2 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

2 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Şubat SON POSTA Saracoğlu Sofya mülâkatından sonra beyanatta bulundu (Baştarafı 1 inci sayfada) cek olan Romanya hariciye nazırı Ga - İenkonun » Yarın sabah (bugün) Beigrada muvasalatı beklenmektedir. İlk toplantı sabah seat onda yapıla - caktır. , Konsey toplantıları hariciye nezare - tinde yapılacaktır. Yarın akşam (bu ak- şam) misafir nazırlar şerefine büyük bir ziyafet verilecektir. Nazırlar, saltanat maibi Prens Pol tarafından kabul edile - Jant ve polis müdürü Pantev, Sarac- oğsuyu karşılamışlar ve Sofyaya kadar kendisine refakat etmişlerdir. Saat 14 te Sofya garına gelen Saracoğlu, or& - da, kral mabeyn dairesi şefi Gruef ile başvekil ve refikaları, Bulgaristanın sabık Ankara elçisi Kristof, hariciye nezareti siyasi işleri şubesi direktörü İAltinof. demiryolları müdürü Kalçef protokol şefi Belinef, Yugoslavya, Ro- mai Yunan elçileri. Türk elçisi Ber v.p, (zerin ümeyineğ dolayısile e Bel, > çiliği haşkâtibile sair zevat ve matbu. Lao. emi. .Jat mersublarından mürekkeb kalaba - Tâya gelen haberlere göre Yugoslavya lik bir heyet tarafından karşılanmış - Payitahtında Balkan antamı toplantısı | U”” için fazla bir hazırlık faaliyeti göze çarp-| (Ekspresin garda tövakkufu esnasın- maktadır. Şimdiye kadar şehre 150 den! da, iki nazır ve hazır bulunan diğer 2e- fazla ecnebi gazeteci gelmiş bulunmak -İvat garın salonlarında samimi bir has- tadır. |bihalde bulunmuşlardır. <eklerdir, Saracoğlunun Türkiyeden ayrılmadan | Saat 14 ü 45 geçe, Saracoğlu ve ma-| evvel Türkiyenin kat'i temiz ve açık si-);yeti erkâm, hususi vagonda yer almış yaseti hakkında gazetecilere verdiği be-| lardır. Reşvekil ve refikaları, protokol | yanat Londra gazeteleri taralından çok! cef, şef muavini, demiryolları müdü. bei bir ehemmiyetle karşılanmış, bö-| rü Kalçef, polis müdürü Pantef te ayni e matbuat tarafından takdir görmüş -| vacora binmişler ve Saracoğluya. hu- pi al) İdnd istasyonu olan Dragomana kadar e eymisin bir yazısı , ,İrefakat etmişlerdir. ymis gazetesinin Belgrad muhabiri! Drazomana kadar devam eden &e - gazetesine yazdığı bir yazıda şu dikketeİ...5.11 ii Lİ a #ayün izeliâii vermektedir. çan devamınca iki nazır görüşmüş z İleri ein ile Almanya arasın -İ Hariciye Vekiline refakat eden mat- , gümrük an'aşmasının ilgası ve güm- yeti, Sofva istasyonunda mat- rüklerin birleştirilmiş olması dolayısile ER e > hâsıl olan bazı ticaret meselelerinin m zakeresi için Almanyanın Balkan dev - Jetlerini davet etmesi beklenmektedir. İktısadi iş birliği i Seratinof ve Bulgar a - mlanmışlardır. Sofvadan Draroman istasyonuna İkndar. Türkiye Haricive Vekili Saracoğ ga m ie 2 göze“) ile Bulcar başvekili Kösetvemot u - İktasdi birliğin az Ev anlar İzun ve samimi bir hasbıhalde bulun- dağın, bakici salar da ek br Bava Gerd e ayan y ın da sıkı b Kaniu 3. iktisadi anlaşmanın imkânlarını tetkik e- zeki size ape rimel deceklerini, bu anlaşmaya Bulgarista e # maya geristanın ni i nş- da iştirakinin ümid edildiğini söylemek - m Ri ei, yele tedir, İstasvona gelen Dragoman ahali - si, nazırlara bir sempati tezahüründe bulunmuşlardır. Yunan gazetelerinin mütaleaları Atina I (A.A) — Proia gazetesi baş - makalesinde Balkan antantının hedefi y3- Sofyadan geçerken Sofya | (A-A.) — Bulgar ajansı bil- diriyor: Türkiye Hari Vekili Saracoğlu ve. refikalam, kendilerine refakat eden zevat ve Türk matbuat heyeti bugün. Bulgaristandan geçerek Belgrada git- mişlerdir. Plovdiv garınd ve rlatıktan sonra diyor ki: Hududlarından uzuk olan bugünkü kınma faaliyeti içinde bulmuştur. Bütün Ten yegâne varlı dimden geçerek mevzuu unutuyorum. Sesinin ahengi beni başka bir &leme sü-| — Kuzum bayım; Nadidenin fikirleri- rüklüyer, Gamzesine takı'an gözlerim, |ne hakikaten iştirak ediyor unuz?. artık mubitimi görmez oluyor. Nadide, derin bakışlarını gözlerimde da vaziyet bu... Hemen her |tesbit ediyor; akşam çayındaki davetli- ila, şevtana, hürafata |ler. dudaklarımdan çıkacak sözleri me- 7 , | : aklim maceralarma pi n- |rakla bekliyorlar ve ben manyatize bir hik vazifesile mükellef, ağır başlı, kocası- | halde cevab veriyorum: Bın omuzuna yaslanarak cinlerin nasıll — Bayan Nadide ev sahibidir. Bu it. toplandıklarını anlatırken, bütün (eksi) barla iddiaları hakikate mutabık olmasa komşularla dostane münasebetler zemin edilmiş olduğu için, Balkan anlantı kun- seyinin Belgrad toplantıları esnasında İ Balkan milletlerinin ar'anevi hattı ha - reketlerini idame için her zamandan da - ha ziyade birleşmiş olarak kalmak hu - susundaki sarsılmaz arzu ve eazimlerini tebarüz ettireceğine hiç şüphe yoktur. Elefteron Vima gazetesi, Balkan dev- letleri bitaraflığının iki muharib taraf ga- zetelerince de tasvib ve hattâ teşvik e dildiğini, buna binaen Belgrad içtimsının iyi şartlar içinde yapılmakta olduğumu bildiriyor. Balkan Antanlınm kıymeti Atina | (A.A) — Estia gazetesi, Bal- kan konferansından bahseden bir yazı - sında Avrupanın şimalinde ve garbinde cereyan eden harb yüzünden muzlimle - şen hali hazırdaki siyasi vaziyetle, Bal - kan antantının, kıymetli bir istikrar, 8'i - kün ve müvazene unsuru olduğunu söy - lemektedir, Estia makalesine şöyle devam ediyor: Estis gazetesi, Saracoğlu ile Metaksa- sın, Balkanlarda sulhün muhafazası ve bütün komşularla dostane münasebet ve samimi elbirliği idamesi hususunda mem- İeketleri beslediği azmi tebarüz et - İtiren sözlerini hatırlatarak bu beyanatın İE'en milleti tarafından müttefikan tas - vib edildiğini söylemektedir. «Son Posta» nın tarihi tefrikasr 129 «ÖLÜM KADAR METİN» İkindiye doğru rüzgâr dinmişti. Lapa lapa dökülen kar, akşam loşluğuna vahşi bir gariblik veriyordu. Atmeydanında, Hasan Halife ile azad- lı kölesinin çıplak cesedleri etrafına top- lanmış olan kalabalık Sultanahmed ca- kahvehnelerle bekâr odalarına dağılmış- lardı. Cesedlerin sallandığı çınarın bir dalına da gece yakılmak üzere kocaman bir fener asılmıştı. Çınarın tam karşısına düşen bir kahvehanedeki sipahiler de sa baha kadar cesedleri gözlemeğe memur edilmişlerdi. O gün, çarşılar hiç açılmamıştı. Hemen | bütün gün devam eden kar fırtınası al- tında, İstanbul, sanki hiç uyanmamış idi, Sokak köpekleri inlerine çekilmişlerdi, a- rada bir, uzun uzun, kendisi görünmiyen aç bir köpeğin uluması işitiliyordu. Deve tüyü rengindeki çuhalarının üs-| Badadda mahkeme huzuruna çık-rılan siyasi şahsiyetler Bağdad i ( A.A.) — Maliye nazırının katli üzerine tevkif edilen siyasi şahsi - İyetler bugün mahkeme önüne çıkmışlar» dır. Mahkeme eski meb'uslardan avukat i Niclirrana'nın tahliyesini emretmiştir. Eski polis müdürü Said Fehmi ile Şe- fik Nuri ise adliyeye verilmeden tahliye İedilmişlerdi. Henüz mevkuf bulunan di- ğer 4 kişi arasında eski müdafaa ve mali- ye nazırları da bulunmaktadır. İstanbul futbol ajanı istifa etti (Baştarafı 1 inci sayfada) basında yapılıp yapılmaması etrafında muştur. Öğrendiğimize göre münakaşalar neti- bol #janı Abdül'ah istifa etmiştir. Son Posta,,nın tefrikası: Yazan: bir hayat arkadaşım, bir sevgilim, bir yuvam olmalıydı. Varlığımı, hâlâ içinde yuvarlandığım, selahet (bataklığından kurtarmalıydım. Arkadaşlarım ne yapmışlardı, ben na- sıl yaşıyordum?, Bütün hayatım sahte jedalı, yalan sevgili, pahası biçilmiş satı- İlik et yığınlarının arasında geçiyordu. Ve ben, kuduz bir kurd gibi, önümde- kaaatlerime ve: arrwarıma rağmen, kendisini tasdikten başka bir şey yapa- mMiyorum, Beş senedenberi, harareti gittikçe ar- tan bir aşkla sevişiyoruz. Bunu bilmiyen, dahi kendisini alenen incitmek misafirlik ki Yeşin kokmuş etlerile iktifa ederek aç- nezaketine. yakışmaz. Kaldı ki ben, sah- Jığımı gidermeğe çalışıyordum. Doydu-| san, bayanın kanaatlerine tamamile işti-' ğomu hareketsizliğimden anlıyan leş, da-| rak ediyorum... İha ben ceketimi giyerken sâğ avucunu| Bu sözlerim bir a'kış tufanile karşıla- | yüzüme uzatarak hissiz ve manasız göz- İşitmiyen kalmadı. Kocasının Afrika çö- Yünden nişan veren buvsalası biraz dara mak küstahlığını irtikâba kalkıştığı gün.izım uykusuna dalıyor. elele vererek, kaçacağız. Beş senedir hep| (o Alkışın manasım ikimiz de anlıyoruz Du hareketi bep bu itirazı, hep bu isyanı | ve ihtiraslı arzuyu da aşan bir his içinde, ekliyoruz. Fakat Lütfi Koçer, karmı tok İutanmış gibi gülerek, uzun uzun bakışı bir timsah gibi muttasıl uyuklamağı ter- yoruz. <ihte musırdır; önümüze dikenli tel ât-| Kimseden saklanacak bir hareketimiz mıyor. yoktur, Buna «saklanacak tarafımız kal- Ona kaç defa artık bu hyaata bir niha-|mamıştır, da diyebilirim, şıyor; Tay Lütfi Koçer de, bermutad,| karnı tok bir timsah edasile yeniden ha- yet vermemiz Tüzumundan bahsederek: | — Ayrıl sevgilim; dedim, ayrıl ki ev- lenmek imkânmı bularak aşkımızı, izdi- vacın ebedi rebıtasile, hisse vermekten kurtaralım... Karşılaştığım cevab hep ayri oldu: İsene evvel, Tırpanoğullarının köşkünde- İki baloda nasıl rasgeldiğimi düşünüyo- rum: Mekteb arkadaşım Ziya Işığın kolun- da bir zambak kadar afif ve zarif, dola- Ö muttasıl anlatıyor ve ben ona, beş| lerini ellerime dikiyordu. Sevdiklerim de olmuştu. Ben onlara ruhumun bütün bassasiyetile hitab eder- ken onlar benden, akşamı hangi sazın karşısında kadehten meded umarak hüy- siyet çirkefleştireceğimizi sorarlardı. Ek- seriya barlara gider, sabahlara kadar maddeten ve manen boğularak yatağımı- za, her cepheden kâmil ve şami! manasi- le, bitkin dörerdik. Bar kızlarının içyüzlerile de alâkadar olmuştum. Buna sebeb, Belki'e tesadüf ettiğim 'bu mahzun duruşlu, 597 benizli «para tuzağı: nı masama çağırdı- Bum akşam alışkın bir tavırla davetime karşı duyduğum meclübiyetti, «Yıldızbar» da geçemezdi; geçtiği gün bardan koğularak tüne diz kapaklarına kadar kısa bir ser- hadli kürkü giymiş olan Musa Melek Çe- lebi, çiçekli mor çorap'arı ile siyah filar- larının üstüne de, gayet kısa bir çift çiz- me çekmişti. Güllü Fatma, bir bostancı neferi kıya- fetinde idi. Çingene rakkasenin kıvrak vücudüne erkek esvabı pek ya» raşırdı. Gençliğinin büyük bir kıs- mını köçek İbo diye erkekler ara- sında geçirmiş olan Fatma da erkek esva- bı altında daha rahat eder, rahat yürür, rahat otururdu. Padişahın emri ile İncili köşkün önüne üç at çekilmişti. İncili köşkteki oğlancıklardan biri sa- lona girmiş, kalın halının üstünde küçü- cük ayakları ile sevildiğini bilen bir sa- mur kedi gibi cesareti ile Sultan Murada yaklaşarak, efendisinin ayağın öpmüş; yarak: — Ulu padişahım.. atlar geldi bekler- harb, Balkan devletlerini tensik ve kal - |cesinde çıkan #htilâf üzerine İstanbul fut-İler,. Zeynel Besim Sun sevgilisi vefasız çıkmıştı ve işte - hiç lâ- yık değilken - zavallı yavrucuk «bu âdi kızların» içine düşmüştü. Onun için şaraptan nefret ederdi; kok- teyi, viski, apsent kullanamazdı; hele bi- ra gibi yabancı içkilerden tiksinirdi ve| tabii sırf benim hatırım sebebile, olsa ol- İsa, şampanya içebilirdi. Bu «aile kızı: na şampanya ısmarla- dım; konsomatris olduğunu hatırlıyarak, ! yüzde yirmi hisse düşüncesile, sevindi ve | bu sevincini benden çok hoşlarnası şek-| linde tefsire çalışırken samimiyetine İ-| nandırmak için başını göğsüme dayadı. Be'kisin müptezel hattâ belki de zehir- li bir çiçek olduğunu düşünmüyor değil dim; muhakkak ki, diğer pek çokları gibi, bu kız da yüzündeki hicab nikabını çok- tan yırtmış, yosun tutan gönlünü kim bi- lir ne zamandanberi unutmuştu. Bir bar kızı sevemezdi; çünkü patron | tarafından aşktan menedilmişti. Bar kızı | marken kalmağa, tuzaklıktan oayrılma- mağa mahkümdu. O, müşterinin cüzdani- le patronun kasası arasında, canlı ve sah- İte vekar, bir oluk olmaktan daha öteye kaldırımlara düşmesi muhakkaktı. Bar kızı mide taşıyâ vuzdı. Akşamın yirmi birinden sabahın dördüne kadar! Saraydan ay misi ile Ayasofya hamamına ve civar), a ; z < m yla 9 Yazan: Reşad Ekrem ayrılırken | Murad cevab vermedi. Çocuğu kolun dan tutup kucağına oturttu. Altın | saçlarını okşadı, bir samur kürk p kadar yumuaşktı, Fısıldar gibi sordu: — Oğlancık, adın nedir şenin?!. Çocuk, gözleri vaktinden evvel ini etmiş bir zekânın ışıkları ile parlıyari — Benim adım Musâdır.. Dedi. Muradın gözleri açıldı. Etrafına b dı. Deli Hüseyin çocuğun bu cevabi şısında, acı acı gülümsemişti. Güllü Fa ma, yeni bir hıçkırığı zor tutmuştu. A Melek ise: — Padişahım. bu oğlancığı gördü ben kulunu hatırlarsın.. bu oğlancığı b sevgili oğulluğun eyle... Dedi Murad kucağındaki küçük Musayı ol sıyarak yere indirdikten sonra ayi kalktı, Musa Meleğe doğru iki adım padişaha, birdenbire. vakur bir metanefi gelmişti; Musayı alnından öptü: 1 — Benim oğlum.. var sağlık ile ve ie şallah iki günden seni getirtmem muh; kaktır.. Dedi. Sonra Güllü Fatmayı da aln dan öptü: — Benim kızım. Musam evvel sonra sana emanetimdir, baydi varın lık ile, gelin sağlık ile... Dedi. Nihayet Deli Hüseyine döndü: — Bre Hüseyin vâr oğlum ile arz odasında vezire buluştur. vallah bi lâh bunlar emanetu Allahtır, kıllarına b ta ilişse Receb Paşanın kaydın gördürtün rüm.. tiz dön buraya... Diye ilâve etti. Dördüncü Sultan Murad, iri vü nün bütün azamet ve ihtişamı ile dimdilğ | durdu, insanların ancak imparator olduk. İar zaman öğünebilecekleri bir ile, sağ elini öptürtmek için, evvelâ . dü rumadada barışın istikrarı olduğunu cereyan eden müzekereler münakâşalı ol-| ezberlediği kelimeleri ağır ağır tekrarlı- | Meleğe uzattı. Padişahın eli büyüktü, kos lu bileğinin ve elinin üstü kıllı idi. Yü» zük parmağında. mineli bir halkaya o r turtulmuş fındık büyüklüğünde bir mas parlıyordu. (Arkan var) — Siz kimsiniz Allah aşkına?. Çok hos şuma gidiyorsunuz!.. — Benim kim olduğumu ne yapacı nız Bayan Belkis?, Bir müşteri içte, — Şerefinize cânımt., — Şerefinize Belkis! Dördüncü şişeyi içiyoruz... — Fakat ben size bir müşteri bakmıyorum... — Galiba bardayız Bayan Belkis?. d Ne demek istediğimi derhal anlıyor we şampanya ısmarlıyan bu yağlı müşteriy kaçırmak korkusu içinde, mahzun çehre sini büsbütün hüzüne boğarak, şikâyete başlıyor: i — Her erkek gibi siz de hodbinsin bay; bir bar kızının da gönlü olabileceği» ne İnannfhyorsuhuz. Hoşuma gittiğin söylemekle hata mı işledim?. Zanı musunuz ki ben her erkeğe bunu söyl rim?. Beni patrondan garsonlardan, kadaşlarımdan sorabilirsiniz; paraya tas pan bir kız olup olmadığımı onler söylerler. İ — Fakat gülüyorsunuz. Halbuki b sizde aradığımı bulmak ümidine mıştım. — Ne kadar çabuk?.. i — Hayatı, bizim gibi, içinden görenleğ için yarım saatlik temas çoktur bile,., — Siz de.benim hoşuma gidiyorsunu; — Bunu biliyorum bay, — Acnib!, — Niçin şaştınız?. Burada otuz beş var. İçlerinden beni beğendiniz ki nıza davet ettiniz... ienbette tereddüd göstermedi. Hayatının hikâyesini sormadım; bu klâsik uydurma romanı zaten biliyor- dum: Her bar kızı gibi bu kız da muh: her müşterile beraber içecek ve «vazife başında, mümkün olduğu kadar fazla konsomasyonla patrona hizmet edecekti. İÇok içen ve çok içtiği için müşteriye çok — Sabret şekerim; kocası tarafından | sarak tebriklere inci dişlerini göstermek- terkedilmiş bir kadın olmağı, kocasırdan le mukabeleye çalışan yeni ge'inin temiz kaçmış bir kadın olmağa tercih ederim. İve mahcub varlığında mündemiç söadeti| Bu cevabi sinirlerime dokunuyor; fa-!tahayyüle dalmıştım. Benimle yaşıt olan Hakikaten de öyle olmuştu. En karış vaziyetlerin içinden çıkan insanlar baz; i en basit hâdiseler karşısında o kadar kat kendimde iti: Nadide anla kocası, karısının « tavırla dinliyor. Bu istihza, onun sözle. rinden ziyade benim tasdiklerime aiddir. Nihayet Bay Lütfi Koçer dayanamıya- Yak bana hitab ediyor: ağır başlı paravan za mecal bulamıyarum. İtantdıklarım hep evlenmişler, hayatların ! mazbut bir yaşayışın çerçevesi içinde İ | Dostlarımın arasinda bunu düşünmiyen, istemiyen, yapmıyan yalnız bendim. Fakat işte Ziya Işığı hazin bir gipta ile göz hapsine almıştım. Benim de böyle ilerini müstehzi bir'tanzimi imhal ve ihmal etmemişlerdi. P: kak yüksek bir ailenin çocuğuydu. Büyü babam ya vali, ya mebus vey aşa olmalıydı. Dayısının oğlu kendi- İ sine bidayeten zararsız şekilde kur ya-! parken bir gün babasının çiftliğinde kır| çiçeklerinin kokusu ikisinin de başlarını dondurmuşto. Sonra babası duymuştu; para bıraktıran kız, el üstünde tutularak| fazla yevmiyeye müstahak sayılıyordu. Onun için Belkis te bana para surfettir- meliydi. — İçelim cânim!... — İçelim Belkis! Üçüncü şişeyi içiyoruz, vallılaşırlar ki... — Size inanıyorum Bayan Belkis; halde içelim... — Garsonu çağırmak İçin yüzümü sola. döndürmek istedim; Belkis -elile başımğ kendisine çevirerek: (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: