3 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

3 Ağustos 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Bekârlar, niçin evlenmiyorsunuz ?,, Erkekler diyorlar ki | Halinlar diyollari i “ Bekâr erkeklerin çocukça düşünceleri ve saçma sapan yazıları bütün kadınlığı güldürüyor. Onları ıslah etmek imkânsızdır ,, © Ç. (Bursa): ben üç sile relsinin üç yuvayı yıktığını Kadınların hepsini lekelemek istiyen | gördüm. Bunlardan ikisinin ikişer, bir “Su Bayanlar Allah rızası için sussalarda biz de bey- hude sinirlenmesek. Kendilerini boş yere müdafaaya çabalamasınlar! Gören göz kılavuz ister mi?,, © Mehmed Kemal ( Adresini yaz-|vok değil. lâkin onları nerede bulmalı. | e erkek ve kadının müşterek hayatı haleti ruhiye denilen birsırrın eli- ne verilmiştir. Bunu bilenler ancak uzun- ca bir birlik yuvası kurabilmişlerdir. Ben bunu ecnebi olan bir kadın muharririn bir eserinden ve iyi bir kalem elinden çikan «İzdivaçta aşk» namındaki eserden öğrendim. Burada öyle keşledilmiyen #ırlar vardır ki, bunu ne kadın anlıya- bilmiş ve ne de erkek; İşte bizce bir e mel olan saadet bağlılıklarının böyle bir- denbire göçüvermesini, kendi ıtlılaımız haricinde kalan birçok sırların doğurdu- ğunu bilemiyoruz. Ben isterim ki, alacağım kadın benim kadar iyi bir niyet sahibi olsun. Bir at cambazı gibi uyanık bulunsun, hem yu- vayı korusun, hem de beni yerinde ve haklı olarak ikaz edebilsin! Eve, yuvaya, saadet verici teklifler müdahale değil, takdir ve tebrik edilecek hallerdir. Şu halde ben evlenmek istemiyor değilim, #htiyatla hareket ediyorum.» © Ali (Ankara elektrik şirketi memari an): Kıdemli bir bekâr olduğum için anke- tinizi alâka İle takib ediyordum. Bayan- Jarın hücumları karşısında daha sabredemedim. Bayım, bekâr arkadaşla- rım yazdıklarının hepsi doğrudur. Hepsi haklıdırlar. * Fakat şu hileli, hurdalı yazı yazan ba-| ği saatlerini iki gence tahsis etmiş ve ar-| yanlar Allah rızası için sussunlar da, © beyhude sinirlenmesek. Öyle bırslanıyo- rum ki, yazdıklarına, asabiyetimden deli olacağım. Kendilerini boşuboşuna mü- Kadın çalıştıkça, moda iptilâsından ken- dini alakoymadıkça, evlenemem bir tür- lü. Ha gayret arkadaşlar, şu kadınlara Tâyık oldukları dersi verin. voksa bizi çiy çiy yiyecekler.» >> © Kâzım İşisağ (Adana #orgü hâkimliğinde): «Bugüne kadar evlenemiyen ve evlen- miyen bekârların öyle zannederim ki, hepsinin mali veziyeti bozuk değildir. Ben bir dairede memurum. Ailemin de hali vakti oldukça iyidir. Hiçbir sıkıntı- mız yok, fakat evlenmeğe asla cesaret edemiyorum: 1 — Kendi vaziyetimde olan bazı ar- kadaşlarımın evlendikten sonra düştük- leri vaziyet gözümüm önüne geldikçe tüylerim ürperiyor. Bu arkadaşlar gün- lük yorgunluklarından sonra eve dön- dükleri vakit, evleri onlara bir saadet ve neş'e yuvası değfi, bir işkence kaynağı ölüyor. Sebeb de, ya kayınvalidenin dili, yahud da zevcenin bitip tükenmiyen ar- zu ve İstekleridir, 2 — Bugün genç kızların süs ve mo- daya derecesiz düşkünlükleri ve hercai Jolmaları bekârları korkutan başlıca s6- beblerden biridir. Süs haklarıdır. Fakat ifrata vardırıyorlar. Bu orta hallileri ür- İkötmekte, az geliri gençlerin de eylen- melerine şiddetle mâni olmaktadır. 3 — Hercailiklerine gelince: Ben öyle bir bayan tanırım ki, nişanlı bulunduğu çok samimi bir arkadaşımdan ayrı kaldı- kadaşımı çılgınca sevgisine rağmen fkaz ederek, sonunda çıkacak bir sile faclası- nın önüne geçmişimdir. 4 — Bir kız istersin, babası olur, an- dafâz etmesinler. Gören göz kılavuz is-| nesi olmaz, der. Razi olurlarsa, bu defa temez. Bir de erkekler üzerlerine aile| de dehşetli para isterler. İsteklerine bi- : yükü almağa korkuyorlar. diyorlar. Er-|zim gücümüz yetmez. Her yerde düğün >. kek böyle bir yükten korkmaz. Bu yükü | istemezler. Mutena yerler seçerler. Bir © sırtlayım derken, başka bir yükün altın-|sürü masraf edilir, nişan, nikâh. düğün da ezilmekten çekinir. Her erkek bir yu-| merasimleri sonunda kurulan ve neğ'e, va kurmak emelindedir. Fakat zamane kızlarında asia bir yuva kurmağa gönül yoktur. Seksen erkekle konuşurlar. Uza- Ba gitmeğe ne hacet, kendim meydanda- yım. Hepsi moda düşkünü, itaatsiz, say- gisız, hattâ nankör,.. Aralarında iyileri Edebi tefrikamız; OYDEK — Çok doğru, güzel tahlil ettiniz. Lâ kin ne garib ki aşkla izdivaç arasında münasebet olmadığını itiraf edenler bi. le bu davanın içinden çıkamamışlar. Felsefe, hukuk ilimleri izdivaca şekil vermek için böcalayıp durmuşlar, de- vire, zamana göre hükümler vermiş” ler, fakat nsan ruhunun o dalgalı, do- lambaçilı, mersevişli aksiyonunu tat - min edememişler ve zekâsı, hisleri bi- lenmiş, işlemiş insanlarla henüz ham- Tıktan, katıliktan kurtulmamış insan. © Oları ayni içtimai nizamın kalıbı, cende- © — resi içine-almışlar. Tabiatin en yumu- şak mahlöku olan su bile kendine göre « bir mecra bulur #kar. Onu tutmak, akışmı, sızışmı kesmek için bendler, sedler yapmak icab eder. Ya insan ru- bu... Genç kadının bir ah sesi ile başımızı - köşke doğru çevirdik: — Baba vakit varken göle gidelim mi? Bu sabah banyosuz kaldım. Osman bey: — Ne dersiniz? saadet beklenen yuvada daha ilk günler- de tatsızlık çıkmağa başlar. Zira erkek bu merasimlerin masraflarını ödemeğe mecburdur. Bunu da evinin öteberisin- den tasarruf ederek yapacaktır. Bu saydıklarım yüzünden evlenmeğe OST | Demek ister gibi yüzüme baktı. Ba- şım: eğdim. — Siz bilirsiniz! Kızına seslendi: — Gidelim yavrum. Cevad beye de gölü göstermiş oluruz. Güldüm: — Garib tesadüf. İlk defa Şamlar gölünü ararken çiftliği o keşfetmiştim. Demek onu bulmak bugün mukadder- MİŞ. Zaten banyo için hazırlandığı anla- şılan Vildan hanım arkasma aldığı benyuvara sarılarak yanımıza geldi. — İsterseniz otomobille gidelim. Yol hiç fena değil. Ne dersiniz Cevad bey? — Muvefık efendim. — Amma siz kullanacaksınız! — Neden siz değil? — İsterseniz dönüşte sizi ben getire- yim? — Nasıl isterseniz. — Sizin için de babamın bir mayo - sunu aldım. imkân bulamıyorum. Haksızsam, bize kavun değil ki, koklayıp koklayıp alasın! di bayanlar söylesin!..» © Abdurrahman Şenyay (Çay- cuma): «Bekârım, yaşım 22. Askerliğimi yap- madım. Ücretli memurum, köyde oturu- yorum. Eltme ayda 30 lira geçiyor. Ailem beş nüfus. Babam. öldü, anne- min #htiyarlığını düşünerek oevlenmejie karar verdim. Oturduğum muhitte iste- diğim kızı bulsmadım. Zonguldaktan iyi tanıdığım bir ailenin kızına talib oldum. Ailesi razı oldu, kız şu cevabı verdi: | «— Köyde yaşayamam. Burada oturur- san evleniriz!» Tabii olmadı. Bir başka ailenin kızını istedim. O da «çocuk istememek şartile» Tazı oldu. Bu vaziyet karşımda nasıl evlendbilirim. Küvde oturmayan, çocuk jistemiyen kızlarla nasıl ve ne diye evlen- İmeli?..» Cevablar : © Muallim ressam Nedim Kara- tanç (İzmir): — Kıymetli cevabınızı okudum. Fakat prensip itibarile neşrine imkân göreme- dim. Zirs bekâr olmıyan, niçin evlenme diklerini izah etmiyen okuyucularımızın mektublarını neşretmiyoruz. © İsmail Bizden (Ankara): — Benden hangi tarafın baklı oldu- gunu yazmamı istiyorsunuz. Anketlerin İbeticesi, verilen cevabların asit bir ye- künu değildir. Sonra kendi hesabıma böyle tehlikeli bir mevzuda hüküm ver- mek İstemem de.. nemelâzım, beyanların hücumuna mı uğrayayım. Yalnız. anket bittiği zaman ortaya çıkan bir takım İç- timat derdleri sıralamak, cevabların tah- ilini yapmak isterim. © M. Niyazi (Ankara): — Mektubunuzda bekâr olduğumuza dalr bir kayıd yok. Niçin evlenmediğini- zi de izah etmiyorsunuz. © Selman Acar (Büyükada): — Sizi iddislarınızda haklı bulurum. Ancak bu sütunlarda neşretmek hakkını kendimde görmüyorum. Anlıyorsunuz değil mi?.. Nusret Safa Coşkun — Zahmet ettiniz. Girmek için bir kararım yok. — Göle gidince dayanamazsınız Ce- vad bey. O kadar güzel ki! Yüzme bi - lirsiniz değil mi? Başımı eğdim. Osman bey hizmetçi” lere talimat yerdi. Yolun aksi istika- metine hareket ettik. Bu bir orman yolu. Ancak otomobil geçecek kadar. Karşıdan bir araba gelecek olsa felâ - ket. Fakat kimseler yok. Osman bey dedi ki: © — Çiftlik hududundan çıktık. Şimdi Filyoz çiftliği içindeyiz. — Güzel orman. — Sever misiniz? —Çok — Çiftlik Mint emlâktandır. Satıyor- lar. Osman beyin ne maksadla söyledi « ğini anlamıştım. Güldüm: — Kimbilir ne kadar kıymetlidir.? — Çok değil. On beş bin lira. Zanne- derim sütışta kolaylık-da gösteriyor - lar. Üç bin dönüm erazisi, ormanı, bi- naları var. Şamlar gölünün bir kismi da arazisi içindedir. Osman beyin verdiği tafetlât içimi gıcıkladı. Dayanamadım, sordum: — İçinde oturacak bir çatısı olacak değil mi? — Tabit. Tesisatı tamamıdır. Ağılla- rı, ahırları, depoları olduğu gibi hâ - baylarımıza biz kadınlarımızın ekseriyc- tinden bahsetmek isteriz. Birçok bayla- rın hergün sayfalarca fikirleri şu mer- kezde: (Kadınlar süs ve debdebe düşkü- rüdür, ev kâdmma lâzım ölan hiçbir ev- safa malik değildirler...) Onların naza- riyelerine göre demek oluyor ki bütün kadınlık mahvolmmuş, yuva kurmak kabi liyetleri kalmamış, her türkü meziyetleri sukut etmiş ve kendileri de her öürlü ah- lâk noktai nazarından tsm numara âl- Bu bâylar yuva kurmak için iki taraflı müvâzcne lüzumunu hesiba katmıyacak kadar mantıktan mahrum mudurlar? Bu gibilerin de fikirleri zaten bir kıymet teşkil etmez. Bazısı ilk karısından gördü- ğü talihsizliği, bir diğeri koca Avrupada gördüğü bir tek basma entarili kanaat- kâr madamı dillerine dolamışlar. Ekse- risi de tabiatin en hassas yarağlığı Türk kadınını hissizlik ile itham ediyorlar, Bütün bunlara ayrı ayrı cevab vermek pek kolay. Fakat lüzum da görülmez, çünkü (ne kadar kaynatsan şap olmaz 58- ker) darbı meselini unutmamalı. Evet on- Jar erkektirler ve dedikleri dediktir. Biz nihayet kadınız, onlara ne hakla itiraz edebiliriz. Onların her sözü mantıkidir, kadında mantık yoktur! Onların sözü iti- Taz kabul etmez. Böyle hir şey kadınla- rın ne hakkı, ne de haddidir. İstanbuldan yazan bir bay da doğrusu pek yaman yazmış. Müşkülpesendiiğini o kadar gü- zel itiraf etmiş ki. Bu bay akrebasınden bazı bayanlarla sinemaya gitmiş, yanın“ daki kadınlardan ikisi lâf olsun diye ko- nuşurlarken, biri erkek artistin gözünü, diğeri de kadın srtistin elbisesini beğen-| miş! Olur a! Bu demek imiş ki bütün Türk kadınları artistlerin gözleri ve roblarile meşgülmüş! Başka düşünceleri yokmuş. Onların bu muhaverelerinden bütün Türk kadınları mes'ul tutuluyor. Bir diğer bay da mektubunun başında kadında his yoktur diyor. Mektubunun sorunu da «kadında mantık yoktur, yal- nız hissile hareket eder» diye bitirerek erkek muhâkemesindeki mantığın kuv- vetini bize isbat etmiş oluyor. Bu çocuk- ça düşünüşler ve bu saçma sapan yazılar bütün kadınlığı güldürüyor ve bütün ka- dınlık, kadın ruhunu İnceden inceye tet- kik ettikten sonra kadının Tuhunun bö- tün hususiyetlerini öğrenmiş olan bu bü- yük kâşifi alkışlıyor. Bu baylar kendi muhitlerinde gördük- leri kadınları anlatıyorlar. Ben de kendi muhitimde gördüklerimden bahsedeyim. Şüphesiz çok geniş olmıyan bu muhitte kim noktada bir köşkü de vardır. Fa- kat biraz bakim ister. Tabii meraklıya düşerse. en güzel tarafı arıcılığıdır. Bu taraflarda en nefis bal Filyoz çift. Wiğinde çıkar. Ban de oradan getirti - rim. Bu bahis bana sarmıya başlamıştı. Dedim ki: — Çok ballandırdınız. Adetâ fikrim değişiyor. — Ne gibi? — Bahsetmiştim. Dağ başında veya- hud deniz kıyısında münzevi bir yere çekilmek fikri. — Eğer karar verdinizse size göre bir malikâne Cevad bey. Bakın konuş” tukça hatırlıyorum. İçinde bir yelde - #irmeni bir de su değirmeni vardır. Bizim Kanlı: gölün asıl kaynağı Filyoz ormanındadır. Bu zamana kadar TAkırdıya karışmı- yan genç kâdın dedi ki: — Vallahi ben de merak etmiye baş- ladım. Demek şimdi buraları hep Fil» yoz çiftliği? Öyle ya. — Korkarım banyo ettiğim yer de? — Zannederim... — Fakat ben şimdiye kadar büralar- da kimseyi görmedim. — Tabif göremlezein. fki başka kimse yok. Cevadİmak için istediğiniz köşeyi seçe koruçudan bey şu sağdaki yola sapacaksiniz. Bi- Gİ a siye li Gi tanesinin de ibir tek yavrusu vardı. Bu üç aile reisi de ailelerini dağıtırlarken u- fak bir tereddüd ve vicdan ozabı hisset- meğdiler, çocuklarını gözleri görmedi. Her türlü rezalete cüret ettiler. Onlar erkektir efendim, böyle şöyleri düşün- mek onların vazifesi mi? Onların elleri nin kiridir, yıkarlar, biter gider. Ufak bir muhitte tafsilâtı anlatılmıyacak ka- dar feci üç alle faciası geçerse ve bunla» rın müsebbibi erkek olursa, “Türkiyede bu neviden kaç binlercesi cereyan etmek- tedir, Bunu siz hesab edin. i Bu baylardan bir tanesi iş &“ leminde oldukça büyük bir mev-i ki sahibidir. OEğer kansı iş «' #erse, onun her türlü rezsletine göz yenii mayıp kanuna müracaat eder ve onda' şeref ve haysiyet bırakmıyacak tarzda! bir intikam alır, fakat müştik kadın bu» nu yapmıyor. Bizim gibi tecriibesizler o-İ nu zörladıkça da: «Olmaz diyor. yavru-) larımın babasıdır, adı kirlenmesin, Ba- balarının şerefsizliğini, kirliliğini onlar bilmemelidirler.» Şimdi babasının evin- de olan bu kadının gözleri yaşlı, kalbi yaslı gene o haini düşünüyor. İşte buyu runüz, Türk kadını vefasız, Türk kadın hissiz imiş! Gene baylardan biri kadınların hissiz liklerine misal olarak şunu söylüyor «Kadınlardan kaç edib vardır?» Kadın ediblerimizin sayısı az olabilir. Bunun! sebebi gayet basit. Yakın senelere kadar kadınlara tahsil imkânı yoktu. Erkekler ise, senelerdenberi bu imkânı buluyor! Tardı. Tabii erkek edibin sayısile kadın edibin sayısı bir olmaz. Fakat kıymet, düşünce ve hassisiyet bakımından el. betteki kadın ediblerimiz bugün erkek ediblerimizin fevkindedir. Kadın kalbi- nin hassasiyetinin isbatı ediblerinin çok- luğu ve azlığı ile mi yapılır. Yoksa yaz- dığı yazıların derinliği ve içliliği ile mf ölçülür? Erkeklerden çok değerli edibler! var, Meselâ kadın kalbini bütün inceliği le öğreten bir «son gece» inkâr edilemez.. Fakat buna mukabil «hıçkırık» gibi oku! yanı kalbinden yaralıyan ve her salırın-! da gözyaşı döktüren tam manasile bir his membamı nasıl inkâr edebilirsiniz. Değerli kadın ediblerimizi şimdiye kas dar tanımadınızsa bizim tanıtmamız fay- da vermez. Sizin gibilerine O tıy- nette, © ahlâikta ve © yaratılış ş ta kalmaktan o kurtulamıyacaksınız. Evet baylar bilmelisiniz ki kadın, tem!s giyinir, süs yapar. Bazılarımızın, mezi yetleri daha fezla, bazılarımızın daha az olabilir. Fakat onların kalbi şeb (Devamı 10 uncu sayfada) | raz bozuktur amma doğru göle gider. * Hiç otomobil geçmediği için çalı, çı“ 1 pı ile örtülen yolda giderken hoş bin hışırtı oluyor, üzerimize eğilen dallar sik sık yüzümüze çarpıyor. , Genç kadın geniş bir nefesle içini çekti: — Hisseltiniz mi? Göle geldik. Yosun ve sazlık kokusu ne güzel. Ve birdenbire bir boşluğa ve göl€ çıktık.-İnce bir çayırla bir hizada görü” nen göl oldukça engin. Güneş altınd# karşıki kurşuni dağlara kadar erimiği bir külçe gümüş halinde (uzanıp gidiyor. pi Genç kadın dayanamadı! — Aman Cevad Bey durunuz arti Ka'm gövdeli bir dişbudak ağacının. gölgesinde durdum. Hepimizden evvel 0 afladı ve arkasındaki Benyuvarı çi menlerin üzerine fırlatıp suya atıldi. Onun çırpına çirpına ayağını yerdi kesecek kadar açılışını ve sonra birde bire başını suya daldırışını gülerek si rettik. (7 Osman Bey: — Hakkı var, dedi. Sıcak o kada” ağır ki! va Ve bana etrafımızdaki sik ağaçliğ v gösterip ilâve etti: 7 — Bizim pilâjda kabine yok, Soyun (Arkası vari 4 siniz?

Bu sayıdan diğer sayfalar: