3 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

3 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ın Birliğinde dünkü toplantı Üstad Hüseyin Cahid Yal çın İstanbul gazetecilerine Fransa seyahatinin intıbalarını anlattı Toplantıdan Barı İstanbul gazetecilerinin Majino hat- tini gezmeğe gittikleri malimdar. Yediler, mazibodar olmağa imkân yok. Fakat hiç Ol. mazsa gördüklerini anlatmalı değiller miY- 17 Ne yener efendim; birkaç başmakale kâ. Nbı içinde birkaç bekleğiklerimizi anintrm. yan yazı çıktı o kadar. Pardon, bir de #İya- fet hikâyesi, Bilmem kaçıncı fırkanın Yer. diği fet: lekier muhtelif, yemekler mefis, ke tavyardan taze ciğere kadar...» İşte muharrirlerimiun bize anlattıkları Majino hattı, z Hatta acaba bizim (gazeteciler Gisjine batiin yerine «Majino mutfağis ma mu Git ler, diye şüpheye bile düştük. Basin Birliği İstanbul mıntakası re!si Bak ka 'Tarık Us da bu işin farkına varmış ola- cak Mi, dün Birliğimizin binasında Msjino Myaretçilerinin başı, Üzted Hüseyin Crhide| bir konuşma yaptırdı, Sevimli reisimiz da. vet etti: Majinodan dönen Hüseyin Cahld| Yalçm seyahatinden bazı intıbalar nakle -| decektir. Gelin dinleyin! diye, Arkedasla,| rın çoğu, Majinoya gidenler yolda Ikon, o - rada bulunanların gönderdiklerile Majino. yü daha evvel tanıdıkları için mi, yoksa Aşitte İstanbul havasının şehre beyaz mâş- lah dokuyuşundan ürktüklerinden ml, ne . dir? toplantıya pek &x kimse gelmişti. Hatta bir arkadaş: — Üstad Hüseyin Cahid Yalcın, bavatın. da bu kadar m dinleylet karşınında söz lememiztir Geklinde doğru bir de 1âf etti Yalnız «Yeni cilar bermutad «ekip» halinde git. mislerdi, Hakkı Tarık Us, gördüklerini yar. madıklamını düsünerek, sövlemieceklerini de hesablamış, Hüseyin Cahidi. konuşma ya. Pacalız. diye kandırmış. Hüseyin (o Cahid bunun küzsüye çıktıktan donrü farkında ©). . du. Pakat iş işten gecmişti O, bir merak ettiğimiz şeyleri soracağız, kendi cevab ve. Terek zannetmiş. Eşref Sef'kten başka me .! raklı bulamayınca mecbur oldu konferans vermeğe. Fakat taşı gediğine koymakta da #eç kalmadı: — Hakkı "Tarık, konuşma yapacağız dive kafese kaydu. Baktım, exonusman. «konfe. Tarsa olmuş. Ne İse, bir seyler söyliyece - Pir. Merak ettiğiniz noktalar varan sorun da cevab vereyim, Balonda. hocanın, kim derse kalkacak, su. e sorduğu bir sınıf gibi gaz sada çıkma, Bunun Üzerine üstad, tath tatlı anlstmağa başladı. , Sezahatinin ik günlerine raslıyan Dal 'onsey! İçtimamdan, Balkanları biraz ha sırsız ve çekinsen bulduğundan, Balkan Karsı osekmek, sus Oo demesini bi- le öğrenmeğe (lüzum (o görmezkin kaynanası * türkçeye (o adamakıllı me - Yak sardırmıştı. Fakat bir tuhaf konuşu- yordu. Bunda şaşılacak ne vardı? Madam Ni- kolesko, aşçı Bolulu Süleymen ustadan| ders alıyordu. Kırk yaşlarında iri, yarı Ve en iyisi bekâr bir erkek olan Süley- man usta, geçimin yolunu butmutşu. Bir gün mutfağa inen madam Niko- lesko, Süleyman ustanın kıllı göğsünü, İTİ yapısını, ablak çehresini ve erkek en- görünce bayılmış: eline geçirdi- Bİ soğanı, bıçağı, et parçasını, kömürü, tuzu Süleymana göstererek: — Türçeşti? Diye sormağa gi ların türkçesini öğrenmek ve bu suretle Yisanı ilerletmekti?! Hani Süleyman usta da bu hoşur karının mmüsahabetinden memrun olmamış değildi. İkide, birde Yamağına: — Ne gozetleyyon ulen, işine mugay- Yed ol, gorumü patladırım. Diye çıkıştıktan sonra annesine izahat veriyordu: — Ahha şuğa samırsak dirler madâ- ma; ahha bunun adı basdırma!.. Madam Nikölesko da, Süleyman usta- yı memnun etmek için, her şeyin adım ayni şive ile not ediyor ve aşçıbaşıya İçli bakışlar içinde öğrendiklerini tekrarhı- yordu: yişmişti. Maksadı bun-| Maryoranın #ntıbalar şehirlerinin İstanbuldan pahah oldufun - dan bahsetti, Sonra bisi elimizden vutarak ;Parise kadar getirdi. Pardon, unutuyorum, oDemiştir. Almanların Yugoslavların elinden yiycoeğe 'ânir, neleri var meleri yoksa aldıkları mu -İ kabilinde hiçbir şey vermediklerini de lâf arasına katmağı ihmal etmedi. Parisi, eski neş'esi ve hayatiyeti içinde bu. lan Hüseyin Cahid Yalçın yalnız devist a. damlarının değil, şoförlerin, kundura boyn. elarının, müvezzilerin bile Türk - Fransir' iftifakından memnuniyet izhar ettiklerini Fransada fevkalâde bir hüsnü kabul gör . düklerini söyledi. | Bazan dalgınlıkla, Majinoyu, Zigirlâ ola. rak telâffuz ediyor, mihı darlık eden bin bası len Alman zabiti, kendilerini gezdiren frka kumandanı için Alman generali di yordu Orban Beyfi, Cemalettin Saracağlana sor. &u: Yahu sizin başmubarrir Mağinoyu mu voksa Ziztridi mi?... ırm'un boşluğundan, Majinonun ya pılış tarnından bahseden Üstad, Fransızla, rn Ren nehrini Alman hududuna bağlıyan könrülesinden 16 sını atmış olduklarını, hâ. Ten He tek Könrünün mevend bulunduğu . nu, bu köprünün de altı söründüğünü, dar! bir yoldan müekülâtla yürüdüklerini söyle.| yince Etem İzzet; İskender Pshrettine: — İvi ki beni götürmemişler, dedi. İmkâ. nı vok oradan (o geçemesiim. Aksam tafa Razib Kulağıma eğndi ve Hive et - Eem üstadın burnu iyi bir hedef teşki) ederdi Hüreyin Cahid sörlerine devamla diyordu ki: İ — Majinoda meferlere, #abitlere mahsus, gazinolar, bütün İçkisile barlar bile mev - cud.. Üstaddnn bunu duyunca, gerb cephesinde: pişin sükünet bükümferma olduğunu daha iyi kavzadım. Hüseyin Cahidin izahatından anladık ki, Majino hakikaten muazzam bir şahetsr - dir. Üstad, galiba mutlak hir şeyler sozulsun istiyordu, Konferansın bitirined: — Merak ettiğiniz taraflar varsa, İzah| edeyim! dedi. Eşref Şefik söz aldı: — Bu istihkimlar harbin orada imkân - sız bir bale geldiğini gösteriyor, Orada na , si bir kanaat var. Harb nasl başlayıp nası) bitecek?.. Cevab: — Bunu Fransslar da bilmiyorlar. Bu, dünyanın halledemediği, edemiyeceği (o bir. ve — Samirsak, bastirna, biçak, komür, duz, gapama, urosto, gadın gobeği ve ilâ- ahirihi!... O da Süleyman ustaya, aşçıbaşmın ta-” i birile, «urumences öğretmek niyetinde idi amma Süleyman buna yanaşmıyordu. Artık türkçe öğrenmek merakı, ma- şıya: dam Nikoleskoyu, adamakıllı sarmış, derse başlıyalı bir hafta olduğu halde| göreceğin gelmedi mi, beni nasıt bulu - yirmi kelimeden fazla ezberlemişti, Günlerden Salı idi, Madam Nikolesko löğle yemeğinden sonra gene mutfağa) caktı; saldırıp işin içinden çıkmak ge - inmiş, Süleymen ustaya sualler sormağa|rekti, işte!. Bu Süleyman da ne hayvan ş€y - di? Bir haftadanberi şöyle İmaliye #wbesine gitmiştir. Bu arada kadın. elile | olsunlmutlakta kalmasını veya sokağa çıkma - yi SON POSTA eski makins şubesi müdürü nakzen muhakeme edildi (Baştarafı 4 üncü sayfada) iller, suçlunun vazifesinde başından sonu, na kadar ihmalle hareket ettiğini gösterdi?! gibi ortada ihmal kasdinin mevcud oldu . Zunu bariz ettirmektedir. Suçlunun hareketine uyan Türk ce kananunun 230 ve 80 inci maddeleri muci . biner hakkında ceza kesilmesini isterim: Müddetumuminin bu iddinsi söz alan suçlu Nusret; «— Müfettişler benim aleyhimde bereket etmişlerdir. Ben bir sene müfettişlerin bü iddialarile mücadelede bulundum. Beledi - yedeki hizmetlerim hüsnü suretle ifa edil! miştir. Makemenizin evvelki beraet kararı çok yerindedir. Maamafih müddelumumi - nin iddiasına bukuki cephelerden iâzını ge- len cevabı veremiyeceğimden vekili müdafi! bulundurmak İçin duruşmanın talikini 1). ca ederim.» karşısında Muhakeme, müdafaa İçin başka bir güne bıraklmıştır. Genç bir kadın memura hakaret suçundan tevkif edildi Havım kızı Viktorya isminde içtima mev. ki sahibi, şık ve güzel bir kadın, vazife sıra. #inda memura hakaret suçundan Beyoğin adliyesine verilmiştir. 'Tophanede bir tuhatiyeci dükkün: İşleten Viktorya hakkındaki iddin şudur: / Genç kadın bir vesgi meselesinden doğan AhtDAfı halletmek maksadile dün Tophane ln başmemur Yaşar arasında bir münakaşa! Olunus, Viktorya başmemuru vazife esmesia.| Baldırıçı, den çekişiyordu: Tacağım.. şu borcunu ver be karındaşım. — Param yok... — Çalış be kardeşim... — İşyok... — Canım nasıl iş yok... Bızım eten- — Amma hemşerim... daha kötü değil mi? — O benim bileceğim şey... — Nasıl senin bileceğin be. benim param ne olacak? — Veririz bir gün dedik ya? — Bir yi oldu be Hüseyin... — Batacak mı paran bende? — Hemşerim. bir yılda elli akçeyı & Boş da tahkir etmiştir. Hidise, zabıtaya Inlikal ederek sabi: tu .| tulmuş ve genç kadın adityeye verilerek, Beyoğlu saliye ceza mshkemesinde duruş. | mamna başlanmıştır. i Suçlu kadın, mahkemedeki sorgusunda! sadece baymemurun oğasından çıkarken! kapıyı biraz sertçe kapadığını, bunun bir; suş teşkil edeceğini bitmediğini söylemiş - tir, Neticede Kükim Viktoryanın tevkitine ka- Tar verince, kadın birdenbire mahkeme sx , lonuna düşerek bayılmıştır. | Güşlükle ayitilabilen Viktorya teskin «| dildikten sonr, tevkifhareye gönderilmiş - ————— — bilmecedir. Eşref Şetik Ikinci suale geçti: — Cephede hep Fransızlar ölüyor, İngiliz. | bat nasıl temin ediliyor? İki tarafın vaziyeti nedir?... Anlasüsn, Eşref Şelik bu susli, Almarla - rın: «İngilizler, bir tek Pransız neferi kalın. caya kadar harbedeceğizh propagandasın . dan çıkarmıştı. Hüseyin Cahid bunu da izah etti. Gephe- de müsterek olduklarını, fakat aksine harb, hep denizlerde cereyan ettiği Win İngiliz — lerden daha çok ölen bulunduğunu hatır 4 latti, Baska sus) soran ve Üstadın da başka söy Uyeceği olmadığı için toplantıya nihayet ve. #141, Bu sırada oraya kadar gelenler #e, cay, katre gelir, ümidile bir hayli bek de Hakkı Tarık Us odasına girdiği İçin, böy. Je bir ikram yapılsmiyacağı anlaşılarak da. pu Nastet Safa Coşkun kendisine dokunmayı Evet, Türklerde bunun bir terbiye me - selesi olduğunu işitmişti amma, doğru - su ya, bu derecesine ibtimal vermemiş ti. — Evli misin, çocuğun var mı, karını yorsun? Gibi mukaddemelerle söz açamıya - Madam Nikolesko iptizalin gayyasın - Yukarıda da Maryoranın yeni tanığı - kı bir zabit vardı. Her macerasında ken- disine ihtiyat tavsiye ederek çıkışan an- istiyen Maryora, madam Nikoleskonun (kimsenin gözüne çarpmamıştı. delikanlı, Şehremini çar-! şısındaki hamal, rençber Ve ırgad kahve-)çift lâfim var... banelerinden birine girdi. Şehremininde, | Yandım Ali gibi pırpırılar çoktu. Kimse- dım seni ben. nin gözüne çarpmadı. Bilâkis o, kahve-! dekileri birer birer gözden geçirerek, işi- tan değilim... Kahvede hemşerin ile çe- De yarayacak adam aradı, böyle birisini kişmeni dinledim de... z bulmakta güçlük çekmedi; bu, genç bir| ırgaddı; bir arkadaşı ile bir borç yüzün-! — Hüseyin ben gayri memlekete va- gezmek e e ya * : 3 - mn Sayfa 9 Mahkemeler : Belediya| “* ex vx vrti eiriam 156 xazan: Reşad Ekrem Yandım Alinin tasavvurları — Merhaba be yoldaşım.. senin ile bir — Merhaba... Sen kimsin.. tanıyama- — Sen beni tanımazsın.. ben bu taraf- — Sana ne bizim çekişmemizden... — Hiç... Hani istersan ben sana rahâ- (tından bir iş buluvereyim... Irgad Hüseyin Yandım Aliye yaklaştı, , Delikanlıyı, karanlıkta mümkün olabil diği kadar iyi görmeğe çalıştı. Onun bir kopuk, bir baldirıçıplak olduğunu dep bal anladı. Kalın sesile bir kahkaha attıj sonra, Yandım Alinin omuzuna bir yum» diye iki üç adam lâzım. yarın gel götÜ-İyuk vurarak ırgad şakası yaptı: ! ye a — Hırsızlık mı yapacağız ulan bet — Ben senin gibi üç akçe yevmiye il İ — Yok be canımı Beni d çalışmam... İyi tanır mısın? İ — Ben o çubukçu çelebiyi iyi tanırım. — Gel öyleyse Hüseyin. seninle ge» rada bir yerde oturup konuşalım... İ — Konuşalım be yiğit... Irgad Hüseyini beş akçe yevmiye #s Tayyarzadeye gözcü tutmak uzun SÜR memişti, Yandım Ali bir yevmiye de bahşiş vermişti. Fakat, Gümrükçü Hüse- lamadım.. gayri patam batacak mı çıks- yin efendinin konağına yerleşmesinden cak mı bilemem... Bir ay dişini sıkıp gç dört gün sonra, serseri delikanlının çalışsan öderdin borcunu... — Canımı sikiyorsun anladın mı?. — Orasını bilmem., sana bir hafta mühlet... Ben para'arımı isterim... — Haftaya veremezsem ne olacak sanki... — Orasını ben bilirim, — Şunu bir hafta uzatma da göreyim bakayım ne yapacaksın?!. — Hüseyin. hemşerilik.. imdi hafta mühlet sana... — Ağzından kötü lâf çıkarsa alırsın karşılığını hemşerim... Elinden kötü iş İler geride diye şikâyet edilmiştir. Şimdi İn.|çıkarsa, bizde de bulunur sendeki yum- İgilirler de Majlnodalar.. Aralarındaki irti -'ruk, sendeki bıçak... — Gayri bilemem Hüseyin. bugün başka bir şey demem ben sana... Hafta- ya konuşuruz... — Konuşuruz... Irgad Hüseyinin arkadaşı ve hemşeri- si kahvehaneden çıktıktan az sonra da Hüseyin dışarı fırlamıştı. Onların çekiç- mesi ve birbiri arkasından dışarı çıkması Yandım Alinin de ırgad Hüseyini takib etmesi, kimsenin gözüne ilişmedi. Vakit geçti. Ortalık zifiri karanlıktı: — Hüseyinl... Irgad durdu. Yandım Aliyi güç seçti: — Kimsin sen? düşünemiyordu. |sımı temin edecek bahaneler düşünerek | oMuzafferane gülüyordu da. öyle yp larında buldu. Hulki Soyerin evi, mübarek Sal, gü - nü, aşağıdan, dört motörlü bombardıman tayyaresi gibi havalanı - yordu. Haftalar geçtikçe kaymvalide han - mın türkçesi de ilerliyordu. Madam Ni - İkolesko bir akşam sofrada damadına kar şı bilgisini sstmak istiyerek sordu: — Urosto gözel? Ben goydu samur - Hulki Soyer, şaşkın şaşkın, başını kal dırdı; kendisine Bolu lehçesile (o türkçe hitab eden kaynanasına uzun, uzun bak- tıktan sonra İstizahta bulundu: — Süleymandan mı öğreniyorsunuz türkçeyi? benim dâ- yım oğlusun. Ağzımdan kötü lâf, elim den kötü iş çıkartma benim... İşte bir Pişkin kadın bu istizahtaki omânayaj JHüseyin efendi, Tayyarzade, Sahbü kak İfa ve hattâ Midilli çocuk hakkındaki bü tün şüpheleri dağılıvermişti. Yalnız, Mi. İdilinin her an bir tehlike olabilmesi ihti. imali de vardı. Yandım Ali bu esmer çocuğun bun- dan sonra kendisine ne gibi bir faydası İdokunabileceğini düşündü? Hiç!. Midi hakkındaki hükmü kat'i id!. Bu hüküm İde, çocuğa ilk rasladığı zaman tetbik e- dilecekti. Onu alıp, ürkütmeden, korkut- madan «yeni bir iş var» diye sur dışın idaki hendeklere, yahud. Ahırkapısı te .raflarına götürmek, yahud, bir sandala mümkündü. Sur dışındaki , hendeklerde ve Marmarada, boğulmuş yahud bıçak» lanmış, hüviyeti moçhul serseri çocuk İcesedleri, hele o aralıklar, sık sık görül müş ve kanıksanmış cinayetlerdi. Fakat, Midilli çocuk Fazlıpaşa sarayında. görün- müyordu. tan ve Tayyarzadeden olan şüpheleri tekrar kuvvetlendi. Bir gün, ırgad Hüse- yinin getirdiği bir haber, bu korkunç külhaniyi dehşet içinde bıraktı: Tayyar. zade Midilliyi de alarak Şehremininden meçhul bir semte taşınmıştı; Yandım Ali bunu işitir işitmez yerinden sıçrıya- rak bağırmıştı: (Arkası vur) dikkat bile etme — Süleyman söyler ben türkçe... Nerde sen bildi? Öyle ya; nerden bilmişti? Hem ne» den böyle sormuştu? Kadın devam etti: — Mutvak, kepçe, bıçah, sovan, gağ « nıyarıh!, türkçeyi bu kadar çabuk söktürmek biz Ooool; ne alçakça düşünüyordu? Ha » yızdan, nifastan kesilmiş bir kadın hak» kında bunlar ne meş'um düşüncelerdi$ Şu masum Maryoranın annesi bu derece düşkün bir mahlük olabilir miydi? Ma- dam Nikolesko bugün, yarın büyük an « ne oluyordu. Maryoracığı nerdeyse do « gurmak üzere idi, o“ Nihayet o gün de geldi, çattı. Evin ig hekimlerle, ebelerle doldu ve akşam #9» Jat yirmiye doğru doğum odasından yük» selen bir vıyaklama herkesin yüzünü güldürdü. Hulki Söyerin ökçeleri ensesini dövü- yor, ceketinin etekleri vızlıyarak uçu» yordu. (Arkas var) koyup geceleyin o Marmaraya açılma © Bir aralık Yandım Alinin bu çocuk”, |

Bu sayıdan diğer sayfalar: