15 Kasım 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

15 Kasım 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

> Gene sigaralarım bitmiş. 77 Misafirler gelir gelmez, ortadan kaldır. diye tembih etmemiş miydim?... G koyda €0e yatın misafiri — Kütübhanenize Ouduğunuz kitablara göz gezdirdim. » ne bayağı şeyler, iyi bir kitab ip almak aklınıza gelmiyor mu? safir fıkralar Piyano çalarsan dan Prkek, misafirlerin bulunduğu salon- dişarı çıktı. Karısını çağırttı: > Beni dışarı çağırtnışsın. — Şat on ikiyi geçiyor. — Bili; biraz piyano o çalsan da, birer İkişer kak kin sille İ * Rahat'ık a Bu akşam lokantada yömek yiyor — Öyle oldu. > > Hani misafirlerin vardı? — Evet! — Gelmediler mi? İla Geldiler. Onlar da rahat Olswalar, W de rahat olayım; diye düşündüm; on. ta, vie yemeklerini yerler. Ben de bu. Ya geldim, yemeğimi yiyeceğim. * Onlar eğlenmişlerdir — Yazin sayfiyeye: gittiniz mi? — Gittik. emenike geçirdiniz, bari iyi eğ- >> Hüsamettinlere, Neclâlara, Necati- sor, — Neye onlara sorsyım. W > Biz sayfiyeye gittik amma onlar da ?8 misafir geldiler. Eğlendilerse onlar Slenmişlerdir. * Tadını tadabilsem Misafiri bol evin sahibi içini çekti: > Bir gün de bizim eve misafir gel » ben de kalkıp bir yere misafir git- sey de şu misafrliğin tadımı bir tadabil- * Hesab de saban bilen ev sahibi misafirler gi #itmez defteri, kalemi eline aldı, he- #bladı; Birer likör onar kuruştan: Elli kuruş. hyper kahve beşer kuruştan: Yirmi beş uş, ya yanan elektrik: Otuz kuruş. Yazla yanan kömür; Elli kuruş. Çocuklarının kırdığı vazo: İki lira, ekün yaptı: Yüz elli beş kuruş! — Misafirler fazla kaldılar, barı sen! Misafire dair vecizeler Misafir umduğunu yemez, bulduğu” nu yer. Fakat umduğunu pek ister, * — Misafir misafiri istemez, ev sk - hibi biç birini istemez. Derler, Gerçi bu doğrudur amma ev sahibleri de bumu bildikleri halde mi- safir gitmekten çekinmezler, * Misafirin İyisi az oturanıdır. Daha iyisi de olablir; hiç gelmiyeni! * — Misafirden korkmam! Diyen, kendi kendine cesaret ver - mek isteyen bir kerkaktır. * Misafire kapıyı açmamak olmaz, ba- cadan da girebilir. ” Misafir günü, ekseriyetle misafirin az geldiği günlerdir. * Misafir, misafir gittiği yeri beğen - memiş. Dünyada birer misafir olduğumuz için olacak, hiç birimiz dünyayı be - Zenmeriz. * Misafir, misafir gittiği yerdeki iyiyi görmez, fenayı görür, Evlerde en İyi odayı misafir odası yaparlar. Misafiri sevdiklerinden de « Zi, misafirin dilinden korktuklarm - dan, * Alacaklı ile misafir o arasında bir fark vardır. Macaklıya: — Evde yoklar! Denilince, söylene söylene tersyürü döner; misafire: — Evde yoklar! Denilince, söylene söylene eve gi - Otomobili misafir — Kapınız otomobi- timin, çamurluğunu. harab etti, Misafirlik İnsanım bütün hayatı misafirlikle ge- çer: Doğar, dünyaya misafir gelmiştir. Gü. nün birinde gidecektir. Beşiğe koyarlar, orada da misafirdir, günün birinde büyüyecek, beşiğe sığmaz hale gelecek, çıkacaktır. Yedi yaşını bitirir, mektebe gider, mektebde de missfirdir, oradan da çıka- caktır. Mektebi bitirir, ise girer, işte de mi- #afirdir, günün birinde ya kadrn harici o- Tacak, yahud da ihtiyarlayıp teknüde revkedilecektir. Evlenir. fakat bu evlilik hayatı da bir misatirliktir. Çünkü ayrılmak, dul kal raak her zaman için gözönündedir. Bir eve sahib olur, akat sahib olduğu evde de misafirdir. Çünkü günün birinde| evin #etimlâk edilmesi ihtimali vardır. İhtiyarlar. artık misafirliğinin son gün- lenni yaşıyordur. Hastalarır, ölüm döseğine vatar? Ora. da da kısa bir misafirlik deöresi geçirir. Ölüsü bir gece evde misafir edilir. Tabutta birkaç saat misafir kalır. Ve nihayet mezarda da misafirdir. O- Ve kendi kendine söylendi: * an pe rada da vücut” e yatar, #in- al 1 © iie üye MR ap KR dağri | im iz A Mİİ Misafire dair anl ELİ Köpekli misafir — Halınızın iyi cins hah olduğuna artık emin olabilirsiniz, Benim pamuğum, fena halıları hiç ko- parmaz. Çocuklu misafir — Size sürpriz yap. mak çin mektubda, çocuklarımızı da beraber r getireceğimizi söylemiştik. Misafir gözetlerken Acı hatıra — Misafir! Dedi. Gözleri buğulandı; — Ne acı hir hatıra! Şaşırmıştımı: — Bir hâdise mi? — Evet, eski bir vak'a, kenai başım den geçti de. Merak ettim” — Arlatır mısın? — Anlatayım. bizim gencl'ğımizde yaşayış tarzi bugünkü gibi değildi. Kadın misafirler ayrı, erkek misafirler ayrı ge lirlerdi. Kadınlar kadınlarla; erkekler erkeklerle otururlardı. Ben erkek misâ-| fırlerin yanlarına pek uğramızdım. Fakat! kadın misafirler geldi mi? — Onların yanına nu giderdin? — Ne münasebet, o zaman yirmi ya. şımda idim. Benim yaşımda bir erkek ka-|i m5 İkineiteşrin N POSTA ZE EBİYAT | Aruz ve hece vezinlerine dair Yazan: Halid Arapların «ilmül'aruz diye yadettik. leri şiirde ahenk ölçüsünün bizim edebi- yatımızdaki asırlarca saltanatına rağmen artık «ilmi simya» gibi kıymetten düş tüğünü sanırdım. Bu zanda hiç şüphesiz yalnız da değildim. Fakat hepimiz âlda- mıyormuşuz: son günlerde, on yıllık bir edebiyat kitabındaki aruz parçalarının yanlış iktibasından çıkan bir mesele bu hatamızı hepçmize anlatsa yeridir. Meğer | ne büyük ilimmiş te, hece vezni cerey&- nından sonra, bepimiz gafil davranmış, anlayamamışız. İsmail Habibin o kitaba ve o kitabı tertib eden arkadaşı karşı a mansız hücumu işte kafamıza bu hakika. ti soktu ve perçinledi! Ancak kendi hesa- bıma bir teessürümü de buraya kaydet meliyim: bu hücum makslelerinin sonun- cusuna hiç arzu etmediğim halde benim ismimin de diğer birkaç meslektaş ismi ile bersber şahid olarak yazılmış oldüğu- nu gördüm. Ne bileyim, herhalde dostum İsmail Hebibin hatırası benden kuvvetli olmalı. Fakat anlamıyorum, böyle bir mahkeme şehadetine ne lüzum vardı? Bilmem, bu öldi biraz şu belâlı ve- zinden bahsetsem nasil olur? Önce şunu söyleyeyim ki, aruzun Arab lögatlerin. deki «ahenk, nağme» ve mısraları ölçü- sü ile karşılaştırarak sağlam veya hatalı oluşlarını mihenge vurmak sebebinden «mukabele» manalarına geldiğini çok ki- şi bilir. Ayni zamanda bu kelimenin bir manası da «çadırları toprağa diken ka- zık» tır. İşte kafaya da pek kolay sapla- siyetinden ileri gelmesi pek muhtemel! namayışı, bu vezrin bu manadaki husu- . | Buna kendi tecrübemle de teyid edebili, rim: Yirmi dört yılık bir edebiyat mu- allimi olmum hasebile bu vezni bir ze- manlar bütün teferrüatı ile öğretmek mecbüriyetinde kalmıştım ve ancak prog- ramlardan, aruz hakkında talebeye yak niz umumi bir fikir verilmesi ve hece ile aralarındaki farkların gösterilmesi esası- na dayanan bir tadille bu bahis atıldık. tan sonra büyük bir işkenceden kurtula- bilmiştim. Çünkü, aylarca uğraştıktan, bellettikten sonra da birçok mürekkep vezinlerin gene talebe tarafından tam isabetle tayin edilemediğini görüyor ve üzülüyordum. Bu güçlük nereden geliyor? Hakike- ten bu veznin öğrenilmesi bu kadar güç müdür? İhtimal değildir, yalnız insan zekâsına sevki tabit, bir müdefaainefs hissile ta- lebeyi ürkütmekfedir. Vaziyet belki bü- yükler için de hir dereceye kadar öyle- dir, Zira düşünün: size bir fnısra veya t okuyorlar. Meselâ Hâmidin Eş. &mların yanına giremezdi. Fakat ben ka- dın misafirler geldiği zaman onların ya- nına gitmeden, onların yüzl görmek, konuştuklarını duymak yolunu bulmuş- tum. Odam misafir odasının tam üstün- de idi. Bir gün evde kimse yokken odam. daki hahyı kaldırmış, döşemeyi ve tava- nı gelmiştim. Artık ne vakit eve kadın misafirler gelirse, hemen odama çıkıyer. Kapıyı içerden kilidliyor, halıyı kaldırı- yor. Gözümü döşemedeki deliğe uydu- rup kadın misafirleri seyrediyor ve din. diyordum. Günün birinde gelen kadınlar arasmda © zamana kadar görmediğim bir genç kız vardı. Fevkalâde güzel, fev- kalâde cazibâi, Gözümü ondan ayıram. yordum. Nasıl anlatayım. Kalkıp gittik. leri zaman, ne kadar üzülmüştüm. Bu çok acı bir hatıra. — Neye bir daha gelmediler mi? — Acı hatıra, dedim, fazla ısrar etme, — Öldü mü? — Hayır. — Peki söyle, niçin acı bir hatıra olu- yor? — Ne diye döşemeyi, tahtayı gelmiş, ne diye onu görmüştüm. — Ne oldu canım söylesene! -— Doha ne olsun, onu sevmiştim. — Evlenseydin! — İste fenası bu ya, evlendim. | — E snra?” i 54 Daha'ne olsun, hepsi bu kadar, Ge iz yene ler dl yemem ey Eğ er ei 2 ber'inden: Bilmem bana an mı, şan mı lâzım? mısramı, Arkasından da veznini haber veriyorlar: Mef'üki mefâllün fuülün Bundan sonra da izahı! Bu izah ta kısa sesleri noktalar ve uzun sesleri çizgilerle göstermek suretile: .1.—.—I1.—— Birân haklı olarak düşünebilirsiniz: iyi amma, neden bu vezinde muhakkak İki uzun veya vuran sesle şiire başlıyayım! İçimden gelen ses, ya kısa, hafif, bâdianba gibi bir nağmeyse... Ooo! işte bu müta- leayı yürütmeğe hakkınız yoktur. İçini: zin sesini boğum ve mutlaka vezne boyun eğik! Bilhassa bu hususiyetidir ki, aruz sazı- nı, son devir edebiyatında şairlerin elin- den uzaklaştırmıştır. Veksâ bunda hece- nin eskiliği, milliliği büyük bir rol oyna. mamış değildir, fakat bu veznin sadece bu büyük kıymetinden dolayı #ruzun saltanatını yıktığını da iddia edemeyiz. *İZira bir kızım aruz vezinlerinin bir or- kestra uğultusile çağlayan ahengine mu- kabil, görül seslerini ayi işittiremiyen bazı hececi şairlerin yazdıkları eserler belki de çok zayıf ve kulağa çok hafif gelebilir. Ancak şunu unutmamalı ki, aruz vezni, bütün gürültüsüne rağmen, his ve hayal noktasından nice biçarelile. leri de kapayabilen bir alettir. Hacede ise buna imkân yoktur. Aruz dolu bir plâktır, Döndüğü zaman, yalnız içerisine evvelden konulmuş besteyi işittirir. Sizin hissenize düşen zahmet, sadece — güfteyi| inen bir tokmaktır. Bunun için, adetâ bir| Fahri Ozansoy 1 mİ bomboş bir kalıbdır, kendiliğinden & | henk değildir. Eğer şairseniz ona hayal, his ve fikir kıymetleri ile beraber ahen gi de siz vereceksinizdir. Yoksa haliniz, yamandır. Bu mukayeseden çıkan mühim bir ne tice de şudur: madem ki aruz vezni mu «yyen ses kalıbları üzerine kurulmuştur, © halde ahenginin de hududları bir nok- taya kadardır. Oradan ötesi ona mev'nd. sayılamaz. ” Evet, bu düşünceniz. tamamile doğru © dur. aYInız mukayeseyi öteki vezne, yas ni hece veznine çevirdiniz mi derhal iş başka şekil alıverir. Bakıyorsunuz ki &60. mi ellerde pek tatlı çınlamayan bu saz, şiirde en büyük kıymet ve hakikat olan «deruni sesler» ini kalbinden söküp çi karabilenlere bir mucizeli âlettir. Böyle ce nağme itibarile hiç biri diğerine hex zemiyen örnekler ortaya çıkabılıyor. Bu böyle olunca da, kudretli şairler &inde hecenin ahenk kıymetini hududsuzlukla tarif etmek lâzım geliyor. Asıl ki hükikat | te budur. Bu değerde bir hececi şair, ya" şadığı müddetçe kendi on birlisini, on dürtlüsünü kullanmış ve öldükten sonrg © o şiirlerin seslerindeki esrarı da berabe- rihde götürmüştyr. Yüksek ve artistik hece veznini, âdi parmak hesabından a. yıran en büyük fark ta bundan ileri gek mektedir. Nice halk şiirlerinin samimi- yeti, tatlılığı ve ölmezliği de bundan ile- ri gelmiyor mu? Acaba hangi hece şairi Emrah'ın sesini ondan sonra tekrarlıyâ- bildi? Bu mukayesede yalnız bir noktada durmalıyız. O da, aruzun, bugün de, ya- rın da öğrenilmesi büsbütün faydasız ©. Jup olmadığı meselesidir. Buna cevaben de, bütün mazi eserlerimizi yüsterebili- rim. Onları iyi okumak, bilhassa yazma eserlerdeki vezin hatslarını, kelime ek- siklerini tayin etmek için muhakkak ki aruz vezinlerini bilmeğe ihtiyacımız var- dır, Fâkat bunun için lise programlarını yeniden eski haline getirmeğe kalkmak ta hiç doğru olamaz. Üniversitenin ede- biyat ve tarih şubelerinde, daha metodlu ve daha kısa bir zaman zarfında bü ves zinlerle yazılmış şiirlerin hem iyi okun. ması, kem de edebi ve tari aları tetkikte pek mühim bir rol oynaması ta- bit görülmelidir. Burada tarih şubesini de işe karıştırınışım, birçok kitabelerin, meselâ bir bina veya çeşme üstündeki yazıların ve bilhassa ebced hesabile d'i- şörülmüş tarihlerin doğrusunu arlsmağa yardım edeceklerinden dolayıdır. O tak- dirde, aruz vezni ilmi araştırmalarda da bazı hatslara düşmekten gelecek nesille- ri koruyabilir. Bu bahiste şimdilik düşündüklerim bunlardır. Halid Fahri Gümrük muhafaza memurları için bir proje hazırlanıyor Gümrük muhafaza gepel komutarlığı. nm teşkilât, vazife ve memurlar hakkın: daki yeniden hazırlnaan kanun projesi bugünlerde Başvekâlete verilecektir, Ye- ni proje ile ücretli memurlar maaşlı kad- © rolara alınmaktadır. Gümrük muhafaza | mensublarının yaş hadleri muhafaza me- murlari için 50, kısım âmirleri için 55, mıntaka âmirleri için 60 olarak tesbit es dilmiştir. Hayvanı bulunan memurlara, hayvan issesi için ayda maktuan 14 lira verilecektir. Hukuk talebeleri arasında açılan müsabaka müddeti uzatıldı Üniversite Tıb Fakültesinde geçeh te. ne tesis edilen Hidroloji derslerine bu yıl da doktor Nihad Reşadın verdiği ilk dersle başlanmıştır. Hukuk ilmini yayma kurumunun hukuk talebeleri arasında aç- tığı yazılı müsabaka müddeti önümüz - deki İkincikânun sonuna kadar uzatıl - © mıştır, Ozansoy Meslek mekte'lerine giren talebenin notları Maarif Vekâleti, orta mekteblerden bi- rinci. yoklemayı müteakib meslek mek- teblerine gelen talebenin aldıklart not. leri 5 esasina göre yeniden tesbit etmiş” tir. Yeni notlarda 10 ve 9, 5 numara; 8 ve 7, 4 numara; 6 ve 5 numaralar 3 numara, 4 ve 3 numaralar 2 numara; 2 velnuma acaktır

Bu sayıdan diğer sayfalar: