17 Ocak 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

17 Ocak 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

pe kaale “Son Posta,, Taammüden katil deği Çeviren: Nimet Mustafa İsminizi çok işittim, en meşhur avu- Katsnız. Biraz evvel tevkifhane mü - dürü, sizin beni görmek istediğinizi söyleyince, çok merak etmiştim. Beni niçin görecektiniz? Benimle ne konu - şacaktınız? pi Müdür bey belki. size de söylemiş - tir. Ben şuraya geldim geleli, ne bir dost ne bir arkadaş gördüm. Eksik m masınlar gelenler oluyor. amma niçin geliyorlar. ben onların biç birile gö- rüşmedim. Niçin görüşeceğim. kimse - den bir şey işitmek. kimseye bir şey söylemek istemiyorum ki. Bir katilim, ve nihayet anladım ki, cürmümün ce - zasını çekmem icab ediyor. Bu ceza &- ğır değil ki, ben bu cozadan kaçmıyo- rum ki.. Cürmümün cezasından kaç - mak isteseydim. cinayetimden Şu ka - dar gün sonra, kendi ayaklarımla müd- deiumumiye gidip: — Katil benim, beni tevkif edin, de- mezdim. Siz benimle .. niçin? Benim avukatım mısınız? Ben avukat istemiyorum ki! Siz beni mahkemede müdafaa edeceksiniz demek. Ben mü - dafsa eğilmek istemiyorum ki! Hem sizi bana avukat yapan kim - dir? Karım mı? Niçin bunu yapıyor? Mahkeme mi, en küçük hırsızlık do - landırıcılık suçlarını işleyenlere kartı çok sert davranan hâkimler bir katile karşı niçin bu kadar müsamaha yapar- 1ar?. Anlamıyorum bir şey.. ben mahke - me huzuruna ilk detz bu cinayetim yü“ zünden çıkıyorum. Hattâ adliyeye bi 4lk defa adım atıyorum. Mahkeme iş - lerini hiç bilmem. Yalnız o okuduğum hayat bilgilerinden ve romanlardan ka famda kalmış şevler var. Cinayet da - valsrında muhakkak bir avukat bulu - Burmuş öyle mi? Katiller arasında bir goklar' da deliymiş öyle mi? Şunu unutuyordum. Taammüden katlin cezası idamdır öyle mi? İşte be- nim cürmüm, işte cezası. Ne kadar ba- #it, niçin bu yapılmıyor. Cinayetimde taammüd mevcud. ben bunu mahkeme huzurunda da söyledim. Müddeiumu - mi ayağa kalktığı zaman kısaca: — Katilin idamını isterim! Diyecek diye (bekliyordum. Fakat hedense başka bir talebde bulundu. Ben tbbı adliye havale edilmeliymi - şim. Oraya da gittik. Orada da hakika- ti anlattım. Deli olmadığımı. ve bilhas- sa deli olduğumu kendimin iddia etmiş olmadığımı doktorlara söyledim. Ne bi- leyim çek utandım. Bir katil, deliyim; diye kendini cezadan kurtarmak ister- *€ bu aymb bir şey değil mi? Siz benden vak'anm nasıl cereyan ettiğini öğrenmek istiyorsunuz. Ben anlatırım. Fakat neye yarayacak, kur- tulmak istemiyorum ki. z defa on altı yaşımda sevmiştim. m Hikâyesi a, mi) Mektebin karşısında bir ev vardı. Ben sınıfla pencereye yakın otururdum. Mektebin karşısındaki evin kızı da ek- seriyetle cam önünde kitab okurdu. Yü zünü doğru dürüst görmemiştim. Saç- iarının ne renkte olduğunun farkında değildim. Çünkü pencereler birbirine yakm değildi. Sokakta görsem tanı - mazdım. Fakat sınıfta yerime oturup o tarafa baktığım ve onun pencerenin arkasında olmadığını hissettiğim za - vacok gibi olurdum. © İkinci defa tekrar sevdim. Bu sevgi biraz daha göze görünürdü. Bir satıcı kıza Aşıktım. Ona aşkımdan bahsetme- dim. Yalnız elime ne vakit para. geçse onun bulunduğu mağazaya gider. ça - kıstığı reyyanda satılan bana hiç lü - zumu olm:yan öteberiyi alırdım. Dâha sonraları da sevdim. Biri bir evli kadındı. Kocasına karşı yapaca - ğım fenalığı düşünerek onu da uzaktan sevmekle iktifa etmiştim. Biri bir müdür daktilosuydu. Mü - dür odasında oluran daktilonun ufak bir memuru sevemiyeceğini tahmin et- tiğim için sokulmak istediğim halde s0 kulamadım. Aşkımı bir türlü ona itiraf etmeğim. Ve en son karımı sevdim. Gördünüz belki.. benim gördüğüm yok. Buraya geldi. Fakat görüşmedim. Daha doğru- su görüşmeğe cesaret edemedim, Çün kü onu o kadar çok seviyorum ki. Gördünüz karımı değil mi? Söyle - yin. siz de söyleyin. benden çok yaşa- muşsınızdır. Benden çok görmüşsünüz- dür. Hayatmızdx karım (kadar güzel, karım kadar zarif. karım kadar ince bir kadın tanıdınız mı? Hayır, değil mi? Hayır hayır onun gibisi pek kolay bulunmaz. Çok uzun konuşup sizi de yormya- yım avukat bey. Ben karımı gördüğüm İgün âşık oldum. Evlenecek yaşta idim. Karim esi bulunmaz bir kadındı. Bir defe evlenmiş ve kocasından ayrılmış- tı. Ne çıkar, hiç evlenmemiş birini al - mış olsavdım. onun benimle evlenin - ceve kadar, eline bir erkek eli dokun « 'mamış. bir erkeğin dudaklarının yü - züre değmemiş olduğunu nereden bile- çektim, Evlendik. Evimiz oldu. Fakat evi - mizde yalnız değildik o vardı. Öteki, o- nun ilk kocası. karnımın gözlerine ba - karken, o gözlere benden evvel benim gözlerimle ötekinin baktığını görür Çi- bi oluyordum. Karımın göz bebekleri - ne âkseden kendi hayalimi, onun haya- li zannediyordum. Elleri avuçlarımın içindevken. karımın ellerini onun elie- ri içinde zannedeceğinden şüpheleni - vordum. Aklımda hep o vardı. O, onun ilk kocası. Aylar «Son Posta» nın edebi tefrikası: Zİ — Mümkün değil Halük, dedi, eve £i * van Senin gibi ben de üşüdüm. ibi idle ikisi kaldılar, Biz Leylâ Ha - i otomobile atladık. Vahid uzanı e mântomün yakâ: , a zaman olsa hiddet- ka pürürdüm. Bu amda bir ölüden far- Leylâ Hanım netme, vorgu Misafirliğim yarın sona eriyor; Nazire m davetinden sonra yer yüzünde mereye gideceğini, ne yapacağını bilmi - Yen bir serseriyim. Kacsam, buralardan sem, yabancı ellerde ne bir Kar - ten rini ahidle evlenmek hâlâ elimde... İlk iller Setüme düşer. Sonra bırakır, İz - i meçhul sevgilisine koşar. Mü - sim bir hayata kavuşurum. Uşekla - İm İzmetçilerim, köşklerim, otomobi « param, elinaslarım olur. «Kestane korüsun nu da seviyorum. Hem... * 7 Hanrmefendi sizi çağırıyor. Gikt, <*Cinin bu haberi üstüne yukarı n, mavi gözleri bir daha hiç gecesi, ne de yüreğime ateş gibi dü-! Nakleden: Neyy'r Kemal !. Leylâ Hammeflendi mavi perdeli, pem- be döşeli odanın bir köşesinde kanapeye uzanmıştı; — Başım çok ağrıyor, İncigül! Parmak arımın uçlarile alnını okşa - dım! — Benim elim şifadır. Durunüz. şimdi geçer. — Bilirim sen cici kızsın amma elinde Nedir elimde olmıyan?.. — Şunu bunu baştan çıkarmak... Da - “İha ilk gördüğüm gür bana zararın doku- nucağını tahmin etmiştim, amma şerrin - den tatılıkla kurtulurum sanmıştım, — Beni ne kadar yanlış tanıyorsunuz. Üzülmenizi hiç isler miyim? Söz istedi - niz verdim ve tuttum. Yorgun yorgun: — Evet, görünüşte olsun, tuttun. 4 İma neden Halük dün gece locadan kaçtı? E Üçümüz Öf Siz Haliku tanımıyor- sunuz. Üşümek nedir bilmez. Ah, benim sevgili Halükum. Bana , doğruyu Şam Halim 1 il erke gb İnsanları, hayatı ne . a hepimiz gibi o da bildiği yolda yürümek ister amma kimseyi incitmeden... Hiç bir kadına bir en olsun eğlence gözile bak - tağını görmedim. manlar çok müteessir olurdum. Ağla - geçti avukatım, ben onun Var-|$ SON POSTA © Kurban Bayramı Cumartesi günü İstanbul Müfüliğinden: 19 Kânunu. öanl 940 senesi Cuma günü 1358 se. esi Zilhicce ayının dokuzuna müsa. dif olmakis Arife, Cumartesi günü de Kurban Bayramı olduğu ilân olu. vur, BAYRAM NAMAZI Saat Dakika 8 Zevali ı Beş kişi havagazinden zehirlendi Son bir ay zarfında şehrimizde ha- vagazi borularının bozukluğu yüzün - İden bir takım zehirlenme hâdiseleri kaydedilmiş ve birkaç da ölüm vak'asi olmuştur. Dün de Cihangirde ayni şekilde bir kaza olmuştur. Cihangirde Şimşir s0- kağında Kristal apartımanının kapicısı Murad. karısı, iki çocuğu ve kayınval- desi havagazinden zehirlenmişlerdir. Bütün aile efradı baygın bir halde Beyoğlu hastanesine kaldırılmışlardır. Zabıta kaza etrafında tahkikata başla- mıştır. — —————— lığını yenemedim. Onu kafamdan, e - vimden atamadım. Bir tesadüf karşıma (çıkardı. Fena bir adamdı. Karımın onu sevmiş ola - bileceğini kabul etmek (karıma karşı haksızlık olurdu. Fakat vardı ya, ka - rının hayatma girmişti ya,.. Kızıyor- dum. sinirleniyordum. Onu yok etme- lydim. O sağ olmayınca, artık hatıra- ları da ölmüş olacaktı. Bir gece onu sarhoş bir halde gör- düm. Tam zamanıydı. Tenha bir so - kakta beline bir tekme vurup yere yü- Jvarladım. Ve boğazını. sıktım. Kimse benden şüphelenmedi. Hattâ karım gazetede eski kocasının. katle - dileliğini okuduğu zaman o bile. Anma ineye yarar: Bu sefer eskisinden daha fena oldu. Karımla aramızda o vardı. Şimdi aramızda olan daha feci bir şey- di. Bir cinayet... O gitmiş, cinayet ye- rine geçmişti. Günden güne yaplığım cinavelin vicdan azabını daha acı çek- meğo buşladım. “Uyanıkken düşünüyor- dum. Uyurken rüyama giriyordu. Ka - ıma baktıkça eski kocasını, manasız. sersem bir düşünceyle, öldürmüş oldu- ğumu hatırlıyordum, Daha ne anlata - yıpı: Bunlar öyle hisler ki ifadesi ol muyor. Bilmem anlıyor musunuz? Hem nasıl anlıyabilirsiniz. Katil olmadınız ki ardayabilesinz., İşte hepsi bu.. Taammüden katil de- (Dinliyordum. Başka ne yapabilirdim.) — Onun gibi bir köcam olsa dünyada sıkılmazdım, bıkmazdım. İnsana öyle hâ- ki onun karısı olub da aşkım bölüşmeyi düşünmek imkânsızdır, — Evetttt?.. — Ne de hislidir yavrum... üstünde görsen... Ne güzel, ne güze'dir. O parlak, o sen Leylâ Hanım gitmiş te yerine yaralı, yorgun bir genç kadın gel- mişti, İçime dokundu. — Çoktan mı tanışıyorsunuz? diye sor- dum. — Beş yıl var. Fakat bu seneye gelin - ciye kadar şöyle böyle tanışırdık. O za- manlar beni başka bir seven vardı. (Doğruldu.) Halük, dost olduğum halde kına aşk- tan bahsetmiyen ilk erkektir. Foni eri - şilmez bir e gibi sc mar hürmetle ssyar. Bir saygı yiz liyordum. Boşuna ümid Fakat onu sen de ele geçiremiyeceksin, yılan kız! Dün gece yolda ona senin taş gibi bir kız olduğumu, önüne gelen erkekle eğlenmekten baska ğini, bugünlerde Vahidle söyledim. Yarın da gö ığim. Senden uzak- Halükum hiç değilse benim, benim arkadaşım olarak kalacak. Böyle yapmazsam serin yüzünden üzüle- cek. - (Ses çıkarmadığımı görünce sinirlen- Dünyada kabalık bilmez. Ah hele at N I musun, genin yüzünden üzü - lecek. Zavallı Halökum bir severse mu-İtanırım. Hiç bir şevi olduğu gibi, tama -İlikleri, hanları, bağları hakkak ömrünün sonuna kadar sevecek -İmile söylediğine İnanamazsın. Müthiş demektir. 'BATAKHANES Âsilerle karşı karşı Şeyhislâm ile sadrazam, kalabalık mai- yetleri ile Atmeydanından Babıhümayun yolunu tutarlarken, meydanı, cami avlu»! sunu ve ara sokakları, Divanyo'u cadde - sini döldüran kalabalığın üzerinde de bir haber uçuyprdu: maz divanı olacaktır... a yelin savurduğu göz ile görül - miyen buz habbecikleri, birleşip o » meğe, bulgur gibi bir kar haline gelmeğe başlamıştı. Omuz omuza, göğüs göğse si- kişip kımıldıyan binlerce insan birbirini ısıtıyordu. İki gocuklunun arasına sıkış”! mış ayağı çıplak, sırtı çıplak bir serseri, de o gocuklara sürtünerek korunuyordu. Kenarlarda, o kadar sıkışık olmıyan yer- natarak tepinirken 2 körük gibi , şişirip boşallıyorlardı. M gitmişti. Arkalarındaki on binlerce kişi - lik kuvvetle saraya yürüyen sipahi 20r -' 'babaşıları Babıhümayun ile orta kapıyı açık, Babüssaade önünde de padişahın tahtını kurulu bulmuşlardı. Dördüncü Murad, sipahi, yeniçeri ve baldırı çıplaklardan mürekkeb olan bu müthiş kalabalığın önüne, bu sefer biraz Yazan: Reşad Ekrem ya soğukkanlılığını kaybetmedi, Dudakları acı bir tebessüm ile gerildi; i — Hasan Halife ve defterdar nerede «' dir bilmem. Şehzadelere gelince, aradan hür, bu kadar ksldırmak size düşer mi? dedi, Saka Mehmed ile Mahmud ağaoğlu ce vab veremediler. Bunun üzerine ortaya ihtiyar bir sipahi çıktı: — Padişahim.. dedi, uğrunda böynu kıldan incedir, bize hünkâr şahzadeleri im dediler. ,. göz ücile Receb P: b aşaya ” tığı ayak iskemlesini öptü ve göz genç hükümdarın gözlerine dikerek: — Ulu padişahım Amma şu halkı defetmek için, şehzad ri çıkar,,. Murad tatlı bir sesle sordu: — Bre babalık adın nedir?. — Padişahım bana Çinili İznikte geloğlu Ahmed derler... daha tecrübeli olarak çıkmıştı, Ayağında içizme vardı. Sırma işlemeli beyaz çuba - dan çağsırının geniş paçıları çizmesinin içinde toplanmıştı. Belinde mücevher kabzalı nefis bir kılıç vardı. Sırtına, kıy- metli bir samur kürk giymişti, Kavuğun- da, çaprastlama iliştirilmiş mücevherli bir tuğ da'galanıyordu. Yüzünden, bu genç hükümdarın bütün azim, irade ve zekâsile beraber, iki buçuk! ay İçinde bir hayli yorulmuş olduğu da okunuyordu. İri gözleri biraz içeri çekil miş gibiydi, etrafı morarmiş ve altları, şişmiş görünüyordu, Geniş alnında, çok uzaktan bile farkedilen derin bir çizgi yda olmuştu. Eoderunu hümayun halkının alkışları | ile kapıdan çıkan padişah tahtına oturdu. ! 'Tahtın arkasına devlet ve saray ricali ile ülema dizildi. Müfti Ahizde ile sadrazam Receb Paşa da, tahtın yanında, sağ tara- fında durdular. “Yeniçeri ağası ile ocak! çorbacılarndan üç yarar kimse, yalın kis | hıç tahtın sol tarafına geçtiler. Kar altın- da bir ayak divanı kuruldu. Kalabalığın içinden ilk önce Saka Meh med çıkıp ilerledi ve padişaha on adım! kala durarak, hiç bir hürmet ve nezaket. resmine lüzum göstermeden; camide! Rum Mehmedden işittiğini tekrar etti; — Padişahın, sen niçin Hüsrev Paşa! göbi yarar bir veziri katil ve kendi dev- letini rahnedar ettin? Simdi dahi elbette ki bize Hasan Helifeyi ve defterdar Mus- tafa Paşayı ver, paralıyalım!.. dedi, Padisah cevab vermek üzere idi ki si- pahi Mahmud ağaoğlu ilerledi, ayni lâü- bali hareketle o dâ: Bullarıdır, gayri sana itimadımız kalma- dı, nahak yere Hüsrev Pasavı öldürttün, | şehzadelere de kıyarsın. elbette ki şeh -! zadeleri çıkart bize göster!.. | Dedi. Murad, bu ağır sözler karşısında — Çengeloğlu senin sözünden hoş kaldım.. sana iyi dirlikler dersem Padişah, tahtın arkasında duran tara Melek Ahmed ağaya bu sipahinin se dını yazması için işaret etti. İznikli Çe geloğlu padişahın huzurundan geri De Sipahi zorbalarından de ortaya çıktı ve avazı çıktığı kas dar bağırdı: — Bu dediklerimizi bize vermezsen şehzadeler çıkmazsa sen bize padişahlı Na değilsin?, hzadeler, zaten hazırlanmıştı, dasında idiler. Murad Receb Bİ zile işaret etti. Adlırı Beyazıd, Söleymanş Kasım ve İbrahim olan dör şehzade Ba « büssaadenin eşiğinde göründüler. Bu fer, şehzadeleri de s'pahi ve yeniçeri ba'dıri çıplak ihtilâlciler alkışa tuttı Babü lenin geniş saçağı ve iki yün yandaki revaklar, padişah ile saray hal « kına siper oluyordu, Fakat, avludaki ka Jabalığın omuzları ve başları karla b beyaz olmuştu. Birçoğu kulaklarım, lerini, geniş çemberlerle sarıp sarmala * mışlardı. Şehzadelerin en büyükleri Beyazıd il Süleyman idi. Beyazıd, pembe yüzlü tombul, ter bıyıklı bir gençti, Süleym *am erkek yapısında İdi, iri kemikli, çe vik, levend bir delikanlı idi. Sırtında ye sil atlasa kaplı vasak bir kürk bul! sehzade Beyazıd, Süleyman ile beral kapının esiğinden ileriye çıktı; etrafıng saskın saskın hakındı, sonra zorbabaşılı . doğru bağırmağa başladı: — Bizden ne istersiniz?, Biz bir kö kendi halimizle meşgul iken bizi — Hem şehzadeler bizim efendimiz e komayıp adımızı almak ve | isana getirmek niçindir? Yoksa bizi suçlu edip mahiv imi etmek istersiniz? Allah - tan tanmayıp böyle tuğyan edersiniz, korkmayıp padişah hazretlerinden We (Arkası var) | Başka bir kadın böyle sevgiye canını zevke düşkündür. Kimseye, hiç bir verir, Fakat sen... Sen bir Karmensin. inanmaz. Şimdilik seni deli gibi seviyor, Sözlerinin ağır kaçtığını anladı. Ken-| Başka türlü ele geçiremiyeceğini bildiği ve balrsi değistirdi: — Muflisi gördün mü? — Kahvaltıda beraberdik. — Ne şen insan değil mi? — Bilâkis durgun ve hasta,, Endişelendi: İkim olmayı bilir, öyle hayatını doldurur dine hâkim olrmya çalışarak gülümsedi (için de seninle evlermek istiyor. Kırılmıştım: İlifas ediyorsunuz. — Doğruyu söylüyorum. İhtimal bip kaç sene hoş vakit geçirirsin, kendine uyabilirsin. Çünkü sevmiyorsun. birini sevmenden korkar, sana sadık lar, İyi ki sevmiyorsun. Onu seven mu - — Hasta mı?.. Ha... Midesi bozuk de-|hakkek bedbaht olur. mek istiyorsun. Yeni bir şev değil, Oda - — Roman okur gibi konuşuyo! sını gör, sebebini arlarsm. Raflarda, ma-| Bu zamanda böyle seyler için ken sasının üstünde ne «bildirem; simleri vardır, bilsen. Hesabca beni de ların re -| bedbaht eden var mı? — Tek tük te olsa var. Fakat bu bah! pek sever, Gönlümü almak için gene vajsızlığın sebebi kitablardaki gibi ölü bir yüzük getirmiştir, ya da Göreceksin. . — Mükemmel koca, değil mi? — Evet, Vahid de sana böyle olur. Yal- nız o, evlilik hayatına nefis bir âşık To Bile başi çakmaz.Aman Yarabbi bizim balayımızı görsen ne cehennemdi!. — Bir Fransız muha: çiye gitmenin, fotoğraf e-kt'rmenin bir eşidir. İnsan bu koca zahmete ancak ne- ticenin hatırı için Katlanır. diyor, — Neticenin mi? — Evet... Zengin bir evin, incinin, el masın, adın, şöhretin filân... — Orası öyle amma Halükla evlenen iki taraflı me'ud olur. (Leylâ Hamsin ikinci tarafı varsın söy- Temesin. Ben biliyorum.) Ş lacağını umuyorsunuz. Başım, sifa imiş. Her şeye rağmen hoşuma «Balavı dis-| yorsun yılan kız. Senin gibi kiz kolay bu'uninaz. Bilinmez. Ben kendisini yıllardanberi |leri. otomobili var, Şaziye Hamm bilezik... |facia filân değil... İstediğimize erise pan erissek bile elimizde tutama u için bedbaht oluyoruz. İçini çekti, Birkaç dakika sustu, Sonra gülüms ın #ğrısı geçti. E'in sahid ysacaktır. Muhlis böyle şevlerden | yerek: " Öpüstük. Odama çekildim. ğ Evet bu işin bir tek çıkar yolu var: € da Vahidle evlenmek. Kendisine kıyme vermediğim için «İzmirdeki gene K& dın: ın Muhlis Beyefendinin «bile larından farkı olmıyacak. Ne de olsa bar bir erkektir. Bana kabalık Rahatım için elinden geleni yapar. #” 'nesinden kalan elmasları, Zi — Demek Vahid Beyin iyi bir koca o-)latmakla öitiremiyorlar. Şişlide apartımanları, Adada, Firenki l da henim © (arkası

Bu sayıdan diğer sayfalar: