuttuğum kadar her| diyor, onun, Nerime gibi genç ve güzel | kadaşlarile bot ol görüşebili var) Kesrinin elbisesini terziden almağa git) cAğım geliyor. Kimbilir, belki de bu|çey yolunda git fakat serbest bıra -İbir kızın büyüsüne kendisini kaptıra- 1 — 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramı, #por klüpleri, Beşiktaş, Bakırköy, Beyoğlu, Şişli, Eminönü, Fatih, Şehremini, dıköy, Üsküdar, Eyüb, Şilede Halkevleri, Adalar, Beykoz, Sariyer, Silivri, lova, ve Çatalcada kaymakamlar tarafından hazırlanan programlara göre lacak müsamere ve spor hareketlerile kut lulanacaktır. 4 2 — Fenerbahçe stadyomundaki merasim damgalı davetiyelilere mahsustur. *& mahdud olduğundan elinde davetiyesi bulunmıyan hiç kimse alımmıyacaktır. Davetiyesiz olanların stadyoma kadar zahmet etmemeleri lâzımdır. $ — Diğer yerlerde yapılacak merasim davetiyesizdir. Herkes iştirak Fenerbahçe stadyomunda okullar ADALARA GÖÇ VAPURU 20 Mayıs 1939 tarihinden itibaren ikinci birilâna kadar Cumsr tesi, Pazartesi, Çarşamba günleri köprüden saat 11.30 da Modr” tekmil Adalara gidecektir. seferile naklolunan eşya “w 50 tenzilâta tabidir. - Toprak Mahsulleri Ofisinden: Yüksek Mühendis ve Fen Memuru aranıyor: yaptırılacak olan inşaata nezaret üzere bir yüksek mühendis ve sondaj ile zemin mukavemet tecrübesi istihdam edilmek üzere tecrübeli iki fen memuru alınacaktır. İsteklilerin vesikalarile Toprak Mahsulleri Ofisine ya şahsan veyahud yanı“ 20/5/939 tarihine kadar müracaat etmeleri ve çalışma şartlarını bildirmeleri y NEOK ALMİN DIR bileceğini tahmin bile etmiyördü- dun İspartalı, anmesinin mezarında tün dünyadaki erkeklerden yg alelâde insanlara mâhsus zak, başı göklerde bir adamdı. V9..X yerdeki zavallı insanlara bal ğini düşünmek bile gülünç olurdu Aymi günün akşamı, Nerime 49“. her zamanki yerine oturmıya h dığı sırada Feridun bey hâkim bif le hizmetçiye seslendi: — Nerime hanımın tabağını, * sol târafıma koy! Onun takımını ranın bir köşesine koymaktaki anlamıyorum. Birknç santtenberi hayretten düşen ve şaşkınlığını alamıyan me, sakin görünen bir tavırla yanma oturdu ve yemeğini yemiy€, adı. Fakat Süheylâ hanımın içi sığmıyordu. Hizmetçiye darılrk ag Tunun ckızım sana söylüyorum, nim sen anla'» demek istediğini anlamış fakat onu kızdırmaktan rak ses çıkarmamıştı. Ancak, bunlar onun genç kıza karşı derin nefret ve düşmanlığı ç şöyle dursun bilâkis arttırıyordü. mek devam ettiği müddet Sühef nım, şimşek saçan bakışlarını fakir raba kızının yüzünden a; Nerimeye gelince, bu evdeki ve acıları o kadar tabit görmiy€ mıştı ki kendisine bakan OgöZ. gi nefret onu her zamankinden #3518 teessir etmedi, başmı tabağındi”. dırmada'n ve bir tek kelime yemeğini yedi. Aradan üç gün geçmişti. Par” leden sonra, Süheyli hangi rinin sinemaya gitmelerinde” de ederek Nerime de komşuY bül Yuvasına kaçmıştı. madan dönünce ye kadar 8 “Arkası

Bu sayıdan diğer sayfalar: