10 Haziran 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ÇEP N Ç S Te y P " Bulvar. Bir kanape üzerinde iki adam Oturuyor ve hararetli hararetli konuşu- lardı. Bunlardan biri uzun boylu, ge- niş omuzludur. Saçları kıvırcık ve uzun- dür. İkincisi, kısa boylu, dazlak kafalı u- ttefek bir adamdır. — Uzun saçlı — Bugün hava çok güzel. -— Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız. u ikaten güzel bir hava. “Uzun saçlı — Galiba yağmur yağmıya- gibi görünüyor. * Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız! Galiba yağmıyacak. — Uzun saçlı — Mamafih ufukta şüpheli bulutlar dolaşıyor. Akşama doğru yağ- —Mur yağacağını umuyorum. |— Dazlak kafalı (dikkatle gökyüzüne bâ- Karak) — Tamamen haklısınız. Evet do- laşıyor. — Uzün saçlı — Bakın, bakın akasyanın i e bir kanarya kondu. - İDazldk kafalı (heyecanla) — Tama- “men haklısınız!.. Kanarya. — Uzun saçlı — Hay Allah belâsını ver- sin! Yanıldım yahu!.. Bunun neresi ka- Narya?.. Bu düpedüz bir serçe. — Dazlak kafalı (daha büyük bir heye- - canla) — Tamamen haklısınız! Serçe, — Uzun saçlı — Akasyada hani hiç akas- yaya beBıgemı'yor. Sararmış, bir şeyler olmuş. Bulvarlarımız da çok bakımsız. Müsaadenizle belediyenin bu bulvarlara hiç göz kulak olmadığını söylemeliyim, — Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız!.. " Hiç göz kulak olmuyor. : — Uzun”saçlı — Biliyor musunuz? Benim /| Ssize hürmetim var. Ayni derece kanaat- — lerinize de saygım var. Gördüğüme na- /“Zzaran siz kafalı bir adamsınız! Fakat be- “ni mazur görünüz, bu işte sizinle tama- — men mutabık değilim. Belediyemizin mu- vaffak olduğu birçok sahalar var. Bunu —da inkâr edemeyiz. Hem de pek çok mu- vaffak olduğu sahalar var. - Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız!.. |— Hem de pek çok muvaffak olduğu saha-| lar var. — Uzun saçlı — Demk siz de temin edi-| — yorsunuz, fakat döstum belediyemizin — muvaffakiyetlerini bu kadar büyütmek ' te doğru değildir. Muvaffakiyetleri ya- nında bir yığın da noksanları var. - Dazlak kafalı — Evet, tamamen hak- ğıı.mz!. Bir yığın da noksanları var. — Uzun saçlı — Meselâ telefonu alalım... — Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız! — Telefon. -— Uzun saçlı — Ne telefonu? Telefonun -burada ne münasebeti var, affınızı rica cak Üzer WW “Son Posta,, nııı' Hikâyesi LKAVUKLUK AM A LA AA Çeviren: H. Alaz AIİ-IIIIE Tamamen haklısınız. Sözünüzü kesme- meliyim. Avrupayı alınız. Teknik ilerleyiş bakı- mından hiç şüphe yok ki.. rim, dilim kaydı da >öyle söyledim. Hattâ biraz da tuhaf kaçtı. Damdan dü- şer gibi telefon. Halbuki ben mezbaha demek istedim. Bizim mezbaha çok kötü. Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız, çok kötü. ğ Uzun saçlı — Ben de sizinle mutabıkım. Hakikaten geçen sene mezbaha işleri pek kötü gidiyordu, Halbuki şimdi işler yo- luna girdi. Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız!.. Hakikaten yoluna girdi. Uzun saçlı — Fakat dostum şöyle mü- tekâmil mezbahaları ancak Şikagoda gö- rebilirsiniz! Ah oradaki mezbahaları bir görseniz; ne ideal şeylerdir. Biz bu saha- da henüz Amerikadan çok uzağız. Dazlak kafalı — Evet, tamamen haklı- sınız!. Çok uzağız. Uzun saçlı — Fakat ayni zamanda.. Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız!. Uzun saçlı — Ne? Haklı olan ne? Hak- lı olan kim? Dazlak kafalı (ürkek) — Şey.. umumi- yetle, yani Amerikayı düşünerek söyle- dim. Uzun saçlı — İşte böyle.. fakat sözümü kesmeyin! Fikirlerimi bitireyim. Dazlak kafalı (af diliyen bir tonla) — Uzun saçlı — Meselâ Amerikayı, hattâ UUU Ç ÜÜ ÜUU Mütehassıs kimyagerler tarafından senelerdenberi tetkik ve tetebbü edilen ve bütün dünyada tesir ve faydası mühim olan yeni bir KEŞİFTİR Püskürtmeye lüzum yok. Yakmak lüzumu hissetmez Hiç bir zahmeti yok. Ş Yalnız odanızın veya elbise dola- bınızın herhangi bir köşesine asıl- ması kâfidir. Sizin başka bir meşgrleniz olma- dan ASEPTA tableti vazifesini kendi görür. Eczanelerde ve büyük Bakkaliye mağazalarında satılır. Şark İspençiyari Lâboratuvarı. İstanbul Hiç şüphe yok ki.. le aşağılık bir insan bulunduğu ki ruhum ağrıyor, ıztırab çekiyor. mamen haklı... (Hatırlıyarak) müsaade- nizle ben gideceğim, (Acele gider.) | ASEPTA MMMT Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız!. * Uzun saçlı — Fakat biz de onlardan geri kalmıyoruz. Dev adımlarla yürüyo- TuZ. Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız! Dev adımlarla yürüyoruz. Uzun saçlı — Fakat Avrupaya yetiş- mek imkânı yok. ğ KANZUK İLÂCI SINIR BROMOFLORİN Sinir. Çarpıntı, Tıkanıklık, Baygınlık, Uykusuğ' luk evham gibi üzücü halleri giderir, en emin ve kat'i tesirli bir ilâçtır. Sinir cümlesini teskin ve tanzim eder. Bromoflorin her eczanede vardır B İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ - Beyoğlu, İstanbul e Dazlak kafalı — Evet tamamen haklı- sınız, Yetişmek imkânı yok. Uzun saçlı — Memleketin inkişafına imanı olmıyanlar böyle söylerlerdi.' Hal- buki biz filiyatta Avrupaya yetişebilece- ğimizi gösterdik. Dazlak kafalı (korkmuş bir halde) — Evet haklısınız! Yetişebileceğimizi — gös- terdik, Uzün saçlı — Hay Allah belâsını ver- sin! Gene dişim tuttu. Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız, gene tüttu. Uzun saçlı — Doğrusunu isterseniz ağ- rıyan dişim değil, ruhumdur, ruhum. Dazlak kafalı — Tamamen haklısınız.. evet, ruhunuz! Uzun saçlı — Şuracıkta, yanımda böy- içindir Dazlak kafalı (otomatik olarak) — Ta- Ü ÜÜ, ” Ü Kürkleri, elbiseleri, çamaşırları balbarı ve -saireyi tahrip eden GÜVELERİ kökünden yok eder. Yemek salonuna, yatak odasına, banyo odasına, mulfağa, aptesane- lers kreyacık olursanız, SİNEK - SİVRİSİNEK ve bütün haşaratı uzaklaştırdığı gibi fena kokuları da izale eder. Sart hastalıklar mikroplarını ta- şıyan haşarattlan korunmak için EVİNİZE, APARTIMANINIZIN içine bir veya birkaç ASEPTA tabh- leti asmak kâfidir. Ordu Hastabakıcı Hemşireler Oku”- luna ait bazı izahat ve Okula kayit ve kabul şartları. 1 — Hastabakıcı hemşire yetiştirmek üzere Ankarada M. M. Vekâleti tarafın dan «Ordu hastabakıcı hemşireler okulu» açılmıştır. 2 — 3433 sayılı kanun mucibince bu okuldan mezun olacaklar, memur olup tekaüdiye alacaklardır. 3 — Mezun olanlar 6 senelik mecburi hizmetlerini Ordu hastanelerinde YAP? — 1 caklar, ondan sonra arzu ederlerse memleketteki bütün sıhhi teşekküller kendi” lerine açık olacaktır. z : 4 — Tahsil müddeti 3 sene olup, bu müddet içinde okurlara ayda beş lira hAPW” lık verilecek ve iaşe ve ilbasları tamamen okula aid olacaktır. 5 — Okuldan mezun olanlar, barem kanununa göre 17,5 asli maaştan WM : üzere maaş alacaklar ve bu miktar gittikçe çoğalacaktır. Bu zaman dahi iaş€ gI dirme ve barındırma orduya aid olacaktır. f 6 — Okul 15/Eylül/939 da tedrisata başlıyacaktır. 7 — Okula kayıd ve kabul şartları şur:lardır: g A — Türkiye cümhuriyeti tebaasından olmak ve Türk ırkından bulunmak. B — Sıhhati yerinde bulunmak ve durumu her iklimde vazife görmeğeM bulunmak «bunu herhangi bir hastane heyeti raporu ile tevsik ettirmek ve. 6T taka bağlamak lâzımdır.» C — Yaşı on altıdan aşağı ve yirmi ikiden yukarı olmamak. D — Kendisi, ana ve babası iffet ehlinden olmak «Bu vaziyet polisçe tevsik f tirilerek evraka bağlanacaktır.» " E — En az orta okul tahsilini bitirmiş olmak veya bu derecede tahsil gördü * ğünü isbat etmek «tasdikname suretleri musaddak olarak eklenecektir.» Ş* F — Evli veya nişanlı bulunmamak «<evvelce evlenip boşananlarla kocas ölmüş olanlar kabul edilir. Buna aid medeni hali bildirir müsbet evrak eklenecektir.» 4 G — Siıhhi sebebler dışında okulu kendiliğinden terkettiği, yahut !Vwı : süretile veya diğer inzibati sebeblerle okuldan çıkarıdlığı yahut altı senelik mec” buri hizmetini yapmadığı veya tamamlamadığı veyahut sıhhi sebebler K okuldan çıkarıldığı takdirde tahakkuk ettirilecek mekteb masraflarını ödeyeceğine ve' gösterdiği vesikaların tamamen doğru olduğuna dair Noterdef tasdikli ve kefilli bir taahhüdname vermek. 8 — Bu evrak sahibleri okula imtihansız olarak kabul edilecektir. 9 — 6. cı maddedeki evrakı tamamlamayanlar bunları Ankaradakiler M M V. Shh. İş Dairesine, diğer vilâyet merkezlerindekiler Valiliklerine, KNW Kaymakamlara takdim edecekler ve bu yol ile M. M. Shh. İş. D. ne yollanacaf — tır. Müracaatların 25/Ağustos/939 da sonu alınmış olacaktır. 10 — Taliblerin kabul edildikleri ve mektebe hareket etmeleri ayni m.nmw tarafından kendilerine bildirilecektir. 11 — Kabul edileceklerin okulun bulun duğu Ankara'ya kadar sarfedecekleri yük parası kendilerine aid olacak ve «M. M. V. Shh. İş. D. ne hifaben yaza dilekçede bunu tasrih edeceklerdir, «1016> — <3559» — «Son Posta» nın edebi romanı: 42 - Nerime Nejada baktı: |— — İşte Feridun bey vâdi mucibince görmiye gelmiş. Nejad dudaklarını sıkarak koyula - şan, karanlıklaşan bakışlarını pencere- /— ye kaldırdı ve Feridun beyin sert, ara- metli ve biraz öfkeli gözlerile karşılaş- —t Koyu kirpikler arasından çıkan bu /— hadid bakışlar Nejadın üzerinde fena bir tesir yapmıştı. Genç adam, bu zen- - gin ve asil akrabasının gıyabında ona - âtar tutardı; fakat onun karşısında ol- /— düğü zaman bilâihtiyar gözlerini önüne — eğer, bir mektebli çocük gibi müte - -— reddid ve çekingen bir vaziyet alırdı. — Nerimeye gelince, ağabeyisinin biraz abuslaşan yüzünü görünce içinde bir endişe uyanmıştı.-: — — Bama biraz dargın gibi... Neden acaba? Nejadla bahçede dolaşmam ga- |yet tabii bir şey değil mi? - — Feridun beyin ziyaretinden fevkalâ- de mütehassis olan Nuriye hanım ge « - lenlere doğru ilerledi: Feridun tabit bir tavırla Nejada elini ' uzattı ve ayni zamanda Nerimenin bi- evvelki sözlerin tesirile hâlâ heye- cahlı ve karışık olan yüzüne göz ucile “baktı. Sonra Nuriye hanıma dönerek Yazan: GÜZİN DALMEN — Arzu ederseniz evi dolaşalım e - fendim. dedi. Onlar Nejadla birlikte dişarı çıkınca Nerime Fahriye ile Zerrinin yanına gitti. İki kız, şayed Feridun bey kabul eder de biraz oturur ümidile, telâşla çay hazırlıyorlardı. Meliha hanım or- tadan kaybolmuştu. Nerime hemen ar- kadaşlarına yardım etmiye koyuldu. — Halanız nereye gitti? Zerrin omuz silkti: — Bilir miyim ben? Halam kendisine biraz muhtac olduğumuzu bildiği za- man ortadan kaybolmakta pek mahir- dir. Hamdolsun biz işimizi onsuz da görüyoruz. Biraz sonra elinde pisküvi tabağile yemek odasına döndüğü zaman Nerime Meliha hanımın orada olduğunu gör- dü, genç kadın arkasını pencereye da- yamış duruyordu. Akşamın son ışıkla- rı saçlarını kızıllaştırmıştı. Bu dekor altında, biraz şişmanca vücudü pek gü- zel görünüyordu. Biraz evvel arkasın- 'da alelâde bir esvab varken şimdi çok zarif bir siyah elbise giymiş ve boynu- na renkli taşlardan bir tak - mıştı. Feridun beyin şerefine süslendiği besbelli idi. Arlkeadaşının arkasından — Ehn az kırık olan fincanları seçtim amma Feridun beye kim çay verecekse bu fincanla versin; çünkü çatlaksız bir bu kalmiş... Meliha istihfafla güldü: — Bilâkis, ona bütün sefaletimizi göstermek daha münasib olur. — Merak etme hala; evi gezerken o her şeyi görmüştür. Artik ondan bir gizlimiz kalmadı. Ne yapalım! Bu sözlerden sonra giyinip süslenmiş olan halasına baktı. — Fakat sizin kendi hesabınıza Feri- dun beyin karşısına bir fakir gibi çık- imak istemediğinizi görüyorum: Meliha omuz silkerek cevab verme- di. Esasen o sırada Nuriye hanım iki gençle beraber odaya girmişti. Feridunun nazarları, mahirane bir pozla durmuş olan genç kadına bir sa- niye takıldıktan sonra Nerimeye bak- tı. Genç kız arkasından ceketini, başın- dan şapkasını çıkarmış, çay masası et- rafında sevimli ve tabit hareketlerile gidip gelmiyordu. Saçlarının altın ve yü zünün mat rengi hele siyah gözlerinin parlaklığı ve cazibesi nazarları ken - disine çekmek için akşamın kızıl renk- lerine ihtiyacı yoktu. Nuriye hanım müteessir bir sesle: — Feridun bey bir fincan çay içmeği reddediyor... Halbuki biz pek memnun olurduk. dedi. Meliha hanımın tatlı sesi ilâve etti: — Hakikaten pek mes'ud olurduk efendim. la nasıl mücadele edilebilirdi? B“g:;’: | cihetçe mükemmel olan adamı, N | manen, gerekse maddeten bü yetleri üstünde toplayan ve bulunmaz drecede zengin olan bü mın aşkını küçük kızdan nasıl b K Buna muvaffak olabilmenin hayâl #i le güzel dulu tiretmeğe kâfi geliyofi” dolaştı ve merasimli bir ses cevab ver- di: — Çok naziksiniz hanımefendi. Eğer cidden sizi rahatsız etmiyorsatm birkaç dakika oturur, bir çayınızı içer ve bu vesile ile de Nerimeden bana bir şarkı söylemesini rica ederdim. ; Meliha hanım. genç kıza düşman bir nazar fırlatarak dudaklarını sıktı. Ne- ,_ D rimeye gelince, sevimli ve mahcub bir| ANcak, o güne kadar Feridunu! AĞA sesle ağabeyisine cevab verdi: rimeye karşı olatn hisleri o ,:'_. facık bir tereddüdü varsa bugüD ortadan silinmişti. Şarkı söyl:'!;my güzel kızı dinleyen adamın, ıp" y haris bir aşk taşıyan birisi olduğU gel şikârdı. Meliha hanım kalbinde O” bir kin ve gayızla bunu düşündü w'. .| nun için ne büyük muvaffakiyet! M İ nun gibi şimdiye kadar hiç bir ? İ ü : en A yüz vermemiş ve peşinde koşan M zel kadınlara ademi tenezzülle Kü ” olan bu adamı elde etmek! Ah, Ş“M çük Nerimenin ne bulunma& bir Ti varmış!.» ağzında * Son notalar genç kızın ” nerken Feridun yerinden kalkarak na yaklaştı. — Ne aptalmışım ben! Ayla bu güzel sesi dinleyebilmek el ken kendimi bundan mahrum €© Fakat varından tezi yok sana bir no getirteceğim Nerime ve ondan — Sizi sukutu hayale uğratmaktan korkuyorum ağabey! — Görürüz. Her zamanki gibi bu - gün de fikrimi sana açıkça söyliyece - ğim. Feridunun yüzündeki hoşnudsuzluk tamamile silinmişti. Fahriye ile Neri- me piyanoya doğru ilerlerken o da ev sahibinin yanına oturdu. Nuriye hanım misafirine doğru eğilerek yavaş bir sesle onunla konuşmıya! başlamıştı. — Nerimenin pek güzel bir sesi var. Esasen bu sevimli kızın her şeye isti - dadı var. — Evet, farkındayım. Meliha masanın yanınal Feridunun tam karşısına, çok zarif ve nazarı dik - kati celbedecek bir tavırla oturmuştu. Fakat bütün zahmetleri — boştu; çünkü Feridun ona bakmıyordu. Bütlüm dik - kati, Fahriyenin yanında ayakta durup onun piyanoda çaldığı: alafranga bir şarkıyı söylemekte olan Nerimeye git- mişti. Meliha hanım, gittikçe gürleşen ve tatlılaşan bu sesi dinlerken Feridu- nun haricen soğuk gibi görünen çeh - resinde peyda olan teessürü bellisiz bir dikkatle takib ediyordu. Ah şu Nerime- DA . için hoşuma giden bir sesi a büyük bir zevk tasavvur edil, 4 Nerime yüzüne bakan bu i_f“uğf lerin karşısında kızararak önüne * — yordu. d /— aiğır bir sesle: odaya giren Fahriye yavaş sesle gü söz-| Güzel dul bir iki adım ilerlemişti. leri söyledi; / “A|Tekrar dalgın bir bakış onun üzerinde üin'ne büyük bir cazibesi vardı Onun- (Arkası VEİ — dd el a İA ni A PERS 2Bs DdD e —x —— 20 9 seat ei0 P L ea B A P — . a ESFTR EK Brdve BERRLRELAR Hu # HDA F2 e a < öğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: