24 Mayıs 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

24 Mayıs 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“ ARASINDA LI) BirFrans cılar geçiyor! <> *ndlid Fahri Ozansoy'un edebi hatıraları ) Edebiyat kervanına katılmış ber mu - Harrir.şair, hikâyeci, romancının, bir ke - lime ile her edebiyat unsurunun en bahtiyar anı, uzun yıllardan sonra, ar - kasında bıraktığı zamanlara aid tatlı ve acı, her biri türlü türlü heyecan kay - sağı, motifi olan hatıraları gözlerinin Öö- nünde canlandırmak; bir duha topliya - »uyacağı bu hâdiseler yumağını tel tel açarak o anları hatırlıyabilmektir. Bunun içindir ki, ülkesinin edebiyatında hakiki şöhret yapmış, bir isim bırakmış olan €- dibler, şairler, bu hatırslarımı yalnız ha- fzalarında saklamak gibi bir egvistelikten çekinerek; onları kâh mektub, kâh edebi halıra, veyahud dâ otobiografi şeklinde a- sırlara tevdi ederler. Bu dökümanlar e- debiyat tetkikçileri için paha biçilmez bi- rer edebiyat tarihi kaynağıdırlar, İnanı - mız ki Goethenin, Dickensin, hususi mek- tubları olmasaydı bü Alman şair ve filo- zolu ile, İngiliz edebiyatının en tipik To - mancısının birçok noktaları karanlık ka- lâcaktı, Goethe'nin o geçirdiği ve dehâ » sının en mütelevvin tezahürlerini teşkil e- den ruh buhranlarının hakiki şaiklerini bir türlü öğrenemiyecektik. Kanaatimce, bir edibi tamamlıyan, muhitine verdiği e- göflerle beraber okuyucusunun bilmediği, tanumadığı hakiki hüviyeti, perde arkası | hayatıdır. Bir eser şeklinde adeta kom - prime varlığı halinde karşımıza çıkan bir muharririn, senelerin avutucu, unuttu - rucu kümelerine bıraktığı o kendisini ve diğer edebiyat varlıklarını vücude getireri | amiller, hâdiseler, yani, «teferrüatiz re - şimliyen «enstantaneler> bize o muhar - riri ve diğerlerini, daha fazla sevdirir, ta- gıtır... Beynelmilel şöhret yaftasile de -! nizler, iklimler aşarak bize gelen daha u- taklara kadar giden Avrupa ve Amerikan yazı üstadlarının (kendi-janrlarına gö | te) nakledilen fıkralarının, hoşumuza gitmesi, bu üstadların isimlerini bir yer- de gördüğümüz zaman duyduğumuz a - lâka hep ve daha ziyade onları «bize te - ferrüat» larile aksettiren vesilelere daimi bir surette temas halinde bulunuşumuz-| dan ileri gelmektedir. * Kendi edebiyatımızda da bu edebi ha- tiraların birçok nevilerine rastlamış bu. | 1 | Neriman isyan eti — Kat'iyen çocuk değilim. Sözlerim- de de hiç bir hürmetsizlik olduğunu zannetmiyorum. Ahmed beye bir dost nazarile bakıyoruz. O da' bizim bu dost- Tuğumuza mukabele ediyor. O halde, kendisini alâkadar eden mevzular ü - ! Halid Fahri Ozansoy Junuyoruz. Ahmed İhsan Tokgözün mat- buat hatıraları, Abdülhak Hâmidin man- zum ve mensur mektubları, Halid Ziya Uşaklıgil üstadımın harikulâde güzel ha- tiraları; kiymetli muharrir Abdülhak Şi- nasinin vaktile «Varlık» mecmuasında Çi- kan edebiyat hatıraları, ve daha şu da - kikada aklıma gelmiyen diğer değerli ka- lemlerin yazıları; bizde de bu janrın pek sönük olmadığını gösterir. Her birisi ayrı bir zaviye ve görüş mahsulü olan bu eser- Ver insdnı kandırmıyan, kandıramıyan, az verimli bir kaynak gibidir. Okudukça susuzluğumuz artıyor, ve gözlerimiz baş- ka kalemlerin de intibalarını öğrenmek, maziyi yaşamak bahtiyarlığına eren sa - hibleri ile birlikte bir kere daha yaşamak istiyor, son günlerde neslinin en güzide, lirik şairlerinden, neslimizin hiç şüphe yok ki en kuvvetli ediblerinden Halid Fah ri Ozansoy, kendine hâs bir velüdetile, e- debiyat kütübhanemize verdiği birçok ro- man, piyesler ârasımda da hacmi küçük, faket orijmal bir meyva daha sundu: «E debiyatçılar geçiyor...» yaşadığı devri kuvvetli hafızasının yardunı ve o selis üslübile bize anlatırken hiç özenmiyor, edebiyat tarihçili “İkalıyori me, çiraklık çağlarını bir iki kelime ile canlı bir surette çiziyor, çok sevdiği, ha- tırasını bir türlü hüviyetinden ayırama - dığı en kıymetli bir şeyden bahsedermiş gibi şair ruhunun bütün ihtizazları ile, edebiyat kervanının geçirdiği safhaları, bu kervanın azad kabul etmez kölelerinin mahremiyetlerini bize açan üstad Halki Fahri şu hakikati de ortaya koymaktan ve bu suretle gayet manalı bir ibret dersi vermekten çekinmiyor: Mütarekenin o kara günlerinde bile, herkesle beraber edebiyatçılar kan ağ - larken de sönmek bilmiyen edebiyat aşk- larını asla ihmal etmemişler, fırsat ve za- man buldukça bir araya gelerek konuş « muşlar, sevişmişler, ve aralarındaki o 2- sil, beyecanlı dostluk bağlarını en bü * yük maddi mükâfatlar değil, en ufak bir hırs uğruna bile gevşetmemiş, koparma- mışlardır... Birinin tasası öbürünün kederi, bir diğerinin sevinci, ötekinin neş'e si olmuştur. Birbirlerinin eserlerini oku - mak, dinlemek, $ırf edebiyat aşkile eser yardımımı aramak, meclislerinde bulun - mak, en kuds! bildikleri bir ideal olmuş - tur. Halbuki, bugün tamamile aksi bir du - rumdayız. Meslekdaşının eserinden ha »- beri bulunmamayı şeref, meziyet sayan hikâyecilerimiz, romancılarımız var. Yek- diğerimizi okumayı, takib etmeyi, beğen- diğimizi söylemeği, beğenmediğimizi açık, fakat samimi surette tenkidde bulunma- yı bir suç sayıyoruz. Akıl hastalıkları mütehassıslarımızı, gördükleri manzara - lardan dolayı hayrete sürükliyecek de - recede, mecmua sütunlarında, gazete say- | falarında kendi kendilerini metheden im- zasız makaleler yazan, türlü türlü anla - şilmaz cümlelerle, mafifet | yapıyorum sanarak «büyük, alimane> lâf eden ruh hastalarımız ne yazık ki, birer o«kâzib şöhrets olarak aramızda dolaşıyorlar, E- yan mahsullerine bir edebi boya vurarak okuyuculara sunan, şımarıklar, arkadaş» lık gâyretinden büsbütün gemi azıya a - hyorlar; ve hakiki istidadlar da gölgede yaratmak ve bunün için de birbirlerinin | debiyat süprüntülüğüne dökülecek heze- | “Türk mill milletlerin z muharririnin müşahedeleri 4 eli tanıdığı" en vefakâr ve en cesur olanıdır, İzmire uğrıyan muharrir: “ Herkesi€ Fransız mruharrirlerinden Dö Bon gazetesine yolladığı mektubdan şu sat ları çıkarıyoruz: — Maziyi nasıl hatırlamamalı? Gazini zar tahtası kadar mesafe katetti. Yeni İzmir Holandada dada göslerdikleri faaliyet karşısında mecbur olmuştur. hazırlamaktadır. tebleri, ticaret mübadeleleri ile on del yüz defa fazla propaganda yapmış ol tevccühü .demokrasilere rüteveccihtir, mişti: Türklerin Fransızları sevdikleri, ri ve fikir bakımından Fransızlarla yüz talebe arasından (75) Yen Edebi Romanımız: 12 KARLI DAĞA GÜNEŞ VURDU | rler, orada kendi Devil İzmire uğramış oradan sJoumals elinde bir tebeşir, yanında bir yazar bö» ile yeni alfabeyi, öğretmek ve İ memleketi modernleştirmek için şehirden İ şehre dolaştığı zamandanberi Türkiye ne su ve kanal kenarlarına yapılmış sağlam, muntazam, şen şehirleri ne kadar da andırıyor. Heyhat! Genç kuvvetile bu kadar mağ * Tur olmüasiha rağmen İtalyanların 12 a - te o da örtünmiye, kamuflaj oyapmıya Neticesiz Kalacak bir heyecan işareti, ümid edelim ki öyle olsun. Amma ben her yerde, uzun yollar yürüyünce ve ci - varda hep fabrika, kışla, cesim benzin depoları görüyorum. İnsan deliliği ciba - na daha kim bilir ne kadar facia saati Alman propagandası “Türkiyede bü - yüktür. Bana denildi ki, halkın yüzde el- isinde, hale genç nesilde Almanyayu tema yül vardır, geriye kalan yüzde elli Fran - sız dostudur. Bilhassa mütefekkirlerden, harbi görüp Alman çizmesinin ne oldu - Bunu anlıyan eski nesilden mürekkebdir. Almanlar, İtalyanlar muhteşem mek- malarma rağmen ümumi bakımdan Türk Konuştuklarımdan biri bana şöyle de » kendi memle IŞ bir saadet ve sıhhat havası var,, diyo” € v söyler” ketlerinde hissedeceklerini « ri kalan 25 kişinin gönderilecek rupa şehirleri hükümet tarafınd edilir, Fransız gazeteleri, trans ları, hep ön safta gelir, Frans ye Ti yalnız İzmir şehrinde her gün ie? ce satılır! Fakat hissen tel rs in bize matuf olmasına mukabil Tg isâden menfaatleri ekseriya Ma raflardadır, Zira Türkiyenin dl) ziyeti yüzde 75. Türkiyenin ! » techizalını vermeyi Üzerine Almanların elindedir. * psi” Dikkatli bir müşahid olan sözünü şu cümle ile bitirdi: — Demokrasi devletleri eğef “Ep devletleri ile ciddi şekilde w ye) tiyorlarsa her şeyden önce ikU.. siyeti değiştirmeyi düşünmelidiri” il Sordum; — Bu vaziyette Pransa ile ingil ihtilâf halinde Türkiyeye sonun$ istinad edebilirler mi? o — En küçük bir şüpheniz bil€ gi sın. Tecrübeme itimad ediniz. 20 Yy denberi aralarında yaşıyorum” “eyfi şarklılar ki önce muhterizdirlefk a sonra kendilerine gösterdiğim Ci bana yüz'defa fazlasile iade ettiler milleti tanıdığım milletlerin ©9 Mi en vefakâr, en cesur olanıdır. AĞ fi yeceği yok, techizatı yek, elisi rişan bir avuç askerle kadınli” 4 yardım görerek hiç kimsede İS # meden tek meteliği olmadığı ii Şark # iş fa, | manı denize döktükten sonra 28 leketi modernleştirmişti vu bunun bir başka misalini göste” uh ayni | siniz? duyguya melik oldukları inkâr edilemez. * / Bir tek misal kâfidir: Avrupaya yollana -| emir günün ağır endişesine pir” hıştığı niz. ai : birin Aittara bep Bu sözlerinizin şükranla karşılarım. lince, talihimin fenalığından # p YE e : X t şikâyetci değilim. zerinde konuşmamızda beis yoktur. ö zev gikeiy 5 ii sun Hakkına sepet dyduğum bir | MIM Yezan: Ercmend Ekrem Taj Mi | ey ve i ma aklım erdiği kadar ben masihatte| oy... eğ elimi akışlı bulunabilirim. Yi var, türlü okuyorum. er Abm: bey! Varlığınızın en Genç kıza döndü:| Ramiz bey gene müdahele — Teşekkür ederim! Sizi memmuni-| yenı, Ga ğındakınız. — Sizinle, ömrü -İ — Canım! Ne wsrar edip dg yetle dinliyorum.. dedi. Deminden sarf vid Gİ z n günleri-| Neriman? Beyefendinin yaş etmiş olduğunuz sempati sözü de beni cidden mütehassis etti. Eminolun, ben de gerek pederinize ve gerek size karşı ayni hissi duymaktayım. Neriman lâkırdıyı değiştirdi. — Neler okursunuz? — Daha ziyade meslek kitablarını.| Tarihi'de çok severim. Geçmiş zaman-| Isra aid şeyleri zevkle, merakla, ibret- le okurum. — Edebiyat ile aranız nasıl? Muallim gülümsedi. — Teklifli aşlnalar gibiyiz. Birbiri- mizi uzaktan uzağa görür, pek az ülfet ederiz. — Hata ediyorsunuz. Edebiyatı ih - mal etmek doğru değildir. Yeni hayat nâzariveleri romantizmi istihfaf, istih- kar ediyor amma, gene de farkında ol- madan onun az çok tesirleri altında ka- iyor. Çünkü hayata birazıcık şiir katıl. mıyacak olursa yavan bir şey oluyor. — Belki. Lâkin benim kendi hayatı- mın şiir katılacak hiç bir tarafı yok. rorsunuz ihtiyarlı - ğa. Bu, maalesef bi- zim milli zaafları - mızdan biridir. Bir iliz, bir Ameri - kah, bir Alman er - kek, gençlikten bi . zim erkeklerimiz gi. bi kolay kolay fera gat etmez. Altmı şında bir Garbh hâ. lâ spor yabar. Gol oynar. o Dans eder Süslenir. Kendim sosyetede beğen - dirmeğe çalışır. Ve muvaffak da olur. ba katmıyoruz. İlkbahardan sonraki mevsimleri hep &ışın cüzüleri sayıyo - ruz. Halbuki en güzel, en sıcak, en fe - yizli mevsim yazdır, öyle değil mi? Ha- yatı ben kendim üçe bölerim, bilir mi- siniz? Çocukluk, olgunluk ve gene tek- Muallim gülümsedi Biz, her nedense yazi, sonbaharı hesa “| ğum. Bence, olgunluk çağına ayr vas- tım. — Biraz erken.. — Değil. Tahsilini bitiren, hayata a- tılan insan çocukluktan çıkar. — Ya, ben neyim? ni geçirsem, ber ferinde — başka haz duyacağım. zeç oldu. ayrılacağız; ki me, mektebimi gim. medin bulutu geçti, tiramaz mısınız? hatsızlığmızm he - muz tamamen geçmediğini ileriye süre- rek, bu mümkündür, sanırım. — Olmaz. Talebe bekler.. merak derler beni, — Ne kadar seviyorsunuz onları! — Tanısanız; siz de severdiniz. yazık ki tanışmamız Yakında cuklarıma dönece - Ramiz beyle Ah - gözlerinden kaçan hafif bir esef Nerimanın simssından şöylece İzninizi uzat - se bir Ne mi yaln ü Yi uk yi f din. Hep senin saçmalarını cek Heydi; bizi bir parça da, aramızda konusalım. Neriman şımarık bir çol! kındı: — Beni kovuyor musun; tab? ” Ahmed beye iş etmek Kesi — Terhalde, şu dakikadâ* ld tüne bu gevezeliğinin, ona ii ; zararı dokunur. Adamcağı$ yat lendirmeğe gelmiş buraya” pi) vetimizi kabul buyurdu. Sen parsan, bir daha evimize sa” maz. yi ma GÖTÜN OLKEYN np HER $ çö- ve Ra gö — Siz de tam olgunluk çağının için-| — Güzel çocuklar m? Zaten yavan. rar çocukluk. Gençlik ve ihtiyarlık di-İ|desiniz. Tam erkeksiniz. Hayat - ü 3 N e i yatmızı Her Türk çocuğunda, onu sevdi- — Ona tad, tuz vermek sizin kendi| ye bi ler t i — Gi ye bir şeyler tanımam şimdi tanzim etmenin sırasıdır. ren mamevi bir güzellik vardır ki mem- — Tanımazsınız amma. omaylesef vardır. İleride siz de o ihtiyarlıkla & - şinalık peyda ettiğiniz vakit nazariye - nizin biraz. nasıl diyeyim? Hakikate uygun olmadığını göreceksiniz. — Hayır, Bilâkis çok doğrudur. — Siz, şimdi çocuk musunuz? — Babama sorucak olursanız. cocu - — Vallah, Neriman hanım, siz ada - mı ne güzel teselli (ediyorsunuz. Ne mükemmel kerimeniz var, Ramiz bey- efendi. Kaymakam cevab verdi: — Zevzek, efendim.. zevzek! Şımarik çocuk dedim ya, size? Söylüyor; işte. — Yok. hakikaten ariiina) o kirleri ba onun ruhunda, fıtri asaletindedir. Ben sade o güzelliğe itibar ederim. — Kim bilir, onler da sizi ne kadar çok severler? — Öyle ümid ederim. Beri kendileri- ne bütün varlığımı hasrediyor, ömrü - mi vekfevliyorum. Daha sevmesinler mi? — Bu ysiştan sonra ” Geçmiş ola! — Canım! İkide birde yaşımızdan bahsediyor, onu ileri sürüyorsunuz. İhtiyar mısmız sanki? —Genç de değilim. Hattâ gençlik - ten hayli uzak, ihtiyarlığa da oldukça yakın savılırım. BSLAŞAMATIN FAKAT EH S o; L DAK BİR, ÜLKEYİ HER / J

Bu sayıdan diğer sayfalar: