n KBi - >SON POSTA 16 Mm Er — neler düş YAZAN İstanbulun 'İcıyy welere karşı müdataası için L Hiüdiseler Karşısında î frodit, münakaşasının pek a- teşlendiği bugünlerde bir an- ket yapmak arzusile yola çıktım. Sağa sola bakınırken, eskileri inkâr eden âîrrıli ediblerden birile göz göze gel - Afrodit'e dair unuyorum $ Emekli general H. Emir Erkilet * Son Posta,, nın askeri muharriri | i ünkü sabah gazetelerinin birin - I de «Nümune siperleri» başlıklı | bir haber vardı: İstanbulun muhtelif ma- | hallelerinde nümune sığınak siperleri in- ı Şa edilecek. Bu siperlerin ayni tipte inşa- | sı için bir müteahhide verilmeleri karar- | laştırılmış. Bun'ardan Eminönü ve Bey- | Oğlu kazalarında dörder, diğer kazalarda | ikişer yaptırılacaktır, ilh... İstanbul tehdidde midir? Böyle bir tehdid varsa yakın mıdır?, Bu sualler İs- fanbulda ikamet edenler için şüphesiz e- bemmiyetli ve hakhdır. Kezalik başta Ankara olmak üzere diğer büyük şehir- lerimiz ve Kırıkkale askeri sanayi mer - kezimiz bakımından da yukarıdaki sor - guları umumileştirmek iktıza ederse © zaman «Türkiye hava yolile gelebilecek yakın bir hücum tehlikesine maruz mu- dur?» suali varid olur. Harb yangını Avrupanın dört büyük devletile bir şimal küçük devletini çok - tan sarmıştır. Yangınlar, şiddetli bir itfa Vasıtası olmadığı zaman, nasıl ge - nişlemeğe müstaid iseler harbler de öy- ledir. Nereden, ne vakit ve nasıl gele - tekleri bilinmez. Bundaa başka üç mu- harib medeni büyük Avrupa devletinin bugün ellerindeki binlerce uçakla bir - birlerinin şehirlerini henüz merhamet - Sizce tahribe başlamadıklarına bakarak her yerde her vakit böyle olabi - 'ğini sanmak bir hata olur. İşte Sov - Yet Rus uçak — bombalarile — taze harab —olan Helsinki — ve diğer Süzel Fin —mamurelerinin — harabe- leri ve binlerce çoluk çocuğun taze me - Zar ve N T K y A PŞ eri mey P Tn Çin şehirlerini ve sivil Çin halkımı, tedhiş kasdile, havadan bombaladıklarını Hrbiliyonu. Keza İspanya iç harbi esasen Ve Kardeş harbi olmasına rağmen Ge - Vika; Frankonun uçak filolarının bolşe - k SPanyol şehirlerini katil ve tedhiş ciny:::: l:_erhametsîzee bir hisle born - Londra ve Parise ve diğer !ngi?ı]mmşnn z ve Frah SIZ mamuürelerine ilânihaye t Ka veyan aarruz etmi- B"CG veyahud İngiltere ve Fransanın E;li'nl;ü diğer Alman şehirlerine sonuna ar hücumdan çekineceklv dia o'umamaz. SD L Sonra, İngi d ngiltere ve Fransadan kalkan Tinın tâ Bohemya ve Slovakya e"nena_kadar akınlar yaptıklarını ve vi dunebndiklarini Bazetelerde 6 - Yoruz, Bugünkü İ y Yüzüne siyast hududlara göre, hmmdan marsı:esafe itibarile uçak taar - aN Rğ artik n r;el:ğîğğecek yerler ara- halde Tükk a | değin, bü fnTurlfıyenm Yalnız İstanbulu P "kPZhı'ı ıîehır Ve kasabaları ve hayat TÜ ve ;nemanları, demiryolları, köp- Tİ, su bend'eri ilh.. - askert - Şi ! | | | dahilini görüy bir mahiyeti haiz olup olmadıklarına ba-| daire'eri ile askert müessese, kışla vesai- kılmıyarak yakın ve uzak bir günde ha -İre vardır ki bunların altlarma aid ol - vadan gelebilecek her hangi bir hücum tehlikesine maruz oldukları hakikati meydandadır. Onun için Türkiyenin uçak taarruzlarına karşı müdafaası işi birinci derecede ehemmiyetli ve müstacel milli ve hayati bir vazife olarak teressüm e - der, İstanbul belediyesinin sığınak yaptır- mak kararının yukarıdaki umumit görüş çerçevesi içindeki 2hemmiyeti artık ken- diliğinden anlaşılır. Ancak göze çarpan iki nokta vardır ki birisi bu hususta faz- laca geç kalındığı diğeri de yaptırılmak kararı verilmiş olan siper ve sığınakların hacim ve sayılarının maksada kifayet e - debilecek bir halde olmadığıdır. Şüphe yok ki İstanbul gibi geniş bir şehri, halk, müessese ve eserlerile bir'ik- te hava tehlikesine karşı korumak esas- tır. Fakat bu iş o kadar geniş ve masraf- hdır ki yalnız İstanbul belediyesine aid ve münhasır kalamaz. Zaten bir şehir yalnız sığınakla havadan gelecek hücum- lara karşı korunmaz. Bir şehri uçağa kar- şı korumak için evvelâ kâfi kudretli ve hazır bir av uçak filosu lâzımdır. Bunla - rın vazifesi düşman uçaklarını havada karşılamak ve bunları muharebe ederek tardetmektir. Bu faal müdafaa için iyi iş- liyen bir i şebekesi lâzım olmak- la beraber av uçaklarının hazır buluna- cakları ve kalkıp inecekleri meydanları da uçak, malzeme, tamirhane ve insan sı- Bınak'arile bolca techiz etmek iktiza e - der. Bir şehri hava hücumlarına karşı ko - rumak için kâfi vasıf ve miktarlarda w- çak müdafaa topu, makineli tüfek ve ışıldak kıt'alarına ihtiyaç vardır. Bunlar müdafaasına memur oldukları bir şehrin hava sahasına, gece veya gündüz, gire - cek olan düşman uçaklarını yerden şid - detli bir ateş altına almağa yararlar. Bu silâh ve tertibat da sığınağa muhtaçtır. Ancak bu gibi faal müdafaa silâh ve ter- tibatı gibi bunların sığınakları da esas itibarile belediyenin işi değildir. Gğrülüyor ki belediyeler şehrin müda- faası ile değil sadece halkın bomba ve gaze karşı muhafaza ve sıyaneti'e meş - gul ve alâkalıdır'ar. Belediyelera aid bu işlerin başında şüphesiz evvelden sığı - naklar hazırlamak vazifesi gelir. Ancak bir şehirde yapılacak sığınak - ların hepsini mutlaka belediyenin yapa - cağı manası da çıkarılmamalıdır. 'Bır şe- hirde yapılacak sığınaklar ve siperler bunları yapacak olan daireler ve şahıs - lar bakımından dört kısma ayrılabilirler: Merkezi hükümetin, vilâyetin, belediye ve bizzat halkın yapacakları siper Ve sığı- naklar. Meselâ İstanbulda merkezi dih'k $ hükümet Finlândiyada tayyare hücumlarına karşı kıgalık"ı_r?zifdehl mağaralardan sığınak olarak istifade edilmiştir. Resimlerde dukları vekâletlerce derhal sığınaklar yapmak ve hem de bu mahfuz yerleri, bombardımanlar esnasında yukarıda imiş gibi çalışılabilir bir şekilde inşa etmek iktıza eder. Aksi takdirde mütevali bom- bardımanlar esnasında merkezi hüküme- tin işleri durur ve dosya ve kasaları top- rak ve enkaz altına gömülerek mahvo - lur, Keza vilâyetin müesseseleri de ay - nile sığınaklarla, ve vilâyet tarafından techiz olunmak iktızâ eder. Bundan başka bir şehirde her bina ya- süzdü: başka hepsi. bizimkiler harie tasfiyeye tâbi! birşey soracaktım. Reşad Nuri mi? ; de Nasuhi Baydar. olmadığında? cen ne demektir.. olduğu muhakkak amma.., ğimi anlamıştım. Bir iki adım attım. Or ta yaşlı biri görmeden koluma çarptı: soracağım. Afroditten çıkan münaka - şayı gazetelerde okudunuz mu? okumam, bugün, «bir kadın yüzünden çıkan kavga» serlevhalı bir yazı gözü- me ilişmişti amma, okumadım. baktır bilmezsin, emin ol ki müstehcen değil. Kabaheat hep o Bedia tle Hazımda, e - serimi altüst ederler. Kendi bildikleri- ne oynarlar, elbette sonradan böyle o- — Size bir şey soracaktım. Dedim, beni tepeden tırnağa kadar — Uzun sözün kısası, dedi. bizden —- Yami bütün edib ve şairler, tabii — Orası malüm, ben Afrodite dair — O da tasfiyeye tâbi! — Afrodit muharrir değildir. — Ya nedir? — Eser. — Muharriri kim? Fazıl Ahmed mi, — Muharriri Pier Luiz. mütercimi — Tasfiye.. — Maalesef Afroditin müstehcen olup — Darılma amma ağabey, müsteh - Lâtince bir kelime Yeni edibden birşey öğrenemiyece- — Affedersiniz! Dedi. Estağfirullahtan sonra: — Affedersiniz ben de size bir sual Cevah verdi: — Gazetelerde polis haberlerini hiç Müsahibzade Celâli gördüm: — Afrodit müstehcenmiş! Dedim. Yüzüme dikkatli dikratli — Ah evlâdım. Sen benim derdimi lur. Bak ben anlatayım: «Âynaroz Ka- dısı Afroditiyi görür.. «Kız senin adın ne?.» diye sorar. — Bu o Afroditi değil efendim. Na- suhi Baydarın Pier Luiz'den tercüme- si. Afrodit. Biz konuşurken, yanı başımızda bir külhan bey peyda olmuştu. — Ben bilirim onu ağabeyciğim. — Neyi biliyorsun? — Afroditi be ağabey, hani Galata- da Yani var ya.. — Yani mi? — Sen de birşey bilmiyormuşsun. meyhaneci Yani. İşte Afrodit onun kızı. — Benim bahsettiğim — müstehcen. — Yok be ağabey, kızın günahına girmeyin. daha hiç vukuatı yok ki, müseccel olsun! Uzaklaştım. Ak saçlı bir genç erkek gözüme ilişti. Şair Salih Zeki idi. Tâm adamı: — Aman dostum. senden daha fazla bu işe kimsenin aklı ermez. Bari sen söyle. Afrodit. — Benim eserim. — Hayır canım, Pier Luiz'in, eseYİş Nasuhi Baydarın tercümesi, — Asla! — Canım senin Afrodit isimli eserin çıktı mı? — Çıktı çıkmadı o başka. eski Yu - nan, Roma ilâhlarına aid eserler yaz- mak inhisarım altındadır. — Afroditi toplatmışlar. — Tabii, kaçak olduğu için! — Kaçak mı? — İnhisar kaçağı! Avukat İrfan Emin yamnımızdan ge- çiyordu. Beni görmüştü. — Yaz şunu: Dedi, Sordum: — Neyi yazayım? — Esad Mahmud Karakurda yakış. maz! — Ne yakışmaz? — Kadınların davalarını her zaman ben üzerime alırım. Afroditin avukat- lğıinı yapmakla benim hakkıma teca vüz etmiş oldu. , bir pacak olan şahsın o binanın hacmi. yani içinde bulunacak insan sayıları nisbetin- de bir sığınak yapmağa bur tutul lâzım ve tabiidir. Ancak bu kâfi değildir, çünkü bir şehirde yapılacak binalara na- rer sığınak ilâvesi iktıza eder. Fakat eş- hasa aid olan bu sığmak inşası işi bir ka- nun ister; çünkü nihayet bina sahiblerme yeni bir mükellefiyet yüklenmektedir. Fakat kanun yapmak'a da bu iş kemen oluvermez. Zira yeni bina yapacakların bu binayı sığınaklı yapmalarına kanunen mecburi kılmak pratik olabilirse de eski bina sahiblerini sığınak yapmıya kanunla da olsa mecbur etmekte ameli birçok L Bunları biliyor mu idiniz ? zaran yapılmış binalar pek çoktur. O hal- İ -h İ de evvelce yapılmış ehemmiyetlice her arı ÇBS binaya da gene sahibleri tarafından bi -| Hortumla — yer sulamak, — Pariste ilk defa 1730 sene- sinde kral sarayı- nın bahçesinde tec rübe edilmiştir. İlk sulama arabası da bundan yirmi sene sonra Tüyleride gö- rülmüştür ve bu hâdise o kadar büyük Sokakların sulanmasının bir alâka celbetmiştir ki meşhur ressam fener takmak projesi 1703 Bd DRl Gabriel, Tüylerinin, sulama arabasile su-| taya atıldığı halde iki sene sonra tatbik landığının bir resmini yapmıştır. edilebilmiştir. sokağa çıkanlar, ellerinde fenerlerle gez- SCARA LAT A Pariso ilk sokak feneri ne zaman konulmuştur Pariste ilk so - | kak feneri 1705 se- nesinde — konul - muştur. O zama - £7 na kadar Paris se- A kakları — geceleri karanlık olur, gece mek Mecburiyetinde kalırlardı. Sokağa mahzur ve müşküller çıkabilir. Bu se - beble hükümet ve meclis böyle bir sığı - gak kanununu teklif veya tasdik eder - ken ayni zamanda eski binalara sahibleri namına derhal sığınklar yapacak ve bun- ların bedellerini on, on iki senede azar azar tahsil için mevzuubahs eski bina - ları karşılık olarak kabul edebilecek ma- H bir tesis, meselâ bir sığınaklar bankası, vücude getirmeği de göze almalıdır. Kusur kalan umumi sığınakları da be- lediyenin inşa etmesi zaruridir. Bu iş güçtür, masraflıdır ve muaz - zamdır diye ihmal veya imhal edilemez. Hayat nüfusa muhtaç Türkiyede, pahalı olmak gerektir. Bundan başka, hele harb gelsin de icabına bakarız dahi denile - mez., Muazzam ve pahalı görülen bu iş yukarıda yazdığımız gibi merkezi hükü- met daire'erile, vilâyete, belediyeye ve halka makul ve cezri esaslar dairesinde taksim dilir ve heyeti umumiyesi bir ka- nun ve nizama bağlanır ve azami zaman- lJar tayin kılmır ise bu iş mutlaka olup biter.. Aksi takdirde bütün karar ve faa- liyetler, mahza dostlar alış verişte görsün kabilinden şurada burada birkaç nümune siper yaptırmaktan ibaret kalırsa ne İs - tanbul halkı ve ne de başka merkezler a- halisi bir hava hücumu karşısında korun- muş olamazlar. H. E. Erkicet Evlenmek İıllyan, İstiyene... Kadıköylü Bayan A nın arzusunu anlatan mektub bu sütunlarda çıkar çıkmaz sökün eden talib akını he - nüz dinmedi. Fakat dikkat edilecek nokta taliblerin hemen ekseri İstan- bul haricinden. Bu gidişle Bayan A. nın taliblerini birer birer görüp tetkik etmek üzere demir yolların- dan senelik bir bilet alarak hemen seyahate çıkması icab edecek. Gelen mektublarım ilk partisini alâkadarına göndendim. nasıl telâk- ki ettiğini henüz bilmiyorum. İkinci parti mektuba gelince, onların için- de yalnız bir tane İzmirden C. A. imzasile gelen vardır ki alâkadarına göndereceğim. Diğer 9 tanesi imza - sız anlaşılan birer 1âtife mahsulü, tabit kâğıd sepetine gidecekler. Bun- ların haricinde iki tane kalıyor ki. kendilerine bu sütunlarda cevab vermek icab ediyor. İsterseniz söy - liyeceklerimi siz de dinliyebilirsi - niz: * Etyemezde Bayan A ya: Sizin gerçekten bir genç kadın olduğunuzu bilseydim, görüşmeniz için Kadıköylü Bayan A nın adre - sini size vermekte mahzur görmez- dim. Fakat bilhassar zavallı bir ka - dına taallük eden bir meselede aza- mi ihtiyatlı bulunmayı bir vazife borcu biliyorum, sizin mektubunu - Zu ona göndereceğim, lüzum görür- se bir randevu verir, gider görüşür- sünüz. * Şişlide Bay Feyzullaha: — Yedi yaşında çocuklu bir er « keğe de varabilir. mi? diyorsunuz. Bilmem sorayım, fakat öğrenirsem cevobını nereye yollıyayım? Onu da söylemeli ylemeliydiniz.