3 Haziran 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

3 Haziran 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i ; 8 Sayfa SON POSTA YAZAN: Büyük bir salonda yapılan bu toplantı- ya pek çok insan iştirsk etmişti. Bilhassa kadınlar ekseriyette idiler, Hepsi sıralara dizilmişler, yüzleri asık, burunlarından soluyarak oturuyorlardı. Muayyen saat geldiği zaman bir genç kadın kürsüye çik- tı. Gençti, güzel değilse de fazla boyalı olduğu için göz alıyordu. Yanında bir er- kek vardı; erkek kadını tanıttı: — Mizah düşmanları toplantısını ter- tib eden Bi » Neclâ Güzelây size şimdi toplanmamız sebeblerini anlatscak, Mizah düşmanları toplantısını tertib eden Bayan Neclâ.. saçlarım düzeltti, e- İlindeki mendili salladı. Gözlerini süzdü; | başladı: — Saym arkadaşlarım. Ben ve benim| göbi düşünen sizler artık bu işe bir nihâ- yet vermeliyiz. Mizah denilen zevzekliğin | bizimle alay etmesine, bizi eğlence mev-| zuu teldkki etmesine imkân bırakmama-| hıyız. Haklısınız, yaşa!.. Sesleri, bayan devam etti: Ben burada en ziysde mizah mevzuu olan biz kadınlar namına söz söylüye- rum. Genç kızlık devrimizde mizah mu- harrirlerinin, o karikatürcülerin müna- sebetsiz şakalarına maruz kalırız. Güya bizgkoca ararız.. bütün arzumuz budur. Güya biz altı ayda bir nişanlar değiştiri - riz. Bütün meşgalemiz budur. Güya biz nemadan, tenisten başka bir şeyden an- lamayız.. bütün zevkimiz, eğlencemiz bu- i>de de gene onların eğ- Jenceleri oluyoruz. Biz kocalarımızdan daima elbise istermişiz, Okocalarımızla kavgalarımızın sebebleri hep elbise, bep gezme, hep balo içinmiş. Kocalarımızi dövermişiz, *kocalarımızın kafalarını ya- rarmışız.. çocuklarımız olur. Çocukları- miz büyürler, onlardan daha küçük yaşta olmamızı iddia ettiğimizi söyliyerek gene bizimle alay ederler, Çocuklarımız evle- nir, damadlarımıza, gelinlerimiz» kayna- nalık ettiğimizi, onlara rahat vermedi - ğimizi resimlerle, yazılarla, o manzume lerle tasvir ede ede bitiremezler. Başları” muzdeki şapkalârla eğlenirler, yüzümü- zin boyasile, saçlarımızın kıyırcığile, e- teklerimizin kısahp uzanmasile, ayakla. rmızdaki iskarpinlerimizle, yürüyüşü- müzle, konuşuşumuzla velhasıl her şeyi- ———— ———— — Şimdi dut yedirdiniz bana, sus tum. Gülüştüler. Susamış toprak oyağan yağmuru temamile emmişti. Yollarda çamurdan eser yoktu. Tozlar da basi - mış, tabiate bir tazelik; bir revnak gel- imişti. Çalılar yemyeşildi. Sıyrılıp u - zaklaşan bulutlar, yıkanmış, masmavi bir göky bırakmışlardı. Serinleyen tarla kuşları neş'e He cıvıldıyorlardı. Uzakta, sakin Marmarann ortasında Adalar dört tane kocaman su kaplum - bağası gibi iri cüsselerini denize yasla- muş duruyorlardı. — Adaları sever misiniz? — Hiç gitmedim. — Birlikte gidelim. Kotra ile. Olur mu? Korkar mısmız? — Bir fikrim yok. Kotraya binmiş a- dam değilim — Benimle siftah edersiniz. Denize, iliğe bayılırım ben. oTepenizde nızda deniz. Candan da bir ar z oldu mu, dünyada bundan y tasavvur edilemez. Amma, bakın, haber vereyim: Çırpıntı ile ıslan- dınız mı, orada ütü yok. — Allah Allah! Gene ne diye hatır - datıyorsunuz? — Kızmayın, efendim! Şaka ediyo - rum. Kadınların sakasına alışmalısı - niz. Yarım, öbürgün. Ahmed Ercan, her nedense, birden - bire asabileşti: — Susunuz. rica ederim! dedi. Be - nim sizden başka kadın yüzü görece - ğim yok lecek hafta köyüme gidip Kapanacağım. Nerim ilümsemeyi bırakmıyor - du. Cevab verdi: — Bunun pelecek yazı da var. — Gelecek yaz ben yoğum. — Varsınız. Benimle bahse tutuşur musunuz? — Ne bili — İçini-si fer artık ta — Acay gö ırsunuz geleceğimi? or. Yalnızhğa bu se - remü! edemiyeceksiniz. 3! Kerametiniz de var. Be- (2 M mizle her şeyimizle eğlenirler. Bu hain İere artık bir ders vermek zamanı gel- r, — Gelmiştir! Sesleri arasında kürsüden indi. İkinci olarak kürsüye çıkan sıkılgan tavırlı bir erkekti. İki tarafına baktı: — Affedersiniz karım burada mı, diye baktım, belki siz bilmezsiniz. kfldyığımdar. Karımın yanında maktan değil, etrafıma alıcı gözile bak- maktan bile &orkarım. Her ne ise bu te- ferrüalı geçelim. Kısaca söyliyeyim. Ben. deniz kılıbığımdır. Tek kılıbık insan ben olmadığım için bunu itirafta mahzur gör- müyorum, Ben ve benim gibi olanlar ka- rılarımızdan dayak yeriz. Karılarımızın sözlerinden dışari çıkamayız. Manzallah komşunun karısı, kızı pencerede iken © tarafa doğru bir baksak pişmiş tavuğun başıma gelmemiş olanlar bizim başimıza gelir. insan hali bu... Böyle yaratılmı- $ız.. fakat miz; UMUM. Yeni Edebi Romanımız: 21 3 KARLI DAĞA GÜNEŞ VURDU Yazan: Il nim ne olacağımı bi- liyorsunuz. Neriman, o yolun ortasında durüver - di.. Ahmedin yüzü « ne, mütebessim na zârlarile baktı: , — Ben size bir şey eyim mi, Ah « med bey? Şu hali - niz, şu asabiyetiniz bile gösterir ki, kö ye avdet zaruretini endişe ile karşıla - maktasınız, Sizin bastalığınız ne idi, bitiyor (o musunuz! Cemiyet nostaliji - si.. daüssıla mı der. siniz, nedir? İşte o. Bir köyde yıllarca kapanıp (oturmak, kendi muhitinden ohariede yaşamak, kendi seviyesinde olmıyan insanlarla zoraki düşüp kalkmak adamı ne hale koyar? Siz, kendi kendinize yaptığınız telkin ile seviyorum O zennettiğiniz © münzeviyane hayat maneviystınızın Ü- zerinde bir zehir tesiri yapmış da siz farkında değilsiniz Şurada, bir kaç haftalık ikametinizle o zehri atan ma- nevi bünyeniz ona yeniden alışır mi sa- nıyorsunuz? Belki alışır, fakat zaman r. Siz şimdi Sapanlı köyüne döne - geçirdi - is , işinize sarılacak, bura iniz günleri unutmağa çalışacaksınız. fakat, nafile! Bin bir hatıra sizi ister istemez bur bağhyacak, oradaki ha- yatınızın boşluğunu, acılığını duya - GA Mİ Mizah düşmanları toplantısı İSMET HULÜSİ bendeniz | denilen kimseler bizim bu halimizi bal landıra ballandıra anlatır. Daysk yemiş, başımız, gözümüz yarılmış vaziyette re- simlerimizi yapar, elâleme bizi maskara ederler. Artık kâfi, — Kâfi! Sesleri. — Biz onlara hadlerini bildirmeliyiz! Bu sırada kapı açıldı, içeri bir kadın — Seni utanmaz seni, sen kime haddi- ni bildirecekmişsin söyle bakayım.. Kılıbık erkek kapıya doğru baktı ve: Eyvah karım! Dedikten sonra düşüp bayıldı. Körsü-| den kanga tulumba indirdiler. Boş kalan kürsüye garib giyinmiş bir| erkek çikti ! Bendeniz ressam Baha Boyar. Sizin- le ayni derdle malül kimseleriz: Beh ve benim gibi bütün ressamlar da bu mizah. cılardan müştekiyiz. Hemen hergün bi- zimle eğlenirler. Bizid yarattığımız kübik san'ata bile dil uzatıyorlar. Onlara karşı yapılacak mücadelede hepimiz sizinle be- raberiz. Ressamdan sonra kürsüye gelen adam: — Benim, bizim de derdimiz var.. dedi, fakat derdimizi unuttum. Affedersiniz, is- mimi de size şöyliyemiyorum, Onu da w- İ nuttum. Kürsüden inmeyi de unuttuğu için bir kaç kişi kolundan çekerek kürsüden in- dirdiler. Daha sonra kürsüye gelen erkek omuz- larını ovnata oynata söze başladı: — Maöşerlerim monşerlerim, prömier - man, kendimi size prezante edeyim. Ben Ali Eyfel, dözyemman &ize ne gran bir konuş. | teessür içinde bulunduğumuzu rakonte edeceğim.. karikatürist ve hümeristlerin perpetüel bir tarzda devam eden hakkı- mızdaki yazı ve karikatürleri artık bizim için insüpportabi bir pozisyon vukua ge - tirmiştir, Bir sarhoş olduğu yerden bağırdı: — Sen de benim gibi pırnayı çektin, ne dediğini şaşırdın galiba arkadaş hele sen sus ta bir de ben söyliyeyim. beri, biz yani mastorlar o adamlara nasıl diyorlar bakâyım.. karikatur mu, mizah mı işte onları bir kadeh rakıda boğaca- (Devamı 10 uncu sayfada) Ercümend Ekrem Uzakta sakin Marmaranın ortasında adalar... caksınız. Bir arkadaş arayacaksımz. O- nun, şimdiye kadar hissetmediğiniz ek- sikliği içinizde sonsuz bir elem, bir ye- is doğuracak. Belki kışı orada geçire - ceksiniz. Fakat sonunda buraya döne - ceksiniz, Ahmed Ley! Anlıyor musu - nuz? — Ne yapacağım dönüp de? — Siz mi? Hayatınıza yeni bir isti - kamet, bir mana vereceksiniz. Muallim başını salladı. — Bundan sonra, istikamet mezar! dedi, — Hayır. Hiç değil! istikâmet aile. Bir hayat ortağı. ve. teferrüatı. — Siz çok inadcı şeysiniz! Lâkırdıyı, “SON POSTA,, nın Tarih Müsabakasi Halet Efendi Mora ihtilâlinde, hükümdarın mahrem müşavi ad devlete ihanet eden nazır, Yeniçeri ocağını bir silâh olarak kullanan ve şahsi menfaati uğru"* akel hef türlü yenilikleri önliyen adam İkinci Mahmudun mahrem müşaviri Mehmed Said Halet Efendi hicri 1175 yı!- larma doğru doğmuştu. Babası Kırımlı Hüseyin Efendi, şeyhislâm Ebu İshakzade Şerif Efendinin emektar uşaklarından idi. Bir müddet bir medreseye devm etmiş, Şerif Efendinin iltimasile, lâyık olmadığı halde kadılık rüusu almış bir adamdı. Halet Efendi, velinimetlerinin oğlu A- ta Efendi ile beraber mükemmel bir tah- sil gördü. Mülkiye mesleğine girdi. Fev - kalâde zekâsı ve Şerif Efendinin hima -| yesile Reisülküttab (hariciye nazırı) Ra- şid Efendiye mühürdar yamağı oldu. Fa-| kat bir hizmette uzun zaman kalarak ve derece derece terfiini bekliyecek yaradı - lışta değildi Muhtelif işlere baş vurdu. IDevrin bazı ricalinin kethüdalık gibi hiz- metlerinde bulundu. Bir müddet te Fe - nerli Rumlardan tersane tercümanı Kali- maki Beye kâtiblik, oğluna da türkçe Hı Talu dönüp (dolaştırıp, bep oraya getiriyor- sunuz. — Çünkü oraya gelmesi zaruri. Siz de oraya geleceksi - niz, merak etmeyin! — Lâkin, ya ben de sizin kadar inad- cı isem? — Bunda sizin, benim inadımız yok. Hâdisat sizi oraya getirecek. Meğer ki, intihara karar ver - miş olasınız. O za - man.. — Yok. İntihar, zayıf o iradelilerin, hayatta mağlübiye - ti kabul edenlerin harcıdır. Benim mağlüb olmağa niyetim yok, — Pekâlâ! Öyle ise hayata gülmeli, ondan nasib almağa çalışmalısınız, — Kendime göre yorum. yor, ve çalışı" — Bu işler tek başına olmaz. Bundan sonra — Mis gibi de oluyor! Gene yürüdüler. Yol konarındaki Ar- dç çalılarının yapraklarında (biriken yağmur damlalarını içmeğe gelen ker- tenkeleler, bunların ayak seslerinden il ürküp, bir ipekli etek sile kaçı » calığı yaptı. Bu suretle Fenerli sn” münasebet peyda etti. — def Fenerli Rumlarla münasebet Mi luğunu o kadar ileriye götürdü yali” elinde büyük bir nüfuz ve Kurt”, gif duğu sıralarda Mora ihtilâli apre devlete ihanet etti. pı? Halet Efendi 1217 de, Türki ? orta elçisi oldu. Memlekete ©. gör sonra dördüncü Mustafa devrini. fff güne gönderildi, Sürgünden gelir bim Refet Efendiye intisab etti” fendi görünüşte padişahın yağ ve şehremini idi. Hakikatte ise if w g” mudun gizli müsteşarı idi. BP” Refet Efendi ile padişahın bi larını Halet Efendi götürüp &€ de Bağdadda valinin idaresizliği gf g çıkan bir fitneyi yatıştırmağa * yeti p du. Bu memuriyetinde muvaffak 4 Mahmudun muhebbet ve itimadi”? ) kib için, bir heykel gibi didi di yordu. Nerimania Ahmed geç” lâm verdi. — Merhaba! — Merhaba, oğlum! Ahmed, genç kıza döndük — Gördünüz mü, köylü ps9 yelidir? — Aksini iddia etmedim onların terbiyeli olmaları, başınıza ömür ( tüketmeniz€ Onların muhiti ayrı, sizinki Gündüz, vazifeniz icabı yi mas edersiniz; hizmetlerinde Syri sunuz. Bu bir zevktir de Bu cihetleri kat'iyen inkâr Lâkin bir insanın bir günlük da kendine mahsus, . sami e vardır. Ve başkalarına vö' e manı bu saatler hazırlar. İşte Mi) atlerinizi öldürüyorsunuz- Vor beraber siz de ölüyorsunuU” vi bundan başka değildir, Ahmed — Affedersiniz, Neriman ri, çin bu kadar üstüme düşüy“ e # bilmiyordu. Muallimin suzlif” sız bırakmamak - için Ki , Aşk? Hayır, henüz öyle bir İmge miyordu. Belki biraz serap met ile karışık bir alâka. © si 4 kat bunu nasıl izah edebil iye EK va r N “e Genç kiz birdenbire cevab di. Evet! Niçin bu kadar nm üstüne düşüyordu? Bunü i NR Olance süfliğile güldü: — Vallah, Ahmed bey» ben de bilmiyorum. Fakat tiğiniz o köyde, sevgisiz, şe kımsız tahayyül etmek, nedeni ma gidiyor. — Gitmesin! Sizi son bi 4 yetle temin ederim (ki b9 hayatten ve 0 ranbrumiyeti ii gi, PE asi gıyorlardı. Yerden, iç bayıltıcı bir toprak koku- su yükseliyordu. Yolun bir kıvrımında, kepeneğine bürünmüş bir çobana rast- geldiler. Yayılan sürüsünü gözlerile ts- — Peki, Ahmed bey! - Yok, niçin darılayım» ün gayretleriniz hüsnü (Arkasi müşteki değilim. Bitti! ma yarı DE gi ki ridir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: