14 Aralık 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

14 Aralık 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

*mizah yapı Mills ZEY, Hası gazeleci oldum? gamma ANLATAN memmmmmmmmammnz i Vakit başmuharriri Asım Us İerememsemmmmaa annesine man saeemie #Vakit: te Asım Us'un odasını de- kikalarca beyhude öradım. Koca binanın içinde girip çıkmadığım yer kalmadı. bir fürlü bana merdivenleri at'ıyarak iner- kan, yarım yamalak «böşmuharrir» in 0- daşını tarif eden hademenin, işaret etti- Ki odayı bulamadım. Birçok dehlizler, ahtreler, merdiven «| ler. merdiven başına bir işaret memuru Mk ki, insan aradığı odayı bulabil - in! Bir Kapı açtım, Hasan Rasim Us'un odası imiş. geri döndüm. bir odaya gir- dim. Kenan Hulüsi oturuyor. Bir başka kapıyı ittim. Reşad Enis çalı - siy: sağa döndüm, idare mü- dürünün odası, sola döndüm, sentral, Artık kendi kendime Asım Us'u bulmak- tan dfhidi kestiğim sırada, merdiven ba- şındaki bir kapıdan sızan ısık gözüme çarptı. Son bir tecrübe. elhamdülillâh Ne ise ki, üstadın hatıralarını bulm sı, benim onu bulmam kadar müşkül ol- madı. Mattuata ilk intisab. — Gazeteciliğe 19 Temmuz inki dan birkaç sene sonra «Tanin» gi: sinde basladım. Bazan tercümeler yanı- yor, bazan da fıkralar yazıyordum, Es: sen bundan evvel de aşağı yukarı mi lekette tam bir matbuat hayatı Muhittin Birgen, Pazı! Ahmed ayni sene içinde matbuata intissb et Gize- tede «Karikatüre serlevhasile mizahi bir şekilde portreler vezmağa basladı. İlk defa Fazıl Ahmed, Rıza Tevfiğin bir por- tresini yazdı. Bunu Muhittin Birseni Hüseyin Cahidin gısı takib etti, Üçüncü rı ben yazdım, Ben de o zaman Mektebi Mölkive ve Hu- kukta profesör olan Mahmud Esrd Pfen- dinin portresini yanmıstım. Arkadaslar benimkini daha cok beğendiler. Bundan sonra, haftada bir defa “Karikatür. bas- Bu sütunda dum. Bil «Dereden tepeden» diye bir sütün açtık. Haftada üç dört defa da bu sütuna yam varmak benim Yyazifem oldu. Altı den fazla böylece çalıştıktan sonra sıhhi sebebler- den dolayı matbuattan ayrılmak icab et- ti. Aradan birkac sene gecti. Harbi Umu- mi geldi, çattı. Bu sıralarda amatör ola- rak 'Tanine ve bazı mecmunlara yazılı” yanmakta devam ettim. Harbi Umuminin son. senesinde o Ah- med Eminle birlikte «Vakit. gazetes çıkarmağa karar verdik. Ahmed E «Sabah» gazetesi başmuharriri yordu, «Sabah» tan ayrıldı. Beraberce «Vakit» i tesis ettik. Altı sy geçmedi, mütareke İlân olundu. Mütarekeyi müte- akıb it1âf devletleri İstanbul işgal e ce İngilizler bazı muharrirleri ve bu ar da da Ahmed Emini Maltava gö ler, Ahmed Emin gi başıma ka'mıştı. Gazetevi e devam ettim, Ahmed Eminin Malta dönüşünde mm m bana düştü #min bulunü- Dedim; masadan ve bu bakışlardan u zaklaştık. Adımlarımızı cazbandın ahen- gine uydurarak yürümeğe başladığımız zaman: — Aman ne tuhaf kız o; dedi, insana yiyecek gibi bakıyor. Cevab vermek lüzumunu duydum: — Eski bir öğretmendir; istifasının sebebini hâlâ anlıyamadık. Mektebde de böyle idi. Kendisini ne idareye, ne de öğretmen arkadaşlarına sevdirememişti. — Fakat güzel kız... Kaç yaşında var?, — Yirmi beşten noksan olmasa gerek- tir. Güzelliğine gelince: Bu bir zevk, bir duygu, bir ruh meselesidir Bayan Nec- Jâ.. meselâ bana sorarsamz «dünyanın en antipatik, en alımsız kızı budur >» de - rim. Neclânm, vücudünü gittikçe koluma bıraktığını hissediyorum. Bir çift porva- ne gibi dönüyoruz. Onu bir kelebek uçu- rur gibi uçuruyorum. Salonda herkes bi- zim dansedişimize bakıyor. Figürlerimiz «lâka uyandırıyor. Hareketlerime o ka- dar çabuk; o kadar hafif, o kadar mahi- tane uyuyor ki hayret ediyorum. Ben ki danstaki meharetimle Berlin salonların- da bile teferrüd etmiştim... Sol elimin içinde kaybolan sağ elini, zamen zaman, hissedilemiyecek bir hif- $etle sıkıyorum; gözlerini yumarak ken- disini bir hayal âlemine terkediyor, Ah- yoktu. | ilbimiz duracak gibi olmuştu. ! | | lortaktıktan ayrıldık, O «Vatan» pazelesi- ni tesis etti, «Vakit» tamamen bana kaldı. İşte o vakittenberi devam etmekteyiz. İzmirde iki Şefin karşısında... | İkinci sualimi sordum: — Başınızdan geçen. en güzel, en he. rabasına uğradık, Aksam üzeri, tam şehre yahud en şayanı dikkat hatıra, Us, önilnde yarım kalan bas: süzerker, kafası hatıralardan birini yecanlı, a | Buna en heyecanlı hatıram diye- yim.. çünkü bu hatıra her bakımdan ve her çesiğ heyecanla doludur. İçinde İz- wirin ilk kurtuluş günlerinde bulunmak, İzmirin hiş varnmınma şahid olmak JAtı t ü ik defa görmek ve konuşmak, İgibi üç heyecan bulunuyor. An'ata bumu size: İzmir düşmandan henüz kurtulm uştu. Bu mes'ad günlerde İzmiri görmek ve| intibalarımızı yazmak Üzere üç gazeteci! İzmire hareket ettik. «Aksam» dan Falih JRafkı. dam» dan Yakub Kadri ve bir de ben.. bindiğimiz gemi bir İtalyan va-| puruvdü, İzmire 'Mirk askeri girdikten sonra İzmir limanına giren ilk gemi de bu oldu. İzmire ayak basar basmaz hi men eKremels oteline indür. Esvalarımı-| zi bıraktık. doğru baskumandanlık ka rargâhına kostuk. Havecanımız son had- İda cikmis, sabrımız tikenmisti. Büyük | Rsskırmandanı, 'Mirk milletini muruz kahin arüthiş felâketten kurtaran bü- vük İnsanı biran evvel görmek, ellerini övmek istivor. bu iştiyakla vanıvorduk. | Baslumandanlık karargâhı İzmir rihtı- mında bir evde idi. İceri girerken kak Su küçük evde tarfhin en büyük şahsivetile karşı karsıya gelecektik, Gaziye, bizim geldiğimizi haber ver- diler. — Ruvürsmlar! | Yfrini vermiş. Baskumandan evin alt katındı kücük İbir odeda bulunuyordu. Üzerine yeni hir harita arılmıs bir masının basında İrmet Pasa iln horaharriler. Havitavı tat. Wi edivor'ardı. Türk m «Son Posta» nın tefrikası: 30 i değildir, Kültür direktörünün meşeli sözleri yüzünden bir kahkaha kaynağı haline gelen masaya oturmamızla kalkmamız bir'oluyor. İkinci dansa başlıyoruz. Vü- cudlerimizin bu defaki omünassbetleri daha samimi, daha arkadaşçadır; göğsü göğsüme dayanıyor: doğru, fırıl fırıl dönerek, yükseliyoruz. Zaman zaman âyaklarımız hafif yan te maâslarla öpüşüyorlar. Ben kendimden geçiyorum. Zavallı vaziyetimi unutuyo- rum. Aramızdaki muazzam servet farkı- nı hesablşmak lüzumunu duymuyorum; | saadetli bir ümidin serabile kendimi a- vutmağa çalışıyorum. Birdenbire abus ve mel'un hakikat karşıma dikiliyor; anif bir sesle: — Hâşmet Güneş; diyor, sen hem bir deli hem bir küstahsın. Senin için en bü- yereessuaasesasasamesesaraNasen Basa sarsa essasassamesasasarl İler ve kesi? dumanlar çıktığını İçinde harman :Şehre vardığımız zaman b İYla'k rihtım üz kadderatının bu' minare ... ŞON POSTA iki bilyük kahramanını ilk defa görü - yordum. Başkumandan: — Hoş geldiniz arkadaşlar! Dedi. ve ilâve etti: — Ne var, ne vok, İstanbulda. İstanbulum vaziyetini anlattık ni massya dayamıştı. İnsanı büyüleyen| gözlerini üzerimizde dolaştırara t r#ferimizin dere farkında değiller, dedi. Burada şırmzda tutunabilen bir ordu var, zann diyor'ar, Halbuki.. Başkumandan bu söz'erie, hâlâ zaferin azametini kavra; ıyan itilâf devletleri- ni ve karşımızda bir müfrezesi bile kal- mıyan düşman kuvvetini kastediyotdu. Bu çok heyecanlı ve şerefli tarıhi mü-| lâkattan sonra, dışarı çıktığımız zaman| hâlâ başımızı saran bu sıcak hüsnü ks-| İbulün ve iki kahraman kumandanın üze-! rimizdeki intibala, jidik, ayaklarımız birbirine dolaşıyordu. Başkumandanlık karargâhından sonra garb cephesi karargahını ziyaret ettik. Burada meb'uslarden ve gazetecilerden l vardı. Buracan da galiba, yakadaki bir ak- şehirden büyük slev- gördi ineceğimiz sırada, yük tile devem ediy: inde 9 derece tek$ misti ki, otele gidemeslik. Eşyaları teldeyd tu. Çaresiz karargâha z 0) ica ettik. Yanışn ıhtımı tehdid âh Karsıyakaya pakledildi. biz de öraya geçtik. edince Kürargö Gece, yansın büs! mir kıpkızıl olmu bahçede bir kanape yangını seyrederek, bu kalktık ki, İzmirin en yerleri yanmıştı. Bizim otel ve eşyalar da be- raber... İşte sorduğunuz dakikada hatırladığım üç ayrı heyecanı bir ari toplıyan en unutulmaz hatıralarımdan biri. Nusret Soja Coşkun icin, üzerinde o sabahı,| marnu İnhisarlar İdaresi kuru üzüm ve hurda İncir mübayaasına devam ediyor İnhisarlar İdaresinin (içki imalinde kullanmak üzere son bir hafta zarfın - da mübayaa eltiği kuru üzüm mikta - rı 714,000 kilo, ve incir miktarı da 837,000 kilodur. Bu suretle İnhisarlar İdaresinin bu sene mahsulünden şim - diye kadar satın aldığı kuru üzüm mik tar: 3,370,000, burda İncir miktarı da 3,113,000 kiloya baliğ olmuştur. En sağlam çelir devlet tahvilidir. Dev. et tahvili #lan hem kendine, hem yur. dunun imarma yardım etmiş olar, — — Yazan: Nimet teyze anlattı: ! — İlâhi bu ne kadar mevsim bolluğu, ın sarhoşluğu içinde|bizim bildiğimiz topu topu iki mevsim çisına geçiyorlar, bakıp bakıp: vardı. Hızırilyaş, Kasım... OHızırilyas| dedi mi yaz; Kasım dedi mi, kış. I Derken efendim rumice takvim moda | oldu. Bizim iki mevsim dörde çıkıverdi. | İlkbahar, yaz, sonbahar, kış, | Rahmetli efendim bana bu rumics dört mevsimi tem altı senede güç bellet| işti. Gene be'liyecek değildim ya, er- *İkek kısmının pek dikine gitmek olmez, “İgümün birinde: — Hanım, hanım; demişti, ya sen bu Yatacak baska yerimiz de yrk-İdört mevsimi bellersin, yahud ki talâkı|lırdık olur biterdi. selâse ile şarto'sun! Hem talâkı selâse ile.. ben bu ne kötü şeydir bilirdim. Bizim takunyacı Terahim| na büyümüştü. İz-!talâkı selâse ile şartetmişti de sonradan | yok çay mevsimi, yok balo me Hacı Hafızın oğlu ile hülle yapmışlardı. Allahım yazdıysa bozsun. o'mnuştu. Hemen o gün kurşuncu Fatma hanımı bulmuştum, Fatma hanım oku-| muş kadındır. Ona yalvardım. Bana dört! mevsimi bir gürde bir iyi ezberletti, - | İlkbahar, yaz, sonbahar, kış, İ Her ne ise geçmiş zaman. şimdiki mevsimler geçmiş zamanın mevsimleri» | ne de benzemiyor. Bir tubaf isimleri var. Hani ilkbahar gelip te çiçekler açtı — Ben ilkbahar geldi! Diyorum, Bizim evdeki kızlar hep bir-; den bana gülüyorlar: — Buna kostüm mevsimi, derler, di- yorlar, İ'kbaharın da kostüm mevsimi oldu- ğunu onlardan öğrendim. Nisana doğru. Bir ay geçiyor, geçmiyor: — Kestim mevsimi de geçti, diyorlar, şimdi rop mevsimi- Derken efendim biraz sonra gene mev- simin adı değişiveriyor: Sayfiye mevsi- mi! Hele yaz gelip te sam rüzgiri esme- ve başladı mı, bizim kızların da başların» skşam bütün danslarını sena inhissr et- İtirmek gibi aklının köşesinden dahi geç- mesine imkân olmıyan eşsiz bir taltifine mazhar oldun. Bundan ötesi senin için değildir. O, hiçbir zaman senin ismini taşıyamıyacaktır... Bu aci hakikatin darbesi altında adım- lâhuti bır âlemellarımı şaşırıyorum. Neclâ hayretle yüzü-| tazyikle kirpiklerimde boncuklaşan me bakarak: — Hasta mısınız Bay Güneş; diyor, sapsarı oldunuz. Dansı bırakalım... Derakab kendimi toplıyarak: — Hayır. şey.. devam edelim, Cevabını veriyorum; şefik bir bakışla beni süzüyor ve başını öte tarafa çevi- riyor... Ne mes'udum ve ne bedbahtım yarab- bir... Üçüncü olarak blâkbotomdan sonra dördüncüde tangoya başladık. Keman yük nimet, saadetin en son haddi işte | hazin, hazin inliyor ve akordeon çalan da kavak yeli esmeye başlıyor. Çarşıdan Yazan: Zeynel Besim Sun İliyorum ki Neclâ da bana karşı donuk'budur. Onunla dostsun arkadaşsın. Bu|genç, içli bir sesle, zaman zaman, güfte- leri terennüm ediyor: Bir ümidsiz aşka düştüm, inlerim Iztırabımdan içim kan ağlıyor; Kalbimi, hüsran içinde, dinlerim Derdli bir haletle her nn ağlıyor. Gözlerim doluyor; Neclâya gösterme- mek için göz kapaklarını birleştirince iki damlanın farkımda oluyor, başını biraz daha bana yaklaştırarak; — Siz hastanız Bay Güneş; yerimize dönelim... Onun kollarımdan uzaklaşması felâ- ketinin azameti karşısında kendime ge- lerek: diyor, Yeni mevsimler İsmet Hulüsi Ke aca aldıkları kolsuz ve göğüssüz, ba. bir şeyleri sırtlarına giyip, aynan sara e > — Yakıştı! Diyorlar. Bir kere merak edip oldum: — Kızlar bu giydikleriniz de — A bilmiyor musun, Nimet tey! diler. Plâj mevsimi geliyor, ona gö Şimdiki #nevsimler de, isimleri eğri düttürü şeyler olacak ki, düttürü dü kıyafetler hazırlıyorlar. Bizim 20 sizide yazi şelteköc, basma: ec£ez Tİ rırdık. Kış gelirken mest pabuç, #0 çor kyor Tiyatro mevsimi, yok sinema ev vE Tiyatro mevsimini bizim konşW ye hanımın kizi Dürdaneden sordü Hele kışa doğru mevsimler dehs ik. Ertesi sahah| Derken efendim, tüylerim diken diken| — Kız tiyatro mevsimi dediği9 yi kit başlar? Dedim. Anlattı; — Tiyatro mevsirm Teşrinievveli* şında başlar, — Tiystro mevsimi başlar da A€ — Tiyatroya gidilir. Anlamıştım. Bizim Hızırilyâs gibi bir mevsim olacaktı. Hizırilyâ$ “yi simi de başlar başlamaz kuzu yap zırilyasa gidilirdi. Fakat kış © yeri tiyatro denilen yere ne yapıp gİĞİ * di. Bilmem ki; merak edip onu Ö” dum: il — Kız tiyatroya ne yapıp gi — Ne yapacağız Nimet teyze, W valetle, — Ayol sizin hiçbir yere a gittiğiniz ver mi kil 2 Kız benim bu sözüme kahkahayl? mesin mi? Zamane kızları ne olacak” ” zim zamanımızda kendimizden böyle bir şey söylerse başımızı : kaldırmadan sıkıla sıkıla cevab gi — Ağlıyorum; çünkü seviyorU” Derin bir süküt içinde geçe sonra yerimize oturduğumuz 280” ge tık her şeyin bittiğine, yakıldığı Si o volduğuna hükmederek tarife bir perişanlık içinde kendimi ye d sonsuz uçurumuna bırakıveriy© ni Küstah!, Küstah!.. Ahlâksiz Ky? Caz yeniden başladığı zama Bey kızma soruyor: — Ne 0?. Kararından ne çabu” tin Neclâ?. Galiba yoruldu gi Hâkimden idam hükmü beki? ye i tenmimld bir katil gibi titriyere GENİ nın cevabına intizar ediyoru” gay — Yorulmadım baba: fakat ; met Güneşe darıldım. Ve ben cehennemlerin dibini, me bir ilticagâh ararken CÜ yö mamlıyor: > — Bana «fera dansediyorsü ; İİ Klırmıyacağımı dedi si O, gülerek yüzüme pakari yaf den tazyiki kaldırılmış çelik yi? g w — Bir şeyim yok Bayan Neclâ; diyo- rum, şayed siz yorulduysanız... — Fakat ağlıyorsunuz- O zaman derin bir cinnet içinde, mw- azzam bir kitabı üç kelimeye sığdırarek, fısıldıyorum: maları düşünerek bu def? yerimden fırlıyarak; gi — Katiyen; diye bağırıYof” vifi bulunmamıştım. teki # Ye biribirimize sarılarak yen böyle şey söylemedi. ahengine ayak uyduruyoru” yar) (Arkası

Bu sayıdan diğer sayfalar: