2 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

2 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CD eniz ve denizc SON POSTA ilik Büyük Harbden alınması icab eden ders L “Son Posta, nın <Hitler ve Alman hariciye nazırı bey-! nelmilel menfaatlerin nasıl taksim edile- ceği ve galib gelecek muzaffer bir Al - manyanın mağlüb İngiltere ve Fransa ile ne gibi şartlar dahilinde sulh yapabile- ceğini tetkik edeceklermiş!> Bu, son günlerde okuduğumuz şayanı dikkat gazete bavadislerinden birisidir. Şüphesiz devletler bir harbö bir mak- sadla girerler. Mağlüb olacağını bile bile harbi arzuliyan bir devlet henüz görül - memiştir, görülmiyecektir de, Şu kadar var ki, harb ve neticesi, ştirak eden dev- etlerin arzularına tâbi değildir, Galibi- Yeti garanti ettiğini zannedenler mağlüb olabilir, hattâ haritadan silinir, en ağır mMağlübiyete namzed görünenler şerefli bir netice elde edebilir. * Beş aydır devam eden dünya harbi - nin neticesini bugladen tahmin etmek elbette mümkün değildir. Bununla beraber, elimizde güzel bir denizci muh tahmin ölçüsü, hatıraları henüz kaybol - muyan bir misal; Harbi Umumi vardır. Bugünkü harbin Büyük Harbden baş- en arriri yazıyor | günler, aylar ve seneler doldurün çetin hizmetimiz sona ermiştir. 18 'Teşrinisani 1918 deyiz. Bir hafta evvel İngiltere se- hillerinde vazife aldığımız halde bugün Heligoland'da, demirliyiz. Yarın da de- Bizaltımızı İngiltereye teslim için hare - ket edeceğiz. Bir taraftan cephane ve tor- pillerimizi çıkartıyor, diğer teraftan ma- rüz kaldığımız şu feci âkibete tükenmek bilmiyen göz yaşları döküyoruz. Yanı - mızda ayni hazırlığı yapan 18 denizalti ile İ bizi tekrar Almanyaya getirecek olan He- ligoland gemisi bulunuyor. Sabahın sekizi. bülün gemiler demir alıyorlar... Birbiri peşine limandan çık - mağa hazırlanıyorlar. Manzara tamamen bir cenaze merasimini andırıyor. Sanki hepimiz ölüyüz, iki İngiliz gemisi bizi ta- kib ediyor. Yalnız bir tekinin bütün İn - giliz donanmasını korkuttuğu 18 Alman denizaltırı, kendisini cesur ve kahraman tanıyan denizlerde, başı önünde, mah »- kümlar gibi ilerliyor. Saatte sekiz mil yapıyoruz. 20 Teşrinisani, sabahm erken saatle - rinde, kuvvetli ışıklarla bir şehir man - «Son Posta» nın zabıta romanı: 68 De Yazan: CEVAD FEHMİ | Rıdvan Sadullahın plânı Rıdvan Sadullah yerini değiştirerek m Postahaneden çıktıktan sonra Rıdvan Sadullaha nereye gideceğimii sordum. — Benim ufak tefek bazı işlerim Var, asonın başına geçti ve paketi açrı te macera arzun dahilinde cereyan etme- di galiba, Serkomiser küfürler savurarak bana Cevad Fehmi! dedi. Sen serbesisin, müm-| söylediklerini biraz daha mufassal şekil- kün olsa da Kapalıçarşıya kadar bır uğ-)de tekrarladı. Rıdvan Sadullah bunları rasan. Bizim antikacı eski bir halı düşür-İgayet lâkayıd bir eda ile dinledikten son- ka bir netice vermesi için aşağıdak! dört şartın değişmesi lâzımdır: 1 — Sevkulceyiş. 2 — Kuvvetler nisbeti, $ — Taraftardan birinin icad ettiği öl dürücü yeni bir silâh... 4 — Muhariblerden bir tarafın perso - mel yetiştirmekteki muvaffakiyeti.. dan uzaklaşmamak için bu dört Maddeyi uzun uzadıya izah edecek de - ğilim. Yalnız Almanyanın bu dört şartta da Harbi Umumiden, bugün daha üstün! olduğu iddia edilemez. Her halde dünya efkârı umumiyesi Hitler ve fon Ribben-! ragatkâr bir hayat mücadelesi ile birçok | troptan daha başka bir kanaat beslemek- tedir, * Dünya efkârı umumiyesinin kanaatin- de bulunduğum için, Almanyanın bazı as- keri meziyetlerini teslim etmekle bera- ber bir Alman deniz gediklisinin hatı - zarası arzeden bir donanmanın bize yak- Jaştığını görüyoruz. Bunlar da bizim gi- bi İngiltereye teslim olmağa giden Almın zırhlı, kruvazör, muhrib ve torpldobot - larıdır, Arkamızdan yetişen bu filonun ibizi geçip gözden kaybolması, âsabımız- da büyük değişiklik husule getirdi, he - rasını nakletmekten kendimi alamıyaca -| pimiz ağlıyoruz. Az zamanda dünya ta - ğım: Hikâyenin nakili Büyük Harbi yasa- mış O. Vehner'dir, Bir denizeltırının İn- giltereye teslimini anlatıyor: «Büyük bir fedakârlık ve hattâ fe - rihine azametli sayfaları yazan bu do - nanma kendi ke i teslime gidiyor, İngiltereye yaklaştıkça, bizi teslim al- İmağa gelen İ z gemilerinin adedi ar- İtıyor. Kendisinden çok kuvvetli beş İn » (Devamı İl inci sayfada) L'Tarihten Sayfalar | İbni Batutanın hikâyeleri L “Son Posta, nın tarihi bahisler muharriri yazıyor ” | Şamış olan Tancali seyyah İbni Batuta, çok muhacirler getirterek Deihiye yetleş- çocuk vardı, ustası emretmiş, çocuk O sı- Bezdiği memleketlerde görüp işittikleri en birçok güzel fıkralar, hikâyeler, | Süzeştler anlatır. Bugün, okuyucu! larıma, kaç tanesini nakledeceğim: in haksız yere pek çok adam öl me payitahtı olan Delhi Şi Padişaha küfürlerle d ee Yazarak üzerlerini mühürlemiş -| ban lğidlerm dışına da «Allahın aşkına ya la ind bâşkası okumasın; dir. atamişlar FN Ee muhtelif yerlerine | mühürlerini tan bu mektubları toplatmış, sinde de #ökerek içlerini olrumuş, hep * kendisine karşı en ağır şekilde| ci may fredildiğini görünce Delhi) Yarını şu vetmeğe karar vermiş; ve ka- celi şekilde tatbik etmiş: Mi bütün Delhililerin ev, dükkân, e im mülklerini satın| > » Payitaht halkıni artık kendi bad olan şehirden kovarak Devletâ - miş. Tem yerleşmelerini emret - alime Gİ buna karşı gelmek iste - çıkmıy, ak lar, üç gün içinde şehirden Man olanların. şiddetle cezalan - hcağINI bağırdıklarından, Delhililer, DE kalarak yurdların bırakmışlar ve letâbad şehrine muhacir olmuşlar, olu birçok mek-| tirmiş... * İbni Batutanm Delhiye uğradığı sıra - Jamıştı. Ustası çocuğu üç defa çağırdığı! İbni Batuta hikâyelerinden bir - da hükümdarlık eden bu Hind padişahı-:halde cevab alamayınca, güya gazaba İnin bir veziri vardı. Bu vezirin kız ksr-| gelmiş gibi eline bir bıçak alıp o da sı -| yeciyi odalardan birinde asık ve düşün- dayısını öldürerek hazinesini rıma asılarak gözden kaybolmuştu. Biraz | irmüş olan Hind padişahlarından biri- zaptetmek ve o sıralarda dağa çıkmış olan | sonr n şebrinin ahajisi, | bir şakinin yanma kaçmak istiyordu. Et -İbir ayağını, diğer elini ve üiğer ayağını, deşi oğlu, rımın ucuna ası'arak seyircilerin gözün- den kayboluncıya kadar tırmanmağa baş” çırağı olan çocuğun bir elini, sonra İmüddetumumi Ön dördüncü Milbdi asır başında ya -'det sonra 'da başka memleketlerden bir kalmamıştı. Hokkabazın yamağı olan bir” İavdet etmemişti. Polis memurları gaybu- rafına toplananlarla yakalandı. Ayak -)daha sonra cesedini ve en sonunda da bâ- daşları padişah tarafından katlettirildi, şını yere atmış, kendisi de eli yüzü, üstü kendisi de dayısına teslim edildi. Vezir | başı kan içinde soluk soluğa inmişti. Yer- düğünü haber vermişti. Bugün gidip gö- recektim, Fakat mümkün olmıyacak. Ya- rın, daha doğrusu öbürgün uğrarım. Ben görmeden herhalde halıyı elden çıkar- masın! Kendisine «pek demekle beraber bu halı meselesinin #sni baştan savmak için bir sebeb olduğunu hissettim. Çünkü an- tikacıya evde iken pekâlâ telefonla malü- mat verilebilirdi, Beni oraya kadar gön- İdermeye mâna yoktu. Rıdvan Sadullah iherhalde bana dahi bildirmek istemediği İbazı işlerle uğraşacaktı. Acaba ne yapa- İcaktı? Çok merak etmekle beraber bunu kendisine sormadım, Sorsam da söylemi- yecekti. — Ben yediye doğru eve döneceğim Cevad Fehmi! dedi. Sen de daha fazla geç kalma! Osman beyle müddelumumi mu- avininin de o zamana kadar Bebekten döneceklerini ümid ederim. Rıdvan Sadul'ahın arzusunu yerine getirdim, bazı ahbabları ziyaret ettim ve yediden az evvel eve döndüm. Kapıda bekliyen polislerden serkomiserle muavininin yarım geldik'erini “höber Bl! Sadullah Oise henüz evvel Rıdvan sânl İdim. betimiz esnasında gelen giden hiç kimse olmadığını söylediler. Yukarı çıktım ve cinayet masası serkomiseri ile genç aöli- ra: — Üzülme Osman bey! dedi. Katili ya- kalıyacağız. Sana verdiğim sözde duru- yorum. 49 saatin aşağı yukarı beş saati geçti. Tam 40 saat sonra her iş tamam! Necdetle Neclâdan ne haber? Bu suale de ben cevab verdim. Rıdvan Sadullah serkomisere — Kararlaştırdığımız malâmat gazetelerde intişsr ediyor, değil mi? Osman bey: — Edecek deği, İstihbarata söylediği - niz gibi bir rapor verdirdim. Ayrıca gös zetelere de bu raporu almaları için tele « $#on ettirdim. — Mükemmel! Nihayet anlatmak sırası Rıdvan Sa dullaha gelmişti. Yerini değiştirerek. ma- sanın başıma geçti. Sokaktan getirdiği p3- ket masanın üstünde duruyordu. Bunu ö- nüne çekerek ambalâjını çözmeğe baş « Tadı. Biz de masanın etrafına sıralanmıştık, Merakla paketin içinden çıkacak şeyi bek liyorduk. Az sonra ambalâj çözülüp de paket muhteviyatı meydana çıkmca bu merakımız derin bir hayrete inkılâb etti, rdut inesan kafası çıktı. Garib şey, bu da ne demek oluyordu? Balmumu insan kafasına dikkatle ba « kan serkomiser: celi bir tavırla bizi beklerlerken buldum. Ben içeri girince serkomiser: — Kuş çoktan uçmuş! dedi. Süreyyayı yakalıyamadık. — Ne diyorsunuz? — Evet, Herif dün gece «seyahate çı- de, kız kardeşi oğlunun ayakdaşları gibi idamını emretti. Bu dölikanlınm sevgili bir cariyesi vardı. Ceriye de Kendisine vurgundu. Sor buluşmaları ve kucakla- | korkusundan dehşet içinde kalmıştı. Hals| kı müslütnan olan bu şehrin kadısı, Tam! şarak ayrılmaları pek acıklı ylmuştu. De- likanlı, fillerin me atılarak öldürüldü. Derisi yüzü'üp İçine saman dolduruldu. O gece, cariye de kendisini, âşıkının dürüldüğü yere yakın bir koyuya att dürdü. Padişahın emrile kızın nâşı da d€- Yikanlının mezarına konuldu. Delhi halkı da o mezara «Aşıklar kabri. adını verdi. * Bir Hind şehrinde, bir tirendâz bir ar- kadaşını (öldürmüştü. Zengin olan katil, şehir halkı tarafından saklandı. Maktul defnedilmek üzere iken vali mâ- nl oldu: «Katil bana teslim edilmeyince Padişah, öç gün sonra, kölelerini şehri cesedi, tabutu içinde olarak sokakta kal- teftişe memur etmiş, köleler, bomboş veldi, kokmağa başladı. Nihayet katil teslim issız şehrin evlerini birer Lirer aramış -İedildi. Hayatta bırakılmak şartile bütün lar, koca Delhide kimsesiz biri kör, biri|ma'larını valiye terketmek istedi. Fakat kötürüm iki adam bulmuşlar. kabul edilmedi ve idam olundu. Padişah, kötürümün, Devletâbad isti - * Kametinde topla atılmasını emretmiş. Kö-| İbni Batuta bir Çin şehrinde bir hok - rün de, ayağından bir ata buğlanarak| kabaz görmüştü: Devletâhada sürülmesini söylemiş, ve bi-| o Hokkabazı kalenin ortasında seyret - çare, bu süretle parçalanmış, Devletâba-| mişlerdi. Adam, üzerinde birçok delikle- da ancak ata bağlanmış olan bir ayakli)rinden uzun sırımlar geçirilmiş ve tahta- gitmiş. Sultan, bir gece sarayının tara -İdan yapılmış bir küreyi alıp havaya at - çasına çıkarak payitahtı seyretmiş, gehrilmış, küre o kadar havaya çikmaş idi ki karanlığa boğulmuş görünce: «İşte şiındi| gözden kaybolmuştu. Hokkabarın elinde yüreğim ferahladı!.» demiş. Bir müd -İsirımın ufak bir ucundan başka bir şey un parçalanmış aralarını alarak ayağı ile vurunca; atuta de, çı | birbirine -bitiştirmiş, içocuk doğrulup. kalkmıştı. İbni calı seyyaha: «Vallah tırmanma ve inme jve kesip biçme yoktur, bunların hepsi hokkabazlıktır» demişti, * Horasan beylerinden biri, Hindistan »- daki Türk imparatorunu xiyarete gider, fakat Delhide hastalanır. Hindisten padi- şahı, Horasan'ı beyin inmiş olduğu ko » nağa giderek hastanın hatırını sorar; ve kendisini yatağından kâlkarak karşıla - mak istiyen hastanın rahatsız olmaması- pı emreder, Bir müddet görüştükten son- 'ra padişah altın ile terazi ister, Bunlar getirilince, hastaya, terazinin kefelerin- den birisine oturmasını rica eder. Hora - sanlı bey, imparatorun bu muhteşem ih- sanı karşısında: — Ey ulu padişah.. böyle yapacağını bi leyâim sırtıma çok esvab giyerdim! der. İmparator — Yanında ne kadar esvabım varsa, şimdi hepsini sırtına giy... diye izin ve- İrir, Bey, kışlık ağır pamuklu esvabırı gi- yerek terazinin kefesine oturur, impara- tor da, terazinin öbür gözüne ağırlığınca altın doldurarak ihsan eder; ve nihayet: — Bu parayı al, yarın başın sağlığı için tıkaraya dağıt! diye emrederek çıkıp gi- der. R.Ekrem kıyoruma diye bir bavulla savuşup git- miş! Hoca yok mu? Kendilerine vaziyeti anlattım. Serkomiser: Çok şey! dedi, Halbuki sizi beraber götürmeyi bizzat o istemedi mi idi? Serkomisere hasta fle genç kızı sor- dum, Neelâ nişanlısmın yanında idi ve dadıdan öğrendiğine göre biz gittik gi - deli oradan ayrılmamıştı. Biz böyle konuşurken kapı çalındı, Rıdvan Sadullah içeri girdi. Kendisini kapıda karşıladık. Çehresi mutaddan da- ha fazla neş'eli idi, elinde oldukça büyü- cek bir paket taşıyordu. Bizinile beraber kapıya koşan dadıya paketi almasını söy- ledim, Rıdvan Sadullah mübslâğalı bir eda ile bağırdı: — Sakın ha! Onu kimseye emniyet e- demem. Hayretle birbirimize bakıştık. — İçinde çok kıymetli bir şey var, ga- liba! dedim. Gülerek cevab verdi: — Evet çok kıymetli bir şey! Tahmini-| nizden de kiymetli! | Ridvan Sadullah paltosunu çıkardı ve! ihtimamla yere bıraktığı paketi gene ay-| ni ihtimamla eline slarak oturduğumuz odaya doğru yürüdü. Biz de kendisini ta- kib ettik, — E Osman bey, anlat bakalım. Bebek- — Hay Allah belâsını versin! diye söy- lendi, Bu tıpkı Necdete benziyor. Rıdvan Sadullah: — İyi bildin Osman Bey! dedi, Deli - kanlınm elbiselerini temizliyen dadı be- nim tenbihim üzerine cüzdanından bir ve sika fotoğrafı çaldı. Onun yardımı ve be- nim tariflerim sayesinde işte bu eser mey dana çikti. Sıhhi zrüzenin omulij mütehassısı eski bir tanıdıktır, ona yap- tırdım. Demek beğendin, ha? — Çok beğendim amma, eğer bunun ne işe yarıyacağını anlıyorsam Allâh bes ni kahretsin! Rıdvan Sadullah: — Evet artık bunu anlatmanın tam $i- rasıdır, dedi. Plânım şu... Şimdi bu bel mumu kafaya yastık ve yatak çarşafla - rından bir vücud ekliyeceğiz, Kafanın bir kısmını yaralı imiş gibi sargılarla sera » cağız. Bu iş billikten sonra meydana Çı « kan heyeti bir yatağa yatırarak güzelce örteceğiz. Oynıyacağımız oyunu kavrı - yorsün değil mi Osman Bey? Serkomiser şaşkın şaşkın kekeledi: — Kukla değil mi hocam? Rıdvan Sadullah neş'eli bir tebessüm - le: — Evet, bir nevi kukla amma, ben ©- nu sormadım, Osman Bev! dedi. Her ne ise anlatmıya devam edel'm. Şimdi bu başı sargılar içindeki sun'i adamı Nec - detin yattığı odaya götürür, delikanlının yatağına yatırır ve delikanlıyı da oradan çıkarırsak ne olur? Haricden gelen bir kimse Necdet bu yatakta yatıyor, zan - netmez mi? pa” Dikkat! Roman burada bitmedi. Arkası 11 inci sayfadadır. Paketin içinden balmumudan mamul bir

Bu sayıdan diğer sayfalar: