15 Ocak 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

15 Ocak 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | 6 Sayfa (Siyasi tetkik ve müşahedeler Balkanları her türlü ,, tehlikeden masun bırakmak çareleri YAZAN | Maruf Fransız gâzetecisi Jules Sauerwsin | Maruf bir Fransız gazetecisi ©- lan «Jüles Sauerweinr» bundan bir müddet evvel şarki ve cenubi Avrupada geniş bir tetkik seya - hati yapmıştı. Bu tetkikin intıba- larını parça parça neşretti, sonra bu yazılarını bir makale ile telhis etti ve müşahedelerinden umüini bir büküm çıkardı. Aşağıki sa - tırlar, bu makalenin tercümesi - dir ve ihtiva eylediği bahisler iti- barile son derece mühimdir. İtiraf etmeliyim ki dolaştığım bitaraf devletlerin içinde, bir vazile sahibi ol - manın ve Sovyet Rusya ile Almanyanın dünyaya musallat ettikleri tecavüz kuv- vetlerine üstün manevi kiymette bir kuv- vet mecmusasile teşriki mesai etmenin duygusunu taşıyan tek memleket olarak Türkiyeyi gördüm. Türkiyede mağrur ve imanlı gençlerle karşılaşırsınız. Size derler ki: «Memleketimizin omüessisi Atatürk ferdle devletin karşılıklı haklarını telif etmiye çalışan Akdenizli ve şuurlu mil letlerin büyük klâsik istikametlerine bi- zim de dahil olmamızı istemiştir.» Dün- yanın bolşevizm ve nazizmi anlamasın - dan evvel adeta boş bir sada veren bu basit formül, şimdi orada, samimi ve ha- pi münakaşaların mevzuunu teşkil e Or. Halbuki ben. beni yemyassı eden, hayatımın bütün e imi karanlıkta bırakan hâdiseyi bugün, şu dakikada olmuş gibi hatırlamak mec- buriyetindeyim. Çünkü: Karımı, utanarak itiraf ediyorum. bâlâ seviyorum. Saniyen. karım ölün- ceye karlar çocuklarını görmiyecek, Ço- cuklarım ânalarını ölmüş bilecekler.» Ben efer o müthiş dakikanın atmas- ferini kaybedersem birineide bir dönüş yapmazsam bile, fkinci kararımı tatbik edrmemek mevkiine düşerim. Hergün okumak. okudukça o daki. görmek #çin bütün teferrüatile tesbit etmek is- tiyorum. Bir gün. çocuklarım, anala-İigi. Süphelenmek ekl a kavı varamak. © manzarayı ka da bulunsun! lerine bırakıyorum. * myo yum kendimde... Va Si tediye reisi: — Yoo Balkan Yarım adasının haritası iİstanbula kadar imtidad eden sahaya Babalarınm — zalim. bhunhar bir mahlük değil, fakat ana- arının bir orospu olduğunu bilenleri, Bunu hâdiselerin. hayatımızın sürpriz- rduk. Bir gün evvel üşüttüğüm , hafif Hir rahatsızlık hissediyor-İmevcud değildi, Fikri seviyesile iftihar duyan bu yeni ve çalışkan neslin temsil eylediği Türki. ye Fransa ve İngiltere Ne birleşmekle akilâne bir politika kombinezonu yapmış olmaktan ziyade milletler arası mera - tibde bir kademe daha yükselmiş olduğu kanaatindedir. Karadeniz boğazına çok geniş dene - mez. Fakat manevi bakımdan derin bir hendektir, Haliç kıyılarında yükselen yüz kubbeli muhteşem beldeyi de yalnız Türk sayamayız. Orijinal ve rengârenk | SON POSTA Yaşları beşten efzun, on sekizden dun bütün kuvvetli şairler, edibler 148 inci ilk mektebin yemekhanesinde toplanmış- lardı. İçlerinde bulunan en genç edib ma- sanın Üzerine çıktı; — Sayın sevgili arkadaşlar! Diye söze başladı ve devam etti: — Şimdi... wi si im yerden bağırdı: — Şimdi benim aklıma geldi, t virsek nasıl olur? ey Birkaç şair, edib birden bağırdılar: — Topaç çevirelim, topaç çevirelim, Masanın Üzerindeki edib; — Arkadaşlar, şimdi topaç çevirmenin zamam değil Bir başka edib: — Öyleyse uçurtma uçuralım., — Bana kalırsa birdirbir oynıyalım. — Şaşırdırız vallahi, hani sayım su - yum yok. Şimdi hiz buraya eski edibleri tasfiyeye gelmiştik, Hep birden: * — Sahi unuttuk. Masnam Üzerindeki: — Arkadaşlar, birçok edibler, şairler yar. Ben dün akşam amcama sordum. rini 'bu kâğıda yazdım. Şimdi size okuyacağım. ei *R'yi e'ye Re, Şa'yi A'ya Sa, Reşa, ps" te'ye şat Reşat. N'yi u'ya Nu, R'yi iye Nuri... Hah oldu. Reşad Nuri» Bir edib: — Bu kimmiş? — Edib? — Nasil edib? — Edib iste, şair! — Siiri var mı? — Varmış, İ — Varmış ha.. hiç zannstmem. Olsaydı biz'de bilirdik. | — Belki hikâvesi vardır. — Hikâyesi varsa bu bir şey mi, benim büyük annemin de ne hikâyeleri var? — Hele benim dadımın, bir Kel oğlan| masalı vardır: Anlattığı zaman dinleseniz| bavılırsınız. Masanın üzerindeki: b — İşte o Reşad Nuriyi tasfiye edece - iz, — Edeceğiz! Listede başka biri var. Durun bekleyin okuyayım. «Yahey..» — Adı Yahey mi? — Ona benrivor. — İyi oku, hani sen kıraatlen birinci kostümlerin kaybolmuş bulunmasına rağ-| idin. men, orada Balkanlı bir kaynaşma var. dır ve Sultanlar devrinde Deyoğlundan serpili olan hoş hayalnüma hakikatte de- vam eylemektedir. Bu, Balkanlar yarımadasile mücavir mıntakaların bir başlangıç manzarasıdır. Tıpkı benim yaptığım gibi İstanbuldan kalkarak Bulgaristan, Romanya, Maca - ristan ve Yugoslavyayı dolaşırsanız. kala- balık olmıyan ve her zaman sevilmliyen bir güzide sınıf hariç, bütün oraların â- detlerinde ve kalblerinde derin bir su - rette kök salmış milli ve ırki bir şuura rastlarsınız. Bükreşin büyük otellerin - den birinde Yunanlı bir dosta tesadüf et- tiğimi hatırlıyorum. Bülgâr meselesini konuşuyorduk. Çünkü bu mesele, kom - (Devamı 11 inci sayfada) «Son Posta» nın tefrikası: 4 & DÜZ diye itiraz etti.. sonra karım da teşvik: Belediye reisinin ısrarı ne derece tabii ise. karımınki de o nisbette tabit için karım, dünyanm en temiz, en na- muslu, en masum kadını idi, Bana ihanet etmesi için hiç bir sebeb Karımı her cihetçe onunla karımı — Okuyorum. Okuyorum. Yahyahya.. buldum. Yahya Kemal! Sahi amcam onun bir şfirini de bana ezberletti. «Gördüm ol meh duşuna bir şal atıp lâhurdana, «Gül yanaklar üstüne yaşmah ttun - . muş nurdana. — O ne demekmiş 6? — Bilmem. — Ben anladım. İçinde. var, — Ben de anladım, «güle de var, — Ya ötekiler? — Ötekilerin hepsi saçma olacak. — Keski saçma olsa, saçmayı tüleğime koyar, kuslara atardım. — Tasfiyeye tâbi mi? — 'Tâbi tâbi! — Bir tane daha. «Yusuf Ziya!» — Efendim. — Sana söylemedik canım, Muharrir Yusuf Ziyanm ismini okudum. — Muharrir Yusuf Ziya ha! Ben Yu «- «gördüm» Bu vaziyette bir kadın kocasına ni- Kya Git Niyazi, açılırsın. hafif bir nez- |çin ihanet eder?. Bu muammayı, kadını bk v Ne zamandanberi üzünüyor -|halledilemiyen bir bilmece zahneden, biz erkekler ebediyen çözemiyeceğiz. Sabahleyin, ateşim biraz artmıştı. Ebemmiyet vermedirh. Temiz hava te- düzelirim. diyor- yınde yaşıyan yeni evlilerin hararetile dudaklarımız birbiri üzerinde saniye» lerce kaldı. Beni kapıdan uğurlayan gözden kayboluncaya kadar, e- selâmladım. Kapıdan çıkarken, çocuğunu mektebe gön- deren bir ana e se Dİ esi yorulma emi canım? iye sesleniyordu. Bana #uf Zıya dururken Daşka muhatrir Yu - suf Ziyaya huhcet var mı? — Bu yalnız muharrir mi? — Galiba ayni zamanda da Akbabaçı imiş? — Kuşçu ha?.. Kuşçudur da ne diye üs- telik muharrirlik yapar?. Acsba Akba - badan başka ne kuşları var? İsketesi, i5-| pinozu da var mı? — Kuş tutmıya giderken bizi de gö - ,türse. Müsanın üzerindeki: — Yetişir artık, daha çok konuşursa « niz, sayım suyuk yok der giderim. — Mızıkçı sen de, — Mızıkçı sizsiniz. Oyunu bözuyorsu - muz. Yani diyeceğim. Ne konustuğumuzu unutuyorsunuz. Biz çocuk değiliz, gairiz, hikâyeciyiz, muharririz, eserlerimiz var, — Benim de zıpzıplarım var. — Haydi sus sen de eser diyoruz. — Eser ya, hele essin de bak, ben kapı kadar bir tane yaptım, onu uçuracağım. — Kapı kadar yaptığın ne? — Ne olacak uçurtma, rüzgâr eser es- mez uçurtacağım. — Hani tasfiye yapıyorduk. — Sahi onu unuttuk. — Oku bakalım, başka kim var: — Biri daha ver anma ismini becere - medim... Buldum buldu. Vâ-N0. — İsme benzemiyor da ondan, — Bir başkası daha var, Orhan Seyfi. Hep bir ağızdan makamla söylerler: «Orhan Seyfi, Orhan Seyfi». «Geldi şimdi onun keyfim, «Biz hepimiz buracıktas, «Çaldık davul, çaldık tefis. Massnin üzerinde ayakta duran ve mekteb yemekhanesinde toplanmış bu büyük ediblere newima reislik eden Çö- cuk bir yaygara koparır; — Annem geldi, geç kaldın diye beni dövecek. Masanın üstünden yere atlar, masanın altma girer. Fakat henüz kongre bitmiş değildir. Onun yerine bir başka çocuk masanın Üzerine çıkar, işt çocuklar, şimdi bu şairleri, e - dibleri, ri, romancıları, tiyat - karakol kumandanı değildir. Av seyahatimizin ilk merhbalesini teşkil eden köye öğleye doğru varmıs- tık. Lâkin ateşim de birdenbire yüksel- miş. başım ağrıdan çatlıyacak hale gelmişti. Dizlerim kesiliyor, başım dö- nüyor. gözlerim kararıyordu. Bu va- ziyette yola devam etmenin ve sürek avma iştirak etmenin imkânı yoktu. Bu hakikati arkadaşlar da teslim etti- ler. Köyden temin edilen bir araba ile geri döndüm. Şehre girdikten sonra, evime birkaç köşe uzakta hizmetçiyi gördüm. Giyin- miş, kuşanmış gidiyordu. Onun nişan- lm dediği adamın yanında geçirdiği hafta izini bugüne rastlamazdı. Karımın benim evde olmadığım bir günde ona izin vermesi imkânsızdı. Geceyi yalnız başına çocuklarla nasıl geçirecekti ?. İİ MİZAH || iasiiye isteriz! rocuları tasfiye ettikten sonra İş bi” — Jacak. Biz ne yapacağız? air — Biz onların yerine geçeceğiz. $ ola * Jacağız kikâyeci olacağız, romanı cağız, tiyatrocu olacağız. i — a tiyatrocu olmam. . — Neye? ' | Neye olacak? Ben tiyatroye HE gördüm. Hem Düödümbüllüyü Ban onun gibi oynamasını bilmiyor — Oynamıyacaksın canım yazâ jyok — Yuu enayi, tiyatro nedir bilm Tiyatro yazılmaz, oynanılır. ya” f — Onu ben de biliyorum ammâ, 4 hır dediler... . — Bana ds öyle dediler amıma İDE” | icağım gelmeği. gul — Benim için böyle güçlük yok Sy olacağım, esasen de şalrim ya. bil Moi lay. Hele o eski şairler ortadan çekili l ler. Bakın ne güzel şiirler yi tâ bir tane yazdım bile! — Yazdın mı, okusana şunu? — Me «Ben yıkandım Çip çip,» «Oynadım zip ztp>, çi «Ayağıma giydiğim», «Terlik gp ipe — Yaşa! ... Aferin! ... Bravo! Sesleri, yazi” — Peki amma, aramızda hikâye cak kimlerdir? — Ben! — Ben! — Ben! — Ben! Ben, diyenler o kadar fazla idi Ki 7 ların: tesbit etmek mümkün olamali, Masanın üstünde duran birine #9 — Ben, diyen sendin değil mi? — Bendim! — Hikâye yazacaksın! pi“ — Tabii yazarım, hem öğle göl ay kâyeler yazarım ki, hiç kimse benim dığım kadar güzel hikâye yazamâ?. . — Dur hele, nasıl yazacaksın Byk — Masama oturacağım... Kâ ala önüme koyacağım, kalemimi elime ım.. sonra, bizde babamın kötü ) (Devamı 11 inci sayfadi bir yere giden insan itinasile pazı mıştı. Beni görmedi, sokağa söpti p kasından yetişmek istemedim. Ari dan köşede indim, Kapıyı üstüste defa çaldığım halde ses çıkmadı: yet Karım. evde oturacağını, bir 010 çıkmıyacağını söylemişti. İhtimek yy? : düşündüm. canı sıkıldı, bir in Eİ geçti. Hizmetçi öte beri almak sarı çıkarken anahtarı kapının Y daki oluğun içine koyardı. Baktı” af da. evakta duracak halim yoktu evli gittikçe bastırıyor. vücudüm e içinde kovruluyordu. Bir an evvel Ky dimi yatağa atmak için can stıy© it pir Anahtarı yerinde görünce rahf” gf nefes alarak kapıyı açtım. Ev deri | sükünet içindeydi. Merdivı tım. Yatak odamız ikinci kattadı” d rinci katın sofasından, ikinci ni kan merdivenin ilk basamağına çeri t mı henüz atmıştım ki, yukardan © hafif bir ses aksetti, sonra , feryad duydum. Merdivene çivileniverdim. a Bu ses bu kısık feryada, ** çocuklarımla şakalaştığı hükmü remezdim. 4 Karım gibi syaklarım da bar? net etmişti. h Kalkamıyordum ) j Xa 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: